AVRUPA TARİHİ'NDE BİR KIRILMA: PUVATYA MUHAREBESİ

TARİH

Giriş

Dört Halife Dönemi sonrası kendi hanedanlığını kuran ve İslam dünyasının en büyük devleti haline gelen Emevi Devleti, sınırlarını Kuzey Afrika’dan Hindistan’a, Doğu Anadolu’dan Avrupa’ya kadar genişletmiştir. Emevi Hanedanlığı’nın cihat ve yayılma politikasının Avrupa ayağı İspanya üzerinden başlatılmış ve Müslüman-Arap etkisi Fransa içlerine kadar genişletilmiştir. Fethettikleri Avrupa topraklarını Endülüs olarak isimlendiren Emeviler, Batı Avrupa’da etkisi 711 yılından 1400’lü yılların sonuna kadar sürecek ‘‘Endülüs Avrupası’’ nosyonunu oluşturmuşlardır. Emeviler’in İber Yarımadası'ndaki toplumsal, kültürel bilimsel ve sanatsal varlığı bir uyanışın arayışında olan Avrupalı Hristiyanları etkilemeyi başarmıştır. Endülüs’e 711 yılında Tarık bin Ziyad ile adım atan Müslümanların askeri başarıları 732 yılında gerçekleşen Puvatya(Poitiers) Muharebesi ile sona ermiştir. Puvatya Muharabesi Avrupa içlerine doğru sürekli bir ilerleme halindeki Müslümanları durdurmuştur. Bu makalede Hristiyan Avrupa ile Endülüs Müslümanları arasında bir dönüm noktası olarak nitelendirilen Puvatya Muharebesi’ne giden süreçten, savaşın cereyanından ve taraflar açısından doğurduğu etkilerden bahsedilecektir.

Müslümanların Avrupa’da İlerleyişi

İslam dini, Dört Halife Dönemi ile Arap Yarımadası’nı aşarak çevresindeki bölgelere doğru sürekli bir genişleme göstermiş ve bu eğilim Emeviler döneminde de artarak devam etmiştir. Tarık b. Ziyad’ın İber Yarımadası’na yaptığı başarılı çıkarmanın ardından İspanya’ya kalıcı olarak yerleşim sağlanmıştır. Bölgeye hakim olan Vizigotların kendi içlerindeki siyasi ve toplumsal bölünmüşlük Müslümanların askeri başarısında kritik bir etken olmuştur. Siyasi bir otorite boşluğundan yararlanan Emeviler hızla Avrupa içlerine akınlar düzenlemeye başlamış ve pek çok önemli şehri ele geçirmişlerdir. Endülüs, Emeviler’e bağlı bir eyalet haline getirilmiştir. Böylece Endülüs’ün yönetimi, merkezi Şam’da olan Emevi halifelerinin atadığı valiler aracılığıyla yapılmaya başlamıştır. 756 yılında Endülüs Emevi Devleti’nin kurulmasına kadar olan bu süreç ‘‘Valiler Dönemi’’ olarak adlandırılmaktadır. Valiler Dönemi’nde Endülüs yönetiminin birincil faaliyeti İber Yarımadası’ndaki hakimiyeti devam ettirmek üzerine şekillenmiştir. Bu bağlamda göreve gelen valiler, bölgede İslamiyet’in yayılması ve etki alanının genişletilmesi adına fetih hareketlerine özel bir önem vermişlerdir.

730 yılında Endülüs’e vali olarak atanan Abdurrahman El-Gefiki, fetih hareketlerini sürdürmek ve bozulan asayişi yeniden tesis etmek için görevlendirilmiştir. Avrupa toprakları üzerinde genişleme siyasetinin sağlıklı bir şekilde devam ettirilebilmesinin ordu içindeki Arap-Berberi geriliminin düşürülmesi ve valiye itaatin tam manasıyla sağlanması gerektiğini anlayan Gefiki, ilk önce bu meseleyi çözüme kavuşturdu. Kendi etrafında yeniden birliği sağladıktan sonra Franklara karşı cihat ilan ettiğini duyurdu. Bu noktadan sonra Gefiki kumandasındaki Müslüman orduları Pireneleri aşarak günümüz Fransa’sının içlerine doğru nüfuz etmeye başlamıştır.

Puvatya Muharebesi

Frank topraklarında ordusu ile pek çok çarpışmadan zaferle ayrılan Abdurrahman El-Gefiki komutasındaki Endülüs ordusu, ilerlediği bölge dahilindeki kale ve şehirlerin istihkamlarını kırmıştı. Galya Dükü Eudes ile yaptığı muharebeden zaferle ayrılan Gefiki, ağır bir yenilgiye uğrattığı düşmanının arkasında bıraktığı ganimetleri de ele geçirmişti. Bourdeaux, Müslümanların kontrolüne geçmiş ve akın başarıyla sonuçlanmıştı. Merkezden epey uzaklaşıldığının farkında olan Gefiki, elde ettiği ganimetlerin ağırlığını da hesaba katarak geri dönüşe geçmiştir. Müslüman ordularının Frank topraklarındaki askeri varlığı ve alınan mağlubiyetlerin etkisi Katolik dünyasının bir araya gelmesine sebep olmuş ve ortak bir ordu hazırlama fikrini doğurmuştur. Karolenj Hanedanlığı’nın saray nazırlığını yapan ve fiili yönetimi elinde bulunduran Charles Martel komutasında bir ordu teşkil edilerek Müslüman ilerleyişine darbe vurulmak istenmiştir. Geri dönüş yolunda olan Emevi ordusu, Fransa’nın Tours ile Poitiers kentleri arasında Charles Martel’in kuvvetleriyle karşı karşıya gelmiştir.

Abdurrrahman El-Gefiki, Puvatya önlerindeki ovaya ordusunu konuşlandırarak savaş durumuna geçmiştir. Ordular arasındaki sayı farkı günümüze kadar tartışma konusu olmuştur. Avrupalı tarihçiler Emevi ordusunun, Frank ordusundan çok daha kalabalık olduğu tezini ileri sürmüş olup savaşın sonucuna binaen bir efsanenin oluşumuna zemin hazırlamışlardır. İki ordu arasında savaş silahları bakımından bir farklılığın olduğu belirtilmelidir. Emevi ordusu daha çok atlı ve hafif zırhlı birliklerden teşekkül iken Frank ordusu ağır zırhlı piyadelerden oluşmaktaydı.

Savaşın başlarında Müslümanların atlı birliklerinin de etkisiyle üstünlüğü söz konusu olmuştur. Ancak stratejik bir taktik olarak Frank birlikleri Müslümanların ganimetlerine doğru yaptığı saldırı hamlesi, dikkatlerin merkezden çepere kaymasına yol açmıştır. Merkezdeki Müslüman birliklerinin bozulması Charles Martel’e aradığı fırsatı vermiştir. Abdurrrahman El-Gefiki, dağılan birliklerinin yeniden savaş düzeni alması için çabalamış ve ön saflara doğru ileri atılmıştır. Ancak kendisine isabet eden ok ile hayatını kaybetmesi, Müslüman ordusundaki askerleri demoralize etmiş ve şaşkınlığa uğratmıştır. Havanın kararmasıyla savaşa ara verilmiş ve Müslüman komutanlar Gefiki’nin ardından yeni bir kumandan belirlemek için toplanmışlardır. Uzlaşmayla yeni bir kumandan belirlenememesi üzerine daha fazla kayıp vermemek ve var olan ganimetleri kaybetmemek adına ordunun salimen geri çekilmesi kararlaştırılmıştır. Gün ağardığında Charles Martel liderliğindeki Franklar, Müslüman ordusunun savaş alanında olmadığını fark etmiş ancak peşine düşme gereği duymamış, hatta bu durumu bir savaş hilesi olarak düşünerek geri dönme kararı almışlardır. Sonuç itibariyle Müslümanlar Puvatya önlerinde kumandanlarının şehit olduğu bir muharebeden geri çekilmiş ve arkasında taşıyamadığı ganimetleri de bırakmak zorunda kalmıştır.

Savaşın Avrupa ve İslam Dünyasındaki Etkisi

Puvatya Muharebesi, Avrupa tarihinde dönüm noktası niteliği taşıyan savaşlardan biri olarak kabul edilmektedir. Avrupamerkezci tarih anlayışına dayanan bu fikriyat, Avrupa topraklarının Müslüman-Arap istilasından kurtarılması olarak değerlendirilmektedir. Müslüman ilerleyişinin Puvatya önlerinde durdurulması, Hristiyan kimliği ve kültürel değerlerinin günümüze kadar taşınması açısından büyük önem taşıdığı ileri sürülmektedir. Öyleki pek çok Avrupalı tarihçi savaşı bu minvalden okumuş, tarihin akışını değiştiren belli başlı savaşlar arasında ilk sıraya Puvatya Muharebesi’ni yerleştirmiştir. Avrupa kültür-sanat hayatına derin izler bıraktıran bu savaş, destanlara, nesilden nesile aktarılan efsanelere konu olmuştur. Çocuklar bu savaş ile bilinçlendirilmeye ve Hristiyan değerlerine olan bağlılık ve aidiyet duygusu arttırılmaya çalışılmıştır. Çoğu tarihçi eğer Puvatya önlerindeki muharebenin Charles Martel tarafından kazanılmamış olsaydı İslamiyet’in bir Avrupa dini haline dönüşmüş olacağını ifade etmektedirler. Bu sebeple Charles Martel, Hristiyan dünyasında kurtarıcı olarak hafızalara yer edinmiş bir kumandan olarak hatırlanmakta ve yad edilmektedir. Büyük Frank İmparatoru Charlemagne’in dedesi olan Martel’e Müslüman ilerleyişine keskin bir darbe indirmesi dolayısıyla ‘‘çekiç’’ lakabı verilmiştir. Günümüz Fransa’sının da tarihini anlatan kitaplarda Puvatya Muharebesi ilk bahsedilen savaşlardan biri olarak dikkati çekmektedir.

İslam dünyasının Puvatya Muharebesine karşı olan bakışı Avrupalılar ile taban tabana zıt yönde şekillenmiştir. Müslüman tarihçiler, savaşın İslam dünyası açısından fazla değer atfetmemiştir, zira savaşın sonuçları Avrupa’daki Müslüman varlığını doğrudan etkilememiştir. Savaş, İslam kaynaklarında ‘‘Belatüşşüheda’’ olarak aktarılmaktadır. Bu adlandırma ‘‘Şehitler yolu’’ manasına gelmektedir. İslam tarihçileri bu savaşı Avrupalılar gibi hayati sonuçlar doğuran bir minvalde okumamışlar, akından dönen birliklerin dönüş yolunda uğradıkları bir çarpışma olarak değerlendirmişlerdir. İspanya’daki varlığın sürüyor olması ve zaten Frank bölgesine yapılan seferin fetihten ziyade bir akın faaliyeti olması hasebiyle Müslüman tarihçilerinin bu savaşın üzerinde yoğunlaşmamış oldukları belirtilmelidir.

Sonuç

Avrupa tarihinde bir kırılma noktası olarak nitelendirilen Puvatya Muharebesi savaşın taraflarınca farklı yorumlara tabii olmuştur. Avrupalılar, savaşın Hristiyanlık ve Avrupalılık değerlerini büyük bir tehlikeden ve yok olmaktan kurtardığı teziyle hareket etmektedirler. Milli bilinç ve dini nosyonun konsolidasyonu için daima hatırda tutulması gerektiğine inanılan bu savaş, Avrupa’nın ‘‘Batılı’’ olarak kalmasının da özünü teşkil ettiği düşünülmektedir. İslam dünyası ise bu savaşı seferden dönen ordunun dönüş yolunda komutanını da kaybettiği bir çatışma olarak değerlendirmeyi uygun bulmaktadır.

Sonuç olarak iki farklı medeniyetin temsilcisi konumundaki tarafların(Emevi-Frank), Puvatya önlerindeki bu muharebesi iki farklı tarihsel okumayı da beraberinde getirmiş, bir taraf savaşı ve komutanları Charles Martel’i efsaneleştirerek tarih bilinci oluşturmaya çalışmış, diğer taraf ise bölgedeki Müslüman varlığının devam etmesinden ötürü hayati bir anlam vermemiş ve önem atfetmemiş olduğu ifade edilmelidir.

ABDULKADİR AKSÖZ

Kaynakça

  • ATÇEKEN, İsmail Hakkı, Puvatya Savaşı ve Etkileri Üzerine Bir Araştırma, Selçuk Üniversitesi, dergipark.ulakbim.gov.tr/neuifd/article/download/5000125672/5000115471
  • DEMİRKENT, Işın, FRANKLAR, TDV Ansiklopedisi, Cilt: 13; Sayfa: 174
  • ÖZAYDIN, Abdülkerim, BELÂTÜŞŞÜHEDÂ, TDV Ansiklopedisi, Cilt: 05; Sayfa: 392

Abdulkadir AKSÖZ
Abdulkadir AKSÖZ

Political Science Indian Subcontinent Studies [email protected]

Yorum Yaz