İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
SORU: Marx’ın “Filozoflar şimdiye kadar dünyayı şu ya da bu şekilde yorumladılar; asıl olan dünyayı değiştirmektir.” İddiasını, ideolojisiz siyasetin imkânı ve ideolojilerin siyasal yaşamı dönüştürme çabaları açısından tartışınız.
İdeoloji tanımı yaparken uzlaşılmışlık olmadığının farkında olmakla beraber, yapılan tanımlardan hareketle şu ortak tanımın söylenebileceğini düşünüyorum. İdeolojiler herhangi bir toplumdaki mevcut iktidar ilişkilerini değiştirmek, muhafaza etmek veya tamamen ortadan kaldırmayı amaçlayan siyasal eylem yönelimli, az çok tutarlı, fikir/inanç/değer/kanaat kümeleridir.
Yukarıdaki tanımdan hareketle ideolojilerle alakalı bazı çıkarımlar yapmak mümkündür. Öncelikle bir ideoloji saf fikirden ve değerden oluşmaz. Bütün ideolojiler hem bilimsel, hem inanca yönelik bir içerik barındırırlar. Mevcut iktidar ilişkileri bahsinden yola çıkarsak, bir ideoloji önce bu mevcut iktidar ilişkilerine ilişkin bir açıklama/tespit yapar. Bir olgudan veya gerçekten yola çıkar. İkinci aşamada mevcut düzene ilişkin bir değerlendirme yapar. Bu safhada mevcut olanı bir dünya görüşü (Paradigma) olarak görür. Üçüncü aşamada ise ideolojiler gelecekte toplumsal yapıya ilişkin bir model sunar. Yani ideolojiler hem bilimsel hem ütopik öğeleri beraberce barındırır.
İdeolojinin tanımından hareketle bahsedeceğimiz bir diğer husus ideolojilerin siyasal eylem boyutuna ilişkindir. İdeolojiler düşündüklerimiz ve eylemlerimiz arasında sosyal alana dönük olarak pratik yapmamızı sağlarlar. ‘Salt teori/kuramsal bilgi/zihinsel düzlemde yapılan entelektüel tartışma’ ibaret değildir. Bunların ötesinde mutlaka eylem barındırırlar. İdeolojiler sadece teorik spekülasyonlar yapmazlar. Yani sadece teorik düzeyde yorum yapmazlar. Eylem barındırırlar. Düşünceden farklı olarak eylemsel bir boyutları vardır. Bu özelliği ideolojileri fikir, inanç, değer, içeriğinin felsefeden/düşünceden ayırması yönüyle önemlidir. İdeolojilerin eylem boyutu yoğunlaştıkça da ideolojiler doktrinleşmeye başlarlar. Bir öğreti halini alırlar. Bütün ideolojiler bir paradigma özelliği taşırlar. Yani zihniyeti oluşturan, bir kavram barındıran zihinsel bir çerçeve özelliği gösteren anlam/değer dünyalarıdır. Evreni anlamada kullandığımız birer entelektüel gözlük vazifesi görürler.
Karl Marx’ın 1845’te yazdığı Feuerbach Üzerine Tezler’in on birincisi olan “Filozoflar şimdiye kadar dünyayı şu ya da bu şekilde yorumladılar, asıl olan onu değiştirmektir.” iddiasının yukarıda yaptığımız tanımlama ve çizdiğimiz çerçeve açısından siyasetin imkanı ve ideolojilerin siyasal yaşamı dönüştürme çabaları yorumu özde meselenin açık olduğunu gösterecektir.
Dediğimiz üzere, bir paradigma olma özelliği barındırması yönüyle ideolojilerin değişimin talebi olduğunu Marx’ın bir dünya yorumuna dayandırmaktadır. Hepimizin uzlaşacağı üzere Marx diyalektiği kullanmaktadır. Teorinin pratiğe akması için teorinin yadsınması gerekiyor. Yani Marx’ın felsefeye karşı durmuş gibi görüntüsü felsefenin yadsınıp pratiğe akması ilkesi ile ilgilidir. Felsefenin yok edilmesi ilkesi ile ilgili değildir. Yani Marx asıl mesele dünyayı değiştirmektir derken tam olarak felsefenin de bu değişimin bir parçası olmasını istemektedir. Teori ve pratiğin bütünleşmesi gerektiğini işaret etmektedir. Nitekim ideolojinin tanımına ilişkin kısımlarda bunu özellikle belirtmiştik. Teorisiz, akılsız, felsefesiz pratik olmayacağı hepsinin beraber olması gerektiği aşikardır. Felsefenin pratiğin önünü aydınlatması gerekmektedir. Bildiğimiz üzere felsefe doğası gereği teoriktir. Teoriler donmuş formlardır. Teorilerin pratiğe dönüşmesi için gereken bir maddi güç ihtiyacı burada elzem olmaktadır. Marx buradan hareketle “felsefe pratiğe nasıl dönüşür?” sorusunun cevabını aramaktadır. Bunun cevabının da maddi güç olacağını yukarıda belirtmiştik. Marx’ın meşhur olan bir ifadesini hatırlatacak olursak bu durumun daha anlaşılabilir kılacağımızı düşünüyorum. “Felsefe proletaryada kendi maddi silahını bulurken, proletarya da felsefe de düşünsel silahını bulmaktadır.” Marx burada, maddi güç olarak proletaryayı öne sürmüştür. Teori ve pratiği beraberce öne sürerek bir dönüşümü öngörmüştür. Bu durumu bize şunu açıklamaktadır; değiştirmek isteyenler dünyayı yeniden yorumlamak zorundadır. Yorumlanan dünya ise bilinçli eylem ve siyaset yordamıyla değiştirilebileceğinden ‘görev’ önceliği zaruri hale gelmektedir. Ayrıca dünyayı değiştirmek teoride kalamaz, ciddi bir iştir, tek kişiyle yapılmaz kitlelerin katılımı bu yönüyle önem teşkil etmektedir.
Sonuç olarak yukarıda ki bütün açıklamaları göz önüne aldığımız zaman ideolojisiz bir siyasetin imkanı olmadığını, eylemsiz kalırsanız bile bu eylemsizliğinizin ideolojik olarak bir eylem teşkil ettiğini, –Bkz. Sivil itaatsizlik, oturma eylemleri, sessizlik eylemleri vs.- siyasal yaşamı dönüştürme ve şekillendirmede ideolojilerin gerekliliğini açık kılmaktadır. Bir değişim yapmak isterseniz siyasi alanda bir misyon yükleneceğinizi, bu misyonun gereği olarak diğer bireylerle görüşeceğinizi, görüşlerinizi onlara aktarmaya çalışacağınızı öngördüğümüz zaman –Ki bu siyasal bir hayvan sıfatının tecellisidir- bunu yaparken bile ideolojik bir işlev göreceğinizi unutmamanız gerekmektedir.
Oktay KAYMAK
Yorum Yaz