İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Irak ve Suriye Ortadoğu’nun iki kilit ülkesidir. II. Dünya Savaşı sonrası Arap Dünyasında ortaya çıkan Pan-Arapçı yaklaşımlar ve Arap milliyetçiliğinin bir türevi olan Baas fikri, Irak ve Suriye’de iktidara gelmiş önemli bir ideolojidir.
Tek bir Arap ulusu oluşturmak, sosyalizmi gerçekleştirmek, Arap dünyasını yabancılardan temizlemek, emperyalizme ve sömürgeciliğe karşı çıkmak gibi amaçları olan Baas, “birlik, özgürlük, sosyalizm” sloganları ile ortaya çıkmış bir ideolojidir. “Rönesans”, “yeniden doğuş” ve “diriliş” anlamlarına gelen Baas, fikir olarak laik, milliyetçi, kapsayıcı olma amacı gütmüştür. Fakat bu yalnızca teoride kalmış, pratikte uygulanmamıştır.
Baasçılık anlayışının temelini oluşturan felsefe, Irak ve Suriye’de uygulaması ile farklı yorumlanmış, ne iç siyasette ne de dış siyasette bütünlük ve birlik arzedememiştir. Irak’ta ve Suriye’de Baas fikri tanımıyla ters bir eylem içermiştir. Rekabet, üstün olma isteği ve tarihsel sürtüşmeler nedeniyle bu iki baas ülkesi arasındaki farklılıklar hat safaya ulaşmıştır.
Şubat 1963’te Irak’ta, Mart 1963’te Suriye’de yapılan darbeler ile Baas ideoloji ve partiden ülkelerinde yönetime yükseldiler. Irak’ta Hasan el-Bekir Suriye’de Salih Cedid ile yöntetimlere başlayan Baas partisi, 1966’da Hafız Esad’ın, 1976 yılında da Saddam Hüseyin’in Baas yönetimlerini devralması ile iki ülke arasındaki rekabet farklı bir boyuta taşınmıştır.
Suriye ve Irak Baas rejimlerinde ortak özelliklerden biri muhalefete yapılan sindirme uygulamalarıdır. El-Bekir döneminde Irak’ta nispeten daha esnek olan durum, Saddam Hüseyin döneminde muhalefete karşı sistematik bir baskı ve korku politikası uygulanarak rejimin otoriter ruhu ortaya çıkmıştır. Parti-devlet bütünleşmesi söz konusu olmuştur. Suriye ve Irak’ta rejimlerin devamının sağlanması adına “el-Muhaberat” adıyla gizli servisler kurulmuş ve rejime karşı “muhalif”, “düşman” veya “komplocu” olarak gördüğü kişi yada oluşumları yok etmiştir.
Baas partileri iktidara geldikleri Suriye ve Irak’ta ailelere ve meshep bağlarına odaklı politikalar izlemişlerdir. Hafız Esad öldükten sonra yerine oğlu Beşar Esad’ın geçmesi de bunun en büyük kanıtıdır. Irak’ta nüfusun %60 ını oluşturan şiiler yönetimde yer almak bir yana baskı altında tutulmuşken, ülkeyi nüfusa oranı %25-%30 olan sunniler yönetmiştir. Yine Suriye, nüfusun %10 unu teşkil eden şiiler tarafından yönetilmiştir. Baas ideolojisi halk katılımını artırmak niyetindeyken aksine yönetimde ayrıcalıklı bir elit oluşturulmuştur.
Baas ideolojisinin temelini teşkil eden “arap milliyetçiliği” iki ülkede de arkaplana atılmıştır. Irak’ta “Irak milliyetçiliği”, Suriye’de “Suriye milliyetçiliği” arap milliyetçiliği ile karşı karşıya gelmiştir. İki ülke de zaman zaman arap milliyetçiliğine ters uygulamalar yapmıştır. Irak ve Suriye rejimleri sınırlarının dışında etkinlik göstermek istemiştir. Suriye eski toprakları olduğunu iddia ettiği Lübnan, Ürdün, Filistin ve Hatay’ı kapsayan “Büyük Suriye” devletini Arap birliğinin ön koşulu olarak görmüştür. Irak ise Kuveyt, Mezapotamya, Şattü’l-Arap ve İran’ın kontrolündeki Huzistan bölgelerini kapsayan “Büyük Irak” idealini Suriye gibi Arap birliğinin ön koşulu olarak görmüştür.
Irak ve Suriye’nin dış dünya ile ilişkileri de birbirlerine zıttır. Saddam Hüseyin yönetimindeki Irak, Körfez Savaşı’na kadar, batı ülkeleri ile iyi ilişkiler kurmuş ve ABD’nin müttefiki konumundayken, Suriye de doğu bloğuna dahil olmuş ve Sovyetler Birliği’ni yanına almıştır. Körfez Savaşı’ndan sonra ise ABD’nin Irak’a müdahalesi ile Suriye ABD’ye destek vermiş, Saddam Hüseyin yönetimindeki Irak ise en büyük müttefiklerinden olan ABD’yi karşısına almıştır.
Ülkelerin birbirinden ayrıldığı bir olay da Filistin meselesidir. İki rejim de halkın desteğini almak adına Filistin halkının yanında olduklarını söylemiş ve İsrail’e karşı olduklarını söylerken, Suriye’nin Lübnan Savaşı’ndaki tutumu tezatlık göstermiştir. Hafız Esad, Lübnan iç savaşında Hristiyan Maruniler lehinde bir müdahalede bulunmuş, Yaser Arafat önderliğindeki Filistin el-Fetih grubunun karşında bulunmuştur. El-Fetih ile Lübnan’lı sol grupların ittifakı karşısında yenilecek sağ Hristiyan gruplar kendilerine dengeleyici bir güç bulmuşlardır. Suriye’nin bu müdahalesi başta Suriye toplumu ve Irak’la birlikte tüm Arap dünyasındaki imajını zedelemiştir.
Her ne kadar iki farklı bloğun üyeleri olması hasebiyle doğrudan bir çatışmaya girmeseler de, Irak ve Suriye bölgedeki farklı ülkeler ile birbirlerine karşı yakınlaşma çabası olmuştur. Buna bir örnek olarak Irak-İran Savaşı’dır. Saddam Hüseyin’in bölgenin lideri olma niyeti ve İran’da kurulan İslami rejimden çekinmesi hasebiyle İran rejimini sindirmek istemiştir. Gösterdiği gerekçeler ile İran’a saldırı başlatmış ve 8 yıl süren iki tarafın da kaybettiği Irak-İran Savaşı’nı başlatmıştır. Bu savaşta Hafız Esad kendisi gibi Baas iktidarı olan komşusu ve Arap olan Irak’a karşı kendisi gibi seküler bir rejimi olmayan İran’ı desteklemiştir. Bu savaşta İran’a silah ve askeri teçhizat yardımı yapan Suriye, Irak’ın kuzeyinde özerk yönetim isteyen Kürtlerin ayaklanmasına da arka çıkmıştır.
Son olarak, daha önce değindiğimiz, Körfez Savaşını ele almamız gerekir ki bu çatışmanın iki önemli boyutu vardır. Bunlardan birincisi, Baasçılık ve Pan-Arapçılık amacı ile hareket ettiğini dile getiren Irak’ın bir başka Arap ülkesi olan Kuveyt’i işgalidir. İkincisi de bu işgal nedeniyle ABD’nin önderliğindeki koalisyonun Saddam rejimine müdahalesine, Irak ile aynı amacı taşıyan bir Arap ve Baas ülkesi olan Suriye’nin destek vermesidir.
Sonuç olarak, II. Dünya Savaşı sonrasında Ortadoğu’da yaşanan değişim süreci içerisinde ortaya çıkan Baas ideolojisi, kurulduğu zamandaki ideolojisini ve Arap dünyası için düşündüğü ve yapmak istediklerini uzun vadede gerçekleştirememiştir. Bölgedeki siyasal dengeler, stratejik hesaplar ve çıkarlar nedeniyle Baas ideolojisi yalnızca teoride kalmış pratikte karşılık bulamamıştır. Baas Partisinin yönetimi eline aldığı Saddam Hüseyin ve Hafız Esad dönemlerinde, siyasal yapıdan askeri yapıya, ekonomik politikalardan sosyal dönüşüme bir çok alanda paralellik göstermiştir. Fakat yaşanan rekabet ve çıkarlarının çatışması ile iki komşu ülke birbirinden uzaklaştığı gibi Baasçılık, Pan-Arapçılık misyonundan da giderek uzaklaşmıştır.
İLGİLİ YAZILAR:
Yorum Yaz