İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Gerçek insan hem yönetmeyi hem yönetilmeyi bilir.
Aristoteles
Son günlerde başkanlık ile ilgili tartışmalar, anayasal düzen tartışmaları vs. sürerken. Aklıma Aristo’nun yönetim modellemeleri geldi. Bugüne kadar uygulana gelmiş yüzlerce modelin formüle edilmesinde çok büyük katkısı olan Aristo’nun yönetim sınıflandırmasını ve savunduğu Politeia modelini kısaca anlatmak istedim. Buyrun;
Aristoteles politik sistemleri sınıflandıran ilk düşünürdür. Politik düşünce tarihinde sistematik olarak ve ampirik yönteme dayanarak bir politik sistem sınıflandırması ilk defa Aristoteles tarafından yapılmıştır. Aslında kavramları dikkatli kullanmaya çalışıyorum ampirik yöntem ilk defa 19. Yy da bir yöntem olarak temellendirildi. Ancak bir anlamda ilk olarak yöntemin kullanımı Aristo’ya dayandırılabilir. Aristo sınıflandırmasını teorik ve gözleme dayalı olarak iki ölçüte dayandırarak yapmıştır. İlk ölçüt “ kim yönetir?” “kaç kişi yönetir?” ikinci ölçüt ise “yönetimden kim çıkar sağlar?” “Yönetim faaliyetlerinden nemalananların sayısı” veya mahalle deyişiyle “malı kimler götürür?” -Aslında bu yöntemle Aristoteles mukayeseli siyasal sistemlerin de kurucusudur.- Yani Aristo ölçütlerin gereği olarak şunları kasteder; yönetim faydası veya yöneticilerin faydası. Bu yönetim faaliyetleri kamu yararı, çoğunluk yararı veya bir kişinin yararına olabilir. Ayrıca yönetim gücü bir kişinin elinde olabilir, bir seçkin zümrenin elinde olabilir veya çoğunluğun elinde olabilir.
İşte bu sınıflandırma sonucu Aristo üç tane iyi (doğru) yönetim biçiminden bahseder. Bunlar monarşi, aristokrasi ve politeia’dır. Aslında yaptığı sınıflandırma da Aristo altı tane yönetim biçiminden bahseder. Bu yönetim biçimlerinin üçü doğru üçü de bozuk yönetim biçimleridir. Bozuk yönetim biçimleri doğru yönetim biçimlerinin bozulmasıyla ortaya çıkarlar. Buna göre bir kişinin egemen olarak başta bulunduğu yönetim biçimlerinde monarşi doğru, tiranlık yanlış yönetim biçimidir. Birkaç kişinin egemen olarak başta bulunduğu yönetim biçimlerinde aristokrasi doğru, oligarşi yanlış yönetim biçimidir. Herkesin egemen olduğu yönetim biçiminde politeia doğru, demokrasi yanlış yönetim biçimidir. Buna göre monarşi, aristokrasi ve politeianın hedefi toplumun ortak iyiliğidir. Bunlara karşılık gelen bozuk yönetimler ise bu yönetim biçimlerinin bozulmasıyla ortaya çıkarlar. Monarşinin bozulmasıyla tiranlık, aristokrasinin bozulmasıyla oligarşi, anayasal yönetimin-politeia- bozulmasıyla demokrasi ortaya çıkar. Tiranlık ve monarşide: kişiler Oligarşi ve aristokrasi de: azınlık; Demokrasi ve “politeia”da ise: çoğunluk yönetmektedir. Tiranlık, oligarşi ve demokraside yöneticiler; Monarşi, Aristokrasi ve “politeia”da ise herkes yönetimden faydalanmaktadır. Ayrıca Demokrasi fakir devletlerin yönetimini, oligarşi zenginlerin yönetimini temsil eder. Politeia ise karma yönetimi temsil eder. Oranı ve dengeyi temsil eder. Aslında bunu tam olarak Montesquieu formüle etmişti –check and balance- ancak izlerini Aristo’da görebiliyoruz.
İyi yönetimin temel kriteri Aristo’da kamusal yararıdır. Sistem kamusal iyiyi gözetiyor mu gözetmiyor mu? Bu ana problemdir. Monarşi için Aristo yönetim avantajlarından bahsederken tek kişilik yönetim olduğunu fakat kamusal yararı gözettiğini söyler. Şöyle ki; Yönetici (monarc) daima kamusal yararı, kamusal iyiyi gözetmekle mükelleftir. Aristokrasi’de ise soyluluk esastır. Bundan dolayı bu sınıf mensubu asil kişilikler alturistik bir karakter gösterirler. Yani diğerkâmdırlar, özgecidirler, başkalarını gözetirler. Zengin ve soylu olmalarının bir gereğidir. Asillerin sosyalleşme sürecinden dolayı, terbiye ve eğitimlerinden dolayı gözleri toktur. Sonradan görme değildirler. (nova richesse) Son olarak Politeia yani anayasal cumhuriyet için ise Aristoteles şöyle der: İdeal ya da en iyi devlet biçimleri her ne kadar monarşi ya da aristokrasi olsa da uygulamada en iyi yönetim biçimi anayasal düzen (politeia) olacaktır. Anayasal düzen ideal olarak en iyi yönetim olmasa da gerçekleşme olanağı daha yüksek olan bir yönetim biçimi olduğu için önemlidir. Çünkü orta sınıfın yönetimini temsil eder demokrasi ve oligarşi gibi marjinal değildir. Politeia’yı farklı kılan bir diğer önemli nokta anayasal korumaya alınmasıdır. Keyfilik olmamasıdır. İradeye dayanmasıdır.
Evet, politeia ile ilgili en can alıcı nokta yönetime ve yönetilmeye katılmaktır der Aristo. Sadece politeia’da yasayı koyan, yasaya uyan özgür insan vardır diye savunmasını sürdürür. Bu durumu bir diğer temel kriter adalet ile destekler. Aristoteles bu yönetimlerin iyi ya da kötü olmasını belirleyen şeyin adalet tanımından hareketle yapılacağını belirtir. Farklı yönetim biçimlerinin farklı adalet tanımları vardır. Demokrasi insanı için adalet eşitlikken, oligarşi için adalet serveti fazla olanın daha fazla siyasal hakka sahip olmasıdır. Oligarşide servet bakımından zengin olanlar devlet yönetimindeki haklarının da servetleriyle orantılı olması gerektiğini düşünürler. Demokraside herkes özgür olduğundan, her bakımdan eşit olduğunu düşünenler, herkesin eşit siyasal haklara sahip olduğunu ileri sürerler. Oysa devletin amacı ne yurttaşlarına mutlak eşitlik sağlamak ne de zenginliktir. Ahlaki bir amaç olmadan devletin gerçek amacından söz edilemez. Eğer devlet iyi olan için var olan bir şeyse yönetimin ve egemenliğin ne özgürlere ne soylulara ne de zenginlere verilmesi gerekir. Bunun yerine iyi olana verilmesi gerekir. Bu durum da anayasal cumhuriyet-politeia- ile sağlanır. Bu da hukukun üstünlüğü demektir ki buradan hareketle son çıkarımı da yaparak şunu söylemek isterim Aristo karşılaştırmalı siyasetin babası olduğu gibi anayasacılık düşüncesinin de babasıdır.
Vesselam…
Oktay KAYMAK
Yorum Yaz