Dünya hakikaten küçük.
İstanbul’dan 6 kişiyle bindiğimiz uçak sadece 4 saat sonra Afrika’nın en kalabalık başkentlerinden Hartum’a bir gece vakti indi. Hava alanında iner inmez bizi karşılayan ilk şey onca kalabalık arasındaki durgunluk oldu. Gitmeden evvel de “ Sudan’da koşan bir Sudanlı göremezsiniz” diye çokçana bahsettikleri bu insanlar bizi pek şaşırtmadı ama buna pek de alışık değildik. Türk abiler karşılıyorlar bizi, kalacağımız yurda yerleştiriyorlar, yurt dışında bile olsak Türk misafirperverliğinden ödün vermiyorlar.
Bir sosyal sorumluluk projesi vesilesiyle gittiğimiz Hartum’da 2 Haftalık bir programa tabi olacağız. Henüz ilk gündeyiz. Proje kapsamında çeşitli etkinlik ve kampanyalarla Türkiye’den topladığımız bağışları Veddül Beşir Köyündeki okulun tadilat ve tamiratında kullanacağız. Önce okulu görmemiz, ihtiyaçlarını tesbit etmemiz gerekiyor. İlk günden okulu görmeye gideceğiz ve tabi öğrencilerle de tanışmış olacağız. Bizde müthiş bir heyecan var. Yurttan çıkmadan önce nasıl hazırlanıyoruz anlatamam. Önce çocuklara götüreceğimiz şekerler, balonlar, oyuncaklar… Birde o an Afrika’da oluyor olmamızın verdiği histen dolayı dışarıda müthiş bir hava sıcaklığı bekliyoruz ve bunun için de ayrı bir hazırlığa girişiyoruz. Bir şekilde toparlanıveriyoruz, Afrika şartları için çok güzel bir araç ayarlamışlar. Hep beraber yurttan çıkıyoruz ancak önce elimizdeki dolarları Sudan cüneyhine çevirmemiz gerekiyor. Elimizdeki parayı çevirecek Sudanlıyla yol üzerinde bir yerde yol kenarında buluşmak için anlaşıyoruz. Tabi anlaşıyoruz dediysem anlaşmayı yapan kişi misafir olduğumuz STK’nın temsilcisi Tekirdağlı Harun abi. Harun abi program boyunca bize eşlik ediyor. Tekirdağ şivesi kattığı arapçasıyla müthiş konuşuyor, benliğinden hiçbir şey kaybetmemiş.
Gittiğimiz yerde mafyavari bir operasyonla yaptığımız takasla ilk şaşkınlığımızı yaşıyoruz. Çünkü zarfla verdiğimiz dolarlar karşılığında tam bir poşet cüneyh alıyoruz. 1 Dolar 22 cüneyhe takabül ediyor, varın gerisini siz düşünün. Bu tarzdan para çevirecek adamları belli pazarlarda rahatlıkla görebilirsiniz, ellerindeki parayı havada sallaya sallaya sizi bekliyor olacaklardır. Bu olayla birlikte Sudan maceramız hareketli başlıyor.
Paraları hallettikten sonra okula doğru yola çıkıyoruz. Yaklaşık 25 kilometre yolumuz var. Başkent Hartum’dan Veddül Beşir Köyü’ne gideceğiz. Yolumuz Umdurmandan da geçecek.Nil’in iki yakasını birbirine bağlayan birkaç köprüden birinden geçiyoruz. Önce asfalt yollar, sonra toprak yollar, yolboyunca caddelerde yürüyen çocuklar, gençler; çoğunlukla Japonya ve diğer Uzak Doğu ülkelerinden ithal edilen otomobiller ve bizi görünce şaşkınlıkla bizi izleyen insanlar…
Camlardan etrafı izliyoruz sanki yeni bir dünyaya girmişiz gibi. Mimari yapı farklı, insanlar farklı, araçlar farklı, her şey farklı, güneş bile farklı. Şaşkınız ve şaşkınlığımızı üzerimizden atamadan köye varıyoruz.Kumlu yolda toprak evlerin yanından geçerek okula varıyoruz. Okul bahçesine girmeden araç duruyor ve biz araçtan iniyoruz. Okulun giriş kapısına yaklaşık 20-30 metre uzaklıktayız. O an. Evet o an…
Sanırım burada zamanı durdurabilirim. Burda size çok şey anlatabilirm, günlüğüme “Allah’ım o an… Tarif edilemez ve kesinlikle anlatılamaz. Yaşamak gerek…” diye kaydettiğim o an. Hayatımın bir dönüm noktası, bir virajı, bir virgülü… Önce çığlıklar, sevinç çığlıkları; arabanın sesini duyar duymaz çoşkuyla bahçeye koşan, pencerelere doluşan çocuklar… Ellerini çırpıyorlar, el sallıyorlar ve öne geçmek için birbirleriyle yarışıyorlar. Türkler geldi! Türkler geldi! Ama nasıl seviniyorlar, ayakları yerden kesilmiş gibi. Aynı heyecan ve coşku bize de sirayet ediyor, tarif edilemez duygular yaşıyoruz, hayatımız bir değil binlerce anlam buluyormuşçasına. Hocalar okula geleceğimizi önceden söylemiş olmalılar. Ölmek üzere olan bir insanın gözünün önünden geçen film karesi misali bir şey gözümün önünden geçiyor o an. Ancak bir farkla o an ölmek üzere değildim bilakis; yeniden doğuyordum.
Benimle aynı duyguyu paylaştığına emin olduğum Türkiye’den beraber geldiğimiz 5 yol arkadaşım ve ile yavaş ama içimiz içimize sığmaz adımlarla beraberimizdekilerle birlikte okula doğru yürüdük. Bu arada hocalar öğrencileri bir nebze olsun sakinleştirmişler ve sınıflara yerleştirmişler. Biz de en baştaki sınıfa giriyoruz, okul müdiresi ve birkaç hoca da sınıfta, aynı heyecan sınıfta da var, daha ne olduğunu anlamadan çocuklar kendi dillerinde şarkılar söyleyerek bizi karşılıyorlar, arka sıradakiler birbirlerini çekiştirerek bizi gösterip gülüyorlar, şarkı bitince hocalar bizi tanıtıyorlar, Türkiye’den geldiğimizi, bu okulun ve öğrencilerinin ihtiyaçları ile ilgili bir çalışma yapacağımızı anlatıyorlar. Biz de çocukları selamlıyoruz, ellerimizde şekerlerle birlikte aralara dağılıyor ve ikram ediyoruz. Bir çoğu ilk başta bize karşı çekimser davranıyor ancak aradan geçen iki hafta içerisinde çok sıkı dost oluyoruz. İlk sınıftan tam çıkarken sınıfa dönüp arka sıralardan birisine göz kırpıyorum, sonra sınıfta bir uğultudur kopuyor, çocuk neye uğradığını şaşırıyor ve o anda sevinip arkadaşına sarılıyor. Diğer sınıflara da uğruyoruz. Bu arada affımı mazur görün yani sınıf dediysem içeride sadece birkaç masa sandalye olunca “sınıf” ismini almıyor değil mi?
Sınıfları tek tek gezdikten sonra ertesi günü iş başı yapmak üzere okuldan ayrılıyoruz. Okulun ve yanındaki mescidin her türlü ihtiyacını karşılamak üzere hazırladığımız listeyi faal hale getirmek için önce bir mühendis ve bir usta ile anlaşıyoruz., yani bildiğiniz tadilat ve tamirat yapacağız. Tabi ameliliğini de bizimle birlikte birkaç Sudanlı gençle yapacağız. Ertesi gün köye gelmeden evvel Hartum çarşılarında tadilat için gerekli ihtiyaçlarımızı temin ediyor ve köye gidiyoruz. Boya, badana işleri, sınıf malzemeleri, çocuklara hediyelikler ne ararsanız var.2 hafta boyunca belli aralıklarla okula gidiyoruz. İç ve dış kısımları, sınıflardaki ayrıntıları bitiriyoruz sonra bahçe için de bir düzenleme yapıyor ve bahçeyi çiçeklendiriyoruz. Bahçenin ortasında Sudan bayrağı var onu yenileyip yanına kardeş Türk bayrağını da koyunca işler tamam oluyor elhamdulillah. Biz orada bunları yaparken tabi sürekli olarak çocuklarla içiçeyiz ve her ne kadar birbirimizi anlamasak da muhabbet ediyoruz. Verdiğimiz hediyelere karşılık onlar da bize küçük hediyeler veriyorlar. Hep gülümsüyorlar, hep şakalaşıyorlar, muhabbet gırla anlayacağınız. Hele öyle biri var ki; adı Fethi, küçücük bir çocuk. Küçüklüğüne rağmen müthiş bir azmi var ve her konuda bize yardım ediyor, yanımızdan hiç ayrılmıyor, onu hiç unutmayacağım..
Okulumuzun tadilat ve tamirat işleri ile ilgilenirken Hartum’um tarihi ve kültürel mekanlarını da ziyaret etmeyi ve gezmeyi unutmuyoruz. En etkileyicisi tekne ile Nil Nehri üzerindeki gezintimiz oldu. Etiyopya ve Tanzanya’dan gelen Mavi Nil ve Beyaz Nil Sudanda birleşip Nil oluyor ve kuzeye yani Mısır’a doğru çıkıyor. Mavi Nil ve Beyaz Nil’in birleştiği noktayı burada görme imkanımız da oldu. Başkentin en kalabalık çarşılarından Arabi Çarşısında bulunan Osmanlı yapısı Mehmet Ali Paşa’nın yaptırdığı Cami-i Kebir (Ulu Camisi’ni” gördük, ince ve estetik mimarisi ile göz dolduruyordu. Cami demişken Hartum’da yapılan Nur Mescinden bahsetmeden geçemeyeceğim çünkü cami tıpkı Sultan Ahmed Camisi. Devlet Başkanı Ömer el-Beşir’in kardeşi İstanbul ziyareti sırasında çok etkileniyor ve aynısını Hartum’da yaptırıyor.Ayrıca ilginç bir ayrıntı olarak söyleyeyim Sudan’daki bütün camilerin minareleri birbirinden farklı ve hepsi birbirinden güzel. Mısır piramitlerinden eski olduğu söylenen Meröe Piramitlerini de ziyaret ediyoruz. İrili ufaklı onlarca piramit bulunuyor burada. Buraya gitmek isterseniz başkent Hartum’dan 4 saatlik araba yolculuğunu ve çöl sıcağını göze almanız gerekiyor. Ayrıca Sudan’a giderseniz Fulful yemeyi ve Sudan’a özgü Cebene içmeyi unutmayın. Sudanlılarla iyi dostluklar kurmaya bakın, çok sıcakkanlı olacaklardır. Zaten gittiğinizde hayata 1-0 önde başlayacaksınız çünkü Sudanlılar Türkiyeyi ve Türkleri çok seviyorlar.
Hartum’da büyükelçiliğimiz ve Tika’yı ve ayrıca hem Türkiye kuruluşu hem de Sudan kuruluşu olan yerel ve ulusal vakıf ve derneklerini ziyaret etmeyi de ihmal etmiyoruz. Bu vakıf ve dernekler kendi alanlarında çok değerli çalışmalar yapıyorlar, gönüllülük adına çok güzel dersler aldık, buralarda bir nesil yetiştiğini söyleyebilirim. Ribat Vakfı, Zübeyir Vakfı, Hayrat Vakfı , İHH, ve Maarif Vakfı herbirini tek tek tebrik ediyorum. Bilhassa Sudandaki bütün programlarımızın organizesini üstlenen Hüdayi Vakfı… Her biri ümmetin gözbebeği.
Velhasıl, yorucu ve bereketli geçen 2 haftanın sonunda dönüş hazırlıklarımızı yapıyoruz. Türkiye’ye hediyelik ne götüreceğiz ve hangi meyveleri alacağız, bunun telaşını yaşıyoruz. Hediyelikleri Arabi çarşısında bir şekilde hallettik meyveleri de son gün alalım almaya karar verdik. Ancak son gün önce tadilat ve tamiratını yapacağımız okulu ziyaret edelim dedik ondan sonra meyveleri alacağız. Son geldi çattı hep beraber son bir defa okula okula gidiyoruz, bir daha dönmek için sözleşip anlalıyoruz. Hüzünlü bir veda anlayacağınız. Ancak o da ne? İçime bir ateş düşüyor,Türkiyeye dönmek istemiyorum. Birkaç gün boyunca kafamı kurcalayan meseleyi abilere açıyorum, acaba dil öğrenmek için Sudan programımı uzatabilir miyim diye soruyorum. Abiler de uygun karşılıyorlar ve hatta memnun oluyorlar. Aile ile görüşüp rızalarını aldıktan programımı uzatma kararı alıyorum. Biletimi ertelemek için Türkiyeden irtibatlar kuruyoruz ve uçuştan sadece birkaç saat önce erteleme işlemini hallediyoruz, hem de 2 ay. Evet 2 hafta kalmak için niyet ettiğim ve gittiğim Sudan’da 2 ay kalmak nasip oluyor. Sudan’a beraber geldiğimiz arkadaşlarımı hüzün ve sevinçle karışık bir şekilde uğurluyorum. Bu vesile ile sadece dil öğretimi ile kalmayıp Kurban Bayramını da Sudan’da geçirerek yıllarca hayalini kurduğum, Afrika’da bir kurban bayramı geçirmek hayalimi de gerçekleştiriyorum elhamdulillah. Bu yazımda kısaca ilk 2 haftamı yazdım, ikinci kısmında kalan 2 ayı anlatacağım.
Ubeydullah GÜNEŞ
Temmuz 2017 – Hartum/SUDAN