İlim ve Medeniyet

50 DİL BİLEN JOHAN HOCADAN DİL ÖĞRENİMİNE DAİR 50 PÜF NOKTA (3)

  • Johan Hoca 1960 doğumlu ve mimarlık üzerine okumalar yapacakken, Doğu dillerine yöneliyor ve bu bağlamda her yıl bir dil olmak üzere toplamda 50’ye yakın dili öğreniyor. Belçika’da en çok dil bilen kişilere verilen Babil ödülünü kazanıyor. Eşi ile birlikte Türkçe öğrenimi üzerine çalışmaları var ve ülkesinde Doğu Dilleri Merkezini kuruyor. Hocanın bilgisayar ile dil öğrenme üzerine ciddi çalışmaları bulunuyor. Johan bildiği diller içerisinde en çok sevdiği dilin Türkçe olduğunu söylüyor. 1973 yılı civarında 13 yaşında Türkiye’ye geliyor (İstanbul), o zaman 20 kadar Türkçe kelime öğreniyor, Türkçe ve Türkiye sevdası o zamanlarda başlıyor.

Püf Noktası 21

 

Öğrenmeye istekli olun: Her yeni eğitim öğretim yılının başında Gent Üniversitesi Mütercim-Tercümanlık ve İletişim Bölümümüze başlayan yeni öğrencilerimize şu sözü bir öğüt olarak veririz:” Öğrenmeye istekli değilsen kimse sana yardım edemez. Öğrenmeye kararlıysan kimse seni durduramaz”.

Püf Noktası 22

Öğretmeninize minnettar olun: Resimdeki Divani hattıyla yazılmış söz “Men allemeni harfen sırtu lehu abden.” “Bana bir harf öğretenin kölesi olurum.” anlamında. Öğretmeninizin büyük gayretlerle size aktardığı bilgiler, sizde geliştirdiği beceriler, size kazandırdığı tutumlara karşı derin bir sorumluluk hissedin. Bu bilgileri olduğu gibi saklamayın, onları artırın, becerilerinizi de hep genişletin. Bir öğretmeni en mutlu eden şey, öğrencisinin kendisini bilgi ve kariyerde geçtiğini görerek öğrencisiyle gurur duyabilmesi.

Bir öğretmen öğrencisinin hayatında belirleyici bir rol oynayabilir, hayatına yön verebilir. Bunu kendi ailemde gördüm: Oğlum ortaokulda klasik diller bölümünü, yani Latince – Eski Yunanca bölümünü seçmişti, ancak ortaokul üçte bize “Artık bu iki dilden bıktım, bırakmak istiyorum” dedi. Biz de onu ikna edebildik, bırakmadı, devam etti. Lisenin son iki sınıfında şeker gibi bir Latince ve Eski Yunanca öğretmeninden ders gördü. Adam tam bir bilgi hazinesiydi. Oğlum ona çok hayran kaldı ve büyük bir ilgiyle Latince ve Eski Yunancaya sarıldı. Hatta liseyi bitirdikten sonra üniversitede Latince ve Yunanca okumaya karar verdi. Klasik dillerde yüksek lisansını tamamladıktan sonra başka bir üniversitede filim bilimi ve görsel kültür üzerine ikinci bir yüksek lisans yaptı. İki yıl boyunca Latince öğretmeni olarak çeşitli okullarda çalıştı, ondan sonra doktora yapmaya hak kazandı. Oğlum şu anda her iki yüksek lisansta öğrendiklerini birleştirerek klasik dünyayı konu alan bilgisayar oyunları üzerine bir doktora hazırlıyor. Biz hepimiz eski Latince ve Yunanca öğretmenine çok minnettarız.

Püf Noktası 23

Öğrendiklerinizi düzenli bir şekilde tekrarlayın: Dil öğrendiğinizde unutma fenomenini iyi tanımanız gerekir. Hermann Ebbinghaus’a borçlu olduğumuz grafikte mavi renkte gösterilen birinci unutma eğrisine bakın: Gördüğünüz veya çalıştığınız dersin sonunda topladığınız bilgi %100 olarak hafızanızda mevcut. Ancak bir gün geçtikten sonra bilginin saklanma oranı %80’e, üç gün sonra ise %60’a düşmüş durumda. Eğer mesela haftada bir akşam yabancı dil kursuna giderseniz ve derste öğrendiklerinizi hafta içinde hiç tekrarlamazsanız bu unutma eğrisine göre bir sonraki derse geldiğinizde bir önceki derste öğrendiklerinizin hemen hemen hepsini unutmuş olursunuz. Bu da öğretmeninizin işini zorlaştırır, çünkü öğretmeniniz tıpkı bir binada kat çıkar gibi özümsediğiniz bilgi ve becerilerin üzerinde yeni bilgi ve beceriler inşa etmek ister. Çözümü düzenli tekrarlamadır. Gördüğünüz veya çalıştığınız dersten bir gün sonra dersinizi tekrarlarsanız oran tekrar %100’e çıkar ve bir önceki kadar dik olmayan ikinci bir unutma eğrisi belirir: Unutma hızınız azalmış olur. Artık bilgilerin saklanma oranı %100’den %80’e bir günde değil iki günde düşer. Bir daha tekrarlarsanız üçüncü eğrinin yine bir öncekine göre daha az dik olduğunu fark edersiniz: %100’den %80’e inmek üç gün sürer. Böylece her tekrardan sonra unutma hızınız azalır. Tekrarları da hep daha uzun aralıklarla yapabilirsiniz. Bu süreci devam ettirirseniz sonunda unutma eğriniz yatay hâle gelir, yani öğrendikleriniz artık kalıcı hafızanıza yerleşmiş olur. Dil öğreniminde sıkça uygulanan “Aralıklı Tekrarlama” tekniği bu bulgulara dayanır. İkinci resme bakın: Bir konuyu ilk defa öğrendikten hemen sonra o konuyu ve tarihini formun birinci ve ikinci sütununa yazarsınız. Sonra bu tarihe sırayla 1, 3, 6, 10, 20, 30 gün (aralıklar artıyor yani) katıp ortaya çıkan yeni tarihleri diğer sütunlara doldurursunuz. Böylece tekrarlama şemanızı oluşturmuş olursunuz. Belirli bir tekrarlamayı gerçekleştirdiğiniz zaman kutusunu işaretlersiniz. Aynı teknik, sözvarlığı edinimine de uygulanır, ancak bu amaçla özel olarak geliştirilmiş applar/uygulamalar bulunmaktadır.

Püf Noktası 24

Platoları tanıyın: Yabancı dilde akıcılığa doğru giden yolunuzu tırmandığınız bir dağın yamacına benzetebilirsiniz. Ne var ki bazen hiç yükselmediğiniz, hiçbir ilerleme kaydetmediğiniz izlenimine kapılabilirsiniz. Bunun çeşitli nedenleri olabilir. Grafiklerde x ekseni geçen zaman ve sarf ettiğiniz çabayı, y ekseni ise edindiğiniz becerileri gösteriyor. Beceri eksenindeki hedefiniz akıcılıktır. Yolunuz birinci grafikteki gibi düz bir çizgi şeklinde değil, onun altındaki grafikteki gibi bir eğriyle gösterilebilir. Siz yükseldikçe, akıcılık hedefinize yaklaştıkça çabalarınızın getirisi doğal olarak azalmaya başladığından (krş. PÜF NOKTASI 14) başlangıçta dik olan eğri yavaş yavaş yatay hâle gelir. Hedefe yakınken eğrinin “plato” (yayla) denilen kısmına geçersiniz. Y ekseninde yükselmeyi artık ancak uzun süreli çabalarla gerçekleştirebilirsiniz. Bir yabancı dilin temelini birkaç ayda öğrenebilirsiniz, ancak o dilde yetkinleşmeniz yıllar alır. Bu son plato döneminde özellikle sizi ilgilendiren, hoşunuza giden konular üzerine çalışarak dilinizi ilerletmenizi tavsiye ederim. Mesela ben bir dilde platoya eriştiğim zaman o dilde dilbilim üzerine kitap okumayı çok severim.

Başka plato türleri de var. Bazen akıcılık hedefine hâlâ uzun bir mesafe kaldığı hâlde yabancı dil öğrenen kişi plato izlenimi yaşayabilir (3. grafik). Zaman geçtiği hâlde hiçbir ilerleme (yükselme) kaydedilmez. Nedenleri birkaç çeşit olabilir: Bazı becerilerin kazanılması çok zaman ister, böylece öğrenme eğrisinde bir veya birkaç tane plato ortaya çıkabilir. Bazı beceriler de dil öğrenenin yeteneklerini aşabilir ve ilerlemesini engelleyebilir. YouTube kanalımda yayımladığım bir videoda Türkçedeki ilgi yancümlelerini anlatıyorum. Yabancılar bu yapıları öğrenmeden Türkçede en kısa bir gazete haberi bile okuyamazlar. Bunlar üniversitede sorun olmuyor ancak yetişkinler eğitiminde bu yapıları kavrayabilecek eğitim seviyesine maalesef sahip olmayan Belçikalı öğrencilerle karşılaştım. Üçuncü bir neden: Öğrenci, meramını yabancı dilde çat pat anlatabilecek seviyeye gelince bu seviyeyle yetinebilir. Daha fazla gayret sarf ederek dilini ilerletmek için hiçbir motivasyonu kalmamış olabilir.

Püf Noktası 25

Öğrendiğiniz yabancı dili başkalarına öğretmeye başlayın (Bölüm 1/3): Albert Einstein’ın meşhur bir sözü şöyle der: “Eğer basitçe izah edemiyorsan yeterince anlamamışsın demektir.” Bundan dil öğrenimi için yararlı bir ilke türetebiliriz: “Eğer bir dili gerçekten anlamak isterseniz onu başkalarına izah edin.” Bunu yabancı dilde özel ders ya da kurs vererek yapabilirsiniz. Türkçe öğrettiğiniz zaman öğrencileriniz size derste ünlü uyumu, ad durumu ekleri, fiil çekimi, kelimelerin cümlede sıralanışı ve hep daha yeni konular üzerine sorular sorarlar. Kendi bilginizde keşfettiğiniz boşlukları doldurmak için çeşitli kaynaklara baş vurmak zorunda kalarak bilginizi tamamlarsınız.

Ben bu yöntemden çok yararlandım. Türkçeyi öğrenmeye başladıktan iki yıl sonra 1977 yılında lise üçü okurken bir yandan Türkçeyi öğrenmeye devam ederken Türkçeyi öğretme aşamasına da geçtim. İlk öğrencim Fransızca öğretmenimdi. Fransızca dersimiz günün son dersiydi. Diğer öğrenciler sınıftan çıktıktan sonra öğretmenimle ben yer değiştirirdik: Öğretmenim sıraya otururdu, ben de tahtaya geçerek Türkçe dersimi vermeye başlardım. Fransızca öğretmenim yaz tatilinde ailesiyle birlikte arabayla bir Türkiye seyahati yapacaktı, onun için biraz Türkçe öğrenmek istiyordu. Daha sonra ben üniversitede Mimar-Mühendislik okurken öğrenci yurdundaki odamda özel Türkçe dersi de verdim. Resimde ilk öğrencilerimden Brigitte ve Wilfried’i görüyorsunuz. Brigitte Tıp öğrencisiydi, ileride mesleğini icra ederken Türk göçmenlere daha etkili biçimde yardım edebilmek için Türkçe öğrenmek istiyordu, Wilfried ise Slav dilleri bölümünden mezun olmuştu, o daha çok dilbilimsel nedenlerle Türkçeyle ilgileniyordu. Sırpça-Hırvatça gibi öğrendiği Balkan Slav dillerinde çok Türkçe kelime bulunuyordu, onları anlamak istiyordu.

1983’te “Geleneksel Türk Evi, İşlevsel bir Ev Tipi” başlıklı bitirme tezimle Mimar-Mühendislikten mezun olup Şarkiyat ve Slavistik bölümlerine yazıldıktan sonra Gent’teki Eyüp Sultan Camii’ne müracaat ettim, bana bir eğitim yılı boyunca kullanabileceğim bir derslik tahsis ettiler. Orada 10 kişilik bir gruba ilk Türkçe kursumu verdim.

Kurs başarılı olunca da Gent Üniversitesi Yabancı Diller Merkezi’nin müdürüyle konuştum, Merkez’de bir Türkçe kursu başlatmalarını teklif ettim. Teklifimi kabul etti, 1984-1987 yılları arasında 25 kişilik gruplara iki ayrı düzeyde Türkçe okuttum. Orada mükemmel derslikler, tahtalar, dil laboratuvarı falan da vardı. Sınıfımı gruplara bölerek her grubu Türkçe alışveriş pratiği yapmak için Gent’teki Türk bakkallarına götürürdüm. Diğer bir akşam da bir Türk ailesine konuk olup geleneksel yer sofrasının etrafına oturur, Türkçe sohbet ederdik. Resimlerde Yılmaz ailesine yaptığımız ziyaretten görüntüler görüyorsunuz. Bir ayrıntı: Birinci resimde ortada oturan kısa siyah saçlı kız, Chris, vantriloktu, hünerini Türkçe olarak gösterebilmek için Türkçe öğreniyordu. O süre içinde Brüksel’de düzenlenen Bâbil Dil Yarışması’nı da kazandım, TRT’den Emre Aygen evime ve dersime gelerek hakkımda TRT arşivinden bulunabilen röportajı yaptı.

1987’de bir özel şirkette bilgisayar destekli yabancı dil öğretimi üzerine çalışmaya başladığımdan Yabancı Diller Merkezi’ndeki kurslarımı bırakmak zorunda kaldım. Ancak bir yıl sonra önce De Poort Beraber derneğiyle sonra Gent Göçmenler Merkezi’yle işbirliği yaparak onların dersliklerinde tekrar derslere başladım. O zaman tam bir serbestlik yaşıyordum, istediğim her kursu düzenleyebiliyordum: Türkçe, Arapça, Farsça, Özbekçe, Orta Asya Türkçesi, Osmanlıca, Arnavutça. Doruk noktası öğrencilerle Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan’a yaptığımız geziydi (Resimlere bakın). Yerli ailelerin yanında kaldığımız için ben bir Özbekçe, Kazakça, Kırgızca sentezi yapıp öğrencilerime o dilde diyalog ezberletmiştim. Bu “Orta Asya Türkçesi” kursunda uzun aradan sonra (bu başka bir öykü) Linda’yla tekrar karşılaştım.

Öğrendiğiniz yabancı dili başkalarına öğretmeye başlayın (Bölüm 3/3): 1993’te, nikâhımızdan yarım yıl önce, Linda’yla birlikte Oriëntaal vzw Doğu Dilleri ve Kültürleri Öğretim Merkezi’ni kurduk. Merkez’in bünyesinde 15 yıl boyunca Linda’yla ben Türkçe ve Arapça dersleri düzenledik ve verdik. Ayrıca birlikte “Haydi Türkçe Konuşalım 1 ve 2” adlı Türkçe ders kitaplarımızı hazırladık. 90’lı yılların sonlarına doğru Merkez’imizin Gent, Brüksel ve Anvers’te olmak üzere toplam 200 öğrencisi vardı. (20/03 tarihli PÜF NOKTASI 08’de bu dönemden iki resim görebilirsiniz.)

2006’da Gent Üniversite Koleji Mütercim-Tercümanlık Fakültesi bir Türkçe Bölümü kurmaya karar verdi. Bu, Belçika’nın Flaman Bölgesi’nde bir ilkti. Bölgemizde daha önce akademik düzeyde Türkçe okutulmamıştı. Bölümü sıfırdan inşa etmek görevi ve bölüm başkanlığı bana verildi. Türkçe Bölümümüze ilk yıl 33 öğrenci yazıldı (1. ve 2. resme bakın). Yeni iş arkadaşlarım da oldu, bazılarını okul işe aldı, bazılarını TC Brüksel Büyükelçiliği Eğitim Müşavirliği bize okutman olarak tahsis etti. İlk ekibimiz Ömer Hoca, Baykal Hoca ve benden ibaretti (3. resim). Ekim 2013’te Flaman Bölgesi Eğitim Bakanlığının kararıyla Mütercim-Tercümanlık ve İletişim bölümümüz Gent Üniversitesi Edebiyat ve Felsefe Fakültesi’nin bünyesine alındı. 4. resim Prof. Dr. Selçuk Şirin’in 15/03/22’de bölümümüze yaptığı ziyaret sırasında çekildi. Soldan sağa: Şener Uğurlu (Belçika Türk Dili Enstitüsü Başkanı), Prof. Dr. Selçuk Şirin, Ebru Hoca, ben, Sevdağ Hoca ve Feyza Hoca.

Gent Üniversitesi Mütercim-Tercümanlık ve İletişim bölümünde Türkçeyi seçen öğrenciler genel içerikli derslerin yanısıra mecburi ders olarak Hollandacayı okuyor ve bir de İngilizce, Fransızca, Almanca grubundan üçüncü bir dil seçiyor. Hollandaca dışındaki iki dil aynı seviyede okutuluyor, ders saatleri, krediler bakımından aralarında hiçbir ayrım yapılmıyor. Üç yıllık bachelor eğitimini bitirenler Sözlü Çevirmenlik, Yazılı Çevirmenlik, Çok Dilli İletişim ve Dil Öğretmenliği yüksek lisanslarından birini seçiyor. Mezunlarımız iş bulmakta güçlük çekmiyor, ülkemizde yüksek düzeyde hem Türkçeyi hem de başka bir iki yabancı dil bilenlere ihtiyaç var.

Püf Noktası 26

Metinleri yüksek sesle okuyun: Bu resmi 24 yaşında olan kızım Eveline’in izniyle paylaşıyorum. Resimde kızımı 9 yaşındayken “yeni yıl mektubu”nu sesli okurken görüyorsunuz. “Yeni yıl mektubu” anaokulu ve ilkokullarımızda canlı tutulan bir gelenek. Çocuklar bu şekilde anneleri babaları ve diğer aile büyüklerine yeni yılla ilgili dileklerini dile getirirler.

Sesli okuma çok yararlandığım önemli ve etkili bir teknik. Bu tekniği özellikle bir yabancı dili konuşmamı gerektirecek bir duruma hazırlanmak veya uykuda olan bir dilimi kısa zamanda tekrar uyandırmak için kullanırım. Teknik, sadece konuşma becerisini değil yazma becerisini de geliştirebilir.

Ne tür metinler kullanılabilir? Özellikle ileride sözlü ya da yazılı olarak üretmek isteyeceğiniz türden metinler okuyun: bir ders kitabındaki diyaloglar, bir konuşma kılavuzundaki yararlı cümleler, hikâyeler, edebî eserlerden parçalar, bilimsel makaleler,… Beyninizi bu şekilde kelimelerle, cümlelerle, kalıplarla, dilbilgisel yapılarla doldurun. Bunlar zihninizde yankılanacak, belirli bir anda sanki beyniniz taşıyormuş gibi bir duyguya kapılacaksınız ve kendiliğinizden dili üretmeye başlayacaksınız.

Metinler nasıl okunmalı? Metni sesli okurken içeriğine odaklanın, bu içeriği gözlerinizin önünde canlandırın. Telaffuza, vurguya, doğru tonlamaya ve diksiyona dikkat ederek metindeki duyguları bir tiyatrocu gibi etkileyici bir şekilde ve biraz abartarak ifade etmeye gayret gösterin. Aynı metinleri tekrar tekrar sesli okuyarak normal konuşma hızı ve akıcılığa yaklaşmaya çalışın. Başlangıçta okurken takıldığınız yerler olacak, bu normal, çünkü ağzınızı yabancı dilin seslerine ve ses birleşimlerine alıştırmanız gerekir.

Sesli okurken birden çok duyu organınızı çalıştırırsınız: gözlerinizle metni görürsünüz, kulaklarınızla söylediklerinizi işitirsiniz (onun için metni fısıldayarak değil gerçekten yüksek sesle okumanız önemlidir), sesleri telaffuz ederken ağzınızda çalıştırdığınız kasları hissedersiniz, zihninizde de canlandırdığınız içeriği görüyor gibi olursunuz. Bütün bunlar metnin birçok unsurunun hafızanıza kazınmasına yol açar.

Püf Noktası 27

Küçük yaştan başlayarak masal dinleyin: Resimde babannemi, ortanca kardeşim Stefan’ı (ortada) ve beni (sağda) görüyorsunuz. Biz küçükken babannemiz bize kitaptan masal okurdu. Bir ritüel hâline gelmiş olan bu anları iple çekerdik. O anlarda babaannemize büyük bir yakınlık hissederdik, zihnimizde büyüleyici masal dünyaları, sürükleyici serüvenler canlanırdı, dilin ritm, kafiye gibi yeni boyutlarını keşfeder ve bunlardan çok zevk alırdık.

Bu konuda sorumluluk tabii ki çocuklara değil, büyüklere düşer. Çocukların zihinsel gelişimi için küçük yaştan başlayarak en azından bir dili iyi öğrenmeleri gerekir. Bu “ana” dilleri olabilir, zamanlarının çoğunu birlikte geçirdikleri bir bakıcının dili vs. de olabilir. Dil gelişimini hızlandırmak için çocuğa dil bakımından çeşitlilik içeren zengin bir ortam sunmalıyız, onunla oynarken bol bol konuşmalıyız, söylediklerimizin anlamını kavramaları için anlamlı durumlar yaratmalıyız, örneğin bir şeyden söz ederken o şeye bakarak ya da işaret ederek çocuğun dikkatini ona çekmeliyiz.

Uyku öncesi bir akşam ritüeli olarak çocuklara kitap okumak dil öğrenme ortamlarını zenginleştirir. Biz de akşam çocuklarımızı yataklarına yatırdıktan sonra onlara Dick Bruna’nın Miffy kitaplarını okurduk. O kitapları tekrar ve tekrar dinlemek isterlerdi. Bazen de şaka olarak metindeki kelimelerden birini değiştirirdik, hemen fark ederek doğru kelimeyi söylerlerdi. Çok sevdikleri bu oyunda başarılı olmak için daha da dikkatli dinlerlerdi.

Çocuklar kitapları yaşadıkları bu hoş anlarla ilişkilendirdikleri için onlarda bir kitap sevgisi oluşur, böylece okuma yazma öğrendikten sonra kendi kendilerine kitap okuma alışkanlığını daha kolay kazanırlar. Kitap dinleyen ya da okuyan bir çocuk, kitapsız bir dünyada hiç karşılaşmayacağı sözcükler duyar, okur ve öğrenir. Çocukların küçük yaştan başlayarak edindikleri dil gelişim düzeyi daha sonra yabancı dil öğrenmeleri için de bir temel oluşturur. Bunun için prof. dr. Selçuk Şirin’in (@selcuksirin) “Bir Milyon Kitap” projesinin başarılı olacağına yüzde yüz inanıyorum. Çocukta dil gelişimi sorununu temelinden çözmeyi amaçlayan bu uzak görüşlü proje, Türkiye’nin geleceği açısından çok ümit verici.

Püf Noktası 28

Öğrenmekte olduğunuz dilden zevk almasını bilin: Amerikalı şair, romancı ve tiyatro yazarı Alfred Mercier’nin (1816-1894) ünlü sözü “Zevkle öğrendiğimizi hiçbir zaman unutmayız.” bize yabancı dil öğrenme sürecimizi daha etkili bir hâle getirmek için önemli bir ipucu veriyor. O dili öğrenmekten zevk almanın yollarını arayın. İlgi alanlarınız, özel meraklarınız, tutkularınız ile öğrenmekte olduğunuz dilin arasında bağlantılar bulun. Müzikle ilgilenirseniz o dilde beğendiğiniz şarkıların metinlerini ve çevirilerini internetten bulun (https://lyricstranslate.com/tr/) ve şarkıyı dinlerken bunları kullanın. Ben beş yıl önce Yunanca öğrenirken her hafta Yunan Top 20’sini incelerdim, listeye giren her yeni şarkının metin ve çevirisini bulurdum ve ezberlemeye çalışırdım. O zaman Atina’da Erasmus yapan oğlumuzu ailece ziyaret edecektik. Gezimize çıkıncaya kadar bu yöntemimi sürdürdüm. Çok hoş olurdu, daha sonra Atina’da mağazalarda alışveriş yaparken, arabada radyo dinlerken hep evde incelediğim şarkıları işitirdim ve onları anlardım. Internetten ilgilendiğiniz konularla ilgili yabancı dilde materyaller bulup onları okuyabilirsiniz veya seyredebilirsiniz. Netflix’ten yabancı dilde dizi izleyebilirsiniz, yabancı dilde kitap okuyabilirsiniz. Yabancı dili konuşan arkadaşlarınızla gezintiler yapabilirsiniz, müze gezebilirsiniz, eğlence parkına gidebilirsiniz, konsere katılabilirsiniz. Anladığınız gibi dilden zevk almanın yolları saymakla bitmez.

Püf Noktası 29

Film, dizi, video seyrederken öğrenmekte olduğunuz dilde alt yazı kullanın: Her televizyon kanalı ya da uygulama alt yazı imkânı sunmuyor, ama sunuyorsa yabancı dil öğrenirken ondan yararlanın. Alt yazı imkânı sunulduğunda genellikle seyirci filmi orijinal versiyonunda yani yabancı dilde izler ve kendi anadilinde hazırlanmış alt yazıları okur. Yabancı dil öğrenimi açısından bundan daha yararlı olan başlıca iki teknik var:

1) Filmi orijinal versiyonunda, yani öğrenmekte olduğunuz yabancı dilde, izleyin ve aynı zamanda o yabancı dili konuşan işitme engelliler için hazırlanan alt yazıları kullanın. Örneğin öğrendiğiniz dil İngilizce ise hem İngilizceyi dinleyin hem de İngilizceyi okuyun. Ben Danca, Norveççe ve İsveççe gibi İskandinav dillerini öğrenirken bütün İskandinav devlet televizyon kanallarında sunulan bu alt yazı olanağından çok yararlandım. Süreçte üç aşama vardı: Birinci aşamada haber bültenlerini sadece alt yazılı izlerdim, ikinci aşamada bunları ikişer defa seyrederdim: önce alt yazılı sonra alt yazısız ya da önce alt yazısız sonra alt yazılı, üçüncü ve son aşamada ise tamamen alt yazısız izlerdim.

2) Türkçe ya da çok iyi bildiğiniz başka bir dilde film izlerken, öğrenmekte olduğunuz dili konuşanlar için hazırlanan alt yazıları kullanın. Örneğin öğrenmekte olduğunuz dil İngilizce ise, filmin orijinal Türkçesini dinleyin ve İngilizce alt yazıları okuyun. Sonuç bir okuma alıştırması olur. Uzmanlar tarafından hazırlanan alt yazılarda cümlelerin genellikle kısa olması anlaşılmalarını kolaylaştırır. Alt yazıların uzunluğuna göre ekranda kaç saniye görünmesi gerektiğini belirleyen kurallar var, ama maalesef her alt yazıcı bu kurallara uymuyor. Yabancı dildeki alt yazıların birbirini çabuk izlemesi zorluklara yol açabilir. Örneğin, ben alt yazı tekniğini hiçbir zaman Arapça için kullanamadım. Üniversitede Arapça bölümünden mezun olduğum hâlde çok kısa bir süre ekranda beliren harekesiz Arapça alt yazıları okumaya yetişemiyordum.

Püf Noktası 30

Dildeki prefabları tespit edin ve ezberleyin: Prefabrik parçalar kullanılarak bir evin yapım süresi çok kısaltılabilir. Aynı şekilde siz öğrendiğiniz bir yabancı dilde dilsel prefablar kullanarak düşüncelerinizi ifade ederken sarf etmeniz gereken çabayı azaltabilirsiniz. “Prefab”, İngilizcede kullanıma hazır kelime birleşmeleri için kullanılan bir terimdir. Birinci resimdeki İngilizce örnekte gördüğünüz gibi prefablar duruma uygun kelime, cümle ya da sorularla doldurulacak boşluklar da içerebilir. Prefabı bir bütün olarak belleğinizde tutarsınız, konuşma anında bir bütün olarak kullanırsınız. Prefabın içerdiği ayrı ayrı kelimeleri ve dilbilgisi ögelerini bilmenize gerek yok. Bu şekilde “to be” fiilinin çekimini bilmeyen bir çocuk bile “How are you?” ve “I’m fine, thanks” tabirlerini sanki [havaryu]ve [aymfayntenks]şeklinde birer kelimeymiş gibi öğrenebilir ve kullanmaya başlayabilir. Yabancı dili daha yüksek bir düzeyde bilenlere prefablar konuşurken zaman kazandırır, bu zamanı söylediklerinin devamını tasarlamak için kullanabilirler.

Kendim yeni bir yabancı dili öğrendiğimde ders kitaplarımdaki diyaloglardan ve konuşma kılavuzlarımdaki cümlelerden yola çıkarak dilin prefablarını tespit etmeye çalışırım. Okurken kendime hep hangi kelime birleşmelerini ileride tekrar kullanabileceğim sorusunu sorarım. İkinci resimde İzlandaca öğrenirken kullandığım “Colloquial Icelandic” (Routledge) kitabındaki ilk diyaloğu görüyorsunuz. Diyalogda yararlı bulduğum prefabları birer kutuya aldım. Bunların Türkçesi sırayla “Merhaba” (2x), “Affedersiniz”, “Bana söyleyebilir misiniz: […?]”, “[…] var”, “Bu […] değil mi?”, “Size yürekten teşekkür ederim”, “Benim adım […]”, “[…..]-e hoş geldiniz!”. Bu Türkçe prefabları ezberleyen bir yabancı konuşma anında onları kelime kelime, ek ek üretmek zorunda kalmaz, hazır birer bütün olarak belleğinden çıkarabilir. Diyaloglarda, konuşma kılavuzlarında tespit ettiğiniz prefabları daha sonra konularına göre gruplandırarak kolaylıkla ezberlenen bir liste hâline getirebilirsiniz.

Johan Vandewalle

İnstagram Hesabı: https://www.instagram.com/johan.vandewalle/

Exit mobile version