ANTİK YUNAN MEDENİYETİ VE KADINLAR

SİYASİ DÜŞÜNCELER TARİHİ

Ey insanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah'ın emaneti olarak aldınız ve onların namusunu kendinize Allah'ın emriyle helal kıldınız. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, kadınların da sizin üzerinizde hakkı vardır. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınızı; yatağınızı hiç kimseye çiğnetmemeleri, hoşlanmadığınız kimseleri izniniz olmadıkça evlerinize almamalarıdır. Eğer gelmesine müsaade etmediğiniz bir kimseyi evinize alırlarsa, Allah, size onları yataklarında yalnız bırakmanıza ve daha olmazsa hafifçe dövüp sakındırmanıza izin vermiştir. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, meşru örf ve adete göre yiyecek ve giyeceklerini temin etmenizdir.

Tarihsel olarak ilk kategorik ayrım “erkek” ve “kadın” olmak üzere “insan” kavramını sınıflandırmasıyla başlar. Hatta ilk çağlarda “insan” sınıflandırmasında –kadın- kendine trajik bir sonuç bulmuştur. Yani bir anlamda tarih bize kadınlar için negatif bir miras bırakmıştır. Her ne kadar ele geçen bilgiler az da olsa bugün size Antik Yunan’da kadının yerini anlatmaya çalışacağım.

Kadının toplumda ki yerini o dönem için özetle şöyle açıklayabiliriz; Antik Yunan toplumunda kadınlar, erkeklerden daha az itibar görüyorlardı çünkü en basit anlamda onlar Havva’nın ve Helen’in mirasçıları idi… Havva yasak meyveyi yemiş ve il günahı işlemiştir. Yunan mitolojisinin ana karakterlerinden Helen ise neredeyse bütün savaşların müsebbibiydi.

Hatta Hesiodos’un dediği gibi “kıta Yunanistan’ının gelen Akhalar tarafından yerle bir edilmesi Helena yüzünden”  yine Hesiodos,  bunu daha da ileriye taşıyarak şunları söylemiştir;  insanların tüm sıkıntılardan, kötülüklerden uzak bir şekilde yaşadığı Altın Çağ’ın sonunu getiren Pandora, bir kadındı. Pandora yüzünden yeryüzüne tüm kötülükler saçılmış, insanlar hastalıkların ve sıkıntıların içine düşmüşlerdir. Pandora “bir fahişenin düşünce tarzı ve bir hırsızın doğal yapısına sahip”tir.

Size daha ilginç bir Yunan miti aktarmak istiyorum; Memleketim olan Adıyaman’dan kaynaklı olması benim için bir utanç kaynağı olduğu halde buyurun dinleyin. Bir Yunan Mitolojisinde önceleri Komagene İmparatorluğu sınırlarında kalan, sonraları ise Roma İmparatorluğu tarafından ele geçirilerek Suriye eyaletinin bir parçası yapılan, bugün Adıyaman ili sınırlarında kalan Samosata'da yaşayan Samsatlı Lukianos (M.S.125?-195?) tarafından dile getirilen ve ayda var olduğu düşünülen Selenite Toplumunu anlatırken ütopik bir biçimde kadınsız bir dünyanın tasarımına başvurulur, burada kadınlar doğal sistemin dışında tutulur. Bu çerçevede doğum olayı doğrudan kadınlardan ayrılarak erkeklere ait bir nitelik olarak varsayılır çocukların doğumu doğrudan erkekler üzerinden gerçekleşir. Selenite toplumunun kadın diye bir mefhumu da yoktur.

Demek ki cahiliye devri ilk çağlardan beri yaşanagelmiş. Antik Yunan toplumunda bir kadının “doğurduğu çocuk kucağından alınabilmekte ve güçsüzdür gerekçesiyle boğazlanabilmekte veya sağlıksız bir bebekse derin bir su çukuruna atılarak öldürülmekte ve anneye dahi hiçbir söz hakkı bırakılmamaktaydı.”[1]

Bütün bunlarla beraber eski Yunan düşüncesine göre; çocuğun cinsiyetini doğumdan önce belirleyen faktörler hem çocuğun oluşumunda hem de cinsiyetinin belirlenmesinde erkeğin daha yetkin olduğunu vurguluyordu.

Empedokles’e göre; “vücudun sağdaki kısımları tarafından üretilen spermden erkek, soldaki kısımları tarafından üretilen spermden kız olur.” Parmenides ise “erkekler sağdan, kızlar soldan gelir” diyordu. (Garland,1993:32). Başka bir teoriye göre ise; anne rahminin sıcaklığı, çocuğun cinsiyetini belirleyen bir faktördür. Hamileliğin başlarında rahimde iyi ısınan ceninlerin erkek;  bu ilk ısıdan yoksun kalanların da kız olacağı düşünülüyordu (Sennett, 2002:34)

Yönetimdeki yerlerine gelince birçok filozofta durum hiç iç açıcı değildi –ki Aristoteles bunların başında gelir.- İşlenen yönetim modellerinin hiçbirisinde kadın kendine yer bulmaz. En temel sebep ise kadınların köleler sınıfına dahil olması yani insan olarak sayılmamasıdır.

Şahsımın kanaatine ve verilerin bize gösterdiğine dayanarak şunu açıkça ifade etmek istiyorum. Kadınları hor gören bu medeniyetleri okumadan kadınlara bütün haklarını veren kadın erkek eşitliğini sağlayan medeniyetleri karalamak gerçekten çok absürt bir iş.  Eğer biraz araştırma yaparsanız  kadınların hak ettikleri değerlerini tek tanrılı dinlerle elde ettiklerini. Havva’nı tek tanrılı dinlerde bütün güzelliğini kazandığını unutmamak gerekiyor.  Yahudilik ve Hristiyanlık  dinlerinin de zamanla bozulması sonrası kadınların bir hak kaybı yaşadığını ve İslam medeniyetini kadınlara bütün haklarını tekrar verdiğini unutmayın. İslam kadınlara kendi medeniyetinde hak ettikleri değerleri vermiştir. Kadın erkek eşitliği net olarak sağlanmış ve kadın bu medeniyetin temel figürü olarak konumlandırılmıştır. Belki bir başa yazıya İslam ve kadını konuşmak lazım gelir… Medeniyetin öncüsü kadınların, kadınlar günü kutlu olsun.

[1] Bertrand Russel, Batı Felsefe Tarihi (Antik Çağ), Çev. Muammer Sencer, (İstanbul: Say Yayınları, 1969), s. 181.

Oktay KAYMAK
Oktay KAYMAK

PSIR Doctrine, Practice and Theory oktaykaymak02[at]gmail.com

Yorum Yaz