BİR ŞEHRİN TARİHİ: TAHRAN

BATI ASYA

Giriş:

Uzun bir dönemi içeren bir şehir tarihi çalışmak ve bunu mahdut sayfalarla yazmak tarafımızca oldukça zor oldu. Belli bir dönem üzerinden değil de genel hatlarıyla anlatmaya çalıştık. Her şehirde olduğu gibi Tahran’ın da ilk dönemleri hakkında bilgimiz az ve mevcut bilgiler girift ve karanlık bir durumdadır adeta. Örneğin Tahran’ın isminin kökeni üzerine ortaya atılan iddialar muğlaklık içermektedir ve gerçeklikten uzak görünmektedir. Ayrıca tarih içerisinde isminin yazılışında harf değişiklikleri olması kısmen kaynak taraması yaparken araştırmacıyı zorlamaktadır.

Tahran

İran’ın kuzeyinde bulunan Tahran şehri Elburz dağlarının güneyinde yer almaktadır. Adeta kuzeyden Mazenderan eyaleti ile doğudan Simnan(Semnan) eyaleti ile mahdut iken güneyden ise Kum eyaleti ve batıdan Kazvin eyaleti ile sınırlandırılmıştır.[1]

“Adı ortaçağ kaynaklarında umumiyetle Tihrân, bazan Tehrân-Tahrân şeklinde kaydedilmiştir.”[2] Danişname-yi Cihan-i İslam ansiklopedisinden anladığımıza göre Tahran’ın ismi uzunca bir süre طهران şeklinde yazılmıştır. Rıza şah döneminde تهران şeklinde yazımı resmi hale getirilse de uzun süre طهران şeklinde yazıldığı zikredilmektedir.[3] Mezkur ansiklopediden anlıyoruz Tahran kelimesinin yazılışında ki farklılık Türk diline aktarılırken telaffuz üzerinden aktarılmış ve okuyucu tarafından anlaşılmayı zorlaştırmıştır.

Tahran’ın ismiyle ve kökeniyle elde edilen bilgiler yetersiz ve tartışmalıdır. 10. Yüzyıl coğrafyacılarından olan İstahrî’nin, Mesâlikü’l-Memâlik adlı eserinin muhtelif nüshalarında Behzân ve Behrân şeklinde bir yerleşim yeri olduğu ve burasının Tahran olacağı hakkında çeşitli iddialar vardır.[4]

Tahranın kökeni hakkında Muhammed b. Hamad çok önemli bir isimdir. Muhammed b. Hamad “Tihrânî Râzî” nisbesini taşıması araştırmacılara, Tahran isminin en geç 9. Yüzyıldan itibaren yerleşim yeri olduğunu söyletmiştir. 12. Yüzyıl müelliflerinden Sem’ânî’nin kaydettiği bilgiye göre 261’de (875) Askalan’da vefat etmiştir. [5] Lakin onun doğum tarihi hakkında bir bilgiye ulaşılamamıştır. Yukarıdaki bilgiye rağmen başka bir kaynakta Muhammed b. Hamad’ın yaşadığı yıl farklı kaydedilmiştir. Zehebi ise eserinde( سير اعلام البلاء و تاريخ الاسلام) onun öldüğü yaşı 271 (tahmini 885) olarak kaydetti ve öldüğünde 80 yaşından fazla olduğu bilgisini verdi. Dolayısıyla 191 yılında doğduğu tahmin edilmektedir.[6] Belki de Tahran’ın yerleşim yeri olarak kullanılmasını onun ölümüyle başlatmak yerine onun doğumuyla başlatmak daha sağlıklı bir durumu ihtiva edecektir. İhtimal ki Tahran’ın yerleşim yeri olarak en geç kullanılmaya başladığı tarih 8. Yüzyıl olarak değerlendirilebilir.

Tahran isminin kökeni hakkında ayrıca yapılan bazı çalışmalar vardır. Yapılan bu çalışmalar yeterince ismin aydınlanmasını sağlamamıştır. Küsrev, Tahran’ı sıcak bir “yerleşim” yeri olarak adlandırdı. (جایگاه و سرزمین گرم) ona göre teh (ته) kelimesi sıcak (گرم) demek ve Ran (ران) kelimesi de yer (جا) demekti.[7]Tahran gerçekten çok sıcak bir şehirdir. Zaman zaman Tahran’ın sıcaklığından dolayı başka mahallere gidenler tarihe kaydedilmiştir. Dolayısıyla coğrafi olarak böyle bir durumda olmasından dolayı bu ismi almış olması ihtimal olarak köşede durması gerekir.

Tahran çok uzun süre köy olarak kaldı ve zamanla kasaba şeklini aldı. Şehre dönüşmesi ise çok daha sonra olacaktı. Lakin Tahran’ın yakınlarında yapılan arkeolojik kazılardan Tahran’ın çok eskiden bazı kavimlere ev sahipliği yaptığı anlaşılmaktadır. Tahran yakınlarında Çeşme-i Ali tepesinde ve Kayteriye tepelerinde ki kazılardan buralarda çok eski kavimlerin yaşadığı görüldü. Örneğin Çeşme-i Ali deki 6 bin yıllık menkuş çömlekten Aryanlar’ın bu bölgede yaşadığı tespit edildi.[8]

Burada sorulan önemli bir soru kaynaklarda mağara adamları gibi nitelendirilen ve tarımcılıkla geçinen, “kavgacı ve inatçı”[9] şeklinde nitelenen bu insanların yaşadığı yer nasıl oldu da terakki eyleyip bir cazibe merkezine dönüştü. Özellikle Şah Tahmasb’la birlikte Tahranda bazı önemli değişiklikler göreceğiz. Burada bazı önemli faktörler olduğunu söylemek gerekiyor. Evvela ilk göreceğimiz ve kaynaklarda sıkça zikredilen Moğol baskını sonrasında Rey şehrinin düşüşe geçişi ve buna mukabil Tahran’ın kaderinin değişmesi ve Tahran’ın yükselişe geçmesidir. Rey şehri uzun yıllardan beri gözde idi ve yavaş yavaş yerini Tahran’a bıraktı. Hamdullah Müstavi, 1340 yılında Tahran hakkında “önemli bir kasaba” diye bahsetmektedir ve onun hiç bu kadar kalabalık nüfuza sahip olmadığını söylemektedir.[10]

Daha sonra Timur’un sarayındaki elçisi olan İspanyol seyyah, 1404’te Tahran’da durdu ve burasını adeta kasaba(Town) olarak adlandırdı. Tahrandan çok büyük bir yer diye bahsedecek ve buranın kale duvarı olmadığından ayrıca bahsedecektir. Bugünde marufumuz olduğu üzere o Tahran’ın havasının sıcak olduğunu dile getirmiş ve nüfusunun yoğun olduğunu söylemiştir. Seyyah Tahran’dan sonra Rey şehrine gidecektir ve orası hakkında izlenimlerini yazmaya devam edecektir. Tahran hakkında onun verdiği bilgilerden ayrıca anlaşılmaktadır ki Tahran mezkur tarihte Timur’un üvey oğlu Büyük Mirza’nın kamp alanıdır. [11]

  1. ve 13. Yüzyıldan itibaren Tahran hakkında sağlıklı bilgilere ulaşmaya başlıyoruz. O tarihlerden sonra Tahran adını daha sık duymaya başlayacağız. Bu verileri bize sağlayanlar genelde seyyahlardır. Bunlardan belki de en önemlisi Yakut’tur. 1220 yılında Rey şehrindeydi ve Tahran hakkında önemli bilgiler toplamıştı. Bu bilgiler kendi şahsi veya gördüğü bilgiler değildi. Kendi Tahran’a gitmedi ama Tahran hakkında yerel halktan bilgiler topladı. Onun verdiği bilgiler Tahran’ın ilk evreleri hakkında önemli ve kilit olma özelliğini taşımaktadır. O zaman Tahran’ı büyük bir köy olarak bize sunmaktadır. Ondan sonra bizim için önemli bir kaynağı yazacak olan Zekeriya b. Muhammed Kazvini idi. O eserini 1275’de tamamlıyor. Değişik eklemeler olsa da Yakut’un yazdıklarını tekrarlıyordu. Bize verdiği bilgiye göre Tahran’da 12 tane köy vardı ve aralarındaki kötü ilişkiden ve yöneticilerin husumetinden diğer bir köye geçmek mümkün değildi. [12]

Reşidüddin Fazlullah’ın(1247-1318) Cami’üt-Tevarih adlı eserinde de Tahran ismini göreceğiz. Tahran isminden çok az bahsedilse de eserden anlıyoruz ki Tahranın o dönemde bir kapısı var. Dervâze diye nitelendirilen bu kapı aynı zamanda etrafının surlarla çevrili olduğunu da bize gösterir. Lakin başka bir kaynakta şehrin uzun süre surlarının olmadığı Safeviler ile birlikte bu durumun söz konusu olacağı zikredilir.[13] Ayrıca anlıyoruz ki Tahran bölgesi ele geçirilmeye çalışılan bir yer durumundadır. Bu da Tahran’ın kısmen de olsa bize o dönemde önemini göstermektedir. Ayrıca Tahran’ın ismi تهران  şeklinde değil de طهران  şeklinde geçmesi dikkatimizi çeken bir diğer husus olmuştur.[14]

Bu dönem kaynakları incelendiğinde ayrıca anlaşılan diğer bir husus insanların mağara adamları gibi toprağın altında yaşamaları idi. Bu Zekeriya’nın eserinde zikredilmiştir. Toplumun içinde bulunduğu karışık durumun bunda etkili olduğunu söylemek bir nebze mümkünse de asıl neden kışın meydana gelen soğuktu.[15] Belki de insanlar fakirlikten böyle bir işe kalkışmışta olabilirler. O dönemde tüm evlerin böyle olduğunu söylenemez. Yerin altında olmayan evlerde vardı ama gelen seyyahların dikkatini çekecek kadar yerin altında olan evler olduğunu söyleyebiliriz. İnsanların uzun zaman yerin altında yaşama alışkanlıkları yakın zamanlara kadar devam etmiştir. Özellikle yakın zamanlarda fakirler ve bazı hayvanlar yerin altında yapılan bölümlerde, mekanlarda yaşamışlardır. Kazvini buraları Arap tavşanı yuvalarına benzetmiştir. [16]

Özellikle 12. Yüzyıldan Tahran isminin çokça zikredilecek ve Tahran zamanla gelişecek ve şehir konumuna gelecektir. Moğolların Rey’i tahrip ettiği vakitlere(1220) kadar Tahran bir köy durumundaydı. O dönemde ki dolab, tecriş ve venk(دولاب, تجريش و ونک) gibi bazı köylerin daha meşhur olduğunu, Tahranın o dönemde ne kadar önemsiz bir yer olduğunu zikretmek için belirtirler. O dönemde Tahran Rey’e bağlı bir köydü ve o da Rey’e bağlı diğer köyler gibi Harzemşahların gözetimi altındaydı. Rey’in Moğollar tarafından tahribi Tahran açısından ehemmiyetli bir durumdu. Rey şehri Moğol tahribi sonucu harabeye dönerken yakında bulunan Veramin şehri de nüfus yoğunluğundan dolayı sıkıntılı bir durumdaydı. Tahran bu müşkil durumdan başarıyla sıyrılır ve gittikçe güç kazanmaya başlar. Özellikle bu tarihten öncesine kadar Tahran Moğol istilası sonucu kaçan insanlar için sığınak olmuş ve gelen halkla birlikte gelişme göstermiştir. Gelen halk arasında haliyle esnaflar, tüccarlar ve yöneticiler olacaktı ve bu da şehrin kısa sürede canlanmasına sebep olacaktır.[17]

Tahran Safevilere kadar pek önemli bir şehir değilken, Safevilerle birlikte Tahran’ın öne çıktığı görülüyor. Özellikle 1.  Şah Tahmasb(1524-1576) döneminde Tahran mevki olarak sağlamlaştırıldı. Osmanlı ve Özbek saldırılarına karşı şehrin savunması güçlendirildi. Özellikle bazı doğal nedenlerin bu şehrin merkeze alındığını ve dikkatleri kendisine çektiği söylenmektedir. Rey şehrine yakın olması, İmamzade Hamza’nın türbesinin ve Hazret-i Abdülazim’in mezarının burada olması cazibedar olmasının nedenleri saymaktadırlar. Bunlar içinde İmamzade Hamza’nın türbesinin ayrı yeri vardır. Safeviler soylarını İmamzade Hamza’ya dayandırırlar. [18] Buna ilaveten Tahran şehri uzun zamandan beri Şiiliğin merkezi durumunda bulunuyordu. Bunların dışında asıl neden olarak söylenilen Şah Tahmasb’ın Tahran’da Osmanlı saldırılarına karşı bir duvar inşa etmesidir. Osmanlı tarafından tehdit edildiği ilerleyen vakitlerde Tebriz’i terk etmek ve Kazvin’e yerleşmek mecburiyetinde kaldı. Böylece kendine görece yakın olan Tahran’a dikkatini verdi ve buranın yönetilmesini ve imar edilmesini üstlendi.[19]

Şah Tahmasb’ın emriyle burada 6 bin adım uzunluğunda ve 114 burcu[20] olan bir sur inşa ettiler. Her burcun altına Kur’an-ı Kerim’den bir sure gömdüler ve şehir için 4 kapı yaptılar. Daha sonrasında Pazar da inşa edilince şehir güzel bir görünüm aldı. Aynı zamanda mescitler, hamam ve medreseler de yapıldı.[21] Zamanla Safevi padişahları Tahran’ı şehre çevireceklerdir.

Sir Thomas Herbert Tahranı 1627 yılında ziyaret etmiştir ve Tahranın nüfusunu yaklaşık 3 bin hane diye vermektedir. [22] Her ailede 5 kişi ortalama olsa o dönemde 15 bin civarında olduğunu göreceğiz. Karşılaştırmalı olarak diğer şehirlerin o dönemdeki nüfuzuna bakarak azlığı ve çokluğu hakkında yorum yapılabilir.

Safevilerin son dönemlerine doğru Tahran, geçici saray görevini sürdürecektir. 1. Şah Süleyman Safevi(1664-1694) orada kasr inşa etmiştir.[23] Daha sonra Afgan saldırısı olacaktır. Tahran şehri Afgan saldırıları karşısında dayanamayıp düştü ve sonrasında Afganlar Mihmândûst(1728) savaşında yenilince katliam yaparak Isfahan’a döndükleri rivayet edilir. [24]

1760’da Kerim Han Zend 1. Süleyman’ın yaptırdığı kasırda tahta oturdu. Aynı yılın veya bir sonraki yılın yaz ayında Tahran’ın sıcaklığından dolayı Şemiran’a giderek kendisinin yokluğunda Hükümet binaları, divanhane, saray ve muhtelif çeşitli yapılar inşa edilmesini emretti. Kış başlarında imaret tamam olunca geri döndü. O tahranı başkent yapmak istiyor ve bundan dolayı çok çaba sarf ediyordu. [25]

Onun yerine geçen ve savaşmadan ele geçiren Ağa Muhammed Han, Tahran’ı başkent seçti. Ayrıca Tahran’a bağlı Erk bölgesini saltanatının yerleşim bölgesi olarak seçti ve burada yoğun bir şekilde imaretler, hükümet binaları gibi binalar yaptırmaya başladı. Aynı zamanda adına sikke bastırdı ve hutbe okuttu.[26] Aga Muhammed Şah( 1779-1797) bulunduğu dönemde İran topraklarına hakimiyet için Afşar hükümdarı Adil Şah’la mücadele etmekteydi. Daha sonra Aga Muhammed Han Zend’leri yenip Horasandaki Afşar egemenliğine son verip tahta geçti ve öldürülmeden önce de başkenti Tahran’a taşıdı. [27]

Kaçar döneminin sonlarına doğru Tahran’ın nüfus sayımı gerçekleşti. Mirza Abdülgufar han kendi 8 öğrencisiyle Tahran’ın nüfus sayımını yaptı. Bu nüfus sayımında Tahran’ın nüfusu 147 bin 256 kişi idi.[28]

Kaçar dönemini başlarından itibaren ve özellikle de Fetih Ali Şah döneminden itibaren İran’ın Batı kültürüyle yakınlaştığını görüyoruz. Batıya açılan İran’ın silueti de değişmektedir haliyle. Dolayısıyla İran’ın siluetini artık yabancı mimarlar değiştirmektedir. İtalyan, Alman ve Fransız mimarlar İran’ın imar faaliyetlerinde etkili oluyorlar.  Batı tarzı mimarlık, saray binalarından başlayarak bir gelişme gösterdi. Fransa’ya gönderilen öğrenciler ve oradan gelen ustalar sayesinde mimaride Fransız tarzı hakim olmaya başladı. [29]

Nâsiruddin Şah’ın(1848-1896) döneminde ise şehrin eski surları ortadan kaldırılarak şehir genişletildi. İplik, Silah, kağıt ve kibrit gibi fabrikalar kuruldu. Nasiruddin şah dönemi İran’ın modernleşmesi açısından önemli bir dönemdir. Bu dönemde öne çıkan isim Emir Kebir yani Mirza Taki Han’dır. Mirza Taki Han, (ö. 1852) 1835 yılında Azerbaycan ordusunun mali işlerinden sorumlu olması amacıyla müstevfi-i nizami olarak atandı. Bu dönemde Rusya’ya sefer yaptı ve Rusya’da okulları, fabrikaları ve önemli yerleri görmesiyle sadaretinde bu tecrübesinden yararlandı. Nasirüddin şah tahta çıkınca onu sadrazam tayin etti (1848). O da hız kaybetmeden ıslahatlara başladı. Mali, askeri ve eğitim alanında önemli ıslahatlar yaptı. Teknik eğitim için Rusya’ya öğrenci gönderdi ve ülkede imar faaliyetlerine başladı. Ayrıca Avrupa tarzı ilköğretim okulunu Darü’l-Fünunu kurdurdu.[30]

Ondan sonra önemli bir isim Mirsa Hüseyin Sipahsalar, Emir Kebir’den sonra sadaret makamına ulaştı. Onun askeri alandaki adımlarını takip etti. Sipehsalar Nasirüddin şahı Frenk seferine götürdü ve Nasirüddün şahın dikkatini orada frenk polisini çekti. Sonrasında Nasirüddin şah modern polis teşkilatına karar verdi. [31]

Rıza Han 1921’de Kazvin’de bulunan askerleriyle Tahran’ı ele geçirdi. 1923’te son kaçar Hükümdarı Ahmet şah ülkeyi terk etti. Rıza şah ise 1926’da Tahran’da tahta çıktı. Bu dönemde Tahranın şehir yapılanmasıyla ilgili kanunlar çıkararak Tahranın görünümünde önemli değişiklikler sağlandı. Büyük caddelerin inşa edildiğini görüyoruz. Geniş caddeler açılarak modern bir görünüm sağlandı. [32]

İran 1. Dünya savaşı sırasında ve sonrasında büyük sıkıntılara maruz kaldı. 1918-19 yıllarında daha sonra görülen kıtlık ve grip salgını nüfusu çok azalttı. Devlet  otorite ve merkeziyetçilikten yoksun bir hal almıştı. Aynı zamanda savaşla birlikte toplumsal ve siyasi hareketlenmeler hız kazandı.[33]

Rıza Şah’ın amacı İran’ı bir Avrupa şehrine benzetmek ve Tahran’ı da bir Avrupa başkenti gibi yapmaktı. Dolayısıyla Batı tarzında İran’ı genişletti. Hükümet binaları yaptırdı. Sadabad sarayı gibi yerler inşa edildi. Bunların yanında Firdevsi ve Hasanabad gibi meydanlar inşa edildi. Aynı zamanda 2. Dünya savaşında da İran birçok siyasi ve ekonomik baskıya maruz kaldı. Köylerden kasabalardan İran’a çok sayıda insan göç etmiştir. Bunun sonucu plansız bir şekilde yeni yerleşimler oldu ve yerleşim yerleri açıldı. [34]

Sonuç olarak Tahran başkent olduktan sonra hızlı bir gelişme gösterdi. Yakın zamanlar da hızlı bir şehirleşme görülen Tahran’ın nüfusu gittikçe arttı. Buna mukabil şehirde yeni binalar, yeni yerleşim yerleri, okullar, hastahaneler artış gösterdi.

Kaynakça:

Clavijo. Embassy To Tamerlane 1403-1406. İspanyolcadan İngilizceye çev. Guy Le Strange. London: George Routledge&sons LTD.

Fazlullah Reşidüddin. Cami’üt-Tevarih. Tahran: Miras Mektup, 1971.

Gartwaıte, R. Gene. İran Tarihi Pers İmparatorluğundan Günümüze. İstanbul: İnkilap, 2011.

Gıyanfer, Cemşit. “Sahtar-ı Teşkilat-ı Hükümet-i Şehr-i Tahran der Nizam-ı Sünneti.

Kurtuluş, Rıza. “Mirza Taki Han.” DİA. 30.

Naskali, Esko ve Özgüdenli, Osman Gazi. “Tahran.” DİA. 39.

Planhol, De Xavıer. “Tahran.” İranica. http://www.iranicaonline.org/articles/tehran-i-a-persian-city-at-the-foot-of-the-alborz (Erişim 09.06.2016).

“Tahran.” Danişname-i Cihan-ı İslam. İnternet Erişimi http://rch.ac.ir/article/Details/10685 (Erişim 09.06.2016).

[1]Tahran,” Danişname-i Cihan-ı İslam. http://rch.ac.ir/article/Details/10685 (Erişim 09.06.2016).

[2] Esko Naskali ve Osman Gazi Özgüdenli, “Tahran,” DİA 39, 416.

[3] Danişname

[4] Naskali ve Özgüdenli,  416.

[5] Naskali ve Özgüdenli, s. 416.

[6] Danişname, s. 718.

[7] Danişname, s. 717.

[8] Danişname

[9] Xavıer De Planhol, “Tahran,” İranica. http://www.iranicaonline.org/articles/tehran-i-a-persian-city-at-the-foot-of-the-alborz (Erişim 09.06.2016).

[10] Xavıer, İranica.

[11] Clavijo, Embassy To Tamerlane 1403-1406, İngilizceye çev.  Guy LE Strange(London: George Routledge& Sons LTD), 166-167.

[12]Xavıer, İranica.

[13] Bu durumun neden böyle olduğunu anlayamadık. Elde edilen verilerden sonuca ulaşmamız mümkün olmadı.

[14] Reşidüddin Fazlullah, Cami’üt-Tevarih (Tahran: Miras Mektup, 1971), 114-115 ve 117.

[15] Xavıer, İranica.

[16] Xavıer, İranica.

[17] Danişname.

[18] Danişname.

[19] Xavıer, İranica.

[20] Kur’an-ı Kerim’in ayet sayısına göre yapılmış olduğu söylenmektedir.

[21] Danişname 720.

[22] Naskali ve Özgüdenli, 417.

[23] Danişmendname.

[24] Naskali ve Özgüdenli, 417.

[25] Danişname.

[26] Danişname.

[27] Gene R. Gartwaıte, İran Tarihi Pers İmparatorluğundan Günümüze (İstanbul: İnkılap, 2011) 176.

[28] Danişname.

[29] Danişname.

[30] Rıza Kurtuluş, “Mirza Taki Han,” DİA 30, 168-169.

[31] Cemşid Giyanfer, Sahtar-ı Teşkilat-ı Hükümet-i Şehr-i Tahran der Nizam-ı Sünneti, s. 5.

[32] Naskali ve Özgüdenli, 418.

[33] R. Gene, Pers İmparatorundan Günümüze, 198.

[34] Danişname.

Ozan Dur
Ozan Dur

İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi'nden mezun Filistin ve İran Araştırmaları- yazar [email protected] Poliglot (8), dillere dair Çalışma Alanım Ortadoğu ve Diller

Yorum Yaz