- AFRİKA
- afrika bağımsızlığı
- afrika bağımsızlık tarihi
- AFRİKA BİRLİĞİ
- AFRİKA BÖLGESİ
- afrika dinleri
- afrika hangi dili konuşur
- afrika iç savaşı
- AFRİKA KITASI HAKKINDA BİLGİ
- AFRİKA KITASI HARİTASI
- AFRİKA KITASI NEREDE
- AFRİKA KITASI TARİHİ
- afrika nerededir
- afrika önemi
- afrika sömürgeciilik tarihi
- afrika sömürgeleri
- AFRİKA TARİHÇESİ
- afrika tarihi
- afrika ve avrupa
- afrika ve sömürge
- afrikada islamiyet
- afrikada misyonerlik
- AFRİKADA ÜÇ İLİM MERKEZİ: TİMBUKTU ŞİNKİT VE TEMGRUT
- afrikada zenciler
- David Livingstone
- İskoçyalı David Livingstone
- KÖLELİK
- misyonerlik
- MODERN KÖLELİK
- TİMBUKTU
- zenciler
Eski kara kütlelerinden birini oluşturan Afrika, yüzölçümü itibariyle Asya ve Amerikadan sonra yaklaşık 30 milyon km2 ‘lik bir alanı oluşturmaktadır. Yerüstü ve yeraltı kaynaklar açısından çok zengin olan Afrika emperyalizmin yayılması ile ilk sömürü alanı oluşturma kıtası olmuştur. Kıta üzerinde toplam bağımsız 54 devlet vardır. Bu devletlerin resmi rakamlarına göre kıtada toplam 1 milyar 50 bin insan yaşamaktadır. Kıta insanlarının konuştuğu diller genellikle kabile dillerine dayanan bölgesel dillerdir. Fakat ülkelerin resmi dilleri geçmişte sömürgesi olduğu devletin dilidir. Kıtanın sorunlarının başında su kaynakları, istikrarsızlık ve terör gelmektedir.
Afrika tarihi Avrupa merkeziyetçi perspektifinden bakacak olursak coğrafi keşiflere dayanmaktadır. Coğrafi keşiflerin 15 yy’da öncüsü olan Portekiz’e ait bir filonun 1415 yılında Kuzey Afrika’daki zengin ticaret merkezi Ceuta’yı ele geçirmesiyle Afrika tarih sahnesinde aktif bir rol oynamaya başlamıştır. Bu tarihten itibaren Afrika topraklarında hızlı bir şekilde koloniler kurmaya başlayan Avrupalı devletler Afrika kıtasını adeta kendi aralarında paylaştırmıştır. Bunların yanında kıtaya misyonerlik faaliyetleri yürütmek içinde görevli gönderen krallıklar kıtayı kültürel ve dinsel de etkilemiştir. Bu konuya bir örnek vermek gerekirse İskoçyalı David Livingstone Afrika içlerine kadar girmeyi başarabilen kaşif ve misyonerlerin başında gelir. Livingstone Afrika içlerine gitme amacını “Ben Afrika’nın iç bölümünü Hristiyanlığa, uygarlığa, ticarete ve özgürlüğe açmak istiyorum” diye belirtmiştir. Bu örnekten yola çıkacak olursak Afrika’nın modern tarihini sadece sömürgeci devletler değil aynı zamanda Avrupa’da gelen kaşif ve misyonerler de etkilemiştir. Bunların dışında Afrika’nın Müslüman halkı Osmanlı devleti ile 1915’e kadar iletişim halinde olmuşlardır. Hatta Afrika’da 15 ve 16. yy’larda kurulan ilim şehri Timbuktu Afrika’daki Müslümanların en önemli icraatlerindendir.
Köle ticareti Afrika’da çok eski dönemlere dayanmaktadır. Fakat Amerika’da köle olarak kullanılan Kızılderililerin nüfusunun azalması köle kaynağı olarak gözlerini Afrika’ya çevirtmiştir. Ve bu dönemden sonra zenci köle ticareti çok fazla artmıştır. Zenci köle ticaretini bir örnekle açıklayacak olursak Fransa’da o yıllarda “bazı zenciler hayvandır” görüşü hakimdir. Böyle bir algı ile kıtayı şekillendiren Avrupalıların etkisiyle toplumdaki aile yapısı çökmüş durumdadır. Toplumsal yapıda ailenin çökmesinin yanında kıtayı daha kolay sömürmek için böl-parçala-yönet taktiğini uygulayan Avrupalılar kabileler, toplumlar arasında fiziksel yahut fikirsel görüş ayrılıkları çıkarmıştır. Günümüzde de etkisi devam eden bu ayrışma Afrika’nın geleceği için olumsuz senaryolar çizilmesine neden oluyor. Afrika toplumları 3 gruba ayırabiliriz. Bunların ilki dini, İslam; dili, Arapça; ırkı ise Hami-Sami ırkına mensup olanlardır. İkinci olarak dini, Animist; dili, Afrika yerel dilleri; ırkı siyah ve yerli kültürü benimseyen Afrikalılardır. Son olarak dini, Hristiyan; dili Avrupa dilleri; Avrupalı ve melez ırka sahip olanlar diye gruplara ayırabiliriz.
Afrika siyaseti tam anlamıyla 2.Dünya Savaşının bitimiyle sömürgeci devletlerin sömürge bölgelerinden çıkmaları ya da halkın kanlı iç savaşlar sonucu bağımsızlıklarını kazanmasıyla başlamıştır. Fakat bağımsızlıklarını kazan ülkelerde sömürgeci devletler etkisini devam ettirmek istemiştir. Örneğin Frsansa eski sömürgesi olan ülkelerle Fransız Birliği kurmayı denemiş ama başarılı olamamıştır. Bu tarz denemelerle ülkeler üzerinde etkili olamayan sömürgeci devlet iki yöntem benimsemiştir. Bunlardan ilki soft-power yani kültürel dinsel güç kullanmadan toplumu şekillendirme ikincisi ise yeni kurulan ülkelere doğrudan darbeler yahut askeri müdahaleler ile müdahalede bulunmaktır. İkincisine örnek verecek olursak Afrika’da 1960-2005 yılları arasında 96 başkan görevinden ayrılmıştır. Bu görevden ayrılma nedenlerinin 12’si doğal ve kaza sebebiyle ölümlerdir. Bu örnekten anlaşılacağı gibi Afrika ülkeleri bağımsızlıklarını kazanmış olsalar da siyasi olarak tam bir bağımsızlıktan söz etmemiz doğru olmaz.
Afrika din açısından da zengin bir kıtadır. En yaygın görülen din ise İslamiyet’tir. Genellikle Ekvator’un kuzeyinde yaygın olarak görülse de tüm Afrika’ya yayılmıştır. İslamiyet, Afrika’ya ilk olarak Arapların etkisiyle Tarık bin Ziyad’ın seferi sonucu Kuzey Afrika İslamiyet ile tanışmıştır. Daha sonraları gerek kılıç ile gerekse çeşitli ilişkiler ile güneyden kuzeye Afrika’nın geneline yayılmıştır. İslamiyet’ten sonra en yaygın din Hristiyanlıktır. Hristiyanlık, Afrika’da M.S 330 yılında ilk devlet dini olmuştur. Fakat asıl kıtada yayılmayı sömürgecilikle birlikte gelen misyonerler tarafından yapılmıştır. Afrika’da diğer dinlerin yaygınlığı açısından daha çok ilkel tapınma biçimleri yoğundur. Örnek vermek gerekirse Aninizm, Fetişizm ve Totemizm diyebiliriz.
Mehmet AYAYDIN