İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Aktürk, Ş. (2013). Türkiye’nin Kimlikleri. İstanbul: Etkileşim Yayınları, s. 209 - 266.[/pullquote]
Bu değerlendirme yazımızda, Türkiye’nin ana meselelerinden Kürt meselesini tarihsel arka planı ve siyasi yönergelerle değişen yaygın tavırları ele alacağız. Cumhuriyet’in kurulmasıyla Osmanlı’dan kalan toplum ve kimlik yapısında değişmeler yapılmasının gerektiği öngörülmüştür. Bu reformist anlayışta tartışmalara neden olacak bir mesele vardı: yeni bir ulus inşasında hangi üst kimlik benimseneceği ve bu kimliğin hangi uygulamalarla şekillendirileceğidir. Değerlendirmede Kürt halkının siyasi gelişmeler karşısındaki tavrı ve bir örnek olarak AK Parti hükümetinin Kürt Açılımı’ndaki rolüne yoğunlaşılacaktır.
Cumhuriyet eliti, yeni bir ulus inşasında Fransız modelini örnek almıştır. Osmanlı döneminde toplum düzeni ‘’millet sistemi’’ ile yürütülmekteydi. Grupları dinleri kapsamında sınıflandıran ve onların dinlerine göre muamele edip düzeni tesis eden bu sistem; laiklik ilkesini benimsemiş, ulus çatısı altında bütünlüğün sağlanmasını hedeflemiş Cumhuriyet rejimi tarafından rafa kaldırılmıştır. Asimilasyon politikasını tüm topluluklar üzerinde uygulayan devlet rejimi, ortak dil ve değerler kapsamında grupların kontrolünü sağlamıştır. Tek parti dönemi boyunca süren bu anlayış, çok partili yaşama geçiş sürecinde etnik grupların siyasi pozisyon ve dahiliyet mevzularını gündeme getirmiştir. Üzerine yoğunlaşacağımız kitle olarak Kürtler, karşılaştıkları baskı politikaları karşısında zaman zaman farklı motivasyonlarla isyan ve ayaklanma hareketleri gerçekleştirmiştir. DP’nin siyaset arenasına çıkması ve bu gruplara siyasi alanda yer tanınması, Kürtlerin kendilerini siyasi mecrada ifade edebilmelerine ve siyasi bir kitleye aidiyet duygusu sağlayabilmelerine imkan tanımıştır. Güneydoğu Anadolu bölgesinden mebusların çıkması, kullanılan özgürlük söylemi Kürtlerin oy potansiyellerinin elde edilmesini sağlamıştır. Ancak, değişen siyasi iklim, DP’nin politikalarının ve söylemlerinin değişmesine neden olmuş ve bünyesindeki özgürlükçü fikre sahip vekillerin partiden ayrılmasına neden olmuştur. Kürtlerin siyasi alandaki temsil arayışı, yeni bir parti kurmak fikri ile sürdürülmüştür. Bu noktada YTP, feodal Kürt liderlerinin geleneksel bir ilişki çerçevesinde ulusal bir siyasetle entegre olma çabasının göstergesi olarak görülmüştür. Ayrıca zengin, eğitimli Kürt kökenli seçkinlerinin siyaset alanında varlık göstermesinin artışı bu döneme rastlamaktadır. YTP’nin zamanla siyasi arenadan silikleşmesi, Kürtlerin siyasi alana meşru dahiliyeti fırsatının kaybolmasına neden olmuştur. Yazarın ‘’makul Kürt sağ muhalefeti’’ olarak gördüğü yapının yitirilmesi, Kürt irade iletiminin sol cenahta alan arayışına neden olmuştur. Bu motivasyon ile Kürt siyasetinin temsiliyeti TİP’e geçmiş, ancak kullandıkları Marksist söylem, siyasi ajandalarının yanlış yorumlanmasına neden olmuştur. bu dönemde rastlanılan devletin baskın ideolojisi karşısındaki söylemler, 71 Muhtırası gibi baskı aralıklarıyla geri püskürtülmüştür.
MSP dönemiyle karşımıza çıkan İslamcı siyaset, 70 sonrası dönemde Kürt siyasi anlayışlarından sosyalist ve İslamcı fraksiyonlarından ikincisinde karşılık bulmuştur. Ümmetin birliğinin hedeflendiği, İslami değerlerin vurgulandığı siyaset anlayışı, büyük bir popülasyon sayabileceğimiz İslamcı Kürtler nezdinde karşılık bulmuştur. 70 ve 80’li yıllarda altyapısı oluşturulan ve 90’lı yıllarda tırmanan baskı dönemleri karşısında, özerklik talebi doğrultusunda gerçekleşen PKK faaliyetlerinin gerçekleştiği dönem sonrasında siyasi arenaya AK Parti dahil olmuştur. MSP dönemi ideolojik anlayışı ‘’İslamcı Çokkültürlülük’’ olarak değiştirilmiş, Kürtlerin yaşadığı sorunların çözümüne yönelik ‘’Kürt Açılımı’’ programı yürütülmüştür. Diğer dönemlerden farklı olarak AK Parti’nin devletin etnik alanda ayrıştırıcı siyasetinden rahatsız olan kesimleri partide buluşturması, parlamentoda hegemonik bir çoğunluğa sahip olması ve iktidarı yeniden tanımlayan İslamcılığı hükümet ideolojisi olarak benimsemesi bütünü, Aktürk’ göre açılımı başarıyla yürütebilmesinin temel sebepleridir. Açılımın yapılmasının sebebi olarak AB Entegrasyonu ve PKK faaliyetlerini dizginlemek yönündeki genellemeleri hatalı bir okuma olarak değerlendirmiştir. AB ile ilişkilerin tarafımızdan askıya alındığı dönemlerde açılımın ilerleme kaydetmesi, terör faaliyetlerinin arttığı dönemlerde açılımın hızının kesilmesi, yaygın iddiaların yanlış olduğu iddiamızı doğrulamaktadır.
Açılımın yol haritası olarak ‘’Veda Hutbesi’’nin örnekliğinin takip edildiğinin belirtilmesi, İslami hassasiyetlere sahip Kürt nüfusu üzerinde karşılık bulmuştur. Ancak kullanılan dini söylem, bir grup/bölgede karşılık bulurken, diğer bölgelerin tepkisini çekmiştir. Yazarın da belirttiği gibi, reformlar ile beraber Türkiye’de henüz bir üst kimliğin belirlenememesi, hükümet politikalarının devlet anayasasının kısıtlamasına uğraması anlaşmazlıklara neden olmaktadır. Biz bu hususta, ortak üst kimlik belirlense dahi; 90’ların çokkültürcü dünyasının geride kaldığını, dolayısıyla yerel ölçütte de toplumun tüm kesimlerinde uzlaşının sağlanmasının mümkün olmadığını düşünmekteyiz.
Furkan EMİROĞLU
Yorum Yaz