Bismillahirrahmanirrahim
Günümüzde gördüğümüz şeylerden bir tanesi de insanların ince düşünme yeteneklerinin olmaması veya bu yeteneği beslememeleridir. Hassas birisi olduğumdan bunun eksikliğini sürekli hissederim. İnsanların neden bu kadar anlayışsız ve hissiz olduklarına anlam veremiyorum. Duyarsız olmakta bunun sebeplerinden birisidir. Etrafımıza, çevremize, ailemize, yakınlarımıza, arkadaşlarımıza ve her şeye karşı duyarsız olmak… Bizler çocuklarımızı küçükken iyi bir şekilde eğitebiliriz ve onlara örnek olmalıyız. İnce düşünme hissini aşılayamazsak robotlardan ne farkımız kalıyor. Sevmek ve üzülmeyi sadece insanların yapabilmesi yeterli midir? Bence yeterli değil, insan isek ince düşünmeliyiz.
Örneğin akrabalarımdan veya arkadaşlarımdan alanımla alakalı bir duyuru olduğunda bildirim alıyorum. Watsapptan mesaj gönderiyorlar ve sadece bir resim gönderiyorlar ve o resimde mesela
Ortadoğu okumaları yazıyor. Ama ne bir Selamun Aleyküm, ne bir Merhaba ne de durumu özetleyen bir yazının yazılması söz konusu. Bu durum oldukça rahatsız edici ve nezaketten uzak. Bu durumu hayatımın her alanında müşahade ediyorum.
Mesela bazıları mailden sorular soruyor ve cevabı aldıklarında bir teşekkür bile etmiyorlar ve cevap bile vermiyorlar. Maddi bir beklenti içine girmeden sadece bir teşekkür istemek çok mu? Ben en ufak bir sözden bile etkilenirim. Prensibim kendime yapılmasını istemediğim şeyi olabildiğince başkasına yapmamaktır. Turhal’da çalıştığım yerde Caminin lavabosunu bekleyen bir abi var. Caminin lavabosunun ücretli olması tuhaf ama ücreti 1 Tl. insanlar 1 Tl vermemek adına 50 kuruş veriyorlar veya esnaflar hep 25 kuruş veya 10 kuruşlardan bir miktar bırakıyor. Ben her seferinde ya iki elli kuruş ya da tam bir tl veriyorum. Çünkü ben çaycılık işi yapıyorum ve bozuk para verildiğinde (örneğin 10 kuruş veya 25 kuruşları) kabul etmiyoruz. O zaman biz kendimiz istemediğimiz şeyi başkasına neden yapalım, bu eğer onun için de sıkıntı oluşturuyorsa. O paraları bütünleştirmek çoğu zaman zor ve saymak için uğraşmıyorlar. Ama bir TL’den oluşan paraları herkes kabul eder genelde.
Bir İran anımı anlatmak istiyorum. Farsçayı çıkarabildiğim en iyi seviyeye çıkardım ve İran’a gittim. Oralarda Hacer Ablam ve Mustafa Alper abimlerle gezdik. Onlar arabalarla gelmişlerdi ve birçok şehri görmemi sağladılar. Onlar benim kadar Farsça bilmiyorlardı ve ben onların genelde işlerini de hallediyordum. Müzelere girmemiz gerekiyordu ve onlar giriş bileti isteseler yabancı oldukları anlaşılacaktı. Ben istediğimde İranlı sanıp düşük ücretten alıyorduk ve böylece birçok müzeyi ziyaret ettik çok düşük fiyata. Çünkü İran’ın vatandaşları için müzeler oldukça ucuzdu. Turistler için pahalıydılar. Sonra ben bu durumu düşündüm gitmeden önce ve doğru bir şey olmadığına karar verdim. Kim olursa olsun kandırmak doğru olmazdı. “Aldatan bizden değildir” hadisi (her hadis gibi) önemlidir. Sonrasında gitmeden önce güvendiğim İranlı Hüccet ismindeki arkadaşıma önemli miktarda para verdim ve şuan ne kadar verdiğimi hatırlamıyorum. Bu parayı müzeler genel müdürlüğüne ulaştırmasını rica ettim ve sözü aldıktan sonra İran’dan ayrılıp Türkiye’ye döndüm. Bu hassas bir ruha sahip olmamdan kaynaklanıyor ama bugün bu ruhun ne kadarını muhafaza ediyorum bilmiyorum. İstanbul benim en önemli yıllarımı yaşadığım şehir ve ben Şuan Tokat’ta bir nevi İstanbul’dan yani ortamımdan uzağım.
Arkadaşım Hüccet ile Tahran Üniversitesi önünde bir fotoğrafım
Bir Almanya anımı da anlatmak isterim izninizle. Almanya’nın en önemli Üniversitelerinden birine Yahudilik gibi bir alanda dersler almak üzere gitmiştim. Tabi bu benim İlk Avrupa şehri görüşümdü. Almanya’da dikkatimi çeken şeyler oldu tabi ama bir davranışımı yazılarımı okuyan gençlere temsil olması bağlamında anlatmak istiyorum. Bir grup arkadaşla gittik ve kursu tamamlayıp döndük. Yazının sonuna ilgili eklemeleri yaparım inş. Almanya’da iken metroları kullanıyorduk ve metrolar neredeyse her yere gidiyordu, kullanması da zor değildi. Metroya her bindiğimde bilet aldım, ama almasam da kimse neden almadın diye sormadı çünkü kontrole takılmadım. Sistemi anlatayım, şimdi bilet almanız gerekiyor ama biletin sadece yanınızda bulunması gerek ve eğer denetleme olmayacaksa bilet almamışsanız sorun olmuyor. Ama denetleme olursa o zaman biletiniz yanınızda yoksa ceza yiyorsunuz. Ben hiç denetime denk gelmedim. Denetim oluyor ama denetime denk gelmek her zaman mümkün değil. Arkadaşım bilet almadan biniyordu. O şekilde binebiliyorsunuz çünkü bileti bir yere basmıyorsunuz yanınızda duruyor. Biraz suistimal edilebilir bir durum. Bir gün yakalandı ve önemli miktarda bir para ödedi. Ondan sonra gideceği yerlere yürüyerek gitti bir süreJ ben de Almanların hakkına girmemek için bir gün bilet almayı unuttum ama denetime de denk gelmedim. İndiğimde iniş yerindeki bilet satış ATM’sinden bilet aldım ve yırtıp attım. Böylece aldığım hizmetin karşılığını ödemiştim. Ondan sonra da yürüyerek kaldığım yere ulaştım. Böyle bir Almanya anım vardı ve ibret olsun diye anlatıyorum bu durumu bilen çok az kişi vardır.
Humboldt Üniversitesi’nde aldığım dersin adı
Bu kadar kişisel anıdan sonra mevzuya dönelim. Bazı insanların veya birçok insanın sorunları olduğunu kabul edelim ve bazen bizim ters bir hareketimiz bardağı taşıran son damla olabilir. Ya da bir tebessüm etmemiz bir hayatı kurtarabilir. Örneğin birisinin görünüşüyle dalga geçmek onu depresyona sokabilir ve daha kötü sonuçlara da sebebiyet verebilir. Çünkü hepimiz aman boşver deyip geçmiyoruz. Birisinden aldığımız beddua tutabilir ve bunun bedelini ağır öderiz. O yüzden kimsenin hakkında girmeden yaşamak bahtiyarlığına erişmeye çalışmalıyız.
Son olarak tanıdığım birisinin bir anısını anlatmak istiyorum;
Bir yaz günüydü, hava sıcak ve camlar belli ölçüde açık. İçerde sivri sinekler var. İki kardeş bir odada yatıyorlar. Küçük kardeş erkenden uyumuş ve ablasının onun yanında yatması gerekiyor. Ablası ise uyumak yerine odada bulunan sivri sineklerin kardeşini ısırıp uyandırmaması için sabaha kadar nöbet bekliyor ve kardeşinin kesintisiz bir uyku uyumasını sağlıyor. Bir yakınımın bizzat şahit olduğum bu olayı insanların fıtratlarını değiştirmezlerse ve uygun ortamlarda ne kadar meleklerle yarışır olduklarını anlayabiliyoruz. Hassas düşünmek veya diğer adıyla tasavvuf bizim geleneğimizde ve göreneğimizde yeri olan bir durumdur ve onun bugün etkisini önemli ölçüde kaybettiğini gözlemliyoruz.
Özellikle gençlerden ricam ince düşünceli, duyarlı, çalışkan, dürüst ve mücadeleci olmalarıdır. Çevremize bigane kalmayalım. Örneğin Filistin davasını savunuyorsak bir İbranice ve bir de Arapça, yanına bir de İngilizce öğrenmeden hazır olduğumuzu düşünmeyelim. Kaybedecek çok şeyimiz var ve nimetler elimizden gidince daha bir değerli oluyorlar. Bu sebepten dolayı ülke olarak sahip olduklarımıza şükretmeli, daha iyisini elde etmek için mücadele etmeliyiz. Şükür, nimetlerin devamlılığının bir garantörüdür. Özellikle gençlere, ama herkese de bir bahar havasında (ne kadar mümkünse) bir hayat dilerim, umarım hoşlandığınız bir yazı olmuştur.
Ozan DUR
20.02.2022