Mustafa Kutlu’nun bu hikayesi köy hayatını, köy hayatının güzelliklerini ve köydeki insanların duygu ve düşüncelerini ele aldığı, oldukça akıcı ve güzel bir hikâyedir. Köydeki insanların düşüncelerini, arzularını ve emellerini çok güzel işlemenin yanında değişen ve farklılaşan dönemi de çok güzel ele almıştır. Tarım toplumundan sanayi ve şehirleşmeye geçildiği dönemde gençlerin verdiği tepkiler ve beklentileri de eserin işlediği konular arasındadır. Köy hayatını yıllardır yaşayan insanların çocukları, bir anda değişimle birlikte köyü terk etmeye başlayacaklardır. Köyü terk ediş gençlerin en büyük emeli olacak ve Istanbul ise onların varmak istediği yer konumuna gelecektir.
Hikâye Islak bir kaya etrafında başlamaktadır. Yazar ana karakteri konuşturarak düşüncelerini anlatmakta ve köy hayatını gözler önüne sermektedir. Ana karakter Islak Kaya’dan su çıkacağını ve su ile de dillere destan bir bahçe meydana geçireceğinin hayaliyle Islak Kaya’yı yontmaya girişir. Tabi Islak Kaya’nın yakınında Muhtar’ın tarlası bulunmaktadır. Muhtar ise eski eşkiyalardan ve ahaliyi canından bezdirmiş bir adamdır. Ana karakter Islak Kaya ile meşgul olduğu sırada dedikodular yayılır. Onun babası gibi define aradığı gibi dedikodular dolaşmaya başlar. Her evden farklı bir dedikodu yükselmektedir. Lakin işin aslı daha sonra, özellikle de Islak Kaya’dan su çıktıktan sonra anlaşılır.
Islak Kaya’dan su çıkınca Muhtar ile baş karakter arasında büyük bir çekişme sürer gider. Ta ki bu iş mahkemeye kadar varır. Baş karaktere akıl veren Hacali baş karakterin babasının arkadaşı ve ona yardım eden, muhtarın kötülüklerine karşı durabilecek akılda ve zekada birisidir. Onun bahçeyi oluşturmasında, ekeceği fidanları bulmada ve muhtarı oyalamada ona çok yardımı dokunur.
Önemli karakterlerden biriside Derviştir. Derviş kendi halinde garip ve kimsesiz birisidir. Genelde köyün imamı olan Emrullah Hoca ile vakit geçirmekte ve kendi halinde yaşayan bir derviştir. Emrullah Hoca ve Dervişte köyde iyi insanlar arasındadırlar. Derviş de ayrıca Ana karaktere yardım etmekte ve onun bahçesini korumada önemli katkıları bulunmuş birisidir.
Uzun uğraşlar sonucu Islak Kaya’dan su çıkmaya başlamış ve ana karakter hayalindeki bahçeyi sonunda kurmuştur. Muhtar da girdiği davayı kaybetmiş olması ve hem de iki oğlunun İstanbul’a kaçması sonucu artık bahçe ile uğraşmaz. Oğullarının onu terk etmesi, yalnız kalması ve üstüne üstlük hastalanması sonucu bahçe ile uğraşamaz hale gelir. O eski kabadayı, eşkıya, güçlü ve zalim muhtardan geriye yatağa mahkum hasta, zayıf ve üstüne üstelik yalnız bir adam kalmıştır. Oğulları bile onu terk etmiştir. Son nefesini vermeden önce ana karakterden helallik istenilmesini istemekte ve ana karakterle konuşamadan son nefesini vermektedir.
Ana karakterin oğlu büyümüş ve köyün diğer gençleri gibi İstanbul’a gitmenin hayallerini kurmaya başlamıştır. Köy hayatını kötü, pislik ve orada bulunmayı beyhude bir çaba olarak görmektedir. Evlendirilmesine rağmen İstanbul’a gitme fikri artık gönlüne işlemiştir. Ona göre savaş bittiğinden artık fırsatlar çağı başlamış ve İstanbul’a erken giden kazanacaktır. Eşini de alır ve İstanbul’a gider.
Tabi köy gittikçe köy olmaktan çıkmaya başlar. Geriye birkaç kişi kalmıştır. İnsanlar göçtükten sonra köye yol yapılmıştır. İnsanlar gittikten sonra köye sağlık ocağı yapılmaya karar verilmiştir. Çoğu faydalı işler vakitsiz gelmiştir. Elektrik bile insanlar yokken gelmiştir. Zaman böyle gelip giderken köye İstanbuldan birisi gelir. Dedesinden kalan yerleri âbâd eder ama daha sonra köyde yaşama düşüncesinden vazgeçer. Köy hayatına alışamamış ve erimeye başlamıştır. Geri dönmeye karar verir. Bu arada ana karakterin eşi hastalanır. İstanbul’a götürürler hem paraları ile rezil olurlar hem de ne yaparlarsa eşini kurtaramazlar. Şehir hayatı hiç de güzel değildir. Kokusu kötü, yaşanmaz, toprak kokusu yok, her şey sunidir. Çıktığı yeri yani köylerini beğenmeyen şehirliler yiyeceklerini köylerden temin etmekten geri durmazlar.
Ana karakter İstanbul’da fazla duramaz ve köyüne döner. Bir süre Deli Derviş ona bahçesinde yardım eder ama artık yaşlanmış ve hareket edebilme yeteneği zorlaşmıştır. Bir gün Deli Derviş köy dışına çıkmıştır ve ana karakterde yolda giderken ayağı kayar ve yere düşer. Ayağının kırıldığını fark eder. Bir anda ecel korkusu her tarafını sasar. Terlemeye başlar. Ayağa kalkmaya çalışır ama kalkamaz. Deli Dervişin de köyde olmadığını düşünür ve korkusu iyice artar. Sonra ise rahatlamaya başlar. Durumu kabullenir ve aklından bahçeyi, çicekleri ve köy hayatının tüm güzelliklerini düşünürken, karın yağışının altında hayata gözlerini yumar.
Tabi yazar özellikle eserinde köye ait kavramları büyük bir ustalıkla kullanmakta ve zaman zaman eserinde köy şivelerine yer vermektedir. Kuş isimlerini, bitkileri çok iyi bildiği anlaşılmakta ve gerçekten köy hayatının güzelliklerine o kadar dikkat çekmektedir ki insanda köye olan bakış açısı değişmektedir. Şehrin betonlaşmasının zararlarını ve kötü yanlarını anlatırken doğalın ve güzelin ise önemini vurgulamıştır. Kitabın değeri, kalitesi ve anlattığı dönemi yansıtabilmedeki başarısı o kadar ustacadır ki kitabın değerlendirmesini yazan bu aciz yazarın kitabı anlatabilmedeki başarısı oldukça düşük olacaktır. Dolayısıyla değerlendirmeyi ele alan yazar sizleri bu kitabı okumaya davet etmektedir.
Ozan DUR