- AFRİKA
- afrika kıtası
- AFRİKA SÖMÜRGE TARİHİ
- afrikalı göçmenler
- ARAŞTIRMA
- ÇAD
- çekme faktörleri
- çok dillilik
- direnme
- eğitim dili
- fikri sömürü
- GÖÇ
- GÖÇ NEDİR
- göç politikaları
- göçmen
- göçün etmenleri
- iç karışıklıklar
- İSTANBUL
- itme faktörleri
- KENYA
- MISIR
- MÜLTECİ
- ÖĞRENCİ
- SÖMÜRGE
- sömürge algısı
- SÖMÜRGECİLİK
- sosyal ağ teorisi
- tarih bilinci
- transnasyonalizm
- Türkiye
- ülkeye dönüş
- ÜNİVERSİTE
- Vatan sevgisi
- yönetime bakış
- yöntem
Özet
Türkiye, son dönemde siyasi ve ekonomik olarak Ortadoğu ve Afrika coğrafyasında yükselen bir güç olmaktadır. 1980 yıllarından itibaren Afrika’dan Türkiye’ye çeşitli sebeplerden dolayı önemli bir göç dalgası başlamıştır. Önceleri savaştan, yoksulluktan, siyasi baskılardan, iç karışıklıklardan vs. kaçanlar için Türkiye, önemli bir çekim merkezi olmuştur. Ancak 2010 yılından itibaren bu göçün seyri “eğitim” odaklı olarak değişmiş, Afrika’nın birçok ülkesinden genç yaştaki göçmenler üniversite eğitimi için yoğun bir şekilde Türkiye’yi tercih etmeye başlamıştır. Bu göçmenlerin sayıları hızla artmakta ve İstanbul başta olmak üzere Türkiye’nin birçok şehrinde ikamet etmektedirler. Göçmenlerin geldikleri ülkelerin siyasi ve ekonomik arka planlarından hareketle “sömürge” ile ilgili algıları, geleceğe yönelik oluşturulabilecek siyasi, ekonomik ve kültürel planlamalar ve Türkiye – Afrika ilişkileri için önem kazanmaktadır. Bu bağlamda araştırmada, 2010 Sonrası İstanbul’da Üniversite Okuyan Afrika Kökenli Öğrencilerin Sömürge Algısı’nın irdelenmesi ve çözümlenmesi amaçlamıştır.Çalışma boyunca 2010 sonrası İstanbul’da üniversite eğitimi alan yedi Afrikalı öğrenciyle görüşülmüştür. Çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden yarı yapılandırılmış mülakat tekniği kullanılmıştır. Görüşme sırasında Afrikalı öğrencilere; göç sürecinde yaşadığı zorluklara, göç rotası olarak Türkiye’yi seçmesindeki ana etmenlere, Türkiye’de edinmiş olduğu arkadaşlık ilişkilerine ve bu ilişkilerde yaşadığı sorunlara, göçün etkenlerinden sömürge olgusuna bakışına vb. gibi konulara dair yaklaşık on soru sorulmuştur. Sorular üzerinden “Göçün Etmenleri, Direnme, Eğitim Dili, Çok Dillilik, Fikri Sömürü, Vatan Sevgisi, Tarih Bilinci, Yönetime Bakış, İç Karışıklıklar, Ülkeye Dönüş ve Sömürge’yi Alımlama” temaları elde edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Göçmen, Öğrenci, Sömürge Algısı, Afrika.
2018- 2019 Eğitim Öğretim Yılında İstanbul’da Eğitim Gören Afrikalı Öğrenciler Tablosu (İnternet Kaynağı: https://istatistik.yok.gov.tr/)
Üniversite Adı | Uyruk | Erkek | Kadın | Toplam |
İSTANBUL MEDENİYET ÜNİVERSİTESİ | ÇAD CUMHURİYETİ | 2 | 1 | 3 |
İSTANBUL MEDENİYET ÜNİVERSİTESİ | KENYA CUMHURİYETİ | 1 | 0 | 1 |
İSTANBUL MEDENİYET ÜNİVERSİTESİ | MISIR ARAP CUMHURİYETİ | 1 | 2 | 3 |
İSTANBUL MEDENİYET ÜNİVERSİTESİ | SENEGAL CUMHURİYETİ | 1 | 0 | 1 |
İSTANBUL MEDENİYET ÜNİVERSİTESİ | SUDAN CUMHURİYETİ | 2 | 0 | 2 |
İSTANBUL SABAHATTİN ZAİM ÜNİVERSİTESİ | ÇAD CUMHURİYETİ | 1 | 0 | 1 |
İSTANBUL SABAHATTİN ZAİM ÜNİVERSİTESİ | KENYA CUMHURİYETİ | 2 | 1 | 3 |
İSTANBUL SABAHATTİN ZAİM ÜNİVERSİTESİ | MISIR ARAP CUMHURİYETİ | 50 | 22 | 72 |
İSTANBUL SABAHATTİN ZAİM ÜNİVERSİTESİ | SENEGAL CUMHURİYETİ | 3 | 1 | 4 |
İSTANBUL SABAHATTİN ZAİM ÜNİVERSİTESİ | SOMALİ FEDERAL CUMHURİYETİ | 24 | 5 | 29 |
İSTANBUL SABAHATTİN ZAİM ÜNİVERSİTESİ | SUDAN CUMHURİYETİ | 6 | 4 | 10 |
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ | BURUNDİ CUMHURİYETİ | 3 | 1 | 4 |
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ | ÇAD CUMHURİYETİ | 3 | 0 | 3 |
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ | KENYA CUMHURİYETİ | 7 | 1 | 8 |
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ | MISIR ARAP CUMHURİYETİ | 87 | 38 | 125 |
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ | SENEGAL CUMHURİYETİ | 11 | 2 | 13 |
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ | SOMALİ FEDERAL CUMHURİYETİ | 26 | 8 | 34 |
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ | SUDAN CUMHURİYETİ | 19 | 7 | 26 |
TOPLAM | 249 | 93 | 342 |
GİRİŞ
Neden Göç Edilir? Uluslararası göç konusu hem siyaset yapıcılar hem de akademisyenler için tarih öncesi dönemlerden beri büyük bir merak konusudur. Göçün temelini oluşturan değişkenlerin sayısı, insanların göç ettikleri temelleri analiz etmenin basit bir modelini tasarlama çabasına ihtiyaç duymaktadır. Bunun sonucunda “itme faktörü” ve “çekme faktörü” meydana gelmektedir. İtici faktörler, insanları ülkelerinden göç etmelerine ya da bir yerden diğerine gitmelerine yönlendiren faktörler olarak belirlenmektedir. Bu faktörler, göç eden ülkedeki ceberut yöneticilerin, bireyi kendi ülkesinden dışarı itmesine neden olmaktadır. Öte yandan, çekme faktörleri, varış yerinin seçimini oluşturan değişkenlerin vurgulamaktadır. Bunlar, göç alan veya ev sahibi ülkeleri göçmenler için cazip hale getiren olumlu yönler olarak belirtilmektedir. (Zulkarnaın M. 2017).
Göç nedenlerinin bu modellemesine rağmen, birinin diğerinden bağımsız olarak var olduğunu önermek için çok az çalışma vardır. Gerçekten de her iki faktör de göç alanında daha büyük bir kapsamda aynı anda çalışmaktadır. İtme ve çekme faktörlerinin yanı sıra, bilgi ve iletişim gibi şebeke faktörleri olarak bilinen diğer müdahale faktörleri, göç sürecinde önemli rol oynayan diğer faktörler arasında seyahat masrafları da vardır.(Zulkarnaın M. 2017).
İtme Faktörleri
Göçün itme faktörleri olarak sınıflandırılan değişkenler, göç veren ülkede insanların çeşitli yaptırım altına alındığı, iç savaşlar ve siyasi kriz gibi bu değişkenlerden bazıları göçmenleri kendi ülkelerini terk etmeye zorlarken, bazıları daha az zorlayıcıdır ve göçmenin değerlendirmesini gerektirmektedir. Yoksulluk ve çaresizliğe bağlı ekonomik faktörler göçün itici unsurlarından biri olarak tanımlanmaktadır. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), diğer ülkelerde daha iyi istihdam olanakları arayışının, uluslararası göçü artıran ana etkenlerden biri olduğunu gözlemlemiştir. Nitekim ILO, mevcut göçmen nüfusunun yaklaşık yarısının daha iyi istihdam olanaklarına erişebileceğini ve yaşam biçiminin göçün yakıt faktörünü oluşturduğunu tahmin etmektedir (Uluslararası Çalışma Örgütü Genel Sekreteri, 2008) Bazen bu durum emek piyasasında etkili olmakta, insanlar daha iyi ücret elde etmek için göç sürecine katılmaktadır. Bu ve benzeri faktörlerin birleşimi sonucu da Sahra altı Afrikalıların dünyanın diğer bölgelerine göç etmesine neden olabilmektedir.
Göç, ekonomik nedenlerin dışında, iç savaşlar, siyasi ve dini zulümler, etnik ve kabile çatışmaları açısından siyasi istikrarsızlıktan da kaynaklanmaktadır. Bu olayların etkileri, insanları kendi ülkelerinden mülteci ve sığınmacı olarak diğerlerine götürür. Mültecilerin Statüsüyle ilgili 1951 Cenevre Sözleşmesi, bu kategoriyi ” ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri yüzünden zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen her şahıs… ” olarak tanımlıyor (1951 Mülteci Statüsüne ilişkin Sözleşme). 2011 yılında, mülteci, sığınmacı, ülke içinde yerinden olmuş kişiler ve vatansız insanları içeren “ilgi alanındaki nüfus” toplamının 35,4 milyon kişi olduğu tahmin ediliyor; bu kişilerin 10,4 milyonu mülteciydi. Buna ek olarak, mülteci nüfusunun yüzde 80’i gelişmiş ülkelerden ziyade gelişmekte olan ülkelerce barındırılıyordu. (UNHCR İstatistik Yıllığı 2011)
Çekme Faktörleri
Göçün çekici faktörleri, göçmenleri diğerlerinden farklı olarak çeken bir ülkedeki faktörlerle ilgilidir. Tıpkı itme faktörü alanındaki gibi, ekonomik teşvikler göç için çekici faktörlerin koridorlarındaki önemli değişkenlerden biri olarak tanımlanmaktadır. Özellikle gelişmiş ülkeler olmak üzere diğer ülkelere göç edenler genellikle kendi ülkelerinde yaptıkları işlerle meşgul olmaktadırlar. Yapısal fark, genellikle ev sahibi ülkelerde daha yüksek maaştır. Benzer şekilde, bu ülkelerde daha iyi sosyal güvenlik ağları ve refah imkânları bulabilmektedirler. (Zulkarnaın M. 2017). Meksika’dan ABD’ye yapılan göçler buna örnek verilebilir. Meksika’da iş imkanları ABD’ye nazaran fazladır fakat aynı işe ABD’de ödenen ücret daha yüksektir, bu durum da işçilerin göç rotasını etkilemekte, yönlerini ABD’ye çevirmelerine neden olmaktadır.
Bazı ülkelerin siyasi görünümü özellikle çatışmadan kaçan göçmenler için önemli yerler haline getirmektedir. Değişik azınlık gruplarının varlığını, yaşamını ve refahını teşvik etmek ve korumak isteyen siyasi sisteme sahip ülkeler; Irk, siyasi görüş ve din, çoğunlukla kendi ülkelerinde siyasi veya dini zulümlerden kaçan kişiler veya gruplar için önde gelen cazibe alanları haline gelmektedir. Herhangi bir çatışma ülkenin dışına göç etmeye yol açtığında, çatışma objektifleri de varış ülkelerinin hesaplamasına dayanır. Geçmişi bir yana bırakırsak, hedef ülkelerde daha iyi sağlık sistemi, daha iyi eğitim sistemleri, hâlihazırda var olan ulusal bağlar, göçmenlerin ana vatanlarından kurulu bir topluluğun varlığı veya kişisel cazibe gibi unsurlar yoluyla kurulan yerel kültür, dil ve tarih gibi diğer unsurlar da çekme faktörleri arasında yer almaktadır. (Zulkarnaın M. 2017).
Göç Üzerine Sosyal Ağ Teorisi
Sosyal ağ yaklaşımı olarak nitelendirilen bu perspektif sınırlar arasındaki ulus ötesi akışları sürdürmek için çalışan göç sarkmalarının dinamiklerine dayanmaktadır. Massey, bu ağı “göçmenleri, eski göçmenleri ve göç etmeyenleri köken ve varış bölgelerinde krallık, dostluk ve menşe ortaklığı bağları ile birbirine bağlayan kişiler arası bağlar” olarak tanımlamaktadır. (Massey ve diğerleri, 1993 aktaran Zulkarnaın M.) Bu iddia, iki katmanlı bir çevrimde göç sürecini ima etmektedir. Her şeyden önce, göç hareketinin devam etmesi, yurtdışında yaşayan bireyleri ülkelerindeki insanlarla krallık, dostluk ve aidiyet duygusu ve ortak köken kökeni sorumluluğu gibi mekanizmalarla birbirine bağlayan kişilerarası bağlardan kaynaklanmaktadır. İkincisi, bu ağlar tarafından ortaya çıkarılan kurumsal gelişmelere ayak uydurmaktadır. Hem göçmenlerin hem de göç edenlerin ihtiyaçlarını karşılamak için kiliseler, cami, dernekler ve eğlence kulüpleri ve SKT’leri gibi resmi ve gayri resmi talimatların ortaya çıkmasını ve devam ettirilmesini içermektedir (Zulkarnaın M. 2017).
Bu yaklaşım, bu ağların bir ülke ve ev sahibi ülke arasındaki sürekli göç etme eğilimini artırmak için bir bilgi havuzu ve yardım sağladığını savunmaktadır. Özetle, sosyal ağ teorisyenleri başına “göç, bir ağ oluşturma süreci olarak tanımlanır, çünkü köken ve varış yerleri arasındaki giderek daha yoğun bir iletişim ağını geliştirir. Bir kez kurulan bu tür ağlar, göç sürecinin kendi kendini sürdürebilmesini ve ekonomik teşviklerle kısa vadeli değişiklikler yapmamasını sağlar”(Portes, 1995 aktaran Zulkarnaın M 2017). “Bu nedenle, özellikle aile ve hane halklarıyla bağlantılı ağları incelemek, göçü toplumsal bir ürün olarak anlama imkânı vermektedir -bunlar, ekonomik veya politik parametrelerin tek bir sonucu olarak değil, bireysel aktörler tarafından yapılan bireysel kararların tek sonucu değil, daha ziyade etkileşimdeki tüm bu faktörlerin sonucudur “(Boyd, 1989 aktaran Zulkarnaın M 2017).
Türkiye’nin Göç Politikalarının Tarihsel Görünümü
Genel olarak, 1920’lerden 1990’lı yıllarının ortalarına doğru, Türkiye Cumhuriyeti Arnavutlardan Tatarlara kadar bir buçuk milyondan fazla Müslüman mülteciyi Balkanlar’dan aldı. (İçduygu, Biehl, 2009: 93, Özgür 2012: 204-205) 1989’da Bulgaristan’daki o zamanki Komünist rejimin şiddetli zulmünden kaçan 300.000’den fazla Pomak ve Türk Türkiye’ye sığınmıştı. Hükümet, 1934’te yapılan bir yasa uyarınca onları “Türk kökenli ve kültürlü” olarak nitelendirdi ve onlara kapılarını açtı ve onlara Türk vatandaşlığını kazanma imkânı verdi. (Erder 2007: 6, İçduygu 2010: 33)
Yasal bir bağlamda, Türkiye’nin göç sektörü İskân Yasası (1934) kapsamında yapılandırılmıştır. Yasal düzenleme, göç konularıyla ilgilenmek için gerekli olan siyasi otoriteleri ortaya koymakta ve grupların etiketlerini geniş kapsamlı vatandaş / göçmen ayrımcılığına göre kapsayıcılık veya münhasırlık bağlamında tanımlamaktaydı (De Geneva, 2015 aktaran Zulkarnaın M.). Bu bağlamda, bazı gruplar vatandaşlık statüsüne diğerlerinden daha kolay erişme hakkına sahip olarak tanımlandı. Bu yasal şemanın net etkisi, sosyal ve kültürel geçmişler haricinde aynı görüşleri paylaşan gruplara erişimde ve dağılımda ayrımcılığa işaret etmesidir. Ancak, 21. yüzyılın küreselleşme ve ilişkilerin metalaşmasıyla ortaya çıkan dinamiklerine bağlı olarak, Türkiye, Göç Yasası’nın bazı hükümlerine ilişkin bir reform aramaya başlamıştır. Suriyeli mülteci krizi, 21. yüzyılda Türk göç yasalarının ve politikalarının yeniden düzenlenmesinde önemli değişiklikler yapmış olan bu koşullardan biridir. 15 Mart 2011’de başlayan kriz, en son krizdir ve muhtemelen bugün dünya sahnesindeki en büyük göç / göçmen olayıdır (Zulkarnaın M. 2017).
Transnasyonalizm ve Göç
Transnasyonalizm kavramı Türkçe en basit şekli ile “ulus ötesi” olarak kullanılmaktadır (Yılmaz, 2014; Güllüpınar, 2012). Transnasyonalizm kavramı insanların hareketliliği; göçmenlerin aileleri, arkadaşları ve varılan yerleşim yerindeki diğer tanıdıkları ile iletişimi ve etkileşimi; göç sürecinde elde edilen kaynakların karşılıklı değişimi olarak tanımlanmaktadır. İlk tanımlarda transnasyonalizm kavramı, bir gurbetçi olarak göçmenlerin politik aktiviteleri ile kendi nesillerinden olan kişilere ve torunları gibi gelecek nesillere sağladıkları katkılar, telefonla ve seyahat ederek görüşme sıklıkları, gerçekleştirdikleri döviz havaleleri gibi genel anlamda tüm aktiviteleri olarak açıklanmaktaydı (Dunn, 2010, aktaran Özmete E. 2018). Uluslararası göç ve transnasyonalizm kavramı küreselleşme ile son 30 yılda ortaya çıkmıştır. Transnasyonalizm, göçün nedenlerini açıklamaktan daha çok, göç alan ülkelere göç etme ve bu ülkelere entegre olma biçimindeki yeni gerçeklikleri tanımlamaya çalışmaktadır. Transnasyonalizm, siyasi sınırlar arasında sosyal ve ekonomik refaha ulaşma arayışında olan göçmenlerin sıkı ilişki ağları üzerinde durmaktadır (Özcan, 2017). Bu noktada son yıllarda terör, savaş, iklim değişikliği, ekonomik ve sosyal nedenlerle Dünya’da giderek artış göstermektedir.
Türkiye’de Afrikalı Göçmenler
1980’lerin sonu ile 2000’li yıllar arasında Türkiye, farklı geçmişlerden Afrikalı göçmen sayısını artırmıştır (Brewer ve Deniz, 2006). Bu; Soğuk savaşın sona ermesini işaretleyen dönemde Ekonomik servetler ve ilerleme kaydedilen çeşitli faktörlerden dolayı Afrika kıtasından başta gelişmekte olan ekonomiler olmak üzere çeşitli ülkelere göçmenlerin geniş göç bahsinde yer alabilir (Zulkarnaın M. 2017).
Afrika’dan Türkiye’ye göçün artmasına rağmen, siyaset merkezi ve akademi bu gelişmeye az ağırlık veriyor gibi görünüyor. Siyasi cephenin, ilgisini çeken konu, küresel gündemde stratejik bir hareket olarak kıta ile diplomatik ve ekonomik ilişkileri güçlendirme ile ilgilidir. Buna paralel olarak, 1998’de Afrika’ya Açılma Politikasının kabul edilmesi, 2005 Afrika’nın Yılı Olarak Beyanı ve ardından İstanbul’da ilk Türkiye Afrika İşbirliği Zirvesi’nin yapılması politikaları. Akademik alanda Afrika’ya göç konusunda Avrupa’ya transit göç bağlamında kavramlaştırılan az sayıdaki çalışma bulunmaktadır (Brewer and Deniz, 2006). İki etnik arasındaki siyasi ve ekonomik bağların artmasına rağmen Türkiye’nin Afrika ile olan ilişkilerinin göç yönlerine dikkat edilmemesi özel önem arz etmektedir.
Türkiye’de Afrika göçmenlerin üzerine mevcut çalışmalar iki geniş alana ayrılabilir. Birinci kategori, göçün genel alanındaki Afrika göçmenlerin durumunu incelemeye çalışmaktadır. Bu kategorideki çalışmalar çoğunlukla, tüm çeşitlilik eğilimlerini sınırda tutarak bir takım çeşitli durumlarda göçteki ortak kalıpları anlamaya çalışmaktadır (Öcal, 2005; Behzad, 2003; Brewer ve Deniz, 2011). İkinci kategori, Afrikalı göçmenlerin genel spektrumu içindeki alt grupları incelemeye çalışan çalışmalar içerir. Bunlar ülke, bölgesel ve alt-bölgesel arasında başlıklar, meslek temelli çalışmalar ve diğerleri arasında yer alırlar. Bu çalışmalar, genelde Türkiye’ye Afrika göçünü keşfetmek yerine, belirli Afrika göçmen gruplarının yaşam koşullarını anlamaya eğilimlidir (Brigitte, 2012; De Clerck, 2013; Martin, 2013).
Bazı çalışmalar özellikle Afrika göçmenlerinin durumunu Avrupa’ya transit göç bağlamında incelerken, diğerleri -özellikle son çalışmalar- buna itiraz ediyor ve daha önceki çalışmaların durumuna karşı çıkan bulgular sunuyor. Daha önceki çalışmalar, Türkiye’de Afrika’nın göçünü “… Afrika ile Avrupa ülkeleri arasında son zamanlarda kurulmuş tüm hareketlilik akımlarından en yaygın olanlarından biri olarak görüyor. Avrupa’ya giren gelişmekte olan ülkelerden gelen binlerce göçmenin tercih ettiği destinasyon yollarına Türkiye’yi geçiş noktası olarak kullandıkları açıktır (IOM, 1995: 4).
Türkiye’deki Afrikalı göçmenlerin sayıları tam olarak bilinmemekle birlikte 1,5 milyon göçmenin ikamet ettiği tahmin edilmektedir ve büyük çoğunluğu İstanbul’da yaşamaktadır. Afrika ülkelerinden Türkiye’ye göç 1990’lı yılların sonundan itibaren artış göstermiştir (Baird, 2011; Brewer & Yükseker, 2006; Coşkun, 2016; Özdil, 2008; Şaul, 2013). Afrika ülkeleri ile Türkiye arasında gerçekleşen ticaret ilişkileri ve iş birliği Afrika’dan Türkiye’ye göçün artmasına neden olmuştur (Özkan & Akgün, 2010). Türkiye’de ikamet eden Afrikalıların çoğu Gana, Etiyopya, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Sudan, Nijerya, Kenya, Eritre, Somali, Senegal gibi Sahra-altı Afrika’nın çeşitli ülkelerinden göç etmektedir. Sahra-altı Afrikalı göçmenlerin demografik dağılımları göçmen statülerindeki çeşitlilik nedeniyle bilinmese de bireysel göçlerin yanı sıra ailelerin göçü de görülmektedir (Şimşek, 2019). Göç nedenlerinin de çeşitli olduğu Afrikalı göçmenler genellikle ülkelerindeki çatışmalar, ekonomik zorluklar ve eğitim gibi farklı nedenlerin yanı sıra Türkiye’yi Avrupa’ya geçiş ülkesi olduğu için de tercih etmektedirler. Doğu Afrika’dan gelen Afrikalılar daha çok sığınmacı olarak gelirken, Batı ve Orta Afrika’dan gelen göçmenler ise ekonomik nedenlerden dolayı göç etmektedir (Brewer & Yükseker, 2006). Afrikalı göçmenler, sığınmacılar, kısa süreli vizeleri olanlar, yasal olarak giriş yapmış ancak vizelerini yenilememiş belgesiz göçmenler, çalışma veya öğrenci vizesine sahip olanlar, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları ile evli olup oturum izni alanlar gibi çeşitli göçmen statülerine sahiplerdir. (Şimşek, 2019)
AFRİKA KITASI VE SÖMÜRGECİLİK
Afrika hem coğrafi konumuyla hem de sahip olduğu yer altı ve yer üstü kaynaklarıyla önemli konuma sahip bir kıtadır. Afrika toprakları hem kuzey yarımkürede hem de güney yarımkürede bulunmaktadır. Ayrıca Afrika kıtası bulunduğu konum itibariyle Ümit Burnu, Süveyş Kanalı, Cebelitarık Boğazı, Aden Körfezi gibi önemli bağlantı noktalarına sahip olduğu için büyük öneme sahiptir.
Kıta, büyük ölçüde yeraltı ve yerüstü kaynak rezervlerine sahiptir. Bu rezervler, platinyum, tantal, altın, elmas, kobalt, magnezyum ve fosfattır. Ayrıca silah ve uzay sanayisi, gibi stratejik öneme sahip alanlarda kullanılan krom, platin, kobalt gibi madenlerin büyük oranda rezervleri bulunması kıtanın önemini daha da artırmaktadır. Kıta, birçok endüstri dalında kullanılan bakır, kurşun, demir, alüminyum, kobalt, boksit gibi madenler açısından da oldukça zengindir(Doğan, 2016). Bunlara ek olarak Afrika’nın bir milyarı aşkın nüfusu da insan kaynağı açısından önemini artırmaktadır. Bu bağlamda Afrika’nın sahip olduğu kaynaklar ve coğrafi konumu sömürgeci güçlerin hedefi olmasına neden olmuştur.
Türk Dil Kurumu, sömürgeciliği ‘’genellikle bir devletin başka ulusları, devletleri, toplulukları, siyasal ve ekonomik egemenliği altına alarak yayılması veya yayılmayı istemesi, müstemlekecilik, kolonyalizm’’ olarak tanımlamıştır. Afrika kıtası, sahip olduğu zengin kaynaklar sebebiyle sömürgecilik faaliyetleri için birçok güçlü devletin rekabet ettiği bir alana dönüşmüştür.
Britanya İmparatorluğu’nun Afrika ile ilişkisi Süveyş Kanalı’nın inşası ile başlamıştır. Süveyş Kanalı, dünya ticareti açısından önemi artan Avrupa kıtasını Asya kıtasıyla birbirine bağlayarak, Avrupa’dan Hindistan’a giden deniz yolunu kısaltmıştır. Bu sayede dünya ticaretinin seyrini değiştirmiş ve diğer boğazlardan daha önemli hale gelmiştir. Fransa kolonyalist faaliyetlerle sömürgecilik politikası uygulamıştır. Fransa, tüm Afrika sömürgelerinde ekonomiyi, sanayiyi, madenleri, verimli tarım topraklarını kendi denetimine almış ve anavatandan getirdiği Fransızları bu topraklara yerleştirmek suretiyle Afrika’daki varlığını kalıcı hale getirmeye çalışmıştır. Sömürgelere yerleştirilen Fransız göçmenler, toplumda egemen sınıf olurken, yerliler ikinci sınıf konumuna düşmüşlerdir. Fransa’nın Afrika kıtasındaki varlığını sürdürmesi temel amaç olmuştur. Bu amaçla Fransız yöneticiler özellikle, asimilasyon politikası kapsamında ana dilde eğitim ve yayınları yasaklamışlar, halkın medeni haklarına ve özgürlüklerine kısıtlamalar getirmişler, yerel kültürleri kötüleyerek milli kimliklerini unutturmaya çalışmışlardır. Ancak, asimilasyon politikasının maliyeti ve yerli halkın toplumsal direnci sebebiyle geniş çaplı asimilasyon hareketleri uygulanamamıştır. Bu nedenle Fransa, Afrikalı liderleri asimile ederek kendisine işbirlikçi kitleler üretmeye çalışmıştır. Bu kapsamda birtakım Afrikalı gençler Fransa’ya eğitim için götürülmüş ve bu eğitimle Fransız değerleri aşılanmaya çalışılmıştır. Ülkeler bağımsızlıklarını kazansalar da Fransa’nın etkisi hala sürmektedir. Fransa, bu ülkelerden çekilmeden önce, bu ülkelerin resmi dili Fransızca olmuş, iktidar Fransız kültürünü benimsemiş ve Fransa’ya tabi insanlara bırakılmıştır. Bu ülkeler ekonomik açıdan da Fransa’ya bağımlı kalmışlardır. Dolayısıyla ekonomik ihtiyaçların karşılanması bakımından Fransa ile yoğun iş birliği içindedirler. Günümüzde bu Frankofon* ülkelerin teknolojik ihtiyaçlarını önemli oranda Fransa karşılamakta; din, özellikle de dil, eğitim ve kültür bakımından ise önemli bir kısmına model ülke olmayı sürdürmektedir. Amerika özellikle Afrika’nın petrol rezervleri için ilişkilere önem vermektedir. Çin’in ise Afrika’da sömürgeci politika uygulamaması, kıtaya destekler verilmesi ve yatırımlar yapması, Afrika’nın Çin’e sıcak bakmasını sağlamaktadır (Doğan, 2016).
Afrika kıtasındaki ülkelerle ilişkileri geliştirmek, uzun yıllar boyunca Türkiye’nin dış politika öncelikleri arasında yer almamıştır. Türkiye’de, Afrika konusundaki en önemli adım ancak 1998 yılında atılabilmiştir. Bu yılda kabul edilen “Afrika Eylem Plânı” ile Afrika’yla siyasi, ticari ve kültürel iş birliğinin rotası belirlenmiştir. Fakat o dönem yaşanan istikrarsız koalisyonlar sebebiyle Eylem Planı’nda belirlenen hedeflere ulaşılamamıştır. 2003 yılında Dış Ticaret Müsteşarlığı tarafından hazırlanan “Afrika ile Ticari ve Ekonomik İlişkilerin Artırılmasına Yönelik Strateji Belgesi” uygulamaya konulmuştur. Bu belge, bölgedeki yoksulluğun önlenmesine ilişkin katkı sağlamak, bölgenin sürdürülebilir kalkınmayı yakalaması ve küreselleşme sürecinde kıtanın merkezden uzaklaşmasını önlemek için hazırlanmıştır. 18-21 Ağustos 2008 tarihinde, Türkiye-Afrika ilişkilerinin sürekliliği için dönüm noktası olan 1.Türkiye-Afrika İşbirliği Zirvesi gerçekleştirilmiştir (Doğan, 2016).
Problem Durumu
Araştırma boyunca; Afrika’dan Türkiye’ye eğitim için gelen üniversite öğrencilerinin göç süreçleri ve göçü etkileyen etmenler araştırılmış olup, göçün yanı sıra Afrikalı öğrencilerin sömürge algısına bakışı da irdelenmiştir.
Araştırmanın Amacı
Araştırmanın amacı, Türkiye’de öğrenim gören Afrika kökenli göçmen öğrencilerin, göç öncesi sosyo-ekonomi arka planlarından da hareketle “sömürge” algısına ve olgusuna dair literatüre güncel bakış açıları ve çözüm önerileri kazandırmaktır. Yine bu bağlamda göçmen öğrencilerin Türkiye’deki sosyal uyum ve adaptasyon sürecinin sömürgecilik ile ilişkisi incelenmiştir.
YÖNTEM
Çalışma boyunca 2010 sonrası İstanbul’da devlet üniversitelerinde eğitim alan yedi Afrikalı öğrenciyle görüşülmüştür. Çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden yarı yapılandırılmış mülakat tekniği kullanılmıştır. Görüşme sırasında Afrikalı öğrencilere; göç sürecinde yaşadığı zorluklara, göç rotası olarak Türkiye’yi seçmesindeki ana etmenlere, Türkiye’de edinmiş olduğu arkadaşlık ilişkilerine ve bu ilişkilerde yaşadığı sorunlara, göçün etkenlerinden sömürge olgusuna bakışına vb. gibi konulara dair yaklaşık on soru sorulmuştur. Araştırma fenomenolojik yaklaşım ile gerçekleştirilmiş olup, fenomenolojik yaklaşım Patton (1990: 70)’un da belirttiği gibi, insanların “şeyleri” nasıl tanımladıklarına ve algılamaları yoluyla onlarla ilgili nasıl bir deneyime sahip olduklarına ilişkin bir çalışmayı ifade etmektedir. Dolayısıyla araştırmada, Afrikalı öğrencilerinin göç sürecinde yaşadığı zorluklara ve göç ile bağlantılı sömürge olgusuna bakışı kendi algılamaları doğrultusunda anlaşıldığı esastır.
4.1. Evren ve Örneklem
Araştırmanın evreni İstanbul’da üniversite eğitimi alan Afrikalı öğrencileri kapsamaktadır. Araştırma evrenindeki İstanbul’da eğitim alan bütün Afrikalı öğrencilerle görüşme güçlüğü dolayısıyla evrenden onu temsil edecek şekilde uygun yöntemle örneklem alma yoluna gidilmiştir. Bu çerçevede İstanbul’un çeşitli ilçelerindeki (Üsküdar, Maltepe, Tuzla Fatih, Kadıköy, Ataşehir ) Afrikalı üniversite öğrencileri evreni temsil eden örneklemini oluşturmuştur. Araştırmada kartopu örnekleme yöntemi kullanılmıştır.
BULGULAR
Göçün Etmenleri
Türkiye’ye göç eden Afrikalı öğrencilerin göçe karar verme aşamasındaki temel etkenlere; ülkelerindeki eğitim olanaklarının yetersizliği, bilimsel kaynak yetersizliği, teknoloji ve bilişim gibi sektörlerin yeterince gelişmemiş olması örnek verilebilir. Afrikalı öğrenciler kendi ülkeleriyle Türkiye arasında ‘gelişmişlik’ karşılaştırmaları yaptıklarında Türkiye’nin kendi ülkelerinden daha iyi ve gelişmiş durumda olduğunu belirtmektedirler.
‘Türkiye bizden zengin bir ülke, gezerken çok rahatım.’ (Kenya, Kadın, 23 yaşında, Mühendislik okuyor)
‘Ben Müslümanım. Türkiye benim için özgürlük demek. Burada teknoloji iyi.’ (Kenya, Kadın, 23 yaşında, Mühendislik okuyor )
‘Yurt dışında çok şey öğreneceğimi düşündüm kafamda belirli bir ülke yoktu.’ (Somali, Kadın, 21 yaşında, Tıp Fakültesinde okuyor)
‘Burada din dersleri ve fizik, kimya, biyoloji iç içe. Orada iyi bir eğitim alamayacağımı düşündüm ve geldim.’ (Somali, Kadın, 21 yaşında, Tıp Fakültesinde okuyor)
‘Bence bir ülkenin durumu zor hale gelir orada yaşayanlar daha iyi ülkeye gider. Senegal eğitim seviyesi çok şey olduğu için ben oradan buraya gelmeye ihtiyaç duydum.’ (Senegal, Erkek, 19 yaşında, İktisat okuyor)
‘Eğitimimiz zayıf, çoğu öğrenci okumak için yurtdışına gidiyor. Ama herkesin fırsatı olmuyor.’ (Burundi, Erkek, 19 yaşında, Uluslararası İlişkiler okuyor)
‘Neden göç ediyoruz? İmkanlar orada, teknoloji orada, eğitim orada. Sömürülmeseydik kimse vatanından ayrılmazdı.’ (Burundi, Erkek, 19 yaşında, Uluslararası İlişkiler okuyor)
‘Çin’de burs kazandım, Japonya’da 1 sene önce burs kazandım. Ama Türkiye’yi tercih ettim, bilmiyorum. Bir şey (sebep) var ama bilmiyorum. Türkleri severim, Türkleri biliyorum, Sudan’da varlar. (Sudan, Erkek, 29 yaşında, İktisat Yüksek Lisans yapıyor)
‘Sadece eğitim amacıyla göç ettim. Çad’da eğitimi bitirdikten, yurtdışından okumam gerektiğini düşündüm ve bunu istedim. Benim gibi yurtdışına çıkan bir çok kişi var. Fransa’ya gidenler var. Ancak oraya gitmek çok pahalı olduğu için sadece zenginler gidebiliyor. Ben burs kazandım. YTB ( Yurtdışı Bursları) kazandım. Orada arkadaşımdan duydum ve sınava girdim.’ (Çad, Erkek, 19 yaşında, Uluslararası İlişkiler okuyor)
Direnme
Afrika bölgesinde yaşayan insanlar iç karışıklıklara ve yönetimin baskısına çeşitli yollarla tepki göstermektedir. Bu tepkiler doğrudan veya dolaylı bir şekilde gerçekleşmektedir.
‘Mısır’da bazı futbol takımları var, iç karışıklıkta veya ayaklanmalarda görev alıyor. Örneğin; benim üyesi olduğum futbol takımının lideri bize savunma dersleri veriyor, ani olaylarda canımızı kurtaralım diye.’ (Mısır, Erkek, 25 yaşında, Sosyal Hizmet bölümü okuyor, İstanbul Üniversitesi)
‘Kurtulabilir. Şimdiki gençler de bunu istiyorlar. Peki nasıl olabilir? Şimdiki yöneticilerin gitmeleri yönetimi gençlere bırakması gerekiyor. Eğitim oranı çok düşük, Çad’ın kalkınması da eğitime bağlı. Çözüm eğitimdir’ (Çad, Erkek, 19 yaşında, Uluslararası İlişkiler okuyor)
Eğitim Dili
Sömürge bölgelerindeki eğitim dili, sömüren ülkenin diliyle paralellik göstermektedir. Sömürülen halk yerel dilin yanında sömüren ülkenin dilini benimsemektedir.
‘Ülkemde akademik makale aradığım zaman Arapça kaynaklara kolay ulaşıyorum.’ (Mısır, Erkek, 25 yaşında, Sosyal Hizmet bölümü okuyor, İstanbul Üniversitesi)
‘Okulda ana dilimiz öğretilmeden önce Fransızca öğretiliyor. Dilin korunması gerekiyor. Bizim ana dilimizi okutmamaya çalışıyorlar.’ (Burundi, Erkek, 19 yaşında, Uluslararası İlişkiler okuyor)
‘Yani fena değil. Eskiden çok iyiydi, dil ingilizceydi. Şimdi bazı üniversiteler sadece ingilizce, bazıları sadece arapça. Mesela mühendislik ve tıp sadece ingilizce. Fen bilimler sadece ingilizce. Mesela sosyal bilimlerde bazı bilimler sadece arapça.’ (Sudan, Erkek, 29 yaşında, İktisat Yüksek Lisans yapıyor)
‘Biz Fransızca okuyoruz. Fransız bir sistem kullanıyor ve Fransızca kaynaklardan okuyoruz. Tarih yanlış yazılmış, tarihi yanlış öğreniyoruz ve bu eğitimi yanlış etkiliyor.’ (Çad, Erkek, 19 yaşında, Uluslararası İlişkiler okuyor)
Çok Dillilik
Afrika’da sömürü bölgelerinde yaşayan insanlar birden çok dile hâkim konumdadır. Bu diller arasında; Arapça, Fransızca, İngilizce, Almanca, yerel diller yer almaktadır.
‘Resmi dil Fransızca, sömürge olduğu için. Konuştuğumuz yerel dil farklı, annemizin yanında konuştuğumuz farklı.’ (Senegal, Erkek, 19 yaşında, İktisat okuyor)
‘Sudan’da 2 resmi dil var. Birincisi arapça, ikincisi ingilizce. Sudan’da 500 kabile var. Çok çeşitli bir ortam var.’ (Sudan, Erkek, 29 yaşında, İktisat Yüksek Lisans yapıyor)
‘Hristiyanlar kesinlikle Fransızcayı tercih ediyor. Müslümanlar da hem Arapça hem de Fransızcayı tercih ediyor. Ben Fransızca okudum. Fransızca ve arapça biliyorum. İlkokulda seçim yapıyoruz. Fransızcayı Müslümanlar Arapçayı da biliyor.’ (Çad, Erkek, 19 yaşında, Uluslararası İlişkiler okuyor)
Farklı dillerin konuşulduğu bölgelerde sömüren ülkelerin dili daha üst seviyede tutulmakta ve statü göstergesi haline gelmektedir:
‘Mesela şu an ülkede Fransızca bilmiyorsan cahilsin. Bizim ana dilimizi bildiğinde cahilsin. Toplum sana öyle bakar. Sadece Fransızca konuşuyorlar. Çevremdeki arkadaşlar hep Fransızca konuşuyorlar. Kendilerinin entelektüel olduklarını, üst sınıftan olduklarını yani küçümsüyorlar. (Yerel dili)’ (Burundi, Erkek, 19 yaşında, Uluslararası İlişkiler okuyor)
Fikri Sömürü
Sömürülen ülkelerde resmi olarak kabul edilen dil, sömürü ülkelerinin kullandığı dildir. Sömüren ülkenin dilini kullanmak, sömürülen yerel halkın kendi dillerine yabancılaşmasına neden olduğu gibi kendi kimliklerine ve aidiyetlerine göre düşünmelerine de engel olmaktadır.
‘Dil en önemli zenginlik. Biz kendimiz gibi düşünemeyiz. Biz Fransızca olarak eğitim görüyorsak Fransız gibi düşünmeye başlarız farkında olmadan. Hem kafadan hem şeyden sömürülmüş oluyoruz.’ (Senegal, Erkek, 19 yaşında, İktisat okuyor)
‘Fransız sömürgesi çok farklı. Fransızlar her şeyi sömürüyorlar fikri bir sömürge de var. Yani mesela Senegal’de, Batı Afrika’da Fransızca konuşuyorlar. Ama İngilizlerle Fransızlar bu konuda farklı. ingilizler sadece kaynakları istiyorlar, Fransızlar ise sadece fikir. Şimdi mesela Fas da var, Tunus da var, Cezayir de var. Tamam?
Senegal, Çad, Mali, Gabon… Şimdi hepsi iyi bir şekilde Fransızca konuşuyorlar. Hatta “franko” parası kullanıyorlar. Ama Sudan’da ingiliz sömürgesi olduğu için böyle bir durum yok ve kendi parası olan “cüneyh” var’ (Sudan, Erkek, 29 yaşında, İktisat Yüksek Lisans yapıyor)
Vatan Sevgisi
Sömürülen bölgelerdeki yaşayan insanlar kendi ülkelerinde ‘vatan sevgisi’nin eksik olduğunu buna bağlı olarak da birlik-beraberlik duygusunun çok az olduğunu belirtmişlerdir. Kendi ülkeleriyle Türkiye’yi karşılaştırdıklarında Türk insanının vatan bilincinin olduğunu ve Türk insanının, vatanını sevdiğini belirtmişlerdir.
‘Mısır ülkesine bağlı ama Sudan değil, Mısır’da milliyetçilik var.’ (Mısır, Erkek, 25 yaşında, Sosyal Hizmet bölümü okuyor, İstanbul Üniversitesi)
‘Vatan sevgisini Türkiye’de gördüm, ülkemizde çok az. Türkiye’de ideoloji çatışmaları var. Ama söz konusu millet olduktan sonra herkes birlik olur. Ülkemizde de farklı ideolojiler var yine de vatan için mevzu geldiğinde o farklılıklar devam ediyor. Türkiye’de Türk insanlar Türküm diye gururla söylüyorlar ama bizimkiler Burundiliyim, ah işte, diye söylüyorlar. ‘Başka ülkenin vatandaşı olmak ister misiniz?’ diye sorsalar birçoğu kabul ederdi.’ (Burundi, Erkek, Uluslararası İlişkiler okuyor)
‘Mesela burada 15 Temmuz oldu Türkler darbe istemedi hep birlikte, 15 Temmuz’da gördüm bunu ama bizim ülkede bu yok bir şey yapmak isteyen ülke dışına gidiyor, kendini kurtarmalısın..’ (Kenya, Kadın, 23 yaşında, Mühendislik okuyor)
Tarih Bilinci
Sömürge nedeniyle sömürü bölgelerindeki mimari yapılar ve figürler sömüren devletler tarafından istila edilmiş ve tarihi kaynaklara da kısıtlamalar getirilmiştir. Afrikalı öğrenciler ülkelerindeki tarihi kaynakların eksik ve/veya değiştirilmiş olduğunu dile getirmektedirler.
‘Tarihi çok seviyorum ama ülkemde tarih iyi anlatılmıyor, tarihimizi bilemiyoruz.’ (Kenya, Kadın, 23 yaşında, Mühendislik okuyor, İstanbul Üniversitesi)
‘Burada mimariye saygı var eski yapılar kaldırılmıyor.’ (Kenya, Kadın, 23 yaşında, Mühendislik okuyor, İstanbul Üniversitesi)
‘Sömürge olan bazı bölgeleri rahatlıkla anlayabilirsiniz tüm tarihi yerler yok edildi elimizde kalan ve devam ettirebildiğimiz çok az şey var.. Mesela yerel danslar.’ (Kenya, Kadın, 23 yaşında, Mühendislik okuyor, İstanbul Üniversitesi)
‘Türkiye’yi Osmanlı olarak biliyordum çünkü bizim tarih derslerimizde öyle geçiyor.’ (Somali, Kadın, 21 yaşında, Tıp Fakültesinde okuyor)
‘Tarihimizi Fransızlar yazdı. Fransızcayı Belçikalılar geldikten sonra öğrendik. Belçikalılar gelmeden öne tarihimiz yok muydu, vardı. Ama Belçikalılardan önce söylenenler doğru mu yanlış mı bilmiyorum.’ (Burundi, Erkek, 19 yaşında, Uluslararası İlişkiler okuyor)
‘Türkiye’de türbelere, önemli kişilerin mezarlarına iyi bakım yapıyorlar ama Burundi’de böyle bir şey yok.’ (Burundi, Erkek, 19 yaşında, Uluslararası İlişkiler okuyor)
‘Tarihi yazan biz olmadığımız için tarihi yanlış anlatıyor olabilirler ama gerçekleri bilmiyoruz’ (Senegal, Erkek, 19 yaşında, İktisat okuyor)
Yönetime Bakış
Afrika ülkelerinde ‘sıkı’ yönetimin olması ve sıkı yönetime bağlı olarak liderlerin ülke üzerindeki hakimiyetlerini yıllarca koruması Afrika halkının yönetime bakışını olumsuz etkilemektedir. Bu olumsuz bakışa ek olarak Afrika liderlerinin sömürge devletlerle işbirliği yapması, sömürge devletlerin politikalarının Afrika ülkelerinde yürürlüğe konması da halkın yönetime olumsuz bakmasına neden olmaktadır.
‘Sisi’den nefret ediyorum, yanımdaki arkadaşım silahla vuruldu çatışmada. Mursi’yi destekledim mesela ne kadar dindar olmasam da.’ (Mısır, Erkek, 25 yaşında, Sosyal Hizmet bölümü okuyor, İstanbul Üniversitesi)
‘Ailemin yanına gidemiyorum, gidersem Sisi beni askere alacak, Mısır’da askerlik iki sene Sisi’ye çalışmak istemiyorum.’ (Mısır, Erkek, 25 yaşında, Sosyal Hizmet bölümü okuyor, İstanbul Üniversitesi)
‘Türkiye’deki yöneticiler göçmenleri nesne yerine koymuyor, atmıyor onlar ülkeden.’ (Mısır, Erkek, 25 yaşında, Sosyal Hizmet bölümü okuyor, İstanbul Üniversitesi)
‘Mesela sana muhabir Sisi’yi soruyor, onu övmek zorundasın zaten tek tük kanal var övmezsen kötü sonuçlanır.’ (Mısır, Erkek, 25 yaşında, Sosyal Hizmet bölümü okuyor, İstanbul Üniversitesi)
‘Burada devlet büyüklerine saygı var ..Mesela Mustafa Kemal sevgisi çok karşılaştım.’ (Somali, Kadın, 21 yaşında, Tıp Fakültesinde okuyor)
‘Bizim başkanlarda Senegal’de eğitim alan yok, en azından üniversite eğitimini Fransa’da alıyorlar. (Senegal, Erkek, 19 yaşında, İktisat okuyor)
‘Ömer el-Beşir (devrik lider) yolsuzluk ve hırsızlık yaptılar. Şerefsizler onlar. Benim ülkemin paralarını ve kaynaklarını çaldılar. Malezya’da 64 Milyar paraları çıktı, çalmışlar.’
(Sudan, Erkek, 29 yaşında, İktisat Yüksek Lisans yapıyor)
‘Baştaki adam kötü bir adam. Şimdi bizim sistem demokratik bir sistem ama aslında sadece isim olarak var. Seçilmese bile her seçimde o kazanıyor.
Benim görüşüme göre yanlış yönetim ve para birimi en büyük problemlerdir. Çünkü para geçmişten beri Fransa tarafından yapılan bir para, şu ana kadar değişmedi. Bu para Afrika’da 14 ülkede kullanılıyor. Fransa tarafından, sömürge olan ülkelerde kullanılıyor. Paranın değeri çok düşük. Türk lirasından düşük.
Bağımsızlığını Fransa’ya karşı kazandı. Bağımsız bir ülke olarak biliniyoruz ama aslında yöneticiler uzaktan onlarla (Fransızlar) bağlantılı.’ (Çad, Erkek, 19 yaşında, Uluslararası İlişkiler okuyor)
‘Şimdiki devlet başkanlarının onlarla bir bağlantısı var ve devlet başkanlığını devam ettirmek için onlarla görüşüyor. Fransa ile bir ilişki kuruyorlar. “Beni koruyun, ben yönetimde devam edeyim. Siz istediğinizi alın” diyorlar. ‘ (Çad, Erkek, 19 yaşında, Uluslararası İlişkiler okuyor)
İç Karışıklıklar
Bazı Afrika ülkelerinde terör örgütleri faaliyet göstermekte; halkın canına, malına zarar vermektedir.
‘Savaşın olduğu bir ülkede bir çocuğun yaşaması mucizedir.’ (Somali, Kadın, 21 yaşında, Tıp Fakültesinde okuyor)
‘İç savaşlar ülkemizde sıkıntılar oluşturdu, fakirlikler meydana geldi, bundan en çok çocuklar ve yaşlılar etkilendi. Yetimhaneler var mesela kimsesizler için kurumlar var ama belli bir kuruma bağlı değil.’ (Somali, Kadın, 21 yaşında, Tıp Fakültesinde okuyor)
‘İç savaşlar meydana geldi.. Ülkeden kaçanlar kendini kurtardı.’ (Somali, Kadın, 21 yaşında, Tıp Fakültesinde okuyor)
‘Eş-Şebab terör örgütü birçok insanı öldürdü… Çocuklar yetim kaldı öksüz kaldı. Kız çocukları yetimhanelerde kalıyor. Yetimhanelerde hayırseverler tarafından yürütülüyor.’ (Somali, Kadın, 21 yaşında, Tıp Fakültesinde okuyor)
‘Eş-Şebab gece yarısı birçok evi basıyor. Kadın, çocuk, bebek demiyor hepsini öldürüyor. İnsanlar çok korkuyor.’ (Somali, Kadın, 21 yaşında, Tıp Fakültesinde okuyor)
‘Siyasi bakımdan zayıf. Çok fazla siyasi çatışmalar oluyor. Son dört sene içerisinde düzensizlik yaşandı. 2015-2016’ya kadar çok çatışma vardı.’ (Burundi, Erkek, 19 yaşında, Uluslararası İlişkiler okuyor)
‘Sudan’da 2 ay önce darbe yapmışlar. Durum şimdi biraz iyi, sıkıntı yok. Ama 1 sene önce gençler sokaklara çıktılar, yönetimi değiştirmek istiyorlardı.Bu yüzdenaynı zamanda Sudan’da altyapı çok kötü. Petrol var ama okul yok. Peki paramız nereye gidiyor? Çaldılar yani, bu yoksulluktan dolayı gençler sokaklara çıktılar.’
‘Güney Sudan 2011’de Sudan’dan ayrılmıştı. Ama neden? Sebepleri biliyor musun? Onlar Hristiyan, %99 Hristiyan ve sadece Afrikan kabileler yani siyahlar. Ne dediler? Biz size benziyor değiliz. Birincisi biz Hristiyanız ikincisi biz arap değiliz.( Sudan’daki Müslüman nüfus etnik olarak araptır). Güney Sudan’daki en büyük kabileler Genka, Budenka ve Benue. En büyük kabileler.’ (Sudan, Erkek, 29 yaşında, İktisat Yüksek Lisans yapıyor)
‘Siyasi durumu iyi değil. İstikrarsızlık var. İşin başındaki başkan 30 senedir yönetiyor.’ (Çad, Erkek, 19 yaşında, Uluslararası İlişkiler okuyor)
Ülkeye Dönüş
Afrikalı öğrenciler Türkiye’deki eğitimleri sonucunda, kazanımlarını ülkelerindeki insanlarla paylaşacaklarını ve edindiği meslekleri ülkelerinde icra edeceklerini belirtmişlerdir.
‘Ülkeme dönüp buradan öğrendiklerimi herkese öğretmek isterim… Özellikle özgürlüğü.’’ (Kenya, Kadın, 23 yaşında, Mühendislik okuyor)
‘Dedem yıllar önce, Türkiye’deki anılarını yazmış, İstanbul’u anlatmış hep, yıllığını okudum bende gelmek istedim, geldim. Belki ülkeme dönmem başka ülkeler gezerim.’ (Mısır, Erkek, 25 yaşında, Sosyal Hizmet bölümü okuyor)
‘Dönünce siyaset ile uğraşacağım. Özellikle Afrika’da her şey siyasete bağlı.’(Çad, Erkek, 19 yaşında, Uluslararası İlişkiler okuyor)
‘Sömürge’yi Alımlama
Sömürge ülkesinde yaşayan ve sömürüye maruz kalan bireyler, edindikleri tecrübeler neticesinde bu olguyu farklı şekillerde nitelendirmektedir.
‘Sömürmek bir güç meselesi ben öyle görüyorum. Şimdi Batı güç istiyor. Güç istediği için, kendi topraklarında çok kaynak olmadığı için, o güç öyle kazanamaz. Kendi fikirlerine göre sömürmek çok normal bir şeydir. Güç kazanmak içi sömürüyor, ondan nefret ettiği için değil.’ (Senegal, Erkek, 19 yaşında, İktisat okuyor)
‘Sömürge bir ülkeyi daha çok siyasi veya ekonomik olarak etkileyebiliyor. Sömürge olmasaydı ekonomi bu kadar kötü durumda olmazdı ve insanlar aç kalmazlar ve göç etmek zorunda kalmazlardı. Yani sömürgenin göçe doğrudan değil ama dolaylı bağlantısı var.’ (Çad, Erkek, 19 yaşında, Uluslararası İlişkiler okuyor)
‘Mesela eskiden evlerimiz ahşaplardan, ağaçlardan yapılıyordu. Çok zayıf yani bir yağmur yağdı mı direkt gidiyor. Şimdi adam hem sömürüyor hem modern evleri yapmayı öğretiyor. O zavallı insan ona nasıl bakıyor? İyi bir adam diye bakıyor. Ya da şu da var. Eskiden Afrika dinleri vardı ya, bir şeye tapıyor. Adam geliyor yine sömürüyor hem de başka bir din öğretiyor ve o dini iyi bir şey olduğunu gösteriyor. Hep kendini iyi bir insan olarak gösteriyor. Hastalıklar vardı mesela bizim o zamanlarda, hiç tedavi edilmeyen hastalıklar. Adam geliyor tedavi ediyor. İnsan nasıl bakar? Yani iyi, güzel bir insan olarak bakar. İnsanlar mesela açlıktan ölüyorlar, adam geliyor gıda dağıtıyor. Yine iyi olarak bakar ama sömürüyor mu sömürüyor.’ (Burundi, Erkek, 19 yaşında, Uluslararası İlişkiler okuyor)
’Sömürge artık kaynak sömürüsü değil.. Akıl sömürüsü, beden sömürüsü, dil sömürüsü.. Afrika’da mesela bazı yerel kabileler var, yerel yaşıyor onlar. Yeni bir insan gelince hemen taşlıyor, kovuyor. Ona hastalık bulaştıracağını düşünüyor. Çünkü oraya giden çoğu ülke onların elinden malını, canını almış iyi yaklaşsan bile onlar korkuyor.. Hastalık bulaştıracağını veya zarar vereceğini sanıyor. Artık bir ülke bir şey yapıyor tüm halk suçlu oluyor.’ (Mısır, Erkek, 25 yaşında, Sosyal Hizmet bölümü okuyor)
SONUÇ
“Afrika’dan Türkiye’ye Göç” olgusu yaklaşık olarak kırk yıllık bir geçmişe sahiptir. Bu süreçte göç yoğunluğu ve göçü etkileyen sebepler düzenli olarak artmakta ve sürekli güncellenmektedir. Afrika kıtasının 54 farklı ülkesinden Türkiye’ye gelen; farklı dini, siyasi,etnik ve kültürel kimliklere mensup göçmen sayısı yaklaşık olarak 1.5 milyonu bulmaktadır.
Türkiye’nin bölgede siyasi ve ekonomik olarak yükselen bir güç olması da bu göçmen sayısının artmasında önemli bir etken olmuştur.
Bu göç sürecini başlatan önemli ilk etkenlerden biri 1979’daki Sovyetlerin Çöküşü olmuş, koalisyonlardan dolayı başarısız bir girişim olarak nitelendirilse bile 1998 yılında Türkiye-Afrika Eylem Planı hazırlanmıştır. 2005 yılında Türkiye’de Afrika yılı ilan edilmesi ve 2008 yılındaki 1.Afrika Türkiye İşbirliği Zirvesi de bu göçleri tetikleyen önemli siyasi ve ekonomik sebeplerdendir.
Türkiye’deki Afrikalı göçmenler; sığınmacılar, kısa süreli vizeleri olanlar, yasal olarak giriş yapmış ancak vizelerini yenilememiş belgesiz göçmenler, çalışma veya öğrenci vizesine sahip olanlar, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları ile evli olup oturum izni alanlar gibi çeşitli göçmen statülerine sahiplerdir.Göç nedenlerinin de çeşitli olduğu Afrikalı göçmenler 2000 öncesinde genellikle ülkelerindeki çatışmalar, ekonomik zorluklar sebebiyle göç etmiş ve Türkiye’yi Avrupa’ya geçiş ülkesi olduğu için de tercih etmişlerdir. Örneğin, Doğu Afrika’dan gelen Afrikalılar daha çok sığınmacı olarak gelirken, Batı ve Orta Afrika’dan gelen göçmenler ise ekonomik nedenlerden dolayı göç etmişlerdir. Ancak 2000 yılı ve bilhassa 2010 yılı sonrasında Afrika’dan Türkiye’ye göç sebepleri arasında “eğitim” amacıyla göç edenlerin sayısında büyük bir artış yaşanmış ve 2000 öncesine oranla büyük bir yoğunluk yaşandığı dikkat çekmiştir. Eğitim amacıyla göç edenlerin büyük çoğunluğu İstanbul’da ikamet etmekte ve Sakarya, Karabük gibi çevre illere de yayılmaktadırlar.
Araştırmamız İstanbul evreni ve 3 üniversite örnekleminden hareketle “2010 Sonrası İstanbul’da Üniversite Okuyan Afrika Kökenli Öğrencilerin Sömürge Algısı” üzerine yapılmıştır. Bu kapsamda Afrika ülkeleri olan Mısır, Sudan, Çad, Somali, Kenya, Burundi ve Senegal’den Türkiye’ye eğitim için göç eden öğrenciler ile derinlemesine mülakat yapılmış “Sömürge” algıları irdelenmiş ve çözümlenmeye çalışılmıştır.
Araştırma temaları “Göçün Etmenleri, Direnme, Eğitim Dili, Çok Dillilik, Fikri Sömürü, Vatan Sevgisi, Tarih Bilinci, Yönetime Bakış, İç Karışıklıklar, Ülkeye Dönüş ve Sömürge’yi Alımlama” üzerine olmuştur.
Görüşmecilerimiz göçün etmenleri konusunda dini mensubiyet, gelişmişlik farkı, sosyo- ekonomik imkanlar ve eğitim kalitesine dikkat çekmiştir.Görüşmecilerimizin dini mensubiyetlerinin İslam olması ile Türkiye nüfusunun büyük çoğunluğun İslam dinine mensub olması göçü tetikleyen önemli faktörlerden birisi olmuştur.Yine Türkiye’deki sosyo- ekonomik yapının Afrika ülkelerine oranla daha çok gelişmişliği Türkiye’yi göç için bir çekim merkezi haline getirmiştir.Türkiye’deki üniversite eğitimi kalitesi ve Türkiye’nin Afrika ülkelerine göre daha yaşanabilir olması da göçün etmenlerindendir.
Sömürge bölgelerindeki eğitim dili, sömüren ülkenin diliyle paralellik göstermektedir. Afrika halkları yerel dillerinin yanında, bağımsızlıklarından önce ülkelerini sömüren ülkenin dilini de kullanmaktadır. Afrika ülkelerinin bağımsızlıklarını kazandıkları ülkelerin dilleri de halen kullanılmakta ve çoğu ülkenin ikinci resmi dili olmaktadır.Fransızca ve İngilizce dilleri neredeyse Afrika’daki bütün ülkelerde konuşulmaktadır. Bu da Afrika ülkelerinin çok dilli bir sosyal ve kültürel yapıya sahip olduğunu göstermektedir. Ülkelerin eğitim dilinin bu yapısından ve görüşmecilerimizin Türkçeyi de öğrenmelerinden dolayı görüşmecilerimizin bildiği ortalama dil sayısı 4 olmaktadır. Bu da görüşmecilerimizin ortalama bir bireye göre dil becerilerinin çok geliştiği anlamına gelmektedir. Ancak Afrika ülkelerinin çoğunluğunda halkların yerel dili statü bakımından ikinci planda kalabilmekte, İngilizce ve Fransızca dillerinin öğrenilmesine ve konuşulmasına daha çok önem atfedilmektedir. Yerel yönetimler tarafından da uygulanan bu politika sebebiyle yerel halkların benlikleri ve kimlikleri zedelenmektedir. Görüşmecilerimiz ifadeleriyle bu durumu sert bir şekilde eleştirmiştir. Burada “sömürge” ile ilgili dil planındaki net tavır kendisini kolaylıkla göstermekte görüşmecilerimiz olumlu veya olumsuz bir savunma mekanizması gerçekleştirmektedir.
Görüşmecilerimiz ülkelerinde yaşayan insanların ‘vatan sevgisi’nin eksik olduğunu buna bağlı olarak da birlik-beraberlik duygusunun çok az olduğunu belirtmişlerdir.Yine görüşmelerden anladığımız kadarıyla Mısır gibi arap ülkeleri haricindeki ülkelerde ulus-devlet bağlamında bir milliyetçiliğinin çok gelişmediğini görmekteyiz. Bu da doğal olarak halkların sıkı bir şekilde kenetlenebileceği ortak değer ve sembollerin gelişme imkanı bulamadığını göstermektedir. Halkları kenetleyen ortak değer ve sembollerin çok güçlü olmadığı, tarihsel bağlamda da çok eski olmadığı için ortak toplumsal hafızaya yerleşmediği ve bağlayıcılıklarının zayıf olduğunu görmekteyiz.Yine bahse konu Afrika ülkelerinde eski mimari yapılar ve figürler sömüren devletler tarafından istila edilmiş ve tarihi kaynaklara da kısıtlamalar getirilmiştir.
Görüşmecilerimizin ortak noktalarından birisi ülkelerindeki siyasi otoriteye tepkileri idi. Zira ülkelerindeki siyasilerin otoritesinin meşru bir siyasal zemine dayanmamasından oldukça şikayetçi konumda yer almaktadırlar. Devlet adamlarının büyük bir çoğunluğu gücü ve otoriteyi baskı ve zorbalıkla elde tutuyor. Ayrıca ülkelerinde en büyük problemlerden biri olarak da uzun yıllar süren iç karışıklıkları görüyorlar. Zira bu iç karışıklıklardan dolayı ülke yeterince kalkınamıyor, savaşlar, katliamlar ve yoksulluk yaşanıyor.
Araştırma konumuzda en dikkat çekici detay görüşmecilerimizin geldikleri ülkelerdeki Müslüman nüfusun genel nüfusa oranıyla, görüşmecilerimizin sömürge gerçeğine karşı yaklaşımları, farkındalıkları ve bilinçlilikleri arasındaki ters korelasyondu. Müslüman nüfusun genel nüfusa oranla daha az olduğu ülkelerden gelen göçmenlerin “sömürge” olgusuna bakışı daha derli toplu, daha kuşatıcı ve bilinçli iken, Müslüman nüfusun genel nüfusa oranla daha fazla veya çoğunluk olduğu ülkelerden gelen göçmenlerin de “sömürge” olgusuna karşı farkındalığı kademe kademe azalmaktadır. Örneğin müslüman nüfusun genel nüfusa oranla daha fazla olduğu ülkelerde Müslüman toplum birbirine daha sıkı kenetlenebilmekte ve “sömüren’e” karşı farkındalığı daha yüksek olmaktadır. Ancak Müslüman nüfusun genel nüfusa oranla fazla olduğu ülkelerde iç karışıklık daha fazla yaşanmakta, “sömüren’e” karşı ortak bir bilinç oluşmamaktadır. Biz bu durumu müslüman nüfusun genel nüfusa oranla daha az olduğu ülkelerdeki şu duruma bağlıyoruz; azınlık olan Müslüman nüfus çoğunluk tarafından daha çok “ötekleştirilmektedir” ve bu ötekileştirmeden dolayı benlik duygusu daha çok gelişmekte ve kendi savunma mekanizmalarını oluşturmaktadır. Yani azınlık Müslüman toplumun bir bireyi olan bir fert sömürgeciliği tam olarak Türk Dil Kurumunun tanımladığı gibi tanımlıyor: ‘’Genellikle bir devletin başka ulusları, devletleri, toplulukları, siyasal ve ekonomik egemenliği altına alarak yayılması veya yayılmayı istemesi, müstemlekecilik, kolonyalizm’’Ancak buna karşın çoğunluk Müslüman toplumun bir bireyi olan fert, sömürgeciliği daha yumuşak olarak tanımlıyor hatta bir yerde sömürmesinden dolayı sömürgeciyi haklı bile görüyor. Ayrıca görüşmecilerimiz çoğunlukla, Türkiye’deki eğitimlerini bitirdikten sonra ülkelerine dönmek ve orada toplumsal bir değişim başlatmak istiyorlar.
Ubeydullah GÜNEŞ, Beyzanur AKÇAY, Sümeyye Gülsüm TOPKARA
KAYNAKÇA
- Boyd, M. (1989). “Family and Personal Networks in International Migration: Recent Developments and New Agendas.” International Migration Review, 23(3): 638670.
- Brewer, K. T. & Yükseker, H. D. (2006), “A Survey on African Migrants and Asylum Seekers in Istanbul,” MiReKoc Research.
- Doğan, D.D. (2016). ‘’Sömürgeci Büyük Güçlerin Afrika Kıtasındaki Yaklaşım Prensibi ve Türkiye-Afrika İlişkileri’’
- Dunn, K. (2010). “Embodied Transnationalism: Bodies in Transnational Spaces”. Population, Space and Place, 16(1), 1-9.
- Erder, S. (2007). ‟Yabancısız‟ Kurgulanan Ülkenin „Yabancıları‟. İçinde: Türkiye‟de Yabancı ĠĢçiler. (A. Arı der.). Derin Yayınları, İstanbul, s.1-83.
- Güllüpınar, F. (2016) “Almanya’da Göçmen Politikaları ve Türkiyeli Göçmenlerin Trajedisi: Yurttaşlık, Haklar ve Eşitsizlikler Üzerine”. Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 14(1): 1-16.
- Güllüpınar, F. (2012). “Göç Olgusunun Ekonomi-Politiği ve Uluslararası Göç Kuramları Üzerine Bir Değerlendirme”. Yalova Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2(4): 53-85.
- International Organization for Migration (IOM). (2005). “World Migration. Costs and Benefits of International Migration.” Geneva: IOM.
- İçduygu, A. and K. Biehl. (2009). “Turkey”. In: Managing International Urban Migration Turkey, Italia, Espana, Country Reports Turkey, Italy, Spain. (Ahmet İçduygu and Kristen Biehl, ed.), Koç Üniversitesi Yayınları, İstanbul.
- İçduygu, A. (2010). “Türkiye‟de Uluslararası Göçün Siyasal Arka Planı: Küreselleşen Dünyada “Ulus-Devleti İnşa Etmek ve Korumak” In: Türkiye’ye Uluslararası Göç (B, Pusch-T. Wilkoszewski der.) Kitap Yayınevi, İstanbul.
- Massey, D.S., Arango, J., Hugo, G., Kouaouci, A., Pellegrino, A. and Taylor, J.E. (1998). “Worlds in Motion, Understanding International Migration at the End of the Millenium.” Oxford: Clarendon Press.
- Özcan, E. (2017). “Çağdaş Göç Teorileri Üzerine Bir Değerlendirme”. İş ve Hayat Dergisi: Ekonomi Hukuk ve Sosyal Politika, 4, 183-215.
- Portes, Alejandro. Ed. (1995). “The Economic Sociology of Immigration Essays on Networks, Ethnicity, and Entrepreneurship.” Russell Sage Foundation, New York.
- Şimşek, D. (2019). İstanbul’daki Afrikalı göçmenlerin gündelik ırkçılık deneyimleri. Mukaddime, 10(1), 233 – 248.
- United Nations High Commissioner for Refugees (UNHCR). 2011. UNHCR Statistical Yearbooks. Available online at http://www.unhcr.org/pages/4a02afce6.html
- Yılmaz, A. (2014). “Uluslararası Göç: Çeşitleri, Nedenleri ve Etkileri”. Electronic Turkish Studies, 9(2): 1685-1704.
- Zulkarnaın Mohammed (2017). ‘Suriyeli Mülteci Krizinin Ardından İstanbul’daki Afrikalı Göçmenlerin Durumu, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi.