Consolas fontunu sevmeyen Cenan Bey’e selamla…
Seni bir toplantıda Ömer Abi söyleyince tanıdım. Menteş’i okuyorduk o sıralar yanlış hatırlamıyorsam. Menteş Bey’i de severdim o zamanlar. Sonra alıp okuyayım dedim ve beş kitabını da okudum. Bu arada söylemeden geçemeyeceğim, Kazancakis gibi 600 sayfa yazmadığın, insanı dinden imandan soğutmadığın için teşekkür ederim. Hoş, Vikipedi’ye göre etkilendiğin yazarlar arasında Nabokov olsa da her güzelin bir kusuru vardır deyip geçiyorum. Bu yazıyı yazmaya başladığım 17 Eylül 2020 tarihinde grubumuzla senin kitaplarını okumaya yeni başlıyoruz. Ben daha önceden okumuş olsam da unuttuğum detayları yeniden hatırlamak ve keyif almak babında yeniden okumaya niyetliyim. Zannedersem tüm kitaplarını okuduğum/okuyacağım ikinci yazar olacaksın. Evet, birinciyi tahmin etmek zor değil. O ki; Calut Reis’e hayat vermiş feylesof İhsan Oktay Beyciğim. Kendisini pek severim, eğer okumadıysan da tavsiye ederim tabii ki.
Gerek gondiklenen kitap okuma formatımız gerekse benim tembelliğimden ötürü uzunca bir zamandır yazı yazmıyorum. Halbuki Ömer Abi “baş parmak yöntemi ile şahıs okumasını karşılaştırıp bir yazı yazmamı” istemişti. Şu an itibariyle henüz tamamlanmış değil ama belki de bu satırlar Kemah semalarında yankılanırken Ömer Abi benim öteki yazımı okumuş ve belki de -kesinlikle- bana bu kadar geciktiğim için sövmüştür. Belki de hala yaz(a)mamışımdır ve Ömer Abi bana yine sövmüştür, kim bilir…
Kazancakis’ten sonra senin kitaplarını okumayı dört gözle bekliyordum. O yüzden bu okumalarda farklı bir yaklaşım benimseyip yazımı 5-6 parça halinde yazıp bölüm bölüm yahut tek parça halinde yayınlamayı düşündüm. Kulağımda George Roger Waters’ın yumuşak sesi, “Comfortably Numb” çalıyor. Bunu da tavsiye ederim, yumuşacık ama solo kısmında insanın içini titreten bir parça.
Sıra geldi hayat kurtarmayan bilgilere. Alper Canıgüz, 1969 İstanbul doğumlu bir Afili Filinta. Hoş, bloğu da kapatmışsınız. Darüşşafaka Lisesi ve sonrasında Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji bölümünden mezunsun. Çocukken arkadaşlarına anlattığın “uydurma”ları 1980 yılında girdiğin Darüşşafaka Lisesi’nde “fazla konuşmanın kendisini zayıf gösterebileceği” için yazmaya başlamışsın, hocalarından gördüğün destekle de devam etmişsin. Bir romanın sonunu görmek ise ancak 30 yaşında mümkün olmuş. Tatlı Rüyalar, İletişim Yayınlarında 2000 yılında çıkmış ilk romanın. Psiko-absürt türünde yazılmış, iddialı bir siftah. Buraya kadar bir yanlışım var mı hocam? Yoksa devam ediyorum. Etkilendiğin yazarlar arasında Etgar Keret, Sait Faik, Italo Calvino ve Vladimir Nabokov gibi kişiler var. Yazdıklarını takip ettiğin ve övgüler dizdiğin Murat Menteş, Emrah Serbes, Murat Uyurkulak ve Hakan Günday’ı ise acaba arkadaş kontenjanından mı beğeniyorsun, “tadımız kaçmasın Ali Rıza Bey” mi diyorsun diye düşünmüyor değilim.
Evet, nerede kalmıştık? Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim. Zat-ı âliniz Ekşi Sözlük’te yazıldığı gibi ne Türk Edebiyatı’nı baştan yarattınız ne de rezil rüsva bir yazarsınız. Zaten Ekşi Sözlük adamı ya yerden yere vurur ya da göklere çıkarır. Neyse, konu dışı oldu biraz. 5 üzerinden puan vermem gerekirse siz 4 puana göz kırpsanız da benim için 3 puanlık bir yazarsınız. Evet, keyifle okudum/okuyorum yazdıklarınızı, muhtemelen yeni bir kitap çıkarsanız merakla alıp okurum ama kitapları lise öğrencilerine yahut henüz az okumuş kimselere rahatlıkla önerebilirken üniversite seviyesindekilere tavsiye ederken biraz çekinirim. Etkilendiğin yazarların hiç de fena olmayan kitaplarını okumuşken, onlara da haksızlık etmek istemedim. Grupla sana yakın olabilecek İhsan Oktay Anar ve Murat Menteş’i okuduk. Menteş hakikaten vadettiği gibi 300 km/h hızla giden bir spor araba gibi inşa ediyor yazılarını. İhsan Oktay Beyciğim ise, ah O’nun yeri bende ayrı. Bu sevgimde boyunun boyuma denk olmasının da katkısı vardır muhakkak.
Şahsen en büyük eleştirim kitapların sonunun biraz zayıf kalmasıdır. Bir de gerek kitapların nispeten eski olmasından gerekse kurgudan dolayı biraz tahmin edilebilir oluşu ufaktan gıdıklıyor beni.
2000 yılında bizi kendinle tanıştırdığın Tatlı Rüyalar, Inception’dan önce Inceptionvâri bir kitap. Hayatının bir kısmını satmaya niyetlenen bir gencin ilanıyla başlıyor kitap. Rüyalar, kaos vesaire derken kendimizi bir anda sevgilisiyle sakin bir akşamda muhabbet eden göbekli bir dayıyla beraber buluyoruz. Bunu yeniden okumadığım için tam olarak aklımda değil, o yüzden daha fazla yazamayacağım. Hayır, beni ayıplamana gerek yok, zaten grup beni yeterince ayıpladı Alper Bey.
Yıllardan 2004, Alper Canıgüz ve Albert Camus’dan evrilmiş Alper Kamu’yla tanıştırıyorsun bizi. Ülkemizde yakın zamanda fırtlayan Filozof Atakan gibi, kendi ifadeleriyle insanın en olgun yaşında (5) yeri geldiğinde sümüğünü koluna silecek kadar çocuk, yeri geldiğinde eline Sherlock Holmes’un su dökemeyeceği zeki bir yetişkin. Yer yer güldüren ifadeleriyle zıpçıktı bir çocuğu anlatan güzel bir kitap. Oğullar ve Rencide Ruhlar’ı Tatlı Rüyalar’dan daha çok beğendiğimi belirtmek isterim.
Yine 4 yıl sonrası, 2008. Belki de Türkiye’nin Euro 2008’de üçüncü olmasının şerefine çıkan, yer yer Dublörün Dilemması’nı hatırlatan, yine keyifli ama bir öncekine göre vasat bir kitap. Basit bir metin yazarı olan Musa, kendisini bir anda uzaylı bir kedinin patronluğunu yaptığı tuhaf bir ajansta çalışırken bulur. Meğer karısından ayrılmak isteyen bir adam bütün mirasını bu kediye bırakmış da dünya uzay ajanı mıymış falan filan. Olan bizim garip Musa’ya oldu. Eh işte, vasat bir kitap.
Son kitabındaki nispi başarısızlıktan olsa gerek, yeni kitap için 8 yıl bekliyoruz. Hoş, ben hepsi çıktıktan sonra aldım, pek de beklemiş sayılmam ama Ekşi’deki muhibbanını fazlaca beklettiğini bilesin. Alper Kamu’nun ikinci macerası, biraz daha aksiyon dolu, 300 olmasa da 200’le giden bir araba gibi. İlk kitapla kıyasladığımda bende benzer duyguları uyandırdı, sonunu ise daha az beğendim. Yine de eline sağlık tabii.
İlk 4 kitabının hepsini (2012 hariç) Avrupa Şampiyonası yıllarına denk getirmen gözümden kaçmadı. Bu bir tesadüf mü yoksa kitapların şampiyonalardan sonra daha çok sattığını mı düşünüyorsun bilmiyorum. Eğer ikincisiyse büyük bir yanılgı içinde olduğunu söylemeliyim.
En güncel kitabına geldi sıra. Muhibbanını fazla bekletmeden hemen ertesi yıl çıkarttığın Kan ve Gül. İsmini İskender Doğan’ın aynı isimli şarkısı ve batık kuru temizleme dükkanından alan kitap. Bunu, diğerlerinden ayırdığımı söylemem gerek. Bence 5 kitaplık külliyatının (!) en iyi eseri. Kafasına aldığı darbeyle 20 yıl öncesine giden, geleceği bilip değiştirmeye çalışan bir gencin hikayesi. Kurgu, anlatım ve iktidara saplaman hoşuma gitti.
Toparlarsam, okunabilir, okunmazsa hayattan birkaç gram keyif haricinde büyük bir eksiğinin olmayacağı, keyifli kitaplar yazmışsın. Yeni kitapların çıktığında haber et, okurum elbette.
Nurullah SAĞLAM