İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
KABUSNAME
ÖZET
Kabusname, Keykavus bin İskenderi M. 1082 yılında oğlu Gilan Şah için yazdığı nasihatname (bazı kaynaklarda siyasetname olarak geçer) türünde Farsça yazılmış bir kitaptır. 44 bölümden oluşan kitap hayatın her alanın da kulanılabilecek yararlı ve gerekli bilgiler veriyor. Kitapta verilen bilgilerin bir kısmı satranç oynamak, latife yapmak, yıkanmak, av avlamak, top oynamak, cariye ve köle almak, at cinsleri, tıp astıroliji ve hendese gibi ilimlere vakıf olmak, padişahlık ve vezirlik gibi idari makamlarla ilgili bilgilerdir. Kabusname, bu yönüyle Fars edebiyatında büyük öneme sahiptir. Kitap, Eski Anadolu Türkçesi döneminde (13-15. yy) farklı çevirmenler tarafından altı kez Türkçeye çevrilmiştir.
Ödevimi oluşturuken bazı kaynaklardan istifade edeceğim. Ödevim ana kaynak olarak Kabusname kitabını, yardımcı kaynak olarakta DİA maddesi ve Enfal Doğanın Eski Anadolu Türkçesi Döneminde Yapılan Kabusname üzerine makalesini kulanacağım. Kabusname eserinin birçok çevirisi olduğu için, ben Mercümek Ahmedin çevirisini tanıtacağım. Kitap, Önsöz, 44 bab, Ekler ve Sözlük kısımlarından oluşmaktadır. Ödevimin daha iyi analaşılması için Özet, Giriş, Eser İsmiyle ilgili fikir ve düşünceler, Orhan Şaik Gökyay, Keykavus b. İskender, Mercümek Ahmed Çevirisi, 44 Babdan Birkaç Örnek ve Sonuç kısımlarına ayırarak tamamlayacağım.
GİRİŞ
Kabusname Farsça türünde bir kitaptır ve Nizamımülkün Nasihatnamesiyle aynı dönemde yazılmıştır. Eser İlk Rıza Kuh Han Hidayet Tarafından 1285’de neşredilmiştir. Kabusname Kitabı, Farsçadan Türkçeye Mercümek Ahmet tarafından Sultan II. Murad’ın isteğiyle çevrilmiştir. Benim hazırladığım ödev Orhan Şaik Gökyay’ın sadeleştirdiği ve Kabalcı Yayınevinden 2007’de çıkan, Kabusname kitabıdır. Kabusname eseri siyasetname ve nasihatname niteliğe sahiptir. Kitabı okurken zaten herşey apaçık ortaya çıkıyor. Kitap oldukça değerli öğütler veriyor. Keykavus artık yaşlandığını ve ömrünün az kaldığını hisedince ve yerine geçecek olan Oğlu Gilan Şaha, makamı ile ilgili hayatından örnekler vererek öğütlerde bulunuyor. Eser, bir Devlet Liderinin nasıl olması gerektiğini ve hükümdarlığın her sahasıyla ilgili bilgi ve nasihatlarda bulunuyor. Kabusname bu zengin içeriğinden dolayı sadece İran Edebiyatında rağbet görmemiş, Osmanlı başta olmak üzere birçok Ülkeler tarafından da beğenilerek farklı dillerde tercüme edilmiştir. Kabusname Türkçeye birkaç kez farklı dönemlerde farklı kişiler tarafından çevrilmiştir. XIV. yy sonunda 1 kez, XV. yy ilk yarısında 2-3 kez ve XVIII. yy başında tekrar gözden geçirilir. Şeyhoğlu Sadrüddin (1361-1387) Germiyanoğlu Mehmed Bey oğlu Süleyman Şah adına yapılan çeviri - ilk Türkçe çeviridir. Ali Kadıoğlu çevirisi ise 1377-1411’ de Yıldırım, Beyazıt'ın oğlu Emir Süleyman'ın veziri Hamza Beye yapılmış 2. çeviridir. Yabancı dilde çeviriler ise Querry – Fransızcaya, H. F. van Diez – Almancaya, Kayyum Nasiri – Kazanca lehçesine (Osmanlıcasından), Gülnar Hanım- Rusçaya, Edward G. Browne - Levy tarafından İngilizceye çevrilmiştir[1].
Yazar eserde zamanının ilim ve adaleti üzerine zengin bilgileri 44 ayrı konuyla ele alıyor. Kabusnameden bir çok yazar alıntı yaparak eserinde kullanmıştır. Kabusnamenin birinci el kaynak olarak kulanıldığını rahatlıkla söyleyebilirim. Muhammed Avfi – Camiü’l – Hikayet ve Lamiü’r – Rivayat, Hakim Senai – Hadikatü’l- Hakika (Kabusnameden 9 sene sonra), Genceli Nizami – Husrev ve Şirin v. s Kabusnamenin ismini vermeyerek alıntı yapmıştır[2]. Sadece günümüzde Kadı Ahmet Gaffarinin Kabusnameden aldığı ve elimizde ki kitaplarda mevcut olmayan iki hikayeyi, “Kabusnamede deniyor ki” ifadesini kullanmıştır.
ORHAN ŞAİK GÖKYAY
Kabusname kitabını sadeleştiren, “Bu vatan Kimin” şiiriyle hafızalarda yer alan ve Edebiyat şairliğinden çok eleştirmenliğiyle bilinen Orhan Şaik Gökyay, 16 Temmuz 1902’de babasının öğretmenlik yaptığı İnebolu’da dünyaya göz açmıştır.[3] Ailesiyle birlikte 1876’da Filibe’nin Çırpan ilçesine bağlı Uysal köyünden Türkiye’ye göç etmiştir. Ailenin 5 çocuğundan biridir Gökyay. Orhan Şaik, Hamdullah Suphi Tanrıöver’in Maarif vekilliği döneminde her öğrencinin bir Türk adı almasıyla ilgili olarak yayımladığı genelge üzerine Hüseyin Vehbi olan ismine Orhan’ı eklemiştir. Şaik ismini de Balıkesir’de bulunduğu sırada ismine ilave etmiştir.
İlk öğretimini Kastamonu, orta eğitimini babasının Aydın’da öğretmenlik yaptığı okulda almıştır. Kastamonu’ya döndükten sonra ailesi maddi sıkıntıya düşünce, eğrimine ara vererek özel kurum da katip olarak çalışmaya başlar. Orhan Şaik’in Halk Diline ve Edebiyata merakı, halk gelenek ve görenekleriyle içli dışı yaşadığı yıllarda başlamıştır. İlk şiirlerini Edebiyat hocası İsmail Habip’in teşvikiyle yazarak, 1922’de Açıkgöz gazetesinde yayımlanmıştır. Bundan sonra eğitimini devam ettirmek için Ankara’ya giderek Darülmuallimine son sınıfa kayıt yaptırır ve 1922’de mezun olur. Mezun olduktan sonra Giresun’un Piraziz nahiyesinde öğretmenlik yapar. Daha sonra bir sene Samsun’da ve Balıkesir’de tayinle öğretmenlik yapar. Balıkesir’de öğretmenlik yaptığı sırada Çağlayan adlı dergi çıkarmıştır (1924-1926). Dergi de şiirleri Gönül Kızı ve Aya Mektuplar adı altında 1926’ya kadar on beş sayıda yayınlamıştır. Orhan Şaik kısa süre askerliğinden sonra diplomasını almak için Kastamonu lisesine 1927 son sınıfa kayıt olmuş ve oradan mezun olunca İstanbul’a gelerek Darülfünun Edebiyat Fakültesine kayıt olmuştur. Hocalarından biri olan Fuat Köprülüden etkilenerek onun teşvikiyle Almanca öğrenmiştir. Mezun olduktan sonra yine çeşitli mektep ve liselerde uzun dönem öğretmenlik yapmıştır. İngiltere’de talebe müttefikliği, Paris’te Türk Dili ve Edebiyatı Okutmanlığı yapmıştır. Ölümünden önce Marmara ve Mimar Sinan Üniversitesinde ders vermiştir. Orhan Şaik 1994’te vefat ederek Üsküdar Nakkaş tepe mezarlığına defnedilir.
KEYKAVUS b. İSKENDER
Kabusname eserinin müellifiyle ilgili kısa bilgi vermek gerekesimi duyarak kısa bir bilgi verdim. Kaynaklarda Keykavusla İlgili pek kesin bir bilgi yok. Kullandığım DİA maddesinde Kaykavusun 1082 yılında Kābûsnâme’yi yazdığında 63 yaşında olduğuna göre doğumu 1021’de olduğunu kaydeder. Kābûsnâme’yi okuduğumuzda Müellifin iyi bir eğitim aldığını görüyoruz. Eserinden alınan diğer bir bilgi de Keykavus’un İran’ın Taberistan ve Gürgan eyaletlerinde hüküm süren, Ziyari Hanedanına Mensub olduğu ve hükümdar olmadan önce Sultan I. Mesudun kızıyla evlenerek Gazneliler’le akrabalık kurduğu, 8 yıl saray da hükümdarın nedimliğini yaptığını, bu sürede Hint seferlerine katıldığını, hacca gidip döndükten sonra Anadolu akınlarında iştirak ettiğini ve Sultan Mevdudun 1049’da ölümünden sonra Ziyari tahtının başına geçtiğini yazar. Hükümdarlığını Tuğrul Bey ve Alparslan’a tabi olarak sürdürür. Ölümüne yakın oğlu Gilan Şaha devletin başına geçtiğinde nasıl davranacağı konusunda nasihat verme amaçlı, 1082’de Enderznâme, Pendnâme, Kitâbü'n-Naşihat, Nasihatnâme adıyla bilinen Kābûsnâme’yi yazarak birkaç yıl sonra vefat eder[4].
ESER İSMİYLE İLGİLİ FİKİR VE DÜŞÜNCELER
Kabusname ziyaroğullarından Emir Unsurü’l-Maali Keykavus tarafından 1082 yılında oğlu Gilan Şah’a yazmıştır . Kabusname eserinin ismi ve önemiyle ilgili çeşitli görüşler vardır. Kabusnamenin önsözünde müellif kitabı “nasihatname” diye umumi isimle adlandırmıştır. Basıldığı yıllarda Kabusname diye şöhret bulduğu için bu eserden alıntı yapanlarda eserlerinde bu ismi kullanmışlardır. Kaynakların bazıların da Kabusname olarak, bazılarında da Nasihatname olarak geçer. Bazı kaynaklar ise tam tersi alıntı yaparken eserin ismini hiç zikir etmezler. Örnek olarak Muhammed Avfi, Camiü’l-Hikayat ve Lamiü’r-Rivayatında eserin ismini söylememekle beraber, “Keykavus oğluna verdiği nasihatlarda şöyle demiştir” ifadesini kullanmaktadır[5]. Eser içeriği nasihat tarzı olduğu için ve bazı kaynaklarda da “nasihat eder” ifadeleri kullanıldığı için eserin isminin Kabusname olmadığı şüphesi vardır. Açıklamalarda, kitap Gilan Şah’a yazıldığı, Kabus ise onun dedesinin adı olduğu zikredilir. Dedenin adının kitaba verilmesi mutat olduğu gibi, müellifin Kavus adından alınarak Kabusnameden bozulmuş olması ihtimali olduğu da ifade edilir. Bazı açıklamalarda İran edebiyatında önemli yeri olan ve İran’ın ileri gelen ailelerinden olan Kabus’un sülalesi içinde tanınmış kişi olması, eserin onun adıyla adlanmasına yola açtığı ihtimali de vardır.
Kabusnamenin tanınmasında etkili olan sebeplerden biri de ahlak ve muaşeret kurallarından bahsettiği içindir. Çünkü eser çok değerli hikmet dolu öğütlerle doludur. Yazar kendi düşüncelerini daha iyi ifade etmek için eserde hayat tecrübelerinden gelen 50’ye yakın hikâye, fıkra ve anekdota yer vermiştir. Hikayelerinde Yunan Hükümdarlarından, Pisagor, Sokrates, Aristoteles, Büyük İskender, Ali, Hüseyin, Hasan, Muaviye, Abbasi Halifesi Harun Reşid, Memun vesayreden bahseder[6]. Hikayelerden biri Kadı Ebu’l-Abbas Ruyaninin feraseti üzerinedir. Yazar eserde hikâyeden başka kendi kaleminden çıkma manzum rabadiler vardır. Kendi şiirlerinden başka Ebu Said, Ebu Şükür Belh, Lebibi gibi vesayre şiirlerine de yer verir. Yazar eserde Kendisi ile ilgili; Ziyaroğullar soyunun ataları akrabaları hakkında geniş bilgiler verir. Örnek verecek olursak, dedesi Kâbusun nasıl tahtan indirilerek öldürüldüğünü yazar.
Kabusname içerdiği geniş ve kıymetli bilgilerden dolayı ve İran edebiyatındaki öneminden dolayı Hindistan’da 8 defa basılmıştır[7] . Kabusname günümüze kadar birçok kimse tarafından tercüme edilerek sadeleştirilmiştir. Bu sadeleştirme ve tercümeler bilgisiz kişiler tarafından yapılarak kendilerine göre bazı kısımları eserden çıkarma ve farklı yorumlar eklemeleriyle bozulmuştur. Eserin farklı farklı nüshalarına baktığımızda, bu bozukluğu rahatlıkta görmemiz mümkündür. Bu Bozukluklara rağmen eser kendi önemini korumaktadır.
MERCÜMEK AHMED ÇEVİRİSİ
Mercümek Ahmed Kābûsnâme’yi Sultan II. Murat adına 1431-32 tarihin de çevirmiştir. Mütercim çevirinin mukaddime kısmında eseri bizzat Sultan II. Murad’ın isteğiyle tercüme ettiğini ayrıntılı bir şekilde anlatır:
“Gördüm ki Sultan Murad Han elinde bir kitap tutar. Bu zaif hastadil ol âlicenabdan ne kitaptır deyu istida ettim. Ol lafz-ı şekerbarından Kabusname’dir deyu cevap verdi ve ayıttı ki hoş kitaptır ve içinde çok faideler ve nasihatlar vardır; ama Fârsî dilincedir. Bir kişi Türkîye tercüme etmiş, velî ruşen değil, açık söylememiş. Eyle olsa hikâyetinden halâvet bulmazız dedi. Velâkin bir kimse olsa ki bu kitabı açık tercüme etse, tâ ki mefhumundan gönüller haz alsa. Pes bu zaif ikdam ettim, buyurursanız ben kemine tercüme edeyin deyince ol pâknazarlu padişah senin ne haddindir demedi… Şöyle ki bir lafzı aralayıp geçmedim, belki aklım erdiğince bazı müşkilce elfazın dahı bast ile şerh ettim, tâ ki mütalaa kılıp okuyanlar mânasından haz alalar ve bu zaifi hayır dua ile analar[8] ”
Mercümek Ahmet sultandan eseri alarak Türkçeye genişletilmiş şekilde eksik veya anlaşılmayan yerlerini açıklamalar yaparak çevirmiştir. Çeviri yaparken cümle yapısına bağlı kalarak, Farsça cümle yapılarını kullanmıştır.
Orhan Şaik Gökyay eseri sadeleştirirken Ankara Marif Kütüphanesinde, Bay Faik Reşit Unat’ın elinde, İnkılap Müzesinde M. Cevdet'in kitapları arasında, British Museumdaki Bulunan 4 nüshayı kullanmıştır[9]. Orhan Şaik Gökyay bazı yerleri günümüz Türkçesiyle açıklayarak, eski Anadolu Türkçesindeki kelimeleri eserin sözlük kısmında günümüz Türkçesindeki anlamlarını vererek eklemiştir. Bazı tıbbı kavramları ve kelimeleri açıklayamamış ve olduğu gibi bırakmıştır.
Mercümek Ahmedin çevirisini 1705 yılında Nazmizade Murtaza Tarafından gözden geçirilerek, eserin ek III kısmındaki 19 babı düzenleyerek, artı eski Türkçede kullanılmayan kelimeleri çıkartıp yerine Arapça ve farsca kelimeler eklemiştir[10].
44 BABDAN ÖRNEKLER
Bablara baktığımız zaman yazar “ey oğul” diye başlar. Vereceğim örnekler başka bir kaynaktan[11] alıntı yaparak günümüz Türkçesinde olucaktır.
Ağazı Dastanı
Ey oğul!
Gençler kendi bilgilerini yaşlıların bilgisinden üstün görürler. Bu kanaatin yanlış olduğunu bildiğim halde, sana yol göstermek için susarsam doğru olmaz. Bütün tecrübelerimi yazdım; ama az ve öz yazdım. Çünkü her şeyin, azı ve özü faydalıdır.
İnsanların bir âdeti vardır, değerli bir malları olursa, onu değerli birine vermek için saklarlar. İşte benim bu dünyadan elde ettiklerimin en değerlisi bu öğütlerdir ve en değerli kimsem de sensin. İşte son günlerimde, bu öğütleri sana veriyorum, inşaallah sana faydası dokunur.
Öğüt aklın süsüdür
Ey oğul!
Akıllı ol ve kendi soyunun itibarını iyi gözet, tâ ki şerefsizlerden olmayasın. Gerçi yüzüne ne zaman baksam akıl ve hüner görürüm, ama öğüt aklın süsüdür, benim yapacağım onu sana hediye etmektir, muhafaza etmezsen, yine sen kaybedersin.
Sonra bilmiş ol ki, benim ölümüm yakındır, benim ardımca senin de gelmen yakındır. Öyle çalış ki bu dünyada bir azık hazırlayasın, o yola da yaran olsun. Çünkü bu dünya öteki dünyanın ekinliğidir. Kendini öyle ver ki, senin yerine başka biri ekmesin. Çünkü başkasının ektiğinden senin yararın olmayacak.
Halkın sözünü işit, kabul et
Ey ciğerköşem!
Gücün yettikçe söz dinlemekten ürkmemeye çalış. Çünkü halk söz dinlemekle söz ehli olur. Buna delil şudur: Bir çocuk doğunca yer altında bir kubbede besleseler, süt emzirseler ve anasıyla dadısı yanında hiç konuşmasalar, o çocuk büyüdüğü zaman dilsiz ve sağır olur. Ama orada iki çocuk olsa ve hiçbir söz işitmeseler, ikisi birbiriyle konuşmakla bir dil oluştururlar ve o dili de ancak ikisi bilir, başkaları bilmez. Öyleyse halkın sözünü işit ve kabul et. Özellikle geçmiş beylerin ve bilgelerin sözlerini can kulağıyla dinlemek ve itimat etmek gerek.
Bilgisiz kişiyle birlikte oturma
Ey oğul!
Bilgisiz kişiyi, marifetsiz insanı, insan yerine sayma, bilgisiz ve marifetsiz kişiyle arkadaş olup birlikte oturma, hele kendini âlim sayan bilgisiz cahil ile... Bilgisizlikle ve cahille sohbet etme, iyi kişilerle sohbet et. Çünkü, iyilerin sohbeti yüzünden senin de adın iyi olur.
Görmez misin ki, şırlağan bir yağdır, aslı susamdır, ne zaman gülle hemsohbet olur, artık ona susam yağı ya da şırlağan demezler, gül yağı derler, eğer menekşeyle hemsohbet olursa menekşe yağıdır derler.
O iyi adlıların sohbetlerinin bereketi yüzünden, kırk gün onlarla düşüp kalkınca, susam ve şırlağan adı unutuldu, gül ve menekşe adı anıldı. Onun için Peygamberimiz buyurur: "Her kim bir kavimle kırk gün düşüp kalkarsa onlardan olur."
İyiye iyi de, kötüye kötü de
Ey oğul!
Hayatın müddetince hakkı münkir olma. Yani bir kişi bir şey hakkında iyi dese, o dediği şey gerçekten de iyi olsa, sen ona kötüdür deme. Kötüdür derlerse, sen de kötü olduğunu biliyorsan; ona iyidir deme. Münkirlik böyle olur, ama iyiye iyi, kötüye kötü dersen hak tanır olursun. O halde haktanır olmak, hakkı münkir olmaktan iyidir.
Kendini halka iyi göstermeye çalış
Ey oğul!
Yüzünü değiştirmeyesin, yani buğday gösterip arpa satma, yani halka kendini iyi gösterip gizlice yaramaz işler işleme, bu ikiyüzlülük nişanıdır. İkiyüzlülük nişanını vurunmamak için bütün gayretini göster.
Kendi bildiğine gitme
Ey oğul!
Bir konuda bilgin tam olsa da bilginle gururlanma. Ne zaman sana bir iş düşse, iyice bilsen ki sen o işi başarabilirsin, buna güvenme, bir akıllı kişiye danışmadıkça o işe başlama. Kendi görüşünü beğenenlerden olma.
Bir bilene akıl danışmayı ayıp sanma, "Görüş benim görüşümdür, başkası bana elverişli olanı ne bilir" deme, kendi bildiğine gitme. Çünkü kendi görüşüyle iş tutan kişi, sonra pişman olur. Öyleyse akıllı yaşlılarla ve şefkatli insanlarla istişare et, sonra o işe el at.
Önce düşün, sonra söyle
Ey oğul!
Birisinden işittiğin sözü dinle, fakat o sözle çabuk hareket etme. Ne söylesen, önce düşün, sonra söyle, tâ ki o sözünden sonra pişman olmayasın, çünkü derhal söylemenin bir şekli var: Ya yarar, ya zarar. Ama düşünüp söylemek iki şekildir:
Birisi budur ki, o sözün zararlıysa düşünmekle anlarsın, o zararlı işten sakınırsın. Birisi de budur ki: yararlısını doğru bilirsin, çekinmeden o yararlı şeyi elde etmeğe gayret edersin.
SONUÇ
Eser içerdiği zengin bilgilerden dolayı önemli bir yere sahiptir. Esere bazı kaynaklar nasihatname, bazıları ise siyasetname der ama benim görüşüm eserin içeriği öğütlerle dolu olduğu için, nasihatname dememiz daha doğru olurdu. Orhan Şaik Gökyay’ın hazırladığı kitap çok güzel ve anlaşılır bir şekilde yazılmıştır. Anlaşılmayan kavram ve kelimeleri, dipnot veya kitabın son bölümünde sözlük kısmında günümüz Türkçesi ve anlamı verilmiştir. Eseri bence daha çok yönetici kesimin okuması ve bu nasihatlar ile amel etmesi gerekir.
İslam Şükrüoğlu
[1]Orhan Şaik Gökyay, Kabusname (İstanbul: Milli Eğitim Basımevi, 1974), s. 7.
[2] Aynı eser. s. 3.
[3]İsmail E. Erünsal, “Orhan Şaik Gökyay,” DİA 14. s. 146.
[4] Rıza Kurtuluş, “Keykavus b. İskender,” DİA 25. s. 357.
[5]Orhan Şaik Gökyay, Kabusname (İstanbul: Milli Eğitim Basımevi, 1974), s. 1.
[6] Aynı eser. s. 5.
[7] Aynı eser, s. 6.
[8]Enfel Doğan,“Eski Anadolu Türkçesi Döneminde Yapılan Kabus-nâme Çevirileri Üzerine", Türk Dili ve Edebiyat Dergisi 43/43(2010), s. 47.
[9]Orhan Şaik Gökyay, Kabusname (İstanbul: Milli Eğitim Basımevi, 1974), s. 1.
[10]Aynı eser. s. 16.
[11]Kabusnameden Öğütler,
http://www.sevde.de/Ey_ogul/Kabusname.htm (erişim 30.12.2016).
Yorum Yaz