İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Medya, insanlık tarihi boyunca halk ile devlet arasında işlevsel bir fonksiyona sahip olmuştur. Tarih içerisinde farklı etkilenimler sonucu farklı işlevsellikler sergilemiş, metodu, onu kullananlar tarafından değişime tabii tutulmuştur.
Medya, “aradaki şey, araç” anlamına gelen Latince “medium” kelimesinden türetilmiştir. Zaman içerisinde mahiyetinde değişim meydana gelen medya; hakikati aktarma, topluma bilgi sağlama vazifesinden, ekonomi politik yaklaşım temelli bir anlama bürünmüştür. Dönüşen iletişim ve medya ile bireyler, artık sadece alıcı değil, aynı zamanda verici olarak kitle iletişiminin bir parçası olmaktadır. Bu durum, demokrasi ile birey arasında medyanın etkinliğini ve medya üzerindeki belirleyici faktörlerin önemini artırmaktadır.[1]
Bu yazımızda, Türkiye’ye medya ile siyaset arasındaki ilişkileri irdeleyeceğiz. Meseleye temel teşkil etmesi bakımından medyanın toplum ile olan ilişkisine teori bağlamında değinilecektir. Konu kapsamını güncel mesele ve sorunlara odaklanmak amacıyla AK Parti hükümetinin kuruluşundan bugüne olan dönem ile sınırlandırmayı tercih etmekteyiz. Türkiye’deki medya – siyaset ilişkisi, AK Parti döneminde basın özgürlüğü, pazar liberalizmi, dönüşen söylemler, söylemlerin halk tarafından algılanışı, kurumlar içi iktidar istenci ve siyasal iletişim stratejileri konuları bağlamında ele alınacaktır.
Medyanın temel vazifesi halkı aydınlatmak, enformasyon iletimini sağlamak ve hakikatin bilinirliğinin artırılmasına yönelik olmuştur. Dünya üzerindeki sistemlerin, araçların modernleşmesi ile ilişkiler karmaşık hale gelmiştir. Özel mülkiyetin ortaya çıkması, artan siyasallaşma, yeni kent yaşamında organize olma ihtiyacı, birlikte yaşama zorunluluğu, dönüşen birey-devlet ilişkileri, karşılıklı bağımlılık, kapitalist ekonomik ve sosyal düzenin yaygınlaşması gibi faktörler medyanın kullanım mahiyetinde değişikliklere neden olmuştur. Şehirler içerisindeki ortak yaşam zorunluluğu ve bireylerin farklılık arz eden idealleri; ortak çıkarların savunulması, taleplerin iletimi ve kolektif bilincin oluşturulması amacıyla medya araçlarının kullanımını önemsemiştir. Öte yandan devlet, şehrin artan nüfusu, yönetimin hitap kitlesindeki artış, talep çeşitliliğinin artması, şehrin yapısının kozmopolit hale gelmesi, çıkar gruplarının devlete karşı direnç kuvvetinin farklılaşması karşısında toplumsal dengeyi korumak, devlet bütünlüğünü sağlamak amacıyla medyayı denetim mekanizması olarak kullanmayı tercih etmektedir. Manipülatif söylemler, uydurma haberler, kışkırtıcı haber içerikleriyle devlete karşı tehdit oluşturma, infiale sebebiyet verme, toplum ahlakını zedeleyecek paylaşımlar karşısında devlet, medya üzerindeki denetimini sağlamlaştırmaktadır. Ayrıca medya organları, halkın ve devlet dışı organizasyonlarının devletin işlem ve eylemlerinin denetlenmesi yolunda görev icra etmektedir. Hangi tarafın denetiminin diğerlerinin denetimini doğurduğu tarafımızca bilinmemektedir. Ancak karşılıklılık, siyasetin doğal tepki üretimi hususundan dolayı kaynaklandığını düşünmekteyiz.
Halkın siyasal organizasyonun bir parçası olması, kitle iletişim araçlarının erişilebilirliğinin kolaylaşması, bu araçların güç nesnesi haline evrilmesi ile gerçekleşmiştir. Giriş bölümünde ifade ettiğimiz gibi, toplum artık yalnızca alıcı değil, kitle iletişim araçlarına erişebilmesi ve onu meta olarak kullanabilmesiyle aynı zamanda birer verici/iletici haline gelmiştir.
Özgürlük, farklılaşma ve uzmanlaşma sağlamasıyla modern düzene katkı sağlamaktadır. Modern mesleklerin oluşumu, örgütlenmesi ve temellenmesi özgürlük ile sağlanmaktadır. Modern liberal demokrasinin temel parçası olan basın özgürlüğü, özgürlük teorilerinin bir parçası olan ifade özgürlüğünün dolaylı bir türevi olarak kabul edilmiş, meşruiyetini sağlamıştır.[2] Bireyler, mesleklerinin kapsamının ve özgürlük dahiliyetlerini bilerek, bu meşruiyet kaynağını daha aktif kullanmaya başlamışlardır. Böylece medya, etkili bireyler arasında etkisini yaygınlaştırmış, bir sektör olarak sürdürülebilirliğini sağlamıştır.
Medya-sermaye-devlet açısından inceleme yaparsak:
Medya, klasik amaçlarından farklılaşarak ekonomiyi ve ekonominin diğer sektörlerini de yönlendirmeye başlamıştır. Bu melez yapı, medyanın karmaşık bir olgu olarak kabul edilmesine sebep olmuştur. Medyanın bu karmaşık yapısı ve onu tanımlamadaki zorluk, Edward Said’e sorulan “Oryantalizm nedir?” sorusuna verdiği cevabı hatırlatmaktadır: “Hepsi birbirine dayalı birçok şey.”[3]. A. Raşit Kaya’nın “İktidar Yumağı: Medya-Sermaye-Devlet” adlı eserinde bahsettiği gibi, 1980’li yıllardan itibaren neoliberal politikalar ile küreselleşme ve kapitalizm dünya üzerinde yaygın hale gelmiştir. Böylelikle medya, sermaye ve devlet ile girift ilişkiler geliştirmiş, kavranması güç ilişkiler bütünüyle siyasi nüfuz ile ticari kazanç çabalarını sürdürmüştür.[4]
Ayrıca medya, saydığımız bilgi alma- verme fonksiyonuna sahip olması ve endüstrinin bir parçası olması dışında eğlence amacı taşımaktadır. İlgilerin canlı tutulması, medyanın kar odaklarınca yönetilmesi, medya yatırımlarının diğer ticari sektörlerle olan ilişkisi, kapitalist tüketim kültürü, kar maksimizasyonu, ticari alanda rekabet, reklam üretimi ve pazarlama gibi pratik amaçlarla yapılan üretimlerin halk tarafından karşılık bulmasını sağlamak amacıyla eğlence, ilgileri/müşterileri canlı tutma, onların nesnelere olan iştiyakını artırma gibi hedefler güdülmektedir. Bu metot izlenmeden evvel halkın beklentileri üzerine araştırmalar yapılmaktadır. Beklentilere paralellik arz edecek şekilde üretilen içerik, türetilmiş gerçeklik şeklinde medya araçları yoluyla alıcıya sunulmaktadır. Medya çevreleri, sahip oldukları sermayelerini artırmak veya muhafaza etmek için siyaset alanında belirli ortaklıklara imza atarlar. Bu ortaklık hükümet ile yakın ilişkiler gerçekleştirmek olabileceği gibi, muhalif siyasi kesimlerin yanında saf tutulması da mümkündür. Seçilen siyasi taraf, sağlayacağı ağ ile ekonomik alanda da kazanç sağlamaktadır. Medya grupları, bu şekilde tarafını seçmekte ve bu yönergede yayın politikaları sürdürmektedir. Aynı zamanda kitle sermayesi, insan potansiyeli arayışında olan siyasi kesim, sahip olduğu ideolojisini medyanın üreteceği propaganda yoluyla alıcısına iletebilmektedir. Bu iletimi sağlayan medya kesimi, geliştirdiği ortaklıklar ve icraatı sonucunda sermayesini elde etmektedir.
Türkiye’de basın özgürlüğünü AK Parti dönemi içerisinde ele almak gerekirse, önceki dönemlere göre özgür basın zemininin oluşturulduğu görülür. Erişimin kolaylaşması, teknolojinin gelişmesi, toplumun artan refah düzeyi ile birçok medya aygıtına ulaşması, kitle iletişim araçlarının kullanıcı kitlesinin ve kapsamlarının genişlemesi, darbe ortamlarının olmaması, askeri gruplarının otoriter baskı yönetimi kültürünün toplum ve devlet üzerindeki meşruiyetini yitirmesi, Avrupa Birliği Entegrasyon Programı kapsamında bireysel özgürlüklerin ve basın özgürlüğünün yasalar ile teminat altına alınması ve özgürlüklerin korunması kültürünün yerleşmesi gibi gelişmeler ile AK Parti döneminde basın özgürlüğünün gelişim gösterdiğini söyleyebiliriz. Ancak, bazı sorunlar yapısal olarak devam etmektedir. İfade hürriyetini kısıtlayıcı kanunlar yargı sistemimize içkindir. Günümüzde halen siyasi rejimlere yönelik eleştiriler kısıtlayıcı kanunlar tarafından engellenmektedir. Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren, kanunlarla topluma zerk edilmiş laiklik savunuculuğu, kurucu sistemin bir parçasından farklılaştırmakta ve onu kutsamaktadır. Rejime ve tek parti uygulamalarına yöneltilen eleştiriler, eski yönetim dönemlerinin yürürlüğe koyduğu kanunlar tarafından baskılanmaktadır. Baskı üzere toplumda zemin bulan bu kaideler, toplumun reaksiyon göstermesine neden olmaktadır. Bu hukuki ve sosyal baskıya rağmen, AK Parti 2004’ten sonra resmi ideolojisini “muhafazakar demokrat” olarak belirlemiş, pratik alanda da bu fikir yönelimi mutedillik gözetilerek uygulanmaya çalışılmıştır. Kendi iktidar dönemi öncesine göre bu düşünce kalıplarını daha rahat kullanabilmesi durumu, medya alanında da serbestiyet sağlamıştır.[5]
Bir siyasi söylem olarak “yerli ve milli” söylemi, birçok medya organı vasıtayla yaygınlık kazanmış ve toplum nezdinde karşılık bulmuştur. Siyasilerin toplumun düşüncesini şekillendirme yolundaki en etkili araçlarından birisi dildir. Dil, içinde barındırdığı ideolojinin söylem ile somut hale gelmesiyle toplum üzerinde etkileyici rol oynamaktadır. [6] Siyasiler, bunu medya vasıtasıyla sembollerle destekleyerek etkisini artırmak hedefindedirler. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bahsettiğimiz “yerli ve milli” söyleminin yaygınlık kazanmasında bu metodu kullanmaktadır.
Bir diğer basın özgürlüğü sorunu olarak, yargı bürokrasisindeki paralel yapılanmanın, gazetecilerin fikir özgürlükleri aleyhine terör örgütü kesimlerince açılan davalarla, onlara karşı psikolojik ve hukuki anlamda yıpranmalarına neden olmaktadır. Bu durum, fikir hürriyetini gerçekleştirme hakkı olan gazete ve diğer medya çalışanlarının baskılanmasına neden olmaktadır. AK Parti hükümeti dönemi içerisinde, bu yıpratma ve caydırma faaliyetleri çoğunlukla FETÖ Örgütü lideri Fetullah Gülen[7] ve Adnan Oktar tarafından, kendi terör cemiyetlerine bağlı yargı mensupları aracılığıyla yürütülmektedir.
Bir medya ve özgürlük sorunu olarak ele alınabilecek diğer bir mesele, basın özgürlüğünün ülke değerlerinin, ülke güvenliğinin tehlikeye atılacak durumlarda icra edilerek kapsamının dışına çıkılmasıdır. Ülke sırrı, toplumda anarşiye neden olacak haber içerikleri, kışkırtıcı nitelikte haber yaparak bireylerin şahsiyetlerini yıpratma, uydurma haber yapma, ülke profilinin diğer ülkelerin nazarında etkisinin düşürülmesine sebep olacak enformasyon akışı, terör örgütlerinin haklılaştırılması ve onların meşruiyetinin sağlanmasına yönelik medya anlayışı, toplum ahlakını zarara uğratacak içeriklerin yayınlanması gibi hususlar, medya alanındaki özgürlüğün kapsamından uzaklaşmaktadır. 2013 yılında gerçekleşen Gezi olaylarının yerli ve yabancı basın kuruluşları tarafından kaosa neden olacak nitelikte, gerçeklikten uzak haber metinlerinin servis edilmesi, hem yerel hem de uluslar arası toplumda infiale neden olmuş, Türkiye’ye yönelik olumsuz algıların doğmasına sebep olmuştur. Olayların gerçek nedenlerini ve paylaşılan haberlerin doğruluk niteliğini bilmeyen toplumlar, Türkiye’de hukukun icra edilmediği, insan haklarının zarara uğratıldığı yanılgısına düşmüşlerdir. İnsanların bilgiye en pratik şekilde ulaştıkları medya araçları, akış halinde olan enformasyonların sorgulanmasına fırsat vermeden, sahip olduğu güç ile insanları etkilemektedir. Can Dündar’ın devlet sırrı taşıyan “Mit tırları” meselesini hukuku hiçe sayarak servis etmesi, sonrasında gazeteciliğine getirilen kısıtlamaların “basın özgürlüğüne tahdit” olarak lanse edilmesi, AK Parti döneminde yaşanan sorunlara verilebilecek bir diğer örnektir. Türkiye’de 2001 yılı sonrasında gerçekleştirilen cinayet haberlerinin, hassas içeriklerini, doğruluğu kanıtlanmamış haberlerin, devlet sırrı taşıyan meselelerin kanunlar ve denetim mekanizmaları ciddiye alınmadan, basın özgürlüğü adı altında servis edilmesi, bahsedilen ilişkiye verilen örnek sorunlardandır.
Pazar liberalizmi konusuna değinecek olursak, liberal anlayışının öngördüğü medyanın varlığı şüphelidir. Liberal anlayış, tüm birey ve kurumların piyasada hiçbir kısıt olmadan yer alabileceğini öngörür. Ancak bu öngörü, sektöre hakim olan medya kuruluşlarının ve yatırımlarının varlığını unutmaktadır. Gerek devlet, gerekse hakim medya grubu; pazar içinde sahip olduğu etki ile diğer aktörlere alanda varlık bulma imkanı tanımamaktadır. Literatürde “crowding out effect” olarak bilinen etki ile, dominant ekonomik grup ve nüfuz sahibi medya ortaklıkları, onlarla rekabet edecek siyasi ve ekonomik güce sahip olmayan aktörlerin pazara girmesine fırsat vermeyecektir. Pazara girilse dahi yeni aktörler, sistemde tutunamayacak ve hedefledikleri kar ve etkiyi gerçekleştiremeyecektir. Son dönem Türkiye’sinde de durum bu şekildedir. Sistemde yer edinmiş medya grupları, piyasaya yeni giren aktörlere kendilerinin sahip olduğu kadar alan tanımamaktadır. Türkiye’de uzun yıllar medyada varlık göstermiş Doğan Medya Grubu, sonrasında onun boşluğunu dolduran, büyük bir hacme sahip olan Demirören Yayın Grubu, hükümet politikalarına yakın pozisyonlar alan Turkuvaz Medya ve Çalık Medya Grubu bahsettiğimiz büyük medya gruplarındandır. Yerel ve uluslararası alanda farklı siyasi ve ekonomik etkilenimlerin gerçekleşmesi, Türkiye’nin medya kültürünün teşekkülünde önemli rol oynamaktadır. Gazeteciler , anchorman’ler, medya şirketi sahipleri arasında rekabet ortamı vardır. Halkı etkileyebildikleri ve bu işlemler esnasında maddi gelir, imtiyaz ve belli gruplar nazarında kazanılmış saygınlık, iktidar istencini doğurmaktadır. Bunların sahip oldukları siyasi görüşler, yayın politikaları ve hükümet ile aralarındaki ilişki, Türkiye’nin medya akışına yön vermektedir.
Dağıtılan gazeteler, TV yayınları, haber kanallarının içerikleri bu yayın gruplarının ideolojileri ve söylemlerini alıcıya iletmektedir. Medyanın bize sunduğu her şeyde ideolojinin içkin olduğunu unutmamak gerekir. AK Parti hükümeti ile alıcıya aktarılan yaygın söylem, ideolojide değişmeler gözükmektedir. AK Parti dönemi öncesinde medyada tek parti imajının belirgin olduğu görülür. Cumhuriyet elitinin toplum tabanından farklı bir kültür ve yaşantıya sahip olduğu, bu grubun dışındakilerin bu seviyeye erişemeyecekleri aktarılan temalar arasında yer almıştır. AK Parti döneminde bu imaj, çevrenin merkeze yakınlaştırılması ve halk içerisinde, devlet eliyle, yerlilik ve millilik değerlerinin ön plana çıkarılmasıyla etkisini büyük ölçüde yitirmiştir.
Siyaset kurumuna yönelik güven vermeyen, ahlaksız ithamları AK Parti dönemi öncesinde türetilmiş ve toplum içerisinde yaygınlaştırmış bir söylem olarak karşımıza çıkmıştır. Darbe vesayetinin ve elitist yönetim kültürünün günümüz siyaset düzeninden uzaklaşması ile bu algı, tamamen canlılığını yitirmemişse de, nispeten nüfuzunu kaybetmiştir. Siyasetçilerin hırsızlık, yolsuzluk ile bağdaştırılarak itibarlarının azalmasına neden olmak, yalnızca milletvekillerinin dokunulmazlıklarının olduğu izlenimini uyandırarak onların hedef alınmasını sağlamak, askeriye kurumlarının yüceltilmesinin ve hiçbir kötü değerin askerlik kurumuyla bağdaştırılamaması eski tür yönetim ve medya uygulamalarının arasında yer almaktaydı.
Gelişen teknoloji ile partilerin seçim stratejileri dönüşüme uğramıştır. AK Parti, siyasal iletişim stratejileri kapsamında seçim kampanyalarında kullandığı iletişim araçları çeşitliliğinde artış gözlenmiştir. Basılı, basılı olmayan, görsel-işitsel araçları, mitingler, internet- sosyal medya mecralarının kullanımı siyasal etkileşimi sağlayacak vasıtalardır. Partiler, seçim aralıklarında parti kimliklerini, vaatlerini, yönetime dair vizyonlarını saydığımız araçlarla halka iletmeyi hedeflerler. Sosyal medya kullanımının günden güne artış göstermesi, partilerin alıcılar ile etkileşime geçecekleri alanları, uygulanan metotları değiştirmeye sevk etmiştir. Etkili bir seçim stratejisi uygulama yolunda yüz yüze etkileşim hiçbir şekilde partiler tarafından ihmal edilmemiş, sosyal medya yolu ile propaganda yöntemi destekleyici mahiyette görülmüştür. AK Parti özelinde değişen iletişim stratejilerini değerlendirecek olursak, siyasilerin halka ulaşması yolunda sosyal medya kullanımında artış görülmüştür. Bir çalışma, AK Parti’nin bu stratejisini 2015 genel seçimlerinde ele almış ve kampanyaların başarısı ile sosyal medya kullanımı arasında paralellik olduğuna yönelik sonuca ulaşmıştır.[8] Ayrıca, güncel bir mesele olarak , Erdoğan’ın ve diğer parti mensuplarının sosyal medyayı daha etkin kullanmaları ve klasik yöntem olarak sayabileceğimiz bayrak, flama, seçim otobüsleri gibi rahatsızlık verici, ses, görüntü ve çevre kirliliğine neden olan uygulamaları büyük ölçüde kaldırmaları hassasiyetin gözetildiği, sorunların dikkate alındığına yönelik çıkarım sağlamaktadır.
AK Parti, göreceli olarak şeffaf bir politika bütünü yürütmesi ve toplumun taleplerinin birçok medya organı yoluyla dikkate alınmasıyla medya ve siyaset birlikteliğini güven, hızlı çözüm sağlama ve denetim temelli bir anlayışla tesis etmeyi hedeflediği görülmektedir.
Furkan EMİROĞLU
[1] https://www.ilimvemedeniyet.com/john-keane-medya-ve-demokrasi-uzerine.html
[2] Fahrettin Altun, İsmail Çağlar, Turgay Yerlikaya, “Türkiye’de Basın Özgürlüğü: Mitler ve Gerçekler”,(SETA Yayınları, İstanbul, 2016), s.11.12.
[3] Edward W. Said, “Oryantalizm: Sömürgeciliğin Keşif Kolu”, Trc.: Selahattin Ayaz, (İstanbul: Pınar Yay., 2. Baskı,1989), s. 15.
[4] A. Raşit Kaya, “İktidar Yumağı: Medya-Sermaye-Devlet”, (İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 2008), s.10,11.
[5] İsmail Barış, “Muhafazakar Düşüncenin Temel Değerleri Çerçevesinde AK Parti”, (Muhafazakar Düşünce Dergisi, 2014), s.208.
[6] Gonca Bayraktar Durgun, Haluk Yaman, “İdeoloji, Dil ve Sembol Bağlamında Medya ve Siyaset”, (Akademik Hassasiyetler, 2017), s.44.
[7] https://www.yenisafak.com/gundem/ozgur-basina-gulen-darbesi-2057145
[8] Bedia Sağlam, “7 Haziran ve 1 Kasım 2015 Genel Seçimlerinde AK Parti’nin Siyasal İletişim Kampanyasında Sosyal Medyanın Yeri”, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2016, s.50.
Yorum Yaz