5 NİSAN KARARLARINA ZEMİN HAZIRLAYAN EKONOMİK SÜREÇ

EKONOMİK KRİZLER

Türkiye, 1987-2001 yılları arasında siyasal ve ekonomik istikrarsızlıkları içiçe yaşadı. 12 Eylül Darbesi’nin ardından yaşanan siyasi yasaklar ve sağ/sol yelpazede yaşanan bölünmeler, siyasi istikrarsızlığı körüklemiştir. Türkiye siyasetinin stabil bir duruma gelmesi uzun yıllar mümkün olmamıştır.

Türkiye, 2002 yılına kadar sık sık değişen koalisyon hükümetleri tarafından yönetilmiştir. Kısa süreli hükümetler, kısa vadeli ekonomik ve siyasal hedeflere yönelmeyi tercih etmişlerdir. Siyasi iktidarlar için hedef, ekonomide makro dengesizliklerin çözümünden ziyade bütçe dengesizlikleri ile daha uzun yaşamayı başarabilmek olmuştur. Bu giderek kayganlaşan siyasi zeminde tutunmanın yolunu aramaktan başka bir şey değildir.

1980’lerin sonlarına yaklaşıldığında uygulamaya konulan “döviz kuru artışını düşük tutmak yoluyla enflasyonu düşürme politikası” 1989 yılında sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesiyle hız kazanmıştır. Sermaye hareketlerinin serbest bırakılması, bütçe açıklarının finansmanında kısa vadeli sermayenin kullanılmasına olanak sağlamıştır.

Sermaye hareketlerinin serbestleşmesi ve ücretlerin yükselmesi sonucunda, kırılgan bir yapıya sahip olan Türkiye ekonomisi’nde makro dengesizlikler baş göstermeye başlamıştır. Aynı vakitlerde 1991 yılında ortaya çıkan Körfez Krizi ve ardından Ortadoğu’nun tümünde yaşanan siyasi karışıklıklar, ilgili pazarların daralması sonucunu doğurmuştur.

1994 yılına kadar oluşan dış borç geri ödemeleri, iç borç ile finanse edilmeye çalışılmış, bu durum beraberinde faiz oranlarının da yükselmesini getirmiştir. Faiz oranlarının yükselmesi sonucu kısa vadeli sermaye hareketleri zirve noktaları görmüştür.

Kısa vadeli sermaye girişleri de değerli bir TL sorununu tekrardan gündeme getirmiştir. Değer kazanan TL, ihracatta daralmaya sebep olmuştur. Aynı dönemlerde siyasi iktidarın uyguladığı ”yüksek ücret” politikası da iç talebi ve ithalatı körüklemiştir. İhracatta daralma yaşanırken, ithalatta artış gözlemlenen bu dönemde dış ticaretteki makas giderek açılmıştır. Değerlenen yerli paranın çıktılarından biri de maliyet enflasyonu olmuştur.

Siyasi istikrarsızlıklar sonucu ortaya çıkan kamu açıklarının, iç ve dış borçlar ile kapatılmaya çalışılması kronik bir hal almış, borçların yeni borçlar ile kapatılmaya çalışıldığı bir dönem yaşanmıştır. 1993 yılında ise hükümetler (hazine) artık TCMB’den borçlanmaya başlamıştır. Bu dönemde TCMB rezervlerinde ciddi bir erime olmuştur.

5 Nisan tarihine yaklaşırken yapılan önemli uygulamlardan biri de develüasyondur. 29 Ocak 1994’te %13.6 develüasyon yapılmıştır. Bu kararı iki ufak develüasyon daha izlemiştir. Ağır fatura ise 5 Nisan’da ortaya çıkmıştır. Ocak 1994’te döviz kuru 19.000 TL/Dolar ve Merkez Bankası rezervleri 7 milyar dolar iken 5 Nisan’ın hemen ardından bakıldığında; TL/Dolar 38.000, Merkez Bankası rezervleri ise 3 milyar dolardır.

Özetle; Türkiye 1994 yılındaki kararları oluşturan sürece, vergi gelirlerinin iç borç servisine yetmediği, devletin iç borç açığını kapatmak için dış borca ve TCMB’nın rezervlerine göz diktiği, aynı zamanda yüksek enflasyonun ve cari açığın yaşandığı bir ekonomi ile girmiştir.

Bundan dolayı ekonomiyi hızla istikrara kavuşturmak, kamu açıklarını daraltmak, dış talebe dayalı bir büyüme yapısı oluşturmak ve ekonomik istikrarı sürekli kılacak yapısal reformları başlatmak amacıyla 5 Nisan’da bir istikrar programı yürürlüğe konmuştur. Bu kararlar yarı heterodoks (IMF tipi) politikalardır.

Hayri SOYGÜZEL

Hayri SOYGÜZEL
Hayri SOYGÜZEL

Economics • MENA Region [email protected]

Yorum Yaz