Özet
İkinci Dünya Savaşı’na neden olmanın bedelini ağır bir şekilde ödeyen Avrupa devletleri, 1951 yılında savaş sanayisinin ham maddeleri olan kömür ve çelik sektörlerinde bir araya gelerek AB’nin temelini atmışlardır. Kısa dönemde önemli başarılar elde eden kurucu ülkeler, iş birliğini ekonominin diğer boyutlarını da içine alan daha kapsamlı bir topluluk olan AET’yi kurmuşlardır. Avrupa bütünleşmesi ve ekonomik entegrasyonun en önemli ayağı olarak görülen AET, kısa zamanda diğer Avrupa ülkelerinin dikkatini çekmeyi başarmış ve günümüze kadar neredeyse bütün Avrupa ülkelerinin birliğe dahil olmasının altyapısını oluşturmuştur. Maastricht Antlaşması ile günümüz Avrupa Birliği kurumsallaşmış ve bu dönemeden sonra bölgede ekonomik entegrasyonun son ayağı olan parasal birlik de sağlanarak birliğin hem siyasi hem ekonomik alanlarda bütünleşmeyi tamamlaması sağlanmıştır. Kuruluşundan kısa bir süre sonra AET’ye ortaklık başvurusunda bulunan Türkiye, o tarihten beri topluluk ile çeşitli anlaşmalar imzalamış olmasına rağmen hedeflediği üyelik statüsünü elde edememiştir. Gümrük Birliği Antlaşması’yla AB ile olan ilişkilerini daha çok ekonomik alanda ilerleten Türkiye, birtakım siyasi nedenlerden dolayı hedeflediği üyeliğe ulaşmasa da topluluk ile arasındaki ekonomik iş birliğini devam ettirmeye çalışmaktadır. Bu çalışmada ulus-üstü bir örgüt olan AB ve topluluğun Türkiye ile olan ilişkileri kronolojik bir şekilde ele alınacaktır.
Anahtar Kelimeler: Avrupa Birliği, Avrupa Entegrasyonu, Avrupa Birliği Ekonomisi, Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri,
Giriş
Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’nın bir Avrupa savaşı olarak patlak vermesi, yeni bir dünya savaşını önlemenin tek yolunun, Avrupa’da barışın inşası olduğu fikri etrafında tarafları bir araya getirmiştir. Fransa ve Almanya’nın tarihi düşmanlığının ham maddeler üzerinden sürmesi, savaştan mağlup ve parçalanmış bir şekilde çıkan Almanya’nın yeniden toparlanma endişeleri tarafların tartışmalı konularda bir antlaşmaya varmalarını gerekli kılmıştır. Bu bağlamda çözümün, tarafları çatışmalara neden olan kömür ve çelik sektöründe bir araya getirecek ulus-üstü bir kuruluş vasıtasıyla edinileceği düşünülmüştür. Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’nun (AKÇT) altı ülke ile kurulup kısa sürede önemli gelişmeler kaydetmesi taraflardaki barış ve istikrarın sağlanabileceği fikrini güçlendirmiş ve topluluk kısa sürede yerini daha geniş kapsamlı Avrupa Ekonomik Topluluğu’na (AET) bırakmıştır.
AET’nin ekonomi alanında ülkeler arasında öngördüğü bütünleşme ideası, zamanla diğer bölge ülkelerinin dikkatlerini çekmeyi başarmıştır. Bu bağlamda 1957 yılında imzalanan Roma antlaşmasının topluluğu tüm bölge ülkelerine açık tutması, genişleme dalgalarının yaşanmasında etkili olmuştur. Altı üye ile çıkılan yolda kısa zamanda ekonomik ve siyasi alanlarda önemli başarılar elde etmesi topluluğun birçok alanda cazibe örgüt haline gelmesine yol açmıştır.
1992 yılında Avrupa Birliği olarak kurumsallaşan topluluk zamanla demokratikleşme bakımından önemli mesafe kat etmiştir. Aldığı üyelere paralel olarak kurumsal yapısını şekillendiren Avrupa Birliği, Maastricht’te edindiği üç sütunlu yapıyı Lizbon antlaşması ile Avrupa toplulukları olarak revize etmiştir. Ayrıca Lizbon ile birlikte büyük dönüşümlerin yaşandığı görülmüş ve AB bir kurum olarak üçüncü taraflarla antlaşma yapabilme yetkisi ile donatılmıştır. Ekonomik yapısının yanında siyasi ve güvenlik boyutlarında da önemli gelişmeler kaydeden topluluk günümüzde 28 üye ülke ile en başarılı ulus-üstü örgüt olma rolünü devam ettirmektedir.
Kuruluşundan kısa bir süre sonra topluluğa adaylık başvurusunda bulunan ilk ülkelerden biri de Türkiye’dir. Başvurusundan kısa süre sonra toplulukla imzaladığı Ortaklık Antlaşması bağlamında ilişkilerini sürdüren Türkiye, antlaşmada öngörülen hazırlık, geçiş ve nihai dönemin sona ermesinden sonra 1995 yılında üye olmadığı halde Gümrük Birliği antlaşmasını imzalayan ilk ülke olmuştur. 1999 yılında Helsinki Zirvesinde adaylığı onaylanan Türkiye, 2005 yılında müzakerelerin başlamasını sağlamıştır. Ancak başvurusunun üzerinden yaklaşık 60 yıl geçmesine rağmen Türkiye’nin topluluğa aday olabileceği yönünde olumlu bir gelişme kaydedilememiştir. Taraflar arasındaki siyasi anlaşmazlıklardan dolayı müzakerelerde beklenen gelişmeler sağlanamamış, ilişkiler daha çok ekonomi boyutuyla sınırlı kalmıştır.
Bu makalede kuruluşundan günümüze Avrupa Birliği ve Türkiye ile olan ilişkileri ele alınacaktır. Topluluğun tarihsel arka planına değinilerek Avrupa Birliği olarak kurumsallaşmasına kadar giden süreç incelenecektir. Genişleme ve derinleşme dalgaları kapsamında imzalanan antlaşmalar ve buna paralel olarak kapsam alanı genişleyen, ulus-üstü bit örgüt olan AB’nin günümüze kadar geçirdiği değişim, önemli gelişmeler ışığında aktarılmaya çalışılacaktır. Devamında Türkiye’nin toplulukla olan ilişkileri kronolojik bir düzlemde ele alınarak taraflar arasındaki ilişkilerin siyasi ve ekonomik boyutlarında yaşanan değişim üzerinde durulacaktır.
- AVRUPA BİRLİĞİ’NİN TARİHSEL ARKA PLANI
İkinci Dünya Savaşı’ndan büyük zarar gören Avrupa ülkeleri, savaştan sonra maruz kaldıkları yıkımın boyutunu görmüş ve eğer önlem alınmazsa üçüncü bir dünya savaşının daha Avrupa’dan kaynaklanabileceğinin farkına varmışlardır. Savaşa neden olan kaynakların özellikle Fransa ve Almanya arasında büyük sorunlara neden olduğu düşünüldüğünde bu sorunun çözümünün söz konusu iki devleti bir araya getirmekle mümkün olacağı Avrupalı devlet adamları tarafından tartışılmıştır. Bu bağlamda Eski Milletler Cemiyeti Genel Sekreteri Jean Monnet bu devlet adamlarının başında gelmekteydi. Milletler Cemiyetinde üstlendiği görev itibariyle uluslararası örgütlerin çalışma mekanizması hakkında fikir sahibi olan Monnet, esas itibariyle kendisine gereken yetkinin verilmediği uluslararası örgütlerin, istenildiği şekilde çalışamadığını Milletler Cemiyeti’nden (MC) tecrübe edinmişti. Dolayısıyla Avrupa’da kurulacak olan örgütün, ulus-üstü yetkilere sahip olan bir kurum olmasını önemsemekteydi.[1]
Bu vesile ile İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Avrupalı devlet adamları arasında Avrupa için kalıcı bir barış oluşturma çabalarının hız kazandığı görülmektedir. Robert Schuman (Fransa Dışişleri Bakanı) da bu devlet adamları arasında yer almaktaydı. Schuman, işgal bölgelerine ayrılmış Almanya’nın tekrar toparlanıp saldırgan tutum göstermesinden endişelenmekteydi.
AKÇT’nin kuruluş amacının sadece Avrupa’da süregelen tarihsel düşmanlık olmadığı görülmektedir. Nitekim İkinci Dünya Savaşı’ndan galip çıkan Sovyetler birliği, Almanya’nın bir kısmını elinde bulundurmanın yanı sıra birçok doğu Avrupa ülkesi üzerindeki tahakkümünü de devam ettirerek söz konusu Avrupa devletlerinin de çıkarlarını tehdit eden bir konumda bulunmaktaydı. SSCB tehdidinden korunmanın çaresini ABD’nin koruma şemsiyesi altına sığınmakla gidermeye çalışan Avrupa devletleri, bir bakıma ABD’ye bağımlı hale gelmeye başlamışlardır. Aynı zamanda savaş sonrası tahrip olan Avrupa ekonomisinin yeniden canlanması da ABD’den alınan yardımlarla sağlanabilirdi. Bu bağlamda ABD 1947 yılında Truman Doktrini ve 1948 yılında ise Truman doktrini ile Avrupalı devletlere kredi sağlamıştır. Ancak ABD’nin bu yardımların bir gerekliliği olarak verilen kredilerle ABD mallarının alınmasını şart koşması, Avrupalı devletlerin ABD ekonomisinin kıskacına girmekten korkmalarına neden olmuştur. Ayrıca 1949 yılında NATO’nun kurulmasıyla SSCB tehdidine karşı NATO şemsiyesi altına giren Avrupalı devletler, ABD’ye ekonomik ve askeri yönden bağımlı hale gelmişlerdi. Bu durumu Avrupa’nın istikrarı açısından sorunlu gören Avrupalı devlet adamları bu tehdit ve tehlikelerden kaçınmak adına, kömür ve çelik üretiminde egemenliklerinin bir kısmını bir üst otoriteye devrederek bütünleşmeyi uygun görmüşlerdir.[2]
Almanya gibi bir devleti dışlamanın Avrupa’nın geleceği açısından tehlike doğuracağını belirten Schuman, Almanya’nın kurulacak yeni bir sistem içerisinde kontrol altına alınabileceğini düşünmekteydi. Monnet ve Schuman’a göre Avrupa’da kalıcı bir barışın sağlanabilmesi için Fransa ve Almanya arasında yüzyıllardır süregelen çekişmenin son bulması gerekiyordu.[3] Bu bağlamda Schuman, Jean Monnet’in tasarısına dayanarak, 9 Mayıs 1950 tarihinde, Avrupa Devletlerini, kömür ve çelik alanında kurulacak olan bağımsız ve uluslar-üstü bir kuruma yetkilerinin bir kısmını devretmeye davet etti. Yapılan müzakereler sonrasında Almanya’nın ikna edilmesiyle Fransa, Almanya, İtalya, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg arasında 18 Nisan 1951 tarihinde Paris antlaşması imzalanarak AKÇT kurulmuştur.[4] İmzalan bu antlaşma sonrası örgütün diğer Avrupa devletlerinin katılımına açık olduğu belirtilmiştir.
Tarihsel bir arka planı olan pan-Avrupacı fikirlerin de bu bütünleşmede büyük rolünün olduğu söylenmektedir. Nitekim AKÇT’den önce Avrupa’da ekonomik ve siyasi birtakım örgütler kurulmuş ancak beklenen etkiyi, barış ortamını ve ekonomik yakınlaşmayı sağlayamamıştır.[5]
Dolayısıyla kendinden önce kurulan örgütlerin zayıf noktaları göz önünde bulundurularak kurulan AKÇT ile hem Almanya ve Fransa arasındaki tarihi rekabetin son bulacağını hem de Avrupa’da oluşturulacak bir bütünleşme ile uzun vadede bölgesel bir entegrasyonu sağlamayı hedeflemişlerdir.[6]
Avrupa Birliğine giden yolda atılmış en önemli adımlardan biri olan AKÇT’nin ilk amaçlarının başında Almanya ve Fransa olmak üzere birliğin kurucu üyeleri olan içinde bulunduğu altı üyenin ticaretin önündeki engelleri kaldırarak, ekonomik bir birlik oluşturmak fikri gelmektedir. Diğer amaçları ise topluluğun uzun vadede istikrar sağlaması ve etkin bir kurum haline gelmesi için topluluk tarafından belirlenen öncelikli alanlara yönelik yatırım projelerine ağırlık vermek, özellikle kömür ve çelik sektöründe üye ülkelerde istihdam sağlamak[7] ve üye ülkelerin halkları arasında birliktelik duygusu yaratarak kendi temel çıkarlarını bir araya getirmek olarak açıklanmıştır.[8] 1952 yılında AKÇT antlaşmasının yürürlüğe girmesiyle bu amaçlar ve ortak paydalar etrafında bir araya gelen topluluğun üyeler arasında bir birliktelik duygusu ve istikrar ortamı yarattığı görülmektedir. Bu bağlamda Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun kurulması öncesinde yapılması gerekenler yerine getirilmiş ve örgüt entegre olma yolunda önemli bir aşama kaydetmiştir.
- AET ve EURATOM
1952 yılında yürürlüğe giren Paris antlaşmasıyla birlikte Avrupa’da kömür-çelik sektörleri özelinde kurulan AKÇT, üye devletleri ileri bir entegrasyona ilerleme yönünde motive etmiştir. Bu bağlamda AKÇT’nin Roma antlaşmasının zeminini oluşturduğu söylenebilir.
Roma antlaşmaları ekonomik entegrasyonun ilk girişimi olarak görülmektedir. 25 Mart 1957 tarihinde AKÇT’nin altı üyesi tarafından imzalanan Roma antlaşması/antlaşmaları sonucu Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu (EURATOM) kurulmuştur. Böylece Kömür ve Çelik sektöründe başlayan birleşme hareketleri, Roma antlaşmasıyla yerini ekonominin neredeyse bütün sektörlerini kapsayan bir bütünleşme çalışmasına bırakmıştır.[9]
AET gibi, EURATOM da 1952 yılında imzalanıp 1 Ocak 1958’de yürürlüğe giren Roma Antlaşması ile kurulmuştur. Öncelikle EURATOM’a bakıldığında bu topluluğunun temel amacının Avrupa devletleri arasında nükleer enerjinin güvenli bir şekilde ortak fayda ve barışçıl amaçlarla kullanılmasını sağlamak olduğu görülmektedir. Ancak her ne kadar tamamen sivil ve barışçıl amaçlarla enerji üretimine yönelik kurulduğu söylense de bu durum Fransa’nın uzun süredir elde etmek istediği Nükleer Güç pozisyonunun bir gereğiydi. Nitekim bu örgütün kurulmasından bir süre sonra Fransa ilk nükleer denemesini gerçekleştirerek amacına ulaşmıştır. Ayrıca bu durum ekonomik konularda Fransa nezdinde olumlu sonuçlar doğurabilmesi için de öneme sahiptir.[10]
- AET ve AB’ye Giden Süreç
1952 yılında yürürlüğe giren AKÇT ile birleşme yolunda önemli aşama kaydeden söz konusu Avrupa devletleri, ilişkilerini sektör bazlı olmaktan çıkartıp daha geniş alanları kapsayacak bir kuruluşa dönüştürmeyi amaçlamışlardır. Bu bağlamda yapılan görüşmeler sonucunda 25 Mart 1957 tarihinde Roma antlaşması imzalanarak AET kurulmuştur. AET ve EURATOM’un kurulmasıyla üç topluluğa ulaşan Avrupa devletleri, yüksek otorite yerine üç topluluğun ayrı bir komisyonu, ayrı bakanlar konseyi bulundurmanın yanı sıra ortak bir adalet divanı bulundurma kararı almıştır.[11]
İkinci dünya savaşından sonra ABD’nin ekonomik desteğine muhtaç hale gelen Avrupalı devletler, büyük zarar gören ekonomilerini düzeltmek adına ABD’den ekonomik yardım almak zorunda kalmışlardır. Ancak ABD’nin yapılan yardımlarla Avrupa üzerinde bağımlılık yaratma arzusu Avrupalı devletler tarafından hoş karşılanmamış ve bu durum Avrupalı devletlerin kendi aralarında ekonomik iş birliğini geliştirmenin nedenlerinden biri olmuştur. Bu bağlamda kurulan AET, öncelikle kurucu altı üye arasında ortak Pazar oluşturmayı amaçlamıştır. Söz konusu hedef kapsamında öncelikle bir gümrük birliğinin kurulması hedeflenerek ekonomik entegrasyon alanında önemli adımlar atılması planlanmaktaydı. Ekonominin birçok alanını kapsayan AET, ortak tarım ve ortak dış ticaret politikaları hedefleriyle ilerleyerek topluluğun uzun vadede bütünleşmesini hedeflemiştir.[12] Ayrıca Roma antlaşması ile topluluk, demokratik rejime sahip olan tüm Avrupa devletlerinin katılımına açık tutulmuştur.[13]
AET’nin başlıca amaçlarına bakıldığında ise üye devletler arasında ekonomik işbirliğin geliştirilerek refahın en üst düzeye çıkarılması için ortak bir pazarın kurulması ve üye devletlerin ekonomik politikalarının bu amaçlar doğrultusunda birbirine uyumlu hale gelmesi sağlanarak yeni katılacak üyelerle birlikte sürekli bir genişleme gerçekleştirilmesi gibi kısa ve uzun vadeli amaçlar ön plana çıkmaktadır.[14] Bu amaçlara ulaşmak için üye ülkeler arasında gümrük birliğinin sağlanması adına gümrük vergileri ve kotaların 12 yıl içinde kaldırılması, örgüt dışındaki üçüncü ülkelere karşı ortak gümrük politikalarının uygulanması ve 12 yıl içinde sermaye, hizmet ve kişilerin serbest dolaşımının sağlanması hedeflenmiştir. Bu bağlamda üye ülkeler arasında Ortak ekonomi koordinatörlüğü, Ortak Avrupa sosyal fonu ve bunları destekleyecek bir AB yatırım bankasının kurulması kararlaştırılmıştır.[15]
Roma Antlaşması’nda belirtildiği üzere üyeler arasında ilk gümrük indirimleri 1959 yılında gerçekleşmiştir. Bu tarihten sonra antlaşma hükümlerine göre gereklilikler yerine getirilmeye çalışılmış ve 1968 tarihinde üye ülkeler arasındaki ticaretin geliştirilmesi amacıyla gümrük vergileri kaldırılması hususunda Gümrük Birliği kurulmuştur.
- Genişleme Dalgaları
1952 yılında AKÇT’nin kurulmasıyla başlayan Avrupa bütünleşmesi macerası, 1957 yılında AET’nin kurulmasıyla ileri bir sürece evrilmiştir. Altı üye ile başlayan Avrupa macerası, üyelerin topluluk bağlamında göstermiş olduğu başarı ile diğer Avrupa ülkelerini de topluluğa üyelik başvurusu yapmaya sevk etmiştir. Bu bağlamda Avrupa ekonomik topluluğuna yapılan başvurular günümüze kadar süregelmiş ve genişleme dalgalarının sayısı yediye ulaşmıştır.
Altı üye ile çıkılan yolda ilk üyelik başvurusu yapan ülkelerin Danimarka, İrlanda ve İngiltere olduğu görülmektedir. 1961 yılında Danimarka ve İrlanda ile birlikte AET’ye üyelik başvurusunda bulunan İngiltere, AET’nin ulus-üstü niteliğini kabul etmek zorunda kalmasına ve başlanılan müzakerelerde bir aşama kaydedilmesine rağmen de Gaulle, İngiltere’nin topluluğa üyelik başvurusunu veto etmiştir. Bu bağlamda de Gaulle’nin varlığı İngiltere’nin üyeliği önündeki en büyük engel olmuş ve nitekim 1967 yılındaki başvurusu yine de Gaulle tarafından veto edilmiş ve de Gaulle görevden düşene kadar İngiltere topluluğa aday olamamıştır. Bu durum, adaylık başvurusunda bulunan diğer ülkeleri de hayal kırıklığına uğratmıştır. Ancak 1969 yılındaki seçimleri kaybetmesi sonucu görevi sona eren Gaulle’den sonra İngiltere, diğer ülkelerle birlikte başvurusunu 1970 yılında yenilemiş ve yapılan müzakereler sonucunda 1972 yılında taraflar arasında üyelik antlaşması imzalanmıştır. İngiltere dışındaki ülkeler üyelik antlaşmasını kendi ülkelerinde referanduma sunmuşlar ve bu durum üyeliğin bir yıl gecikmesine neden olmuştur. Neticede referandumlarda olumlu sonuç çıkmasıyla İngiltere, Danimarka ve İrlanda 1973 yılında antlaşmanın yürürlüğe girmesiyle AET üyesi olmuşlardır.[16] Böylece topluluğun üye sayısı altıdan dokuza çıkmıştır.
Bu süreç, beraberinde yeni başvuruları getirmiş ve üye sayısı sürekli artış göstermiştir. Birinci genişleme dalgasından sonra 8 Haziran 1959 tarihinde ortak üyelik başvurusunda bulunan Yunanistan, 1962 yılında Atina antlaşmasıyla üyelik macerasına resmen başlamıştır. Bu antlaşmada öngörülen 22 yıllık bir süreç sonunda açıklanan görüş raporları çerçevesinde müzakereler sürdürülmüş ve Yunanistan 1 Ocak 1981 tarihinden itibaren Avrupa Topluluğu’nun onuncu üyesi olmuştur. Yunanistan’ın üye olmasıyla güneye doğru genişleyerek on üyeye ulaşan ET, 1986 yılında Portekiz ve İspanya’nın katılımıyla üye sayısını 12’ye çıkarmıştır. Üçüncü derinleşme dalgası olarak bilinen İspanya ve Portekiz’in katılımıyla AT gerek coğrafi olarak gerekse demografik yönden genişlemiştir. Bu tarihten sonra yaklaşık dokuz yıl üye almayan AT, 1993 yılında yürürlüğe giren Maastricht antlaşmasından sonra Avrupa Birliği’ne (AB) dönüşmüştür. Adının AB olarak değiştirilmesiyle yeni bir vizyon geliştiren topluluk bu tarihten sonra üye alımlarının daha sıkı kriterlere göre yapılacağını belirtmiştir. Ayrıca antlaşmayla, ekonomik, siyasi ve sosyal birliğin sağlanması amaçlandığı için alınacak üyelerin bu gereklilikleri yerine getirmesi beklenmiştir. Bu bağlamda 1995 yılında kriterleri yerine getirdiği düşünülen Avusturya, Finlandiya ve İsveç AB olarak düzenlenen topluluğun ilk üyeleri olmuşlardır. Bu üç ülkenin üyeliğiyle birlikte üye sayısı 15’e çıkan AB, aynı zamanda soğuk savaş döneminde izledikleri politikalarla tarafsız olduklarını belirten üç ülkeyi de bünyesine katarak belirlediği siyasi ve ekonomik vizyonu, başarıyla yerine getirdiği yankısını uyandırmıştır.[17]
Kuruluşundan beri belli aralıklarla üye sayısını arttıran AB, topluluk tarihindeki en büyük genişlemeyi 2004 yılında Güney Kıbrıs, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Malta, Polonya, Slovakya ve Slovenya’yı kabul ederek gerçekleştirmiştir. Beşinci genişleme dalgası olarak bilinen bu süreç ile üye sayısını tek seferde 15’den 25’e çıkaran AB’nin, tarihsel birlik hedefi doğrultusunda ilerlediği belirtilmiştir. Ayrıca bu hamle ile AB, Rusya’nın Doğu Avrupa üzerindeki etkilerini de bertaraf etmeyi amaçlamıştır.[18] Bu tarihten üç yıl sonra belirlenen ekonomik, sosyal ve siyasi kriterleri yerine getirdiğine kanaat getirilen Bulgaristan ve Romanya, topluluğun yeni üyeleri olmuşlardır. Bu iki üyeyle birlikte üye sayısını 27’ye çıkaran AB, son olarak 2013 yılında Hırvatistan’ı da üyeliğe kabul ederek üye sayısını 28’e çıkarmıştır.[19] Günümüzde AB’nin 28 üyesi bulunmaktadır.[20] Makedonya, Arnavutluk, Sırbistan, Karadağ ve Türkiye ise başvurusu devam eden ülkelerdendir.
- AB KURUMLARI
- Avrupa Birliği Zirvesi
Avrupa Birliği zirvesi, temelde üye devletlerin devlet başkanlarını ve/veya hükümet başkanlarını bir araya getiren bir organdır. 1992 yılında resmiyet kazanan AB Zirvesi, 2009 yılında Lizbon Antlaşması’nın yürürlüğe girmesiyle AB’nin resmi organlarından biri haline gelmiştir. Birliğin siyasi olarak en üst düzeyde temsil edildiği organ olan AB zirvesi; topluluğun en önemli ve uzun vadeli politikalarının görüşüldüğü bir kurumdur. Brüksel’de yapılan toplantılara AB birliği başkanı başkanlık etmektedir. Günümüzde Avrupa Birliği zirvesi başkanlığını Belçikalı Charles Michel yerine getirmektedir.[21]
- AB Konseyi (Bakanlar Konseyi)
Bakanlar konseyi olarak da bilinen AB Konseyi topluluğun ana karar alıcı kurumudur. Üye ülkelerin ilgili bakanlarından oluşan Konsey’de üye devletlerin çıkarları ön plandadır. AB’nin yasama sürecinde en etkin olan Konsey, bu yetkiyi Avrupa parlamentosu ile paylaşmaktadır. Ayrıca üye devletlerin ekonomi politikalarının koordinasyonunu belirleme ve birliğin bütçesinin onaylanması (parlamento ile birlikte) gibi konular konseyin temel yetki alanlarındandır. Bakanlar Konseyi toplantılarına dönem başkanlığını üstlenen üye ülkenin ilgili bakanı bakanlık yapmakta olup bakanlık süresi 6 aydır.[22]
- Avrupa Parlamentosu
Kurulduğu ilk dönemlerde “Avrupa Parlamenter Asamblesi” olarak anılırken 1962 yılında “Avrupa Parlamentosu” (AP) adını almıştır. 1979 yılından itibaren üye ülkelerde eş zamanlı gerçekleştirilen seçimlerle ve vatandaşların doğrudan oylarıyla seçilen parlamentonun toplamda 751 üyesi bulunmaktadır. Parlamentodaki sandalye sayısı üye ülkelerin nüfuslarıyla orantılı bir şekilde dağılım göstermektedir. Bakanlar konseyi ile paylaştığı yasama ve bütçeyi onaylama gibi görevlerinin yanında bir de örgüt içerisinde denetim yetkisi bulunmaktadır. Avrupa Parlamentosu seçimlerinin katılım oranlarına bakıldığında 1999 yılından günümüze gerçekleştirilen seçimlerde bu oran %50’nin altında seyretmektedir.[23]
- Avrupa Komisyonu
AB’nin yürütme organı olarak faaliyet gösteren Avrupa Komisyonu, birliğin işleyişi ile ilgili mevzuatları yerine getirmektedir. Komisyonda temel olarak AB’nin çıkarları gözetilmekte olup diğer kurumlarda alınan kararların uygulanması ve yönetilmesiyle ilgilenilmektedir. Komisyon aynı zamanda parlamentoya yasa önerisinde bulunmak ve birliği üçüncü ülke ve örgütler nezdinde temsil etmek görevlerini de yerine getirmektedir.[24]
- Avrupa Birliği Adalet Divanı
Avrupa Birliği Adalet Divanı, AB’nin temel yargı organıdır. Adalet Divanı, AB hukukunun tüm üye ülkelerde eşit şekilde uygulanmasını ve aynı şekilde yorumlanmasını sağlamak görevlerini yerine getirmekle yetkilidir. Her üye ülkeden bir yargıcın bulunduğu divanın, günümüzde 28 yargıcı ve 11 hukuk sözcüsü bulunmaktadır.[25]
- Avrupa Sayıştayı
Avrupa Sayıştayı, AB’nin mali idaresini sağlamakla yetkilidir. Birliğin gelir ve giderlerinin incelenmesi ve bunun hukuka uygunluğunu denetler. Her üye devletten birer kişi olmak üzere 28 üyeden oluşan Avrupa Sayıştayı, her mali yılla ilgili rapor hazırlayıp bunu parlamentoya sunarak AB’nin mali denetim mekanizmasını sağlar.[26]
- Avrupa Merkez Bankası
Avrupa Merkez Bankası’nın temel görevi, ortak para birimi kullanan üyelerin oluşturduğu avro bölgesinde fiyat istikrarını ve ödeme sistemlerinin iyi bir şekilde işlemesini sağlamak gibi görevleri yerine getirmektedir. Ayrıca avro bölgesinde kâğıt para basımı konusunda tek yetkili merci Avrupa Merkez Bankası’dır.[27]
- Avrupa Yatırım Bankası
AB’nin finans kurumu olan Avrupa Yatırım Bankası, Birliğin kısa ve uzun vadeli hedeflerinin gerçekleştirilmesine yönelik ortaya koyulan yatırımların finanse edilmesi amacıyla kurulmuştur.[28]
- BİRLİĞE GİDEN YOLDA: DERİNLEŞME DALGALARI
Avrupa’da altı ülke ile çıkılan bütünleşme hareketi zamanla Avrupa kıtasının hemen tamamına yayılmıştır. Bu yayılmanın sadece coğrafi anlamda olmadığı aynı zamanda derinleşme anlamına da geldiği unutulmamalıdır. Bu bağlamda Avrupa Birliği kuruluşundan günümüze birçok derinleşme süreci geçirmiştir. Literatürde derinleşme dalgaları olarak anılan bu süreçler örgütü, siyasi ve ekonomik alanlarda olduğu gibi hukuki ve sosyal yönlerden de etkilemiştir. Günümüze kadar yapılan antlaşma ve dönüşümler bağlamında AB’nin genel anlamda toplam yedi derinleşme süreci gerçekleştirdiği görülmektedir.[29]
- Füzyon (Birleşme) Antlaşması ve Avrupa Toplulukları
1965 yılında imzalanan ve Birleşme Antlaşması olarak da görülen Füzyon Antlaşması, birlik ve bütünleşme bağlamında örgütün günümüzdeki şeklini alması açısından büyük öneme sahiptir. Bu antlaşma, AKÇT, AET ve EURATOM’u kurumsal anlamda birleştirerek bu toplulukların Avrupa Toplulukları (AE) olarak anılmaya başlaması sürecini başlatmıştır.
- 1970-1975 Bütçe Antlaşmaları
Bu antlaşmalarla birlikte AET’nin, ayrı bir bütçe kaynağına sahip olarak mali yönden bağımsızlaşması süreci başlamıştır. Bu antlaşmalarla birlikte Avrupa Sayıştayı kurulmuş ve birliğin mali yönden denetim süreci de belirgin hale gelmeye başlamıştır.
- Tek Avrupa Senedi: 1987
Ticaret önündeki engellerin kademeli olarak kaldırılıp ortak pazardan tek pazara geçilmesi anlamına gelen Tek Avrupa Senedi antlaşması, gümrüklerdeki bürokratik engellerin belirlenen takvime uygun şekilde kaldırılması ve üye ülkeler arasında ortak ticaret standartlarının belirginleşmesi açısından en önemli aşama olarak görülmektedir. Ayrıca bu antlaşma ile birlikte birliğin siyasal entegrasyonu açısından önemli olan Avrupa Siyasi İşbirliği Mekanizması da resmen Avrupa Topluluğu bünyesine dahil edilmiştir.[30]
- Maastricht Antlaşması
Avrupa Birliği antlaşması olarak da bilinen Maastricht Antlaşması, 7 Şubat 1992 tarihinde imzalanıp 1993 yılında yürürlüğe girmiştir. Bu antlaşma ile birliğin, ekonomik, parasal, siyasi ve sosyal birliğinin sağlanması amaçlanmıştır. Ayrıca bu antlaşma ile birlikte Avrupa Topluluğu artık Avrupa Birliği olarak anılmaya başlanmıştır. Ayrıca Maastricht Antlaşması ile birlikte Avrupa Topluluğu, Ortak Güvenlik ve Dış Politika ve Adalet ve İçişlerinde İşbirliği’ni içeren üç sütunlu Avrupa Birliği yapısı oluşturulmuştur.[31]
Bu antlaşma ile birlikte AB’nin ekonomi boyutuna siyasi ve güvenlik boyutu da eklenmiştir. Nitekim bu tarihten itibaren ekonomik entegrasyonun son ayağı[32] olan parasal birlik hedeflerine odaklanmanın yanı sıra örgütün siyasi birliğinin sağlanması da temel hedefler arasına girmiştir.[33] Belirlenen hedefler doğrultusunda yürütülen politikalarla 1 Ocak 2002 tarihinden itibaren 12 AB üyesi ülke,[34] ortak para birimi olarak avro kullanmaya[35] başlamıştır.[36] Aynı zamanda AB antlaşması ile Avrupa Vatandaşlığı’ ve entegrasyonun tamamlanması açısından önemli bir role sahip olan Ortak Dış Politika ve Güvenlik ile Adalet ve İçişlerinde İşbirliği politikalarının gerçekleştirilmesi temel hedefler olarak belirlenmiştir.
Kopenhag Kriterleri: 1993
AB antlaşması henüz yürürlüğe girmeden 22 Haziran 1993 tarihinde Danimarka’da gerçekleştirilen Kopenhag Zirvesi’nde, AB’nin doğu Avrupa ülkelerini kapsayacak şekilde genişlemesi hedefleri kabul görmüştür. Bu bağlamda yeni aday olabilecek ülkelerin durumları göz önüne alınarak adaylık için başvuruda bulunan ülkelerin tam üyeliğe kabul edilmeden önce karşılaması gereken kriterleri Kopenhag Kriterleri olarak belirtmiştir.[37]
- Amsterdam Antlaşması
2 Ekim 1997’de imzalanıp 1 Mayıs 1999’da yürürlüğe giren Amsterdam antlaşması, Maastricht kadar radikal yenilikler getirmemiştir. Bu antlaşma büyük ölçüde Maastricht’e belirlenen hedeflerin daha da geliştirilmesi, eyleme dökülmesinin hızlandırılması ve somutlaştırılması açısından önemlidir. Ayrıca bu antlaşma ile birlikle parlamentonun yetkileri artmış ve Konsey’de yapılan oylamalarda oy birliği gerektiren konuların kapsamı daraltılarak AB’nin ulus-üstü nitelikleri arttırılmaya çalışılmıştır.[38]
- Nice Antlaşması: 2003
Nice antlaşması 2004 yılında 10 ülkenin tek seferde üyeliğe kabul edilmesi öncesinde AB’NİN kurumsal yapısını değiştirmiştir. 2004 öncesi 15 üyeli AB, 2004 yılında radikal bir genişleme ile üye sayısını 15’den 25’e çıkarmıştır. Ayrıca bu antlaşma sonrasında Avrupa vatandaşlarının hakları anlamına gelen Temel Haklar Şartı Belgesi[39] ortaya çıkmıştır.
- Lizbon Antlaşması
Avrupa Birliği’nin derinleşme sürecindeki son önemli aşamalarından biri olarak görülen -2007 yılında imzalanan ve 2009 yılında yürürlüğe giren- Lizbon Antlaşması, getirdiği yenilikler ve ortaya koyduğu hedefler açısından Reform Antlaşması olarak da bilinmektedir. Lizbon antlaşması ile temel bir birlik olarak AB’nin karar alma mekanizmalarındaki problemlerin giderilmesi hedeflenerek birliğin daha işlevsel bir yapıya kavuşması amaçlanmıştır.[40]
Getirdiği yeniliklerle Maastricht’ten sonraki en radikal gelişme olarak görülen Lizbon antlaşması, özellikle 2004 yılında Roma’da imzalanan ancak Fransa ve Danimarka’da yapılan referandumların olumsuz neticelenmesi sonucunda yürürlüğe giremeyip Anayasa Krizine dönüşen süreci çözmesi açısından büyük öneme sahiptir. Ayrıca bu antlaşma ile birlikte parlamentonun yetkileri arttırılmış ve AB Konseyi’nin birliğin diğer kurumları arasında yerini alması sağlanmıştır. Aynı zamanda AB’nin uluslararası alanda daha somut bir hal alarak güvenlik ve dış politika yapımında birlik olarak ön plana çıkmasının önü açılmıştır. Nitekim bu tarihten itibaren AB kurum olarak üçüncü taraflarla antlaşma yapabilme yetkisine sahip olmuştur.
- YAŞANAN MALİ SORUNLAR ÇERÇEVESİNDE AB EKONOMİSİNE GENEL BİR BAKIŞ
2008 yılında yaşanan küresel finans krizinin olumsuz etkileri AB’de de ciddi boyutlara varacak şekilde hissedilmiştir. Bu durumun etkileri 2009 yılında Avro Bölgesi ekonomisinin yüzde 4,1 oranında küçülmesiyle görünür hale gelmiştir. Krizin etkileri özellikle Yunanistan’da hissedilmiş ve 2010 yılında Yunanistan merkezli bir borç krizinin patlak vermesine yol açmıştır. Borç krizi olarak Avrupa Birliği tarihine geçen bu durum kısa sürede avro bölgesindeki diğer kırılgan ekonomileri de etkileyerek krizin AB bağlamında bir ekonomik krize dönüşmesine neden olmuştur. Nitekim her ne kadar AB örgüt olarak krizin olumsuz etkilerini bertaraf etmeye çalışmışsa da bunu başaramamış ve Yunanistan ekonomisinin iflasın eşiğine varmasını, beklenen süre içerisinde engelleyememiştir.[41] Bu durum bir bağlamda örgütün geleceği açısından olumsuz görüşlerin ortaya çıkmasına yol açmıştır.[42]
Avro Bölgesinde yaşanan ve olumsuz etkileri tüm üye ülkeleri etkilediği bu dönemin ardından her ne kadar ekonomik olarak bir toparlanma evresine girilmişse de orta doğuda patlak veren çatışmaların neden olduğu düzensiz göç krizi, İngiltere’nin birlikten ayrılma yönünde karar alması, Avrupa ülkelerinin genelinde aşırı sağcı akımların yükselişe geçmesi gibi durumlar nedeniyle AB birçok sorunla karşı karşıya kalmıştır
Şekil 1: Avrupa Birliği – GDP Yıllık Büyüme (2001-2018)
Kaynak: World Bank (2019)
Bu parametreler ve sorunlar çerçevesinde Şekil 1’de bir bütün olarak Avrupa Birliği’nin ekonomik verilerine bakıldığında; 2008 küresel finans krizinde % eksi 4,3’e gerileyen büyüme hızı, 2011 yılından sonra istikrarlı bir şekilde yükselmiştir. 2017 yılında %2,4’lük bir büyüme gerçekleştirerek son 10 yılın en hızlı büyümesini gerçekleştiren birliğin büyüme hızı 2018 yılında %2,2’ye gerilemiştir.[43]
Şekil 2: Avrupa Birliği – GDP (US $) (2001-2018)
Kaynak: World Bank (2019)
Şekil 2’de Dünya bankası verilerine göre 2018 yılında birliğin GDP’sinin 18,75 trilyon ABD doları olduğu görülmektedir. Bu veriler ışığında dünya nüfusunun yaklaşık olarak %7’sini kapsayan AB’nin dünya ekonomi GDP’sinin %22’sini temsil ettiği görülmektedir. Kişi başına düşen milli gelirin 36,500 doların üzerinde olduğu AB, bir bütün olarak düşünüldüğünde dünyanın en büyük ticaret aktörü, en büyük ithalat ve ihracatçısı, en büyük yatırımcısı ve GSYH açısından ele alındığında en büyük ekonomisi sıfatlarına sahip olmaktadır.[44]
- AB-TÜRKİYE İLİŞKİLERİ
Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun (AET) kurulmasından 19 ay gibi kısa bir süre sonra Türkiye, 31 Temmuz 1959’da Başbakan Adnan Menderes vasıtasıyla ortaklık başvurusunda bulunmuştur. AET Bakanlar Konseyi tarafından yapılan görüşmeler sonucunda Türkiye’nin yapmış olduğu başvuru kabul edilmiş ve bu çerçevede 12 Eylül 1963 yılında Ankara antlaşması (ortaklık antlaşması) imzalanmıştır. 1 Aralık 1964 yılında yürürlüğe giren Ankara antlaşması Türkiye ve topluluk arasında yapılan ilk antlaşma olması hasebiyle ilişkilerin hukuki zeminini oluşturmaktadır.[45]
Antlaşmaya bakıldığında bu antlaşma, Türkiye ve AET arasındaki ilişkilerin öngörülen süre çerçevesinde ileri taşınması ve Türkiye’nin üyeliğe hazırlanması olarak yorumlanmıştır. Antlaşmanın amacı Türkiye ekonomisinin kalkınmasını sağlayarak ülke refahının yükseltilmesini sağlamak adına politikalar geliştirmek ve taraflar arasındaki ekonomik, ticari ve siyasi ilişkilerin sürekli ve dengeli bir şekilde arttırması olarak belirtilmiştir. Aynı antlaşmanın 28. maddesinde ise Türkiye’nin antlaşmada belirtilen yükümlülükleri yerine getirdiği takdirde topluluğa katılabileceği belirtilmiştir. Dolayısıyla bu maddeden dolayı nihai hedefin tam üyelik olduğu belirtilmektedir.
Ankara antlaşmasında Türkiye’nin AET’ye katılmaya hazır hale gelebilmesi için hazırlık dönemi, geçiş dönemi ve nihai dönem olmak üzere üç dönem öngörülmüştür. Hazırlık döneminde Türkiye tarafına herhangi bir sorumluluk yüklenmemişken bu dönemde taraflar arasındaki ekonomik farklılıkları minimuma indirmek hedeflenmiştir. Bu hedefleri gerçekleştirmek adına taraflar arasında bazı görüşme mekanizmaları oluşturulmuş ve bunların en üst düzey karar alma organı Ortaklık Konseyi olarak belirtilmiştir.[46]
Hazırlık döneminin sonuna yaklaşıldığında 13 Kasım 1970 tarihinde taraflar arasında Katma Protokol antlaşması imzalanmıştır. Antlaşmanın 1973 tarihinde yürürlüğe girmesiyle hazırlık dönemi sona ererek ikinci dönem olan Geçiş Dönemi başlamıştır. Geçiş döneminde taraflar arasındaki ilişkilerin arttırılmaya çalışıldığı görülürken Türkiye’nin tamamlaması gereken prosedürler belirtilmiştir. Bu dönemde gümrük birliğinin tamamlanması öngörülerek taraflar arasında tarım ürünleri, sanayi ürünleri ve serbest dolaşımın sağlanması hedeflenmiştir.[47] Böylece 22 yıllık bir süre sonunda taraflar arasında Gümrük Birliği’nin resmen hayata geçirilmesi için 22 yıllık bir süreç belirlenmiştir.[48]
Her şeyin olumlu anlamda ilerlediği bu dönemlerde Türkiye kendi içerisinde bir takım sosyo-politik sorunlarla karşı karşıya kalmıştı. Tarih 12 Eylül 1980’i gösterdiğinde Türkiye’de askeri darbe ile halkın iradesi yok sayılmıştır. Demokrasiyi üyelik için olmazsa olmaz olarak gören AET, darbeden sonra Türkiye ile devam eden ilişkilerini askıya almıştır.
Askeri yönetimin darbeden üç yıl sonra seçimlere gitmesi sonucu 1983 yılında ilişkilerin kaldığı yerden devam etmesi süreci başlatılmıştır. Bu şekilde devam eden ilişkiler Türkiye’nin Nisan 1987 tarihinde, Ankara antlaşmasında belirtilen sürenin tamamlanmasını beklemeksizin tam üyelik başvurusu yapmasıyla ileri taşınmaya çalışılmıştır. Ancak Türkiye’nin başvurusundan 2 yıl sonra görüşünü belirten komisyon, Türkiye’nin gerekli ekonomik, sosyal ve siyasal yükümlülükleri yerine getirmediğini ve topluluğun kendi iç bütünleşmesi sürecinin devam ettiğini belirterek başvuruyu reddetmiş ve ilişkilerin Ortaklık antlaşmasının öngördüğü şekilde devam ettirilmesini önermiştir. Bu önerileri dikkate alan Türkiye tarafı, Katma Protokol’ün[49] öngördüğü şekilde 1995 yılında Gümrük Birliği’nin tamamlanması için hazırlıklarını sürdürmeye devam etmiştir.[50]
Ortaklık antlaşmasının nihai dönemi olan Gümrük Birliği 5 Mart 1995 tarihinde imzalanıp 1 Ocak 1996 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye’nin AB ile bütünleşmesine yönelik en önemli adımlardan biri olan Gümrük Birliği, taraflar arasındaki ilişkilerin ayrı bir boyut kazanmasını sağlamıştır. Genel olarak Türkiye ve AB arasındaki sanayi ürünleri ve birtakım tarım ürünlerini (işlenmiş ürünler) kapsayan gümrük birliği taraflar arasında bütünleşmeyi sağlamayı amaçlamaktaydı.[51]
Gümrük Birliği antlaşması ile ortaklık antlaşması çerçevesinde ilişkiler sürdürülürken 10-11 Aralık 1999 tarihinde Helsinki’de yapılan AB Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi’nde Türkiye-AB ilişkileri açısından bir dönüm noktası yaşanmış ve Türkiye’nin adaylığı kabul edilmiştir. Diğer aday ülkelerde olduğu gibi Türkiye için de bir Katılım Ortaklığı Belgesi’nin hazırlanmasına karar verilmiştir. Bu bağlamda 2001 yılında ilk belge taraflarca onaylanmıştır. Belirlenen hedeflerin öncelikli olarak hayata geçirilmesine yönelik olan 2001 tarihli ortaklık belgesinde, Türkiye’nin Kopenhag Kriterleri bağlamında ekonomik ve siyasi kriterleri yerine getirmesi beklenmiştir. Bunların yanı sıra Türkiye’nin üyeliğe hazır hale getirilmesi için AB müktesebatına uyumu adına kısa ve orta vadede gerçekleştirmesi gereken öncelikler belirlenmiştir.[52] Bu bağlamda devam eden görüşmeler neticesinde 2002-2004 döneminde 8 uyum paketi ve 2001-2004 döneminde de 2 anayasa paketi TBMM’den geçirilmiştir.
Tarafların karşılıklı önceliklerinin belirtildiği bu çerçevede devam eden ilişkiler, 2004 tarihinde Brüksel’de yapılan zirvede Türkiye ile üyelik müzakerelerine başlanması için gerekli şartların olgunlaştığına kanaat getirilmiştir. Zirvede Türkiye’nin siyasi kriterlerini karşılama noktasında aşama kaydettiği belirtilmiş ve 3 Ekim 2005 tarihinde müzakerelerin başlanmasına karar verilmiştir.
2005 yılında başlayan müzakereler sonrası üyeliğe geçişi öngören fasılların açılması aşamasına geçilmiştir. Hali hazırda 2005 yılından günümüze kadar 16 fasıl açılmış ancak bunlardan sadece bilim ve araştırma faslı geçici olarak kapatılmıştır. Son yıllarda taraflar arasında artan gerginlikler sonucunda fasılların açılması gündeme dahi gelememektedir. Ayrıca bir faslın açılabilmesi için hiçbir üyenin olumsuz görüş beyan etmemesi gerekmektedir. Yalnız bir üyenin dahi olumsuz görüş belirtmesi fasılların açılıp kapanması için yeterlidir.[53]
Mevcut durumda 14 fasıl konsey ve G. Kıbrıs Rum Yönetimi’nin engellemelerine takılmış durumdadır. Genelde siyasi nitelikte olan bu engellemelerden dolayı bilim ve araştırma faslından sonra hiçbir fasıl geçici dahi olsa kapatılamamıştır.[54]
Ayrıca taraflar arasındaki ilişkilerin geldiği boyutu gösteren ilerleme raporlarına bakıldığında günümüze kadar ilerleme raporu yayımlanmıştır. Söz konusu ilerleme ve genişleme raporlarının sonuncusu 2018 yılında yayımlanmıştır. Ancak günümüzde yaşanan karşılıklı siyasi gerginlikler ve Türkiye’nin içinde bulunduğu mevcut konjonktürden dolayı müzakerelerin ‘fiili durma’ noktasına geldiği görülmektedir.
- Türkiye- Avrupa Birliği Ekonomik Hacmi
Türkiye-AB ekonomik ilişkilerine bakıldığında mevcut ticaret hacminin gümrük birliğinin başladığı tarihten çok daha ileride olduğu görülmektedir. 1 Ocak 1996 tarihinde yürürlüğe giren Gümrük Birliği’nin üzerinden geçen 23 yıllık bir uygulama döneminde taraflar arasındaki ticaret hacminin istikrarlı bir artış gösterdiği göze çarpmaktadır. Nitekim bu tarihten beri artış gösteren ticaret hacmi, 2018 yılında 165 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Bu rakamlara bakıldığında AB’nin, Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı olma rolünü sürdürdüğü anlaşılmaktadır. Bu ticaret hacminde, Türkiye’nin AB’den ihracatı 83,93 milyar dolar iken, ithalat ise 80,81 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir.[55]
Ayrıca 1995 yılında Gümrük Birliği imzalanırken Türkiye’nin Avrupa Birliğine olan ihracatı 12,2 milyar dolar iken, 2018 yılında bu rakamın 83,93 milyar dolara yükseldiği ve yaklaşık 7 kat artış kaydettiği görülmektedir. Aynı şekilde o dönemde ithalatımız 18 milyar dolar civarında iken 2018 yılında bu rakam 80 milyar doların üzerine çıkmıştır. Bu rakamlarla Avrupa Birliği’nin 2018 itibariyle Türkiye’nin ithalatında ilk sırayı almasının yanı sıra ihracat hacminde de yaklaşık %50 pay alarak ilk sırada yer almıştır.[56]
Sonuç
İkinci Dünya Savaşında her bakımdan büyük zarar gören Avrupa ülkeleri, bir daha aynı yıkımların yaşanmaması adına birtakım adımlar atma gereksinimi duymuşlardır. ABD ve SSCB’nin savaştan galip çıkması Avrupalı ülkeler nezdinde ekonomik ve güvenlik açısından yeni sorunların belirmesine neden olmuştur. Bir taraftan SSCB’den duyulan güvenlik tehditleri, diğer taraftan ABD’nin ekonomik tahakkümün belirgin hale gelmesi, Avrupalı devletlerin bütünleşme çabalarını hızlandırmıştır. Özellikle Almanya ve Fransa arasındaki tarihi düşmanlığın bertaraf edilmesi adına savaş sanayisinin temel kaynakları olan kömür ve çelik üzerinden birleşme ve ortaklık girişimleri ortaya çıkmıştır. AKÇT‘nin başarılı olması üzerine devletler, sektör bazlı bir ortaklıktan daha kapsamlı bir ortaklık olan AET’yi kurmuşlardır. AET’nin kısa zamanda başarı elde etmesi diğer bölge ülkelerinin dikkatlerini çekmiş ve bu durum topluluğun bir cazibe merkezi haline gelmesine yol açmıştır. Nitekim kuruluşundan günümüze topluluğun üye sayısı sürekli artış göstermiştir. Altı ülke ile çıkılan yolda önemli başarılar elde edilmiş ve neredeyse kıtanın tamamı topluluğa dahil olmuştur. 1990’lı yıllarla birlikte ekonomik boyutuna siyasi ve güvenlik boyutları da eklenmiş ve topluluk Avrupa Birliği’ne dönüşmüştür. Parasal birlikle entegrasyonun son ayağını gerçekleştiren ülkeler, aynı zamanda üçüncü ülkelerle belirledikleri kriterler üzerine müzakerelerine devam etmektedirler.
Avrupa Birliğinin temeli olarak görülen AET’nin kuruluşundan kısa süre sonra Türkiye de topluluğa üye olmak isteyen ülkeler arasında yer almaktadır. 1959 yılında başlayan üyelik girişimleri 1963 yılında Ankara Antlaşması ile hukuki zemine kavuşmuştur. Bu dönemde belirli kriterler çerçevesinde adaylık müzakereleri için 22 yıllık bir süreç öngörülürken Türkiye, 1995 yılında Gümrük Birliği antlaşması imzalamasına rağmen üyelik durumu bir türlü gerçekleşememiştir. Gümrük Birliği ile 1996 yılından günümüze taraflar arasındaki ticaret hacminde büyük artışın yaşandığı görülmektedir. Ancak Türkiye’nin birçok üye ülkenin yerine getiremediği kriterleri sağlamasına rağmen karşılaştığı siyasi engeller nedeniyle adaylık süreci bir türlü sona ermemiştir. 2005 yılında resmi olarak adaylık müzakereleri başlamış ancak üyeliğe gidilen yol bir türlü aşılamamıştır. Günümüzde taraflar arasında görüşmelerin gergin bir düzlemde devam ettiği görülmektedir. Her ne kadar müzakereler devam etse de tarafların üyelik inancının kalmadığı bir gerçektir. Bu bağlamda Türkiye-AB arasındaki ekonomik ilişkiler göz önüne alındığında tarafların ilişkilerini, üyelik olmadan devam ettirmek istediği yönünde çıkarımlarda bulunulmaktadır.
Cengiz SUYOLU
DİPNOTLAR
[1] Brent F Nelsen and Alexander Stubb, European Union: Readings on the Theory and Practice of European Integration, Macmillan, 1995, s. 17-19.
[2] Haluk Özdemir, Avrupa mantığı: Avrupa Bütünleşmesinin Teori ve Dinamikleri, İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, 2012, s. 219-224.
[3] Brent F Nelsen and Alexander Stubb, a.g.e., s.11-12.
[4] Beril Dedeoğlu, Dünden Bugüne Avrupa Birliği, İstanbul: Boyut Kitapları, 2003, s.48-49.
[5] Şaban Çalış vd, Uluslararası Örgütler ve Türkiye, Çizgi Kitabevi, 2006, s. 226-227.
[6] Şaban Çalış, a.g.e., s. 227.
[7] Selda Kıraç ve Buket İlhan, “Avrupa Birliği Oluşum Süreci ve Ortak Politikalar”, Millî Eğitim Dergisi, S. 188, Güz/2010. s. 193.
[8] Haluk Özdemir, a.g.e., s. 227.
[9] Carlos Closa ve Baquero Cruz Julio, European Integration from Rome to Berlin, 1957-2007: History, Law and Politics, Bruxelles: P.I.E. Peter Lang, 2009, s.21-23.
[10] Carlos Closa ve Baquero Cruz Julio, a.g.e., s.23-25.
[11] S. Rıdvan Karluk, Avrupa Birliği ve Türkiye, İstanbul: Beta, 2005, s. 15.
[12] Carlos Closa ve Baquero Cruz Julio, a.g.e., s. 21-25.
[13] S. Rıdvan Karluk, a.g.e., s. 14.
[14] Beril Dedeoğlu, a.g.e., s. 51.
[15] Haluk Özdemir, a.g.e., s. 191-192.
[16] Bu ülkelerle birlikte Norveç de üyelik başvurusunda bulunmuştur. Ancak müzakerelerin tamamlanmasından sonra ülkesinde gittiği referandumda Norveç halkı AET’ye girmeyi reddetmiştir. Bkz. Haluk Özdemir, a.g.e., s. 278-280. ve S. Rıdvan Karluk, a.g.e., s. 17.
[17] Haluk Özdemir, a.g.e., s. 281-288 ve S. Rıdvan Karluk, a.g.e., s. 18-24.
[18] Haluk Özdemir, a.g.e., s. 288-292.
[19] Croatia, https://europa.eu/european-union/about-eu/countries/member-countries/croatia_en, Erişim T: 07.12.2019.
[20] Ancak İngiltere uzun zamandır yürüttüğü AB’den çıkma yönündeki politikası sürecinin sonuna gelmiş bulunmaktadır. İngiltere’nin topluluktan çıkma sürecinin tamamlanmasıyla AB tarihinde ilk kez bir üye topluluktan ayrılmış olacak ve topluluğun üye sayısında ilk kez düşüş yaşanacaktır.
[21] European Council: Council of the European Union, https://www.consilium.europa.eu/en/european-council/, Erişim T: 02.12.2019.
[22] European Council: Council of the European Union, https://www.consilium.europa.eu/homepage.aspx/?lang=it, Erişim T: 02.12.2019.
[23] European Parliament, https://www.europarl.europa.eu/portal/en, Erişim T: 02.12.2019.
[24] European Commission, https://ec.europa.eu/info/index_en, Erişim T: 02.12.2019.
[25] Court of justice of the European Union, https://curia.europa.eu/jcms/jcms/j_6/en/, Erişim T: 03.12.2019.
[26] European Court of Auditors (ECA), https://europa.eu/european-union/about-eu/institutions-bodies/european-court-auditors_en, Erişim T: 03.12.2019.
[27] European Central Bank, https://www.ecb.europa.eu/home/html/index.en.html, Erişim T: 03.12.2019.
[28] European Investment Bank, https://www.eib.org/en/index.htm, Erişim T: 03.12.2019.
[29] Haluk Özdemir, a.g.e., s. 309-311.
[30] Haluk Özdemir, a.g.e., s. 311-313.
[31] Desmond Dinan, Europe Recast: A History of European Union. Houndmills: Palgrave Macmillan, 2004, s. 250-256.
[32] Serbest Ticaret Antlaşması, Gümrük Birliği, Ortak Pazar, Ekonomik Birlik, Parasal Birlik
[33] Desmond Dinan, a.g.e., s. 246-249.
[34] Almanya, Avusturya, Belçika, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İrlanda, Yunanistan, İspanya, İtalya, Lüksemburg ve Portekiz.
[35] Günümüzde avro para birimini kullanan ülke sayısı 19’dur.
[36] Para birliği konusunda Danimarka ve İngiltere istisna tutulmuştur. Ayrıca Şubat 1992 tarihinde imzalanan antlaşma, 1999 yılına kadar para birliğine geçişi öngörüyordu. Ancak Danimarka, Fransa ve İrlanda AB antlaşmasını kendi ülkelerinde referandum yoluyla onaylatma sürecini tercih etmişlerdir. Diğer ülkelerde olumsuz sonuç alınmasının aksine Danimarka’da birincisinin ‘hayır’ çıkması üzerine ikinci bir referanduma gidilmiştir. Yapılan ikinci referandum sonucunda Danimarka’ya Avrupa Vatandaşlığı ve parasal birliğin dışında kalma konularında istisnalar tanınmış ve Danimarka’nın antlaşmayı kabul etmesi sağlanmıştır. Bu yüzden antlaşma Kasım 1993 yılına kadar yürürlüğe girememiştir. (Ayrıca İngiltere de parasal birliğin dışında kalmayı tercih etmiştir).
[37] Detaylı bilgi için bkz. ACCESSION CRITERIA (COPENHAGEN CRITERIA), https://eur-lex.europa.eu/summary/glossary/accession_criteria_copenhague.html, Erişim T: 01.12.2019.
[38] Treaty Of Amsterdam Amendıng The Treaty On European Unıon, The Treatıes Establıshıng The European Communıtıes And Certaın Related Acts https://www.europarl.europa.eu/topics/treaty/pdf/amst-en.pdf, Erişim T: 01.12.2019.
[39] Avrupa Birliği Temel Haklar Bildirgesi, https://www.avrupa.info.tr/tr/avrupa-birligi-temel-haklar-bildirgesi-708 , Erişim T: 01.12.2019.
[40] Özgür Çalışkan, Lizbon Antlaşması Sonrası Avrupa Birliği’nin Yeni Kurumsal Yapısı, https://www.academia.edu/7485500/Lizbon_Antla%C5%9Fmas%C4%B1_Sonras%C4%B1_Avrupa_Birli%C4%9Finin_Yeni_Kurumsal_Yap%C4%B1s%C4%B1, Erişim T: 28.11.2019.
[41] Haluk Özdemir, a.g.e., s. 331-334.
[42] Mehmet Hüseyin Bilgin, Euro’nun Sonu AB’nin Sonu mu?, http://panorama.khas.edu.tr/euronun-sonu-abnin-sonu-mu-470, Erişim T: 05.12.2019.
[43] GDP growth (annual %) European Union, https://data.worldbank.org/indicator/NY.GDP.MKTP.KD.ZG?locations=EU, (çevrimiçi).
[44] GDP (current US$)- European Union, https://data.worldbank.org/indicator/NY.GDP.MKTP.CD?locations=EU, (çevrimiçi).
[45] S. Rıdvan Karluk, a.g.e., s. 545-550.
[46] S. Rıdvan Karluk, a.g.e., s. 550-551.
[47] Katma Protokol çerçevesinde 1971 yılı itibarıyla AET tek taraflı olarak Türkiye’den ithal ettiği bütün sanayi mallarına uyguladığı gümrük vergileri ve kotaları (bazı tekstil ve petrol ürünleri hariç) tek taraflı olarak sıfırlamıştır. Buna karşılık, Türkiye’nin AB kaynaklı bazı sanayi ürünlerinde gümrük vergilerini aşamalı olarak sıfırlaması öngörülmüştür. Bunların tamamlanması ve Gümrük Birliği’nin yürürlüğe girmesi için 22 yıllık bir süre belirlenmiştir.
[48] S. Rıdvan Karluk, a.g.e., s. 551-561.
[49] Bkz. Kamuran Reçber, Türkiye- Avrupa Birliği İlişkileri, Aktüel yayınları, 2004, s. 303-309.
[50] S. Rıdvan Karluk, a.g.e., s. 570-573.
[51] Cihan Dura ve Hayriye Atik, Avrupa Birliği, Gümrük Birliği ve Türkiye, Nobel Yayın Dağıtım, 2. Baskı, 2003, s. 363-364.
[52] Kamuran Reçber, Türkiye- Avrupa Birliği İlişkileri, Aktüel yayınları,2004, s. 96-114.
[53] Ayşen Hiç Gencer, “Türkiye- Avrupa Birliği İlişkilerine Temel Bakışlar: Dün, Bugün ve Yarın”, Akademik Bakış Dergisi, 25 Temmuz – Ağustos 2011, s. 7-9.
[54] Ayşen Hiç Gencer, a.g.m., s. 9-13.
[55] T.C. Ticaret Bakanlığı, https://ticaret.gov.tr/istatistikler/dis-ticaret-istatistikleri, (çevrimiçi).
[56] T.C. Ticaret Bakanlığı, https://ticaret.gov.tr/istatistikler/dis-ticaret-istatistikleri, (çevrimiçi).
KAYNAKÇA
ACCESSION CRITERIA (COPENHAGEN CRITERIA), https://eur-lex.europa.eu/summary/glossary/accession_criteria_copenhague.html, Erişim T: 01.12.2019.
Avrupa Birliği Temel Haklar Bildirgesi, https://www.avrupa.info.tr/tr/avrupa-birligi-temel-haklar-bildirgesi-708 , Erişim T: 01.12.2019.
Bilgin, Mehmet Hüseyin, Euro’nun Sonu AB’nin Sonu mu?, http://panorama.khas.edu.tr/euronun-sonu-abnin-sonu-mu-470, Erişim T: 05.12.2019.
Closa, Carlos ve Julio, Baquero Cruz, European Integration from Rome to Berlin, 1957-2007: History, Law and Politics, Bruxelles: P.I.E. Peter Lang, 2009.
Court of justice of the European Union, https://curia.europa.eu/jcms/jcms/j_6/en/, Erişim T: 03.12.2019.
Croatia, https://europa.eu/european-union/about-eu/countries/member-countries/croatia_en, Erişim T: 07.12.2019.
Çalış, Şaban ve vd., Uluslararası Örgütler ve Türkiye, Çizgi Kitabevi, 2006.
Dedeoğlu, Beril, Dünden Bugüne Avrupa Birliği, İstanbul: Boyut Kitapları, 2003.
Dinan, Desmond, Europe Recast: A History of European Union, Houndmills: Palgrave Macmillan, 2004.
Dura, Cihan ve Atik, Hayriye, Avrupa Birliği, Gümrük Birliği ve Türkiye, Nobel Yayın Dağıtım, 2. Baskı, 2003.
European Central Bank, https://www.ecb.europa.eu/home/html/index.en.html, Erişim T: 03.12.2019.
European Commission, https://ec.europa.eu/info/index_en, Erişim T: 02.12.2019.
European Council: Council of the European Union, https://www.consilium.europa.eu/en/european-council/, Erişim T: 02.12.2019.
European Council: Council of the European Union, https://www.consilium.europa.eu/homepage.aspx/?lang=it, Erişim T: 02.12.2019.
European Court of Auditors (ECA), https://europa.eu/european-union/about-eu/institutions-bodies/european-court-auditors_en, Erişim T: 03.12.2019.
European Investment Bank, https://www.eib.org/en/index.htm, Erişim T: 03.12.2019.
European Parliament, https://www.europarl.europa.eu/portal/en, Erişim T: 02.12.2019.
World Bank (2019), World Development Indicators Database. (çevrimiçi, 20.11.2019), https://databank.worldbank.org/source/world-development-indicators/preview/on#.
GDP growth (annual %) European Union, World Bank (2019), World Development Indicators Database , https://data.worldbank.org/indicator/NY.GDP.MKTP.KD.ZG?locations=EU, (çevrimiçi).
Gencer, Ayşen Hiç, “Türkiye- Avrupa Birliği İlişkilerine Temel Bakışlar: Dün, Bugün ve Yarın”, Akademik Bakış Dergisi, 25 Temmuz – Ağustos 2011.
Karluk, S. Rıdvan, Avrupa Birliği ve Türkiye, İstanbul: Beta, 2005.
Kıraç, Selda ve İlhan, Buket, “Avrupa Birliği Oluşum Süreci ve Ortak Politikalar”, Millî Eğitim Dergisi, S. 188, 2010.
Nelsen, Brent F. ve Stubb, Alexander, European Union: Readings on the Theory and Practice of European Integration, Macmillan, 1995.
Özdemir, Haluk, Avrupa Mantığı: Avrupa Bütünleşmesinin Teori ve Dinamikleri, İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, 2012.
Özgür Çalışkan, Lizbon Antlaşması Sonrası Avrupa Birliği’nin Yeni Kurumsal Yapısı, https://www.academia.edu/7485500/Lizbon_Antla%C5%9Fmas%C4%B1_Sonras%C4%B1_Avrupa_Birli%C4%9Finin_Yeni_Kurumsal_Yap%C4%B1s%C4%B1, Erişim T: 28.11.2019.
Reçber, Kamuran, Türkiye- Avrupa Birliği İlişkileri, Aktüel Yayınları, 2004.
T.C. Ticaret Bakanlığı, https://ticaret.gov.tr/istatistikler/dis-ticaret-istatistikleri, (çevrimiçi).
Treaty Of Amsterdam Amendıng The Treaty On European Unıon, The Treatıes Establıshıng The European Communıtıes And Certaın Related Acts https://www.europarl.europa.eu/topics/treaty/pdf/amst-en.pdf, Erişim T: 01.12.2019.