2024 SEÇİMLERİNE DOĞRU HİNDİSTAN’DA TANSİYON YÜKSELİYOR

ULUSLARARASI İLİŞKİLER BATI ASYA ASYA

2014 yılında Başbakan Narendra Modi liderliğindeki Hindu milliyetçisi Bharatiya Janata Partisi (BJP) iktidara geldikten sonra, ülkenin %14’lük Müslüman azınlığına yönelik şiddet olayları giderek artmaktadır. Modi rejimi altında güçlenen radikal Hindu milliyetçisi gruplar, Müslümanlara karşı sürekli bir zulüm, linç etme eylemleri gerçekleştirmekte ve artan sayıda düşmanca Müslüman karşıtlığı söylemler üretmektedir.

Geçtiğimiz Temmuz ayı içerisinde, Madhya Pradesh eyaletinin BJP tarafından yönetilen bir bölgesinden gelen 23 yaşındaki Zarin Khan adındaki Müslüman bir doktor, işten eve dönerken dört Hindu erkek tarafından saldırıya uğradı ve ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldı. İlk ifadelerine göre, radikal milliyetçi hindu çetesi kendisine sopalar ve çubuklarla saldırmışlar ve inancına yönelik hakaretler ederek başörtüsünü koparıp tecavüz etmişler. Yardım istediğinde ise onlar gülüp “Hiçbir şey yapamazsın, iktidar bizim elimizde” dedikleri dile getirdi.

Bir başka olayda ise, bir demiryolu görevlisi olan Chetan Sing trenle Mumbai’ye giderken, demiryolu görevlisini öldürdü. Ardından vagonlarda dolaşarak isim ve sakallarından Müslüman olduğu anlaşılan üç kişiyi hedef alarak önce o kişileri Pakistan ile işbirliği yapmakla suçladı ardından ise üstlerine ateş ederek öldürdü.

22 yaşındaki imam Mohammad Saad da benzer bir şekilde hayatını kaybetti. Saad, geçtiğimiz günlerde bir gece vakti görev yaptığı Delhi’nin yakınlarındaki Gurgaon şehrinde bulunan bir camide, 100’den fazla kişilik bir radikal milliyetçi Hindu çetesinin camiye saldırması sonucu katledildi. Cami yakınlarında polis ekiplerinin bulunmasına rağmen geç müdahale edilmesi sebebiyle linç girişimi engellenemedi.

Hindistan’da her geçen gün artan tansiyon ve Müslümanlara karşı gerçekleştirilen şiddet olayları yukarıda bahsi geçen olaylarla sınırlı değil. Uzmanlar, Modi hükümetinin ikinci kez 2019’da iktidara gelmesiyle birlikte bu tür şiddet olaylarının belirgin bir şekilde arttığını söylemekte ve 2024 seçimlerine doğru bu toplu şiddet eylemlerinin giderek de artacağını öngörmektedir.

Hindistan önümüzdeki yıl seçime giderken, Modi’nin üçüncü dönemi için yeniden seçilmesi beklenmesinin yanında birçok kişi, bu tarz şiddet olaylarının halk arasında ortaya çıkan din temelinde gruplaşmanın toplumu daha da derinden böleceği ve telafi edilemeyecek noktalara götüreceğinden endişelenilmektedir. Ancak Modi, şimdiye kadar yaşanan olaylara sessiz kalmayı tercih etmektedir. Fakat bu durumun oluşturduğu kanlı şiddet tablosu Hindistan’da ve dünyada endişe ile takip edilmektedir.

HRİSTİYAN KUKİLERE KARŞI HİNDU MEİTE TOPLULUĞU

Manipur, Hindistan’ın kuzeydoğusunda bulunan bir eyalet olup çoğunluğunu Hindu Meiteilerin ve azınlık halde bulunan Hristiyan Kukilerin oluşturduğu bir etnik yapıya sahiptir. Uzun süredir bu topluluklar arasında kökeni dini ve etnik sebeplere dayanan çatışmalar yaşanmaktadır. 2023 yılında, Hindu Meitei yönetiminde olan hükümetin Hristiyan Kuki azınlık grubuna karşı ayrımcı politikaları, çatışmanın şiddetlenmesine sebep oldu. Kuki gruplarını bu süreçte hükümetin; zorla tahliye etmeye çalışması ve yasadışı göçmenler olarak nitelendirmesi gibi politikaları nedeniyle güvensizlik ve haksızlık duygularıyla karşılaştı.

Çatışma, mahkeme tarafından Meitei grubuna “planlı kabile statüsü” verilmesi ile daha da şiddetlendi. Bunun yanı sıra, Meiteilerin Kuki topluluğunun çoğunlukla yaşadığı tepelik bölgelerde arazi satın almasına izin verilmesi, Kuki topluluğunda toprak, iş ve fırsat kaybı endişelerine neden oldu. Protestolar, özellikle Kuki öğrenci grupları tarafından başlatıldı ve zamanla şiddet olaylarına dönüştü. Manipur’un başkenti Imphal’de Meitei gruplar, Kuki köylerine saldırdı ve Kuki topluluğuna mensup kişilerin kente girişini engelledi. Kuki topluluğuna ait 250’den fazla kilise tahrip edildi ve Kuki kadınlarına yönelik cinsel taciz olayları gerçekleştirildi. Çatışmaların sonunda Manipur, etnik ve dini hatlar boyunca bölündü, birçok köy tahrip edildi ve yüzlerce kişi de hayatını kaybetti.

Ancak, aynı Müslümanlara karşı gerçekleştirilen şiddet olaylarındaki gibi bu olaylarda da hükümetin tepkisi ve müdahalesi zayıf kaldı. Gruplar arasında etkin bir barış süreci başlatamadı. Hindistan Başbakanı Narendra Modi, uzun süre boyunca sessizliğini korudu ve Manipur’daki Hindu çetelerin gerçekleştirdiği şiddet olayları hakkında hiçbir demeç vermedi. Fakat yakın zaman önce sosyal medyada çokça yayılan bir videodaki Kuki kadınlarına yönelik şiddet ve taciz görüntülerinin ardından Modi, Manipur’da yaşananların affedilemez olduğunu belirtti, ancak yine de çatışmaların daha geniş boyutuna ve çatışmada hayatını kaybeden Hristiyan vatandaşlara dair hiçbir açıklama da bulunmadı. Hristiyan Kukiler, güvenli bir yaşam için ayrı bir eyalet talebiyle çatışmayı sonlandırmayı ve hükümetin daha etkin bir rol oynamasını istiyor. Ancak Hindistan’ın, Manipur’daki çatışmaların barışçıl bir şekilde sona erdirilmesi ve kalıcı bir çözüm bulunması için daha fazla çaba sarf etmesi gerekmektedir.

 

BJP’YE KARŞI 26 PARTİ BIRLEŞİYOR

Son yıllarda, Hindistan’da gerçekleşen müzakereler sonucunda, 26 muhalefet partisi, Hindistan Ulusal Kalkınma Kapsayıcı İttifakı (INDIA) adı altında bir araya gelerek, Bharatiya Janata Partisi önderliğindeki Ulusal Demokratik İttifak’a (NDA) karşı mücadele etmeyi amaçlayan bir ittifak oluşturdu. Bu girişimin temel hedefi, muhalefet partilerinin güçlü bir anti-BJP cephesi oluşturarak seçimlerde Modi’ye karşı rekabet edebilmesini amaçlamaktadır. Ancak, oluşuma dahil olan bazı partilerin, Indian National Congress (INC) gibi diğer büyük muhalefet partileriyle çekişmeli ilişkilere sahip olduğu dillendirilmektedir. Bu durum, ittifakın bütünlüğünü ve etkinliğini etkileyebilir ve seçim sonuçları üzerinde belirleyici bir rol oynayabileceği düşünülmektedir.

Muhalefet partilerinin başarıyla bir araya gelmesi, siyasi farklılıklarını aşma ve ortak bir platformda birleşme çabalarını da beraberinde getirmektedir. Ancak muhalefet partileri, bazı bölgelerde birbirleriyle mücadele etmekte ve bu da ittifakın iç tutarlılığını ve birliğini zorlaştırdığını gözlemlenmektedir. Özellikle, ikinci büyük ulusal parti olan Aam Aadmi Partisi (AAP), Indian National Congress (INC) ile ilişkileri konusunda tutarsız bir tutum sergilediği görünmektedir. Aynı şekilde, bazı bölgesel partiler arasında da çekişmeler mevcuttur ve bu da ittifakın başarılı olması için bölgesel düzeyde stratejik anlaşmaların yapılmasını gerektirmektedir.

Hindistan’ın iç siyasi sahnesindeki bu değişimler, geniş bir bakış açısıyla değerlendirilmesi gerektiğini düşünmekteyiz. Bharatiya Janata Partisi’nin (BJP) lideri Narendra Modi’nin popülaritesi, muhalefetin seçmenleri etkileme çabalarını zorlaştırmakta ve BJP’nin birçok eyalette hükümeti tek başına veya koalisyonla yönetmesi, muhalefetin güçlü bir alternatif sunma görevini daha da zorlaştırmaktadır. Ancak muhalefetin, toplu olarak BJP’ye karşı birleşerek güçlü bir karşıtlık oluşturması, siyasi dengeyi değiştirebilecek önemli bir adımdır. Bu nedenle, muhalefet partilerinin birlikte çalışma yetenekleri ve seçim stratejileri üzerinde

daha fazla odaklanmaları gerekmektedir.

ÇİN’DEN PAKİSTAN’A YENİ NÜKLEER SANTRAL PROJESİ

 

Pakistan, Çin tarafından inşa edilecek en büyük sivil nükleer enerji santrali için geçtiğimiz ay temel atma töreni düzenledi. Başbakan Shehbaz Sharif ve üst düzey Çinli yetkililer, Çin-Pakistan nükleer enerji iş birliğinin doğum yeri olarak adlandırılan merkezi Chashma şehrinde televizyonda yayınlanan etkinliğe katıldılar.

Beijing son 30 yılda Chashma’ya dört nükleer enerji üretim ünitesi kurdu ve toplamda yaklaşık 1,300 megavatlık üretim sağladı. Aynı zamanda Çin, Pakistan’a yakıt için zenginleştirilmiş uranyum temin etti.

Sharif, törende yaptığı konuşmada, “Temiz, verimli ve karşılaştırmalı olarak daha ucuz enerjiyi teşvik etmek için bu karşılıklı iş birliği, iki ülke arasındaki dostluk hediyesi ve diğer ülkelerin takip edebileceği bir modeldir” dedi. Çin daha önce de, her biri 1,100 megavat üretim kapasitesine sahip iki nükleer enerji santrali için HPR1000 teknolojisini tedarik etmişti. Bu santraller, son birkaç yılda Karaçi’de inşa edilmiş ve devreye alınmış olup Pakistan’ın günlük nükleer enerji üretimini 3,500 megavattan fazla artırmıştı. Çin, son 10 yılda CPEC kapsamında Pakistan’da çoğunlukla kömürle çalışan 14 elektrik santralı inşa etti ve bunları ticari işletmeye koydu, toplam kurulu kapasitesi günlük 8,000 megavatı buluyor.

Uzmanlar, CPEC’nin Pakistan’ın derinleşen ekonomik sıkıntılarına ve döviz rezervlerinin tükenmesine sebep olduğunu ve ülkenin hem yabancı borç ödemelerine yetişmesini hem de kredilerde farklı seçenekler oluşturmasını zorlaştırdığını belirtiyorlar.

Pakistan, Çinli enerji santrallarına 1.3 milyar dolar (350 milyar rupee) kadar borçlu olup bu miktar giderek artmaktadır. Yatırımlarla beraber artan borçlar Pakistan’ın dış politika’da da Çin’e karşı bağımlılığını artırmakta Asya’da değişen güç dengelerinde zorunlu olarak Çin’in yanında yer almasına sebep olmaktadır.

Mehmet Ayaydın

 

 

 

 

Mehmet AYAYDIN
Mehmet AYAYDIN

Politics and South Asian Studies [email protected]

Yorum Yaz