ARAF'TA DÖRDÜNCÜ GÜN

EDEBİYAT

Küplüce 15 Mayıs 2016

Ruhum can çekişiyor. Büyük bir dünyada yaşayıp, küçük bir odadan dışarı adım atamamak varoluşsal sancılar yaşamama sebep oluyor. Fark edebildiğim, kasvetten felaha erinceye kadar en büyük problemin insanın kendisi olduğudur.

Bir uçurtma gibi süzülsem güneşe doğru Çamlıca sırtlarından, bir ihtimal bu his dindirebilir içimdeki bu özgürlük ihtiyacını.

-Yanlış yolda yürüyeceğine doğru yolda bekle.

-Peki ya doğru olan hangisi?

Bütün iş doğru olanı tespit etmekte. Bizler son çağın artıklarıyız, bilmeyiz eski-yeni, doğru-yanlış, iyi-kötü.. Varsa varımız varız. Yoksa yoklukla yokuz. Adımız sadece mezar taşlarında kalmamalı ama. Bir gencin hatırasında yaşamalı, bir okulun tabelasında, bir dönemin kaderinde rol almalı. Bir neye nefes, bir hatta kalem olmalı. Mimar Sinan’ın haritasındaki bir çizgi olamadıktan sonra var ki mimar olmuşsun ne fayda!

-Ama sen farklısın!

-Hangimiz aynıyız ki?

Bu yokuşu tırmanmak için ayaklarının yere basması lazım. Tekerlekler kaldıramaz bu yokuşları, devrilir gider pırlanta gençliğimiz. Yere sağlam basmayan her adım, adım adım uzaklaştırır bizi ulaşmak istediğimiz yerden. Yokuşu çıktık işte.. Bir de tüm olanlara bu tepeden bakmalıyız. Arkada bıraktıklarımıza, şu yol gidip iz süren hantal bilgeye. Ki o varlığıyla huzur kaynağımız..

-Hangimiz aynıyız ki?

Peki ya şu çocuklar.. Bir elinde geçmiş zamanın hayalleri ile dalgalandırılmak istenen bir uçurtmayı tutan.. Diğer eliyle, gelecek zamanlarda bugünü hatırlamak için, bir çift göze rağmen sahte anılar koparabilmek amacıyla kamera tutan çocuklar..

Vakti geldi demektir “vakti geldi” demenin. Onulmaz çıvgınlıkların avucuna düşmeden yürümenin vakti geldi. Pembenin açık tonunu, beyazın koyu tonunu ve bu güzel mahalleyi yaşamanın onurunu..

Haydi, yeniden deneyelim senle, içimizdeki hüznü karanlığa sürüp bir çıkış yolu aramanın birlikteliğini. Sokak sokak, bucak bucak arayalım benliğimizi. Belki tutulur da elimize salkım saçak kader ipinin bir ucu, çıkıveririz bu rüyadan. Bir kapı aralanır da oradan girmeye yüz buluruz, içimizde, yüreğimizde, kalbimizin ta derinliklerinde.. Kim bilir..

-Hangimiz aynıyız ki?

M. Fatih Özmen

M. Fatih ÖZMEN
M. Fatih ÖZMEN

Siyasal Bilimler | Uluslararası İlişkiler | Edebiyat [email protected]

Yorum Yaz