BİR KİRAZIN AŞKIYLA DEDEM

GENEL

Dedem... En kıymetlim.. Gönül sızım,  Hacı Hüseyin Uluocak için...

Bilmezdim, gücünün ve bedeninin artık yavaş yavaş silindiği o son günlerine kadar fark edemedim. Derin bir arzuyla, soluklaşmış yüzünde parlayan ak sakalıyla tek bir şeyi sayıkladı durdu. Kiraz... Kiraz... Kiraz...‘Bir kiraz yersem kendime geleceğim!’’ diyordu dedem. Bir hikaye böyle başladı..

 

Mart’ın kuru ve keskin soğuğu kendisini hale hissettiriyor ama güneş de ufuktan harelerini yolluyordu yatağına. Nefes alış verişleri düzensiz, beli ileride, elleri dizlerinin üstünde dik durmaya çalışıyordu. Gözleri kapalı... Ziyaretine geldiğimden habersiz... Evde bir o, bir de anneannem var. Tutup elini öpüyorum, eli buz gibi... Beni bir anlığına tanıyamıyor. İlk kez... ‘‘Kim bu?’’ diye sorduğunda anneannem; ‘‘Kadir torunun, Kadir torunun, seni ziyarete gelmiş.’’ diyor. Gözlerini dikiyor üstüme ‘‘Ha Kadir, hoş geldin boylarına öldüğüm’’ diyor dedem, bitkin ama sadece bir dakika içerisinde kendini toparlıyor, derslerimi soruyor ve annemi... ‘‘Songül gelecek değil mi?’’ Hastaneye gitti diyorum akşam senin yanında olacak...

Yüzünü bir tebessüm bürüyor. Dedeme oldum olası çok yakışır tebessüm. Sakalları hafiften dalgalanır, gamzemsi bir güzellik kaplar yanaklarını, gözlerinden okunur yansıması.

Anneannemin bir elinde tesbih, bir elinde mendil.. Gözleri yaşlı, tüm dikkati, tüm bedeni ve ruhu dedeme kilitli... Anlıyorum.. Anneannem ayrılık seziyor. Yeşil gözleri buğulu... Korkuyor, çok korkuyor dedemi kaybetmekten. ‘‘Dedensiz bu dünyayı anneannen ne yapsın hey oğul’’ diyor, ‘‘O olmadan ben ne ederim?’’ Sakinleştirmeye çalışıyorum, biraz ferahlamasını sağlamak amacım. Gözlerindeki yaşı siliyorum. Kalkıp namaza geçiyor. Dedemle baş başayım. Çıt yok. Süzüyorum inceden inceye. Bir an atak geliyor, hızlı hızlı nefes alıp vermeye başlayınca telaşa kapılıyorum. Pencereyi aç çabuk diyor.. İstediği biraz taze hava. Kuru soğuğun getirdiği rüzgar dolduruyor salonu. Bir iki dakika, ya geçti geçmedi, kapat tamam diyor, sebep olarak anneannemin üşüyeceğini söylüyor. Kalkıp kapatıyorum, dedem o halinde bile anneannemi düşünüyor. Hislerim karman çorman.. Dedem iyi değil, hem de hiç iyi değil...

Sonra bir an için dönüyor bana ‘‘Kiraz çıkmış mıdır?’’, ‘‘Kiraz istiyor canım çok.’’ diyor. Dede bir bakayım araştırayım senin için diyerek bölgede ne kadar market varsa didik didik ediyorum. Tüm manavlar daha kirazın çıkmasına nerden baksan 1 ay var, bu mevsimde kiraz bulamazsın diyerek beni yolluyorlar. İçimde bir sıkıntı... Alev gibi bir şey sarıyor bedenimi. Kuzenimi arıyorum telefonla. Meğer herkes günlerdir adeta seferber olmuş İstanbul içindeki tüm haller dahil şehir dışına kadar fellik fellik kiraz arıyormuş. Dedem kiraz istiyor. Hiçbir şey koymuyor ağzına günlerdir. Gözümüzün içine derinden baka baka kirazdan haber bekliyor. Kiraz dışında her türlü nimet, meyve ve yemek dedemin önünde. Ağzına bir kere aldığını ikinci sefer almıyor, alamıyor.  Dedem kirazın aşkıyla bekliyordu. Yatağına geçmeden onun için aldığım peynirli pideyi ufak ufak parçalara bölerek ağzına veriyorum. Allah senden razı olsun diyor ama aklı hala kirazda. Yatağına uzanıyor. Sivas Koyulhisar’daki dayımı aramamı ve ordaki pazara kirazın gelip gelmediğini sormamı istiyor. Tokat Erbaa’dan kirazın gelmiş olacağını düşünüyor. Ah dede... İstanbul’da kiraz yok, o ellerde nasıl olsun.. Başüstüne diyerek arıyorum dayımı, burda kirazlar daha yeni çiçek açıyor diyor... Kiraz yok!

Hava kararıyor. Müsaade isteyip gideceğim. Dedemi sakallarından öpüyorum. Misk kokuyor sanki. Sonra tutup elini öpüyorum. Farklı bir gülümseme var yüzünde.. Neşe değil.. Sevgi dolu biliyorum ama farklı. Bir masumiyet, bir deruni anlam var. Okudum, hissettim ve sendelendim.. Allah’a emanet olun dedim, yine geleceğim.. Dedem yatağın içinden sol elini başının hizasına kaldırarak bana el salladı. Dedem bana ilk kez el sallıyordu. Dokundu, çok fazla dokundu. O yüz ifadesi, o el sallayış, o ciğerimi yakan tebessüm ile veda ediyordu bana.

İçim ürperdi. Dedem gidiyordu, ben değil.. Akşamki ders için doğru yol aldığım Fikirtepe’nin yıkılmış, bomboş viraneleri arasında hıçkıra hıçkıra ağladım. Bağıra bağıra ağladım. Aslında ben dedeme ölmeden ağladım.. Kiraz bulamadım. Kiraz bulamadık.

Dedem... Hacı Hüseyin Uluocak üç gün sonra bir kirazın aşkıyla son nefesini yatağında verdi. Hastane köşelerinde canımı alma Allah dedi, bir Cuma akşamı, yanıbaşında hayat yoldaşı Müşür’ü; anneannem, en büyük oğlu, en büyük kızı ve gelininin okudukları Kur’an-ı Kerim ve tekbirler eşliğinde son nefesinde kelime-i şehadet getirerek kurban olduğu Rabbine kavuştu. 6 Nisan 2018 Cuma gecesi, yatsı ezanının ardından Rahmeti Rahmana ulaştı dedem. Herkese hakkını helal etti. Anneanneme, evlatlarına, tüm tanıdıklarına ‘‘bin kollarıyla helal ettim hakkımı’’ dedi.

Anneannem... ‘‘Beni bırakıp nereye gidiyorsun Dedesi?’’ diye sormuş dedeme.. ‘‘Seni Allah’ıma emanet ettim.’’ demiş dedem. Ciğerlerimizi kor eden son konuşmaları olarak hafızamıza kazındı..

[caption id="attachment_12429" align="aligncenter" width="2048"] Dedem ve anneannem..[/caption]

Bugün tam bir sene oldu. Dedemsiz... Koltuğu boş.. Kimse oturmuyor. Odası bıraktığı gibi.. Her anısı, her hatırası, her eşyası olduğu gibi saklı yerinde.. Dilimizde, aklımızda, rüyalarımızda ve gözlerimizin buğusunda dedem artık. Sevdası yaylasına benzer bir yerde, çam ağaçlarının dibinde yatıyor Ihlamurkuyu’da..

Ne yazsam, ne söylesem, ne anlatsam dedem hakkında bir şeyler hep eksik sanki.. Sadece bir dal kiraz bulamamış olmamız içimizde ukde olarak kalacak.. Bizi yakan, bizi yıkan bu oldu... Cennette kiraz ağacının altında kana kana kiraz yemesi için dua ediyorum.

Gönlümün sızısı, canımın içi, çocukluğumun hazinesi, kıymetlim Hacı Dedem.. Mekanın cennet ola, kabrin pür-nur dola..

https://www.ilimvemedeniyet.com/dedem-icin.html

Abdulkadir AKSÖZ

Abdulkadir AKSÖZ
Abdulkadir AKSÖZ

Political Science Indian Subcontinent Studies [email protected]

Yorum Yaz