Yarın ülkemiz zorlu bir virajdan daha dönmeye hazırlanmaktadır.
Burada “evet” ya da “hayır”a yönelik bir mesaj vermek gibi bir niyetim yoktur. Artık milletimiz; araştıran ve merakını gidermesi için ne yapması gerektiğini bilen bir millettir. Seçime bir gün kala önceki günlerden, bu son güne kadar dikkatimi çeken bir şeyi dile getirmek istiyorum. İnsanlarımız artık iki tarafıyla da “hukuk” savaşı vermenin gayretine düşmüştür. Seçimler eskisi gibi savaşla, bombalarla ya da ölümlerle iç içe olmamaktadır. Artık şunun bilincine yavaş yavaş varıyoruz: bir ülkede “iktidar” diye bir kavramdan söz edebilmeniz için, “muhalefet”e ihtiyacınız vardır. Bundan önce sürekli olarak karşı tarafın yok sayılmasıyla ya da yok edilmesiyle sonuçlanan seçimlerimiz oldu. Hiçbir şekilde muhalefet kabul etmeyen “tek parti” iktidarlarını gördü, bu ülkemiz.
Bugün ise, her parti ya da her vatandaş seçimlerde öne çıkabildiğinin farkına varmaktadır. Hangi partiye mensup olursa olsun, söz sahibi olduğunu bilmekte ve ona göre hareket etmektedir. Hangi sahile giderseniz gidin, Evet ya da Hayır standları amca ve teyzelerle doludur. Hepsinin yüzlerinde birer tebessüm vardır. İster sevelim, ister sevmeyelim. Bir ülke hangi yönetim sistemiyle yönetilirse yönetilsin, illa ki bir muhalefet olacaktır karşısında. O zaman şunu söyleyebiliriz ki; daha güçlü yarınlara ulaşabilmek, hep birlikte başarabileceğimiz bir şeydir. Aynı Çanakkale Zaferi gibidir bu. Çanakkale’den önce belki cephe gerisinde birbirini sevmeyen, saygı göstermeyen birçok insan, kendi vatanı ve namusu için aynı yerde can verdiler. “Söz konusu vatansa, geri teferruattır.” sözü boşuna söylenmiş bir söz değildir. İşte bizler de ülke olarak, her seçimde bu anlayışla hareket etmeliyiz.
Siyaset, çirkin birçok senaryolarla doludur. Siyasetten pek fazla anlamam. Ama toplumumuzda gördüğüm değişimler, ciddi manada sevindiricidir. İllaki içlerinde 18 maddeyi tam manasıyla bilmeyenler olacaktır. Bu durum Hayır diyende de vardır Evet diyende de. Birkaç kişiden ötürü insanların birbirlerini genellemesi ve bu yüzden hakaret etmesi doğru değildir. Zamanında açık oy, gizli sayım ile korkuyla oy kullanan Anadolu insanı, bugün siyasete yön veren merkez halindedir. Ülkenin başkenti Ankaradır, ama gönül başkenti Anadolu’dur. Bu insanlar hiçbir zaman hafife alınmamalıdır. İşte toplumda gördüğüm bu Anadolu’nun uyanışıdır. Artık bütün siyasiler silah zoruyla halktan oy almak yerine, onun karşına ceket ilikleyerek oy beklemektedir. Artık şunun bilincine varılmıştır: ne kadar darbe yaparsan yap, halkı silah zoruyla seçime götürüp %90 üzeri oy alırsan al, bu millet yıllar sonrada öcünü almasını bilir. Eğer bugünkü iktidarın ya da muhalefetin yanlış varsa, yine milletin söz sahibi olduğu bir seçimde bu durum ortaya çıkacaktır.
Ben bu milletin bir ferdiyim. İnsanlara yön vermek gibi niyetim yoktur. Elbette iki seçenekten biri hatalıdır. İnsanlarımızın bazıları hatalı olan ne ise ona yönelecektir. Bize düşen hep birlikte ve hep bir ağızdan “Ülkem” diyebilmek ve sonuç ne olursa olsun, vatandan başka bir şey düşünmemektir. Son olarak bazılarından duyduğum kadarıyla sürekli kaos ve fırtınalı bir dönem geçiriyoruz. Bundan endişe eden insanlar görüyorum ve inançlarını merak ediyorum. Onlara şunu sormak lazım: Hz. Peygamber ömrünün hangi safhasında rahat bir dönem geçirdi ki? Biz ise ümmeti olarak, iki zorluk görünce endişeleniyoruz.
Yağmur güneşin habercisidir, daha çok yağmur ise, gök kuşağının, bu unutmamalıyız…