Türkiye’de üniversite kurumunun işlevsel niteliği Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren günümüze kadar üzerinde soru işaretleri olan ve çokça tartışılan bir konudur. Zira üniversite kurumunun gayesinin ve bundan ne anlaşılması gerektiği sorusunun birden çok cevabı bulunmakta pratikte ise bunun sonuçları bizleri çok farklı kapılara götürmektedir.
Evvela “üniversite’nin” Türkçe karşılığına bakalım. “Bilimsel özerkliğe ve kamu tüzel kişiliğine sahip, yüksek düzeyde eğitim, öğretim, bilimsel araştırma ve yayın yapan fakülte, enstitü, yüksekokul vb. kuruluş ve birimlerden oluşan öğretim kurumu” (TDK 1974)
Burada asıl altını çizmemiz gereken nokta ise “yüksek düzeyde eğitim, öğretim, bilimsel araştırma ve yayın yapan öğretim kurumu” ibaresidir. Türkiye’de üniversite kurumunun kuruluşundan bu yana yukarıda belirtilen eğitim, öğretim ve bilimsel araştırma ve yayınını ne kadar yapabildiği bir soru işaretidir. Üniversite ne dün, ne bugün, toplumumuzu gelecek zamana çıkaracak bilim kurum olabilmiştir. Bunları yapmayarak/yapamayarak her ne kadar yararsızlığını kanıtlamış da olsa “zararsızdır” da diyemeyeceğimiz bir kurumdur üniversite.
Türkiye’de 1933 yılında yapılan üniversite reformu, bu bağlamda incelenmelidir. Cenevre Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Albert Malche’nin önderliğinde yapılan bu reform kapsamında önce 31 Temmuz 1933 tarihinde Darülfünun-ı Osmanî kapatılarak Genç Cumhuriyetin ilk üniversitesi olarak İstanbul Üniversitesi açıldı. Reform uzun süren üniversite-medrese çekişmesini sonra erdirdi. Sahasının tek otoritesi olan nice kişiler bir çınarın devrilişi gibi devrilip gitti. Yerlerine nice liyakatsız kişi oturdu.1950 sonrası Türkiye sosyal yaşamında ve bilhassa 1968 yıllarındaki siyasi çalkalanma ve kargaşa döneminde üniversite kurumu hocası ve öğrencisiyle batı kökenli ideolojilerin yuvası ve siyasetin bir aracı olmuştur. Herhangi bir değer ve fikir üretmekten uzak, toplumu menfi manada dönüştürmek gayesiyle yönetilmiştir. 1980 sonrasında ise meslek adamı yetiştiren bir meslek lisesi hüviyetine bürünmüştür. 2000 yıllarından sonra azıcık manasını bulmuş ve bilhassa sosyal bilim ve diğer bilimlerde/alanlarda az olsa çalışmalar yapılmıştır.(Karakoç,1986)
Peki üniversiteyi konuşmamızın sebebi ve üniversiteyi önemli yapan nedir?
Üniversite, bir toplumun temel taşlarından biridir. Üniversite, ülkenin beyni mahiyetindedir. Toplumun hafızası, idraki, muhakemesi ve ibdaı orda doğar, orda gelişir, büyür ve ordan beslenerek yaşar. Üniversite, zihin hayatının başlıca kaynağı olan “düşünce”nin yuvasıdır.
Türkiyede üniversitenin bu kısaca serüveninden anladığımız kadarıyla üniversitenin sahip olması gereken asıl özellikleri asla birbiriyle örtüşmüyor. Toplumumuza bir merhem olmaktan çok hep zehir getiren bir kurum haline dönüşüyor. Batı kültürünün gençlere aşılandığı bir “kültür şubesi” işlevini görüyor. Hakikaten uzak diploma avcıları yetiştiriyor.( Topçu,1978)
Ubeydullah GÜNEŞ
KAYNAKÇA:
(1974). Aralık 17, 2018 tarihinde Türk Dil Kurumu: http://www.tdk.gov.tr/index/ adresinden alındı.
Karakoç, S. (1986). Düşünceler-Kavramlar 1. Diriliş Yayınları.
Topçu, N. (1978). Türkiye’nin Maarif Davası. Dergah Yayınları.