İlim ve Medeniyet

ANALİZ | “RUSYA, LATİN AMERİKA’YA GÜÇLÜ DÖNÜYOR”

İllüstrasyon: itempnews.org

Dünya gündemi 2022 yılının ilk haftalarında Rusya merkezli Kazakistan ve Ukrayna krizleriyle meşgul oldu. Rusya’nın yakın coğrafyasında uyguladığı aktif-agresif politika, uzak coğrafyalarda da benzer reflekslerine neden oluyor.

Rusya’nın diplomatik ve askeri varlığı Latin Amerika‘da özellikle Orta Amerika‘da giderek artıyor. Ancak Rus askeri varlığı her ne kadar Latin Amerika’da büyük bir tehdit oluşturmuyor olsas da siber saldırılar asıl endişe kaynağı oluyor.

Son yıllarda, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Rusya’yı süper güç statüsüne geri döndürme arzusunu saklamıyor artık. Putin, ABD’nin artık baskın güç olmadığı çok kutuplu bir dünyayı vurguluyor ve eylemleri, Rusya’nın Latin Amerika da dahil olmak üzere birçok alanda ABD’nin güç projeksiyonunu baltalamaya yönelik taktiklerinin daha fazla görünür hale getiriyor.

ABD’nin ‘arka bahçesi’ olarak bilinen Latin Amerika; Trump’ın bölgeyi ihmal etmesi rağmen, Biden yönetiminin Latin Amerika siyasetine güçlü dönmesiyle birlikte; Putin, Latin Amerika’da ABD’ye meydan okumak için daha çatışmacı bir tutum sergiliyor.

Latin Amerika’da artan Rus etkisi: NATO’ya bir yanıt

Rusya, Kazakistan ve Ukrayna’daki son durumla ilgili olarak Batı’dan uluslararası tepkilerle karşı karşıya kaldığından beri, yeni uluslararası anlaşmalara odaklanmak zorunda kaldı.

NATO’nun doğuya doğru genişlemesine misilleme olarak Rusya, bu anlaşmaları Latin Amerika’da oluşturmaya çalıştı. Rusya özellikle Küba, Nikaragua, Venezuela, Brezilya ve Meksika ile daha fazla ilişki kurmaya çalıştı.

Özellikle 2020 yılından beri sol hükümetlerin Honduras, Guetemela, Şili, Bolivya, Ekvador’da seçimleri kazanması ve 2022’de Brezilya ve Kolombiya’da sol(cu) adayların yüksek olası seçimleri kazanacak olması Rusya’nın gelecek açısından da elini güçlendiriyor.

Dolayısıyla ideolojik bir yakınlık sağlıyor. Bu bağlamda Rusların Kovid-19 aşısı olan Sputnik V ile birçok Latin Amerika ülkesine yardım etmesi ve stratejik işbirliği geliştirmesi Rusya’ya bölgede büyük anlamlar yüklenmesine neden oluyor.

Şu anda bu ülkeler ABD ile yakın ekonomik ilişkilerini sürdürüyor. Ancak yeni askeri anlaşmalar Rusya’ya bölgede daha fazla askeri etki ve ABD’ye karşı askeri ve istihbarat operasyonlarını yürütmede daha fazla kolaylık sağlıyor.

Böylece Rusların Latin Amerika’da artan etkisi en çok ABD’yi endişelendiriyor.

Elbette Rusya’nın Batı yarıküreye askeri güç yerleştirme “tehdidi” stratejik açıdan gülünç geliyor; ancak Rusların 21’inci yüzyıl modern çağın gerçekleri üzerinden siber güvenlik ve sosyal medya platformları üzerinden dezenformasyon içeren askeri olmayan tehditleri de var.

Ekonomik kriz ve siyasi kutuplaşma: Putin’in çıkarları için fırsat sunuyor

Latin Amerika, Kovid-19 salgınından orantısız bir şekilde etkilendi. 2020’nin sonları itibarıyla, alt kıta dünya çapında bildirilen vakaların yaklaşık yüzde 30’una karşılık geliyor.

Ekonomik kriz, son 10 yılın toparlanmasını tamamen baltaladı. Yoksulluk endeksi 15 yıl öncekiyle aynı ve devlet borçları hızla artıyor.

Ekonomik iyileşme hızında aşıların hızı büyük bir rol oynarken; Rus Sputnik V aşısının bölgede dağıtılan ana aşı olarak konumlandırdı.

Birkaç Latin Amerika ülkesi ‘Rusya Doğrudan Yatırım Fonu’ tarafından finanse edilen bu aşıları üçüncü aşama denemelerinde satın aldı bile. Meksika ve Brezilya sırasıyla 32 ve 50 milyon doz sipariş etti.

Arjantin de yaklaşık 30 milyon sipariş aldı. Bu durum Rusya’nın koronavirüs sonrası Latin Amerika’daki rolünü teyit etmek için sağlık krizinden yararlandığına dair oldukça açık bir işaret.

Ayrıca, 2021 Latin Amerika’da yoğun bir seçim yılı oldu ve birçok ülke, toplumsal huzursuzluk ve artan kutuplaşma bağlamında sandık başına gitti. Beş ülkede (Şili, Ekvador, Peru, Honduras ve Nikaragua) genel seçimler yapıldı.

Venezuela ve Brezilya’da yerel, Arjantin ve Meksika’da merkez sol hükümetler kongre ara seçimlerine gitti. Bu seçimlerde sol partiler büyük oranda güçlü sonuçlar çıktı.

Toronto Star.jpg
Fotoğraf: Toronto Star

 

Rusya, birçok Latin Amerika ülkesiyle ticaretini geliştirmiş olsa da, özellikle Çin ile karşılaştırıldığında (yüzde 15,2) bölgenin dış ticaretinin küçük bir bölümünü karşılayabiliyor.

Kısa vadede Rusya muhtemelen özellikle enerji sektöründe hedeflenen ortaklıklara yatırım yapmaya devam edecektir. Örneğin Arjantin ve ROSATOM arasında sivil nükleer enerji konusunda ikili işbirliğini geliştirmek istiyor.

Çöken Venezuela petrol sektörü, Venezuela’nın Rus devi Rosneft ile yaptığı ticaret sözleşmesi sayesinde kontrolü olmasa da etkisi artan Rusya için kilit bir odak noktası olmaya devam ediyor.

Son olarak, Latin Amerika’daki yeni teknolojilere yönelik Rus yatırımları, 2021 ve sonrasında önemli bir detay olmaya devam edecek. Latin Amerika’da Çin altyapı projelerine odaklanıyor.

ABD ise Latin Amerika ülkelerinin kendi ticari ağlarını kullanmasını tercih ediyor. Ancak Rusya’nın ilaç, aşı ve telekomünikasyon gibi yenilikçi sektörlerde varlığı artırıyor. Özellikle Kovid-19 aşılarındaki Ar-Ge’yi artıp artmayacağı merakla beklenen bir soru olarak duruyor.

Moskova’nın bölgesel bilgi akışlarına erişmesi; ve bunları güvenlik ve sosyal medyayı dezenformasyon amaçları için kolayca kullanması, stratejik bir alan sağlıyor.

Kısa vadede, Latin Amerika’daki sınırlı kaynaklara ve ekonomik düşüşüne rağmen, Rusya nüfuzunu oluşturmak için hedefli ve uygun maliyetli bir strateji kullanacaktır.

Rusya güçlendirilmiş askeri varlığına ve hedefli ekonomik ortaklıklara öncelik verecek. Ek olarak önümüzdeki aylarda netleşecek olan ABD’nin bölgedeki Biden’ın politikasına bağlı olacaktır.

Buna karşılık, Rusya’nın bölgedeki varlığı ve yatırımı da artıyor. Rusya’nın Latin Amerika’ya artan ilgisi, ABD’ye doğrudan bir meydan okuma sunmuyor.

Ancak Rusya’nın Belize, El Salvador, Honduras, Dominik Cumhuriyeti ve Haiti dışında bölgedeki hemen hemen her ülkede diplomatik bir misyonu bulunuyor. İlişkilerin arttığına dair bir başka işaret de; Putin’in üçüncü dönemindeki en uzun yurtdışı turu bölgedeki 8 ülkeyi kapsayan ziyareti oldu.

Rusya neden Latin Amerika’da?

Rusya’nın Latin Amerika ile uzun bir ilişki geçmişi var. Rusya ilk olarak 1828’de Brezilya’da ve 1890’da Meksika’da bir büyükelçilik açtı. Soğuk Savaş boyunca ABD, SSCB’nin Latin Amerika’da zemin kazanacağından endişe etti.

Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından, Rusya büyük ölçüde batı yarımküreden çekildi. 1990’ların başında, Rusya Federasyonu Latin Amerika’daki çoğu ülke ile diplomatik ilişkiler kurdu.

O sıralarda, Rus dış politikası zayıftı. Örneğin Boris Yeltsin, 8 yıllık başkanlık döneminde hiçbir Latin Amerika ülkesini ziyaret etmedi, ancak ABD’yi 4 kez ziyaret etti.

Ancak Vladimir Putin liderliğindeki Rusya, Latin Amerika ve Karayip devletleriyle ilişkilerini güçlendirmek için önemli adımlar atmıştır. Bölgede 10 yıllık zayıf yatırımlardan sonra, Rusya son zamanlarda Latin Amerika’da yeniden ortaya çıktı.

Bunun 3 amacı vardı:

  • Birincisi, küresel bir güç olarak itibarını artırmak/korumak.

  • İkincisi, Rusya’nın yakın coğrafyasında( Orta Asya, Kafkasya ve Karadeniz) Amerikan varlığına karşı koymak için; ABD’ye yakın coğrafyada(Latin Amerika) varlığı sürdürmekti.

  • Üçüncüsü de NATO’ya karşı yeni bir cephe/caydırıcılık oluşturmaktı.

 

Nitekim Rusya Federasyonu Milli Güvenlik Konseptinde belirten “egemenliğini korumak ve büyük güç olarak ve çok kutuplu dünyanın nüfuzlu merkezlerinde konumunu güçlendirmek” ilkesiyle Rusya’nın Latin Amerika’daki hedefleri tutarlılık göstermektedir.

Örneğin Sınır bölgeleriyle ilgili bu endişe, Gürcistan ve Ukrayna’daki ABD varlığına karşı koymak ve son Kazakistan olayları Rusya’nın Latin Amerika’daki ikinci hedefiyle açık bir şekilde örtüşüyor.

Görsel: Tiwy

 

Rusya’nın Küba, Nikaragua ve Venezuela’ya verdiği açık destek, Latin Amerika’daki büyük güç özlemlerinin altını çiziyor. Bu tutkular ilk olarak dönemin eski Dışişleri Bakanı Yevgeny Primakov’un Mayıs 1996’da bir hafta süren Meksika, Küba ve Venezuela gezisi sırasında su yüzüne çıktı.

Temmuz 2014’te Küba, Arjantin, Brezilya ve Nikaragua ile bir dizi ekonomik ve güvenlik anlaşması imzalandı. Son yıllarda Rusya, Latin Amerika’da yeni ticari fırsatları başarıyla takip etti ve bölgedeki ülkelere hitap eden egemenlik odaklı bir normatif gündem geliştirdi.

Rusya’nın Latin Amerika’daki varlığı da ortak normatif pozisyonlarla güçleniyor. Rusya’nın Sovyet sonrası alanda kendi etki alanı iddiası ve Küresel Güney’de devlet egemenliğine kararlı desteği özellikle Latin Amerika’da iyi yankı buluyor.

Bununla birlikte, Rusya’nın Latin Amerika’daki askeri-güvenlik varlığı yetersiz kalmaya devam ediyor. Ancak Moskova, Sputnik V aşısını piyasaya sürülmesiyle bir yumuşak güç olgusuna sahip oldu.

Rusya’nın durgun ekonomik büyümesine rağmen, Latin Amerika’daki ticari varlığı küçük temellerden genişledi. 2006’dan 2016’ya kadar Rusya’nın Latin Amerika ile ticareti yüzde 44 artarak 12 milyar dolara yükseldi ve Moskova’nın ticaret anlaşmalarının yaklaşık yarısı Brezilya ve Meksika’da yoğunlaştı.

Rusya’nın Latin Amerika’daki ticari atılımları en çok petrol ve gaz sektöründe göze çarpmaktadır. Enerji devi Rosneft, Rusya’nın Venezuela petrol pazarına girmesine öncülük etti, ancak ABD’nin Rosneft bağlantılı iki kuruluşa yaptırım uygulaması nedeniyle, Rus hükümeti Mart 2020’de varlıklarını kamulaştırdı.

Lukoil, Meksika petrol piyasalarında yerleşik bir varlığa sahip ve önemli yatırımlar yaptı. Rosneft ayrıca Temmuz 2019’da Brezilya’nın Solimoes havzasına tercihli erişim sağladı ve CEO’su Igor Sechin, Brezilya-Rusya petrol endüstrisi işbirliğini güçlendirmek için Brasilia’daki Kasım 2019 BRICS zirvesine katıldı.

Ağustos 2008 Gürcü Savaşı sırasında Küba, Venezuela ve Nikaragua, Rusya’nın Güney Osetya’daki askeri eylemlerini alenen savunurken, Brezilya ve Şili, Rus davranışını kınamadan gerilimi düşürme çağrısında bulundu.

Mart 2014’te BM Genel Kurulu’nun Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne desteğini ifade eden 68/262 sayılı kararına ilişkin oylamada Küba, Nikaragua, Venezuela ve Bolivya Rusya’ya oy verirken, Brezilya ve Arjantin çekimser kaldı.

Latin Amerika ülkelerinin çoğu, Rusya’nın Suriye’ye askeri müdahalesini destekledi veya tarafsız kaldı.

Görsel: Prensa Latina

 

Rusya’nın Latin Amerika’daki artan etkisi ideolojik nedenlerden olumsuz görüntü de verebiliyor. Mesela Şubat 2020’de yapılan bir Pew Araştırma Anketine göre, Vladimir Putin’in liderliğine duyulan güven; Brezilya’da yüzde 34, Arjantin’de yüzde 36 ve Meksika’da yüzde 39 olduğunu ortaya koydu.

2017 Pew Araştırma Anketi göre ise, Rusya’nın olumlu algılarının Arjantin’de yüzde 27’den Peru’da yüzde 41’e kadar değiştiğini ortaya koydu. Bu yumuşak güç açığı, Soğuk Savaş döneminden kalma anti-komünist ideolojik düşüncesiyle açıklanabilir.

Koronavirüs pandemisi Rusya’ya bu eğilimi tersine çevirme fırsatı verdi, ancak Moskova’nın Latin Amerika’daki Sputnik V teslimatlarını geciktirmesi hayal kırıklığı yarattı.

Sonuç olarak Latin Amerika bir dönüm noktasında ve Rusya’nın 2021 ve 2022’de bölgede inşa ettiği ideolojik ve askeri nüfuz alanı ABD açısından tehlikeli olacak.

Eşi görülmemiş bir durgunluğun yarattığı istikrarsızlık ve yoğun bir seçim yılının yanı sıra artan siyasi kutuplaşma Moskova’nın alt kıtaya olan iştahını artıracaktır.

Nihai olarak, Rusya’nın bu bölgedeki artan varlığı Moskova’nın Estonya siber saldırıları, beş günlük Gürcü Savaşı, Ukrayna’da asker konuşlandırılması Kırım’ın ilhak edilmesi ve Kazakistan ve Suriye hükümetlerine askeri açıdan destek vermesindeki rolü, Rusya’nın Latin Amerika politikasıyla karşılaştırıldığında ‘bugün için’ oldukça cılız bir askeri etkiden bahsedebiliriz.

Ancak ‘gelecek açısından’ Rusya’nın Latin Amerika’da askeri ve savaş taktiklerini kullanmaya niyetli olduğu yönündeki spekülasyonları destekliyor.

Rusya, Venezuela, Küba ve Nikaragua gibi devletlerle askeri ilişkiler geliştirerek ve Batı’yı zayıflatmayı hedefleyen idealler peşinde koşarak, Latin Amerika’daki ABD varlığı için bir tehdit oluşturuyor.

Özetle Rusya’nın Latin Amerika’daki hedefleri Ortadoğu, Avrupa, Afrika ve dünyanın diğer bölgelerindeki varlığıyla ABD’ye karşı bir denge kurmaya çalışıyor.

Bu bağlamda ABD, Rusya’nın bölgedeki faaliyetlerini kesinlikle hegemonyasına bir meydan okuma olarak algılıyor.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

**Kaynak: Independent Türkçe

Hüsamettin ASLAN

Exit mobile version