BİR GARİP MEDYA

BİLİM VE TEKNOLOJİ

Bizler sosyal medyanın pireleri miyiz? Hayatımızda en az bir kez duyduğumuz “Kavanozdaki Pire”  hikâyesinin günümüzdeki çağrışımıydı sosyal medya. Belli sınırlar içinde kurulmuş bir düzenek olan bu oluşumun içine hapsettiği gençleri, dönüşü olmayan bir yola sürüklemektedir. “Bu kadar sert bir giriş yapmasa mıydım acaba?” diye düşünmedim değil aslında. Fakat geçmişten günümüze kadar ülkemizin üzerinde gezinen gözlerden bizi sakındıran en önemli etken gençliğimizdir. Öyle ki şuan Almanya gibi birçok Avrupa ülkesi, bizim ülkemizin sahip olduğu genç nüfusa imrenerek bakmaktadır. Dış ülkelerin imrendiği genç bir nüfusa sahip olmamız beraberinde; “Bu nüfusun kaçı pire olmaktan kendisini kurtarıyor ve kaçı pire olduktan sonra açılan kapaktan dışarı çıkma cesaretini kendisinde bulabiliyor?” sorusunu gündeme getirmektedir. Kendi özünü, sosyal medya dışına bırakıp da yeni bir kişilikle sosyal medyanın piresi olan gençliğin çoğunlukta olduğunu fark etmek zor olmasa gerek. Çevremizde yapacağımız ufak bir keşif bize gençlerin akıllı telefonları aracılığıyla sanal ortamın çemberi içinde nasıl kaybolduklarını görebiliriz. Peki ya başını yukarı kaldırdığında göreceği gerçek hayattan soyutlanmak neden bu kadar kolay?

Geçmişten günümüze kadar gençlerin farklı alanlarda köleleştirildiğini ve bu durumun ileriki yaşları da etkilediğini görmekteyiz. Örneğin; “Sevgililer Günü” diye adlandırdığımız bir kavanozumuz var bizim. “Ağaç yaş iken eğilir.” atasözünün gençliğimize en güzel uyarlanmış ve benimsetilmiş biçimlerinden biridir. “Bak hediye almazsan çevrendekiler ne der?” tarzı cümlelerin yapmış olduğunu baskıyla eğilip, kölesi oluyoruz bunların. Günümüzde bu sözlerin benzerinin sosyal medya için de kullanılması; bu ikisi arasındaki benzerliği gözler önüne sermektedir. “Aaa senin Facebook Twitter ya da Instagram hesabın yok mu?” gibi sözler günümüzün yeni moda anlayışının popüler soruları konumundadır. Kendini, fikirlerini ve kararlarını yönetemeyen bir gençlik mi geleceğimizin teminatı olacak? İşte yeni bir çelişki daha.

“140 karakterlik metinle konuşan parti liderleri”, “7 saniyelik video şeklinde yapılan Ulusa Seslenişler”, “Şair ve yazar kılığına bürünmüş Milletvekillerinin Meclis konuşmaları” … eğer hayalimde bunlar canlanmasaydı; hepten karamsarlığa düşmek istemezdim. Peki, bu cümlelerdeki karakterlerin özüymüş gibi benimsediği, başkalarının özünü kabullenişlerinin bir açıklaması yok mu?

Gerçek kişiliklerinden soyutlanıp, sanal âlemin sunduğu farklı kişilik oluşturma imkânını kullanan genç nesil, adeta bir şizofrenin bölünmüşlüğüne sahip olmaktadır. Bu kabullenişten sonra artık tek bir Ahmet ya da Mehmet’ten bahsetmek yanlış olur. Sıradan bir toplumda yer alan kişilikleri yanı sıra, bir de sosyal medyadaki kişileri vardır. Gençliğimiz bilgi ve haber gibi paylaşımları yaparak hızlı bir biçimde insanlığa faydalı olma imkânını, neden kişiliklerini ve benliklerini parçalayarak heba etmeyi seçmektedir? Gerçi,  sahip olduğu fazla takipçi ve beğeniler ile ülkesini ve davasını en iyi şekilde savunmuş bir birey edasına sahip sanal ortamın genç orduları, bu çetin ve zor şartlar altında klavye üzerinden verdikleri savaşlardan ötürü tebrik etmek gerekir. Öyle incelikleri vardır ki bu savaşların; bir başka sanal ortamda görülen yeni bir bilgiyi bu ortamda oluşturulan benliğimizin vermiş olduğu doğruluk hissiyle sorgusuz kabullenip de “kopyala-yapıştır” yöntemiyle bir başka ortama aktarmak, ne müthiş bir dikkat ve sanatın örneğidir. Gençlerimiz zamanla bir şeyler yapmak yerine, yapılmış şeyler üzerinden prim yapmayı amaçlar oldu. Bunu tetikleyen en önemli etkenin sosyal medya ve çevrenin sağladığı hızlı ve kolay erişim olduğunu söyleyebiliriz.

Modern hayat; bizim kısa zamanda çok iş yapmamızı sağladığı söylenen bir uçurumdur. Çünkü bizler ulaşmak istediğimiz hedeflere -hani o zirve veya başarı dediğimiz o dağa- varmak için ömür harcarız. Modern hayatla birlikte hayatımıza yerleştirilen hız kavramı yüzünden, kaç gencimiz -sonunda zirveye ulaştım düşüncesiyle- sahip olduğu rahatlıktan dolayı başlangıç noktasından daha aşağıya düşmektedir?

Günden güne sayısı hızla arttırılan “Sosyal Medya” isimli –etkisi üniversitelerden de fazla olmaya başlayan- bölümlerimiz var artık. Söylemesi acı fakat son zamanlarda gittiğim kitapçılardan birinde rastladığım -çoğu sosyal medya üzerinde beğeni kazanmak amacıyla süslendirilmiş sözlerden ulaşan- bir kitap, tarif ettiğim bölümün mezunlarının piyasa çıktığını fazlasıyla göstermekte. Ne acı ki! Yıllarca hocalarının önünde diz kırıp, onlarca büyüğünün yapıcı eleştirileri arasında yetişip, olgunlaşan yazarların sayısı günden güne azalmaktadır. Edebiyat ise; bu hususta çoğaltılabilecek örneklerden sadece birisidir.

Eskiden “Dil insanı vezir de eder rezil de” düşüncesine sahip gençlik, günümüzde yerini “Rezil oldukça vezirleşirsin” anlayışına sahip bir gençliğe bırakmaktadır. Farklı bir kimliğe bürünmeden “ben” olabilen; dil ve üslubu kendisine göre şekillendirebilen; her ne kadar baskı altında tutulsa da kapak açıldığında dışarı çıkma cesareti gösterebilen; yönetilen olmaktan kurtulup, yöneten konumuna geçebilen; en önemlisi de sosyal medyanın sahip olduğu bir kişi değil de, sosyal medyaya sahip olabilen bir gençlik aranıyor.

İlanen duyurulur.

Mustafa ÇAĞLAR
Mustafa ÇAĞLAR

Kabil yüreğini Habilleştirme gayretinde biri. İletişim: [email protected]

Yorum Yaz