İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
15 Temmuz Darbe Kalkışması sonrası ordu ve din bağlamında politik düzlem bu köşeden daha önce aktarılmıştı. Ülke gündemi içerisinde belli aralıklarla ortaya çıkıp uzun süre kamuoyunu meşgul eden laiklik ilkesi, en çok tartışma konusu yapılan başlıklardan bir tanesi. Bu bağlamda, Türkiye’nin üstündeki yükleri atmak için çabaladığı şu netameli günlerde sık sık olmasa da laiklik vurgusu yapılıyor. Din kisvesine bürünerek kendini tanıtan FETÖ’nün darbe girişimiyle ortaya çıkan kırılgan yapı, bazı kesimlerdeki hassasiyetleri yeniden uyandırdı. Devlet kurumlarının tamamının yenilenmesi, revizyonu ve rehabilitasyonun sağlanması uzun bir süreç içerisinde ince elenerek yapılması gerekiyor. Dolayısıyla boşalan kadrolar konusu ve yeniden yapılanma meselesi, Türkiye’nin geleneksel kamplaşmış siyasal elit ve gruplarının iştahını kabartıyor.
1980 Anayasası’nda değiştirilemeyeceği hatta değiştirilmesi dahi teklif edilemez olduğu belirtilen laiklik ilkesinin Türkiye’nin politik kültürel ortamında sorun kaynağı olduğu bir gerçektir. Her ne kadar minimize edilmiş olsa da laiklik çerçevesi bir baskı aracı olarak kullanılabilmektedir. Siyasi bir söylemin niteliğini laiklik altında şekillendirerek kamusal alanda dini hayatın görünmez hale getirilmeye çalışıldığı uzun ve sancılı dönemleri geride bıraktığımız söylenebilir. En azından irtica kisvesine bürünmüş ciddi bir sorun gözükmüyor. Zira toplum, bir bütün olarak kabuğunu kırıyor ve geçmişteki sıkıntılı kavşakları yeniden hatırlamak istemiyor. Böylesi bir durumun meydana gelmesinde AK Parti'nin laiklik konusunda peyderpey yaptığı tansiyon düzenlemeleri etkili oldu. Farklılıkların ve toplumsal yaşayış biçimlerinin kültürel bir zenginlik olduğu düşüncesinin dogmatik kalıplardan kurtarılarak dış dünyayla buluşturulması, Türkiye’nin temel fay hatlarından birinin kapanmasını sağlamıştır.
Laiklik, toplum zihniyetinde her ne kadar eritilse de politik işlevi devam etmektedir. Bireysel ve grup olarak bir arada yaşayan insanlar arasında laiklik hassasiyeti hiçbir anlam ve itibar görmemektedir. Başörtülü-başörtüsüz, dindar-seküler gibi farklı hayat ve düşünce tarzına haiz insanlar, toplum içerisinde bir arada kendi yaşam formlarını sergilemektedir. Bütüncül bir göz ile bakıldığında birbirleriyle olan etkileşimleri sınırlı olsa dahi, insanların arasında belli ortak noktaların varlığı belirgindir. Ancak politik alanın izdüşümü içerisinde laikliğin tartışma ve bir spekülasyon kaynağı olarak kullanılagelmesi ülkeyi gerebilmektedir. Nitekim FETÖ militanlarının darbe kalkışması sonrası laiklik vurgusu etrafında düğümlenen tartışma zemini yeniden açılmış oldu.
Türkiye gibi her günü olağanüstü olaylara gebe bir ülkede haberlerin sansasyonel cazibesinin olduğu malumdur. Belli çevre ve grupların FETÖ kalkışması sonrası laiklik zırhına bürünmeleri ve bu yolla kamuoyu oluşturmaya çalışmaları tesadüf değildir. Politik vizyonu sıkışmış ve Türkiye adına yeni bir şeyler söyleme noktasında biçare vaziyetteki partilerin, taşlaşmış ve dumura uğramış eski alışkanlıkların getirdiği refleksle topluma laiklik pompalamaları şaşırtıcı değildir. Bugüne kadar sözlük ve anayasadaki anlamı; ‘‘devlet ile din işlerinin ayrılığı, devletin, din ve vicdan özgürlüğünün gerçekleşmesi bakımından yansız olması’’ manasını ihtiva eden laiklik, politik bir çatışma tabanı yaratmış ve sosyal bölünmeye sebebiyet vermiştir.
FETÖ’cü kalkışmayı zihinlerde bütün bir din ve dini kurumlar üzerinde negatif algı oluşturmaya yönelik girişimler laiklik bağlamında dillendirilmeye çalışılmaktadır. Politika üzerinde baskı aracı olarak uzun yıllar hem siyasiler hem de generaller tarafından kullanılan laiklik, bugün sapkın bir örgütlenmenin dini değerleri yıpratarak darbe sürecine getirdiği enkaz üzerinde, siyasal rant arayışının anahtarı olarak değerlendirilmektedir. Zira FETÖ’cü militanların darbe kalkışması, dini cemaatlere karşı olan kuşkucu bakış açısını ve dini korku mekanizmasını yeniden uyandırmıştır.
Toparlarsak, Kemalizm’in dini alana hayat hakkı tanımadığı günler geride kalmıştır. Ancak Türkiye’de klasik politik bölünmenin ana damarlarından biri olan laiklik/antilaiklik hala kaşınmaya çalışılmaktadır. Toplumun yazının başında da ifade edildiği üzere geçmişin kalıntılarına itibar etmediği ortadadır, artık siyasilerinde laikliği olumlu yahut olumsuz Türk politik sisteminden dejenere etmesi gerekmektedir. Son olarak, 15 Temmuz Darbe Kalkışması sonrası ‘‘Demokrasi Nöbetleri’’ ve ‘‘Yenikapı Mitingi’’ ile sağlanan toplumsal uzlaşı ve işbirliğinin laiklik hassasiyetleri adı altında ucuz, lüzumsuz ve bayatlamış kısır tartışmalara heba edilmemesinin son derece önemli olduğu vurgulanmalıdır.
Abdulkadir AKSÖZ
Yorum Yaz