İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Bir ülkenin hem içte hem de dış dünyada ulusal güvenlik yaklaşımını belirleyen temel parametrelerden biri olan askeri güç, sorunların doğrudan çözümü noktasında eskisi gibi başarılı değil. Bu durumun meydana gelmesinde uluslararası sistemde kabuk değiştiren güvenlik anlayışının payı büyük. Potansiyel tehditle hareket halindeki tehdit arasında farkın kalmadığı ve akut bir probleme evrilen güvenlik ihtiyacı, politikaları bulanıklaştırmaktadır. Dolayısıyla güvenlik problemi yaşayan devletlerin sorun karşısındaki seçimleri ile verdiği tepki asimetrik olmakta bu durum güvenlik bunalımına neden olmaktadır.
Bölgesi kriz ve çatışmaların odak noktası olan Türkiye’nin güvenlik sorunu komşu devletlerin sürekli güvensizlik ihraç etmelerinden büyük ölçüde etkilenmektedir. Türkiye’nin endişeleri bölgesinde kendisini by-pass ederek yapılmaya çalışılan Suriye merkezli teritoryal değişiklikler üzerinde toplanmaktadır. Özellikle güney sınır hattında yeni haritaların ve birtakım yeni düzenlemelerin elden ele dolaştırıldığı bir zaman diliminde ulusal bütünlüğün korunması, tehditlerin bertaraf edilmesi istenmektedir. Üzerinde her aktörün zar attığı Suriye kumar masasına dönüşürken Türkiye’nin en makul ulusal ve bölgesel güvenlik kozunu kullanması gerekmektedir.
Siyaset daha özelde diplomasi soğukkanlı hareket edebilme sanatıdır. Sorun karşısındaki tepki ve tutumlar karşı tarafta bıraktığınız izlenimi belirler. Güvenlik sorunu ise belki de en karmaşık olanıdır. Zira tehdidin neliği ve niteliği devletin aldığı pozisyona göre biçimlenirken risk faktörü her aktöre göre değişmektedir. Gücün doğrudan doğruya test edildiği askeri alanın genişletilmesi sorunları çözmek yerine derinleştirmektedir. Türkiye’nin kuşatılmışlık sendromu yaşaması, müttefiklerinin önceliklerinin farklı olması ile yakından ilgilidir. Bölgesel güvenlik ihtiyacı maksimum seviyede olan Türkiye, güney sınırlarının terörden arındırılması için yıllardır verdiği mücadelenin akamete uğratılmaya çalışıldığını gözlemliyor sürekli güvensizlik halinden dolayı tepkisini sertleştiriyor.
Suriye’de devam eden belirsizlik halinin aslında yeni harita üzerinde uzlaşılamamasından kaynaklandığı düşünülmektedir. Bir revizyon ihtimali bölgesel dinamikleri altüst edeceği gibi olası bir bölünmenin Türkiye’ye getireceği zararların misliyle artacağı yorumları yapılmaktadır. Bu bağlamda Türk dış politikası bir yandan PKK/PYD terörü bir yandan FETÖ ile mücadele edildiğini dünyaya anlatmakta ancak kendi güvenlik tezlerine yakın destekleyici bir mesaj bulamamaktadır. Bölgesinde güvenlik şemsiyesinin bir an önce aktif hale getirilmesini beklerken Suriye’nin bölünme senaryolarını gören Türkiye, terör örgütü ilan ettiği gruplarla müttefiklerinin sıcak teması ve işbirliği yapması karşısında sağduyusunu korumakta zorlanmaktadır. Nitekim bu durum Türkiye’nin söylemlerini sertleştirmekte ve müttefikleriyle olan diyaloğunu zedelemektedir.
Bölgesel güvenlik açısından Türkiye, pek yakın tehdit olarak gördüğü terör koridoru oluşması ihtimaline kesinlikle karşı çıkmaktadır. Ancak başta da ifade edildiği gibi askeri güç kartını öne sürmek tek başına yeterli olmamaktadır. Güvenliğin çok boyutlu olarak ele alınması diplomatik kanalların sürekli aşındırılması gerekmektedir. Suriye meselesinde Türkiye’nin ortaya koyduğu tezlerin dikkate alınarak hareket edilmeyeceği ortadadır. Maksimum fayda minimum zarar temelinde ve son derece soğukkanlı bir şekilde güvenlik açığı kapatılmak zorundadır. Türkiye güvensizlik ihraç eden ülkelerle sınır komşusu olmanın getirdiği sıkıntılar karşısında güvenlik hassasiyetleri dengesini korumalı, söylemsel düzlemde sakin kalmalı ve paniğe kapılmamalıdır. Tam bir sinir harbine dönüşen Suriye sorununun doğurduğu güvenlik bunalımı ancak bu şekilde bertaraf edilebilir.
Yorum Yaz