İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Bir vakitler, bir adam vardı. İçinde bir öz saklı, bir yaşam, bir tohum yahut gerçeklik. Akşamları rüzgâr estiğinde, ağaçların hışırtısı duyulduğunda, içini akıl almaz bir mutluluk alırdı. Ağaçlara doğru koşardı. Ağaçlar güzel tapınaklardır. Ya da çok iyi dostlar. Kuralları bilmezler mesela. Dinlerken hiç yorulmazlar. Hinliklerle dolu bulutlar ve yansıyan ışıklar adam için yanıltıcı ve aptalca olabilirken, ağaçlar için yaşam kaynağıdır. Hinlikler bir tarafa…
Gökyüzü kavisli dağların ve ağaçların üzerinde dinlenirken, adam da aynı rahatlığı keşfetme umuduyla ağacın yerdeki sarı yapraklarının arasına uzanıverdi. Yorulmuştu. Rüya âlemine daldı. Küçük esmer tenli, minnacık elleri olan, kocaman yürekli bir adamdı. Annesinin söylediği şarkıyı duydu uzaklarda. Sonra, masmavi gökyüzünde süzülen bir keklik gördü. Hava birden soğudu. Mehtap soğuktan dondu. Kekliğin keskin gözleri daha da belirginleşti. Alaca bir keklik. Hava normale döndü. Ufacık elleri ısınıverdi. Kekliğin ardın sıra koştu. Ağaçları arkasında bıraktı. Dağlara doğru hızlandı. Keklik önde, çocuk arkada pırıl pırıl gökyüzü, sevinçle uçuştular. Güneş kanatlarını aydınlattıkça keklik Zümrüdüanka gibi parıldadı. Çocuğun esmerliği yitti bulutların üzerindeyken, çehresi nurlar saçtı. En yüksek dağa vardıklarında, çocuk birçok kanatlı yaratıklar gördü. Melekler diyarına geldim diye düşündü. Daha yakından görebilmek için kanat çırptı çocuk. Gecenin karanlığı beyaz bir ceylana dönmüştü; elinde misk ile doldurulmuş bir kap tutup, çocuğa uzatan bir tanesini gördü. Ne kadar da annesine benziyordu. Ona doğru uçtu. Çocuk da artık bir melek olmuştu. Annesine sımsıkı sarıldı.
Çocuk rüyadan uyanır gibi oldu. Gözlerini ovuşturdu. Tekrar kapadı. Ağaçları fark etti neden sonra. Bir türkü söylemeye başladı. Sade bir şey, hava gibi yani. Dalgaların sahilde ki med-cezirleri misali. Bir parça kâğıt alıp ateşledi. Duman ince ince yükseldi. Alev gün ışığında yitti. Ateş söndü. Güneş uzaklaşmaya başladı. Dualar etmeye yeltendi çocuk. Dua, kutsal bir şarkıdır. Ağaçlar da dua eder. İyi ressamlar dua eden ağaçlar çizerler. Ağaçlar güvenilirdir. Anneler gibi. Dua dindarlıktır. Din tanrının fısıltısıdır. Dindarlık güvenilir olmaktan öte bir şey değildir. Güven çocuğa ve anneye özgüdür.
Tekrar ağaçlara ve kıyıya döndü yönünü. Yağmur damlaları düştü. Her şey bulanıklaştı. Çocuğu ısıtan ve mutlu eden şey kalmadı. Doğru olan bir şey kalmadı. Bir şarkı söylemeye çalıştı. Tüm notaların akordu bozuldu. Renkler soldu. Her şey sinirli ve huysuz yağmur yüzünden mi? Ağaçların hışırtısı net duyulmadı. Islandı alabildiğince. Yağmur dindi. Ağaçları dinlemeye başladı. Ağaçları iyi dinleyebilirseniz, eve gitme özlemi duyarsınız. Aslında eve olan özlem anneden bir anı için kinayedir. Ağaçlar annelere giden yoldur yani. Ağaçların tanrıları içindedir. Her sonbaharda yavaş yavaş ölürler. Ama her bahar bir sürü çocukları olur. Derin düşünürler. Yapraklarına uzanan herkesi seyahat ettirirler. Yapraklara uzanmak ve hışırtıyı duymak için yağmur ve rüzgâr şarttır. Ağaçlara en büyük zararı yağmur ve rüzgâr verir.
Araya vakit girdi, tekrar kekliği gördüğünü sandı çocuk. Güneş rengi incecik tüyleriyle, yumuşacık tenli ağaçların arasında gözleri ile cennet arasında şarkı söylüyordu sanki. Sadece ona önem veriyordu çocuk. Mutluluğun ve kavuşmanın şarkısını söyleyene. Annesinin veya tanrının şarkısını söylüyordu. Onun şarkısı benim tarihimdir dedi usulca. Çeyrek asır içinde bir çocuktu ve mutluydu. Eve dönmek istedi. Binlerce, küçük, birbirine yakın patikadan suyun denize dönüşü gibi. Annesinin yanında hıçkırıklara boğulursa kendini bulacağını düşündü. Ölmeye ve tekrar doğmaya hazırdı. Şapkasını havaya atmaya. Şarkı söylememeye. Baharı görmemeye. Yaza hazırdı. Sevimli yollardan yürümeye de…
İkindiden sonra olmuştu. İrkildi birden. Güneşe baktı. Batmaya yakındı. Çocuk uzak ülkeleri özledi. Melekleri. Ağaçları anımsadı. Ağaçların arkasında güven vardır ve bulutlar. Kekliği gözledi. Tanrıyı. Tanrı dağlara sinip kahverengi cübbesini giymiştir. Uzaktan şarkılar söyler. Keşke annem hala yaşasaydı diye mırıldandı. Ağaçlar kadar iyidir annem. Yaşasaydı annem; onu düşünecek, ona her şeyi söyleyecektim. Hakkımda bilmesi gereken her şeyi itiraf edecektim. Anneler çok iyi dinleyicilerdir. Tanrının lütfudurlar. Çocuk bir şarkı ile cevap verdi tanrıya ya da dua. Çok basit bir şarkıydı. Bir çocuk gibi, tanrı gibi, kekliğin, ağacın, annenin şarkısını söyledi. Evine doğru yol aldı. Yaşadığı meskene. Bir saat boyunca yahut bir yıl sürdü şarkısı… Tanrının şarkısı az duyuldu sonra. Sonra duyamaz oldu çocuk.
...
Eve vardı.
Annesi yoktu.
Ağaçlar görünmüyordu.
Tanrı notaları unutmuştu.
Keklik ölmüştü.
.
.
.
Uyudu.
Sadece uyudu.
Hiç rüya görmedi.
OKTAY KAYMAK
Yorum Yaz