- 1905’te Kanlı Pazar
- 1906 Anayasası
- 24 Ekim 1917
- BOLŞEVİK DEVRİMİ
- Bolşevik devrimi nedir?
- Bolşevik hakkında kitaplar
- Bolşevik ve menşevik farkı?
- Çar I. Nikola
- Duma
- İdam edilen Çar
- Kanlı pazar
- Kanlı pazar nedir ve nerede gerçelleşmiştir
- Kornilov Olayı
- Kornilov Olayı nedir
- LENİN
- Lenin'in hayatı
- menşevikler
- menşevikler kimdir?
- MOSKOVA
- Romanovlar
- Romanovların akıbeti
- Rus emperyalizmi
- RUSYA
- Rusya anayasaları
- RUSYA TARİHİ
- Rusya'da açlık yılları
- Rusya'da anayasa tarihi
- Rusya'da kıtlık
- Rusya'da sanayi
- Rusya'da sanayleşme
- Rusya'da sosyal hayat
- Rusya'da sosyal hayat nasıldı?
- Rusya'da tarım
- STALİN
- Stalin'in hayatı
- Tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiş
- Temmuz günleri
- Temmuz günleri nedir?
BOLŞEVİK DEVRİMİ
Özet
Konuya başlamadan önce “Bolşevik Devrimi” ne demek onu anlatmak istiyoruz. Bolşevik Devrimi, Ekim Devrimi olarakta bilinir, 24 Ekim 1917 tarihinde başlayan ve devam eden süreç içinde gelişen olaylar Sovyetler Birliği’nin kurulmasına neden olan süreçtir. Lenin önderliğinde Bolşeviklerin Petrogrand bölgesinde yer alan Rus Kışlık Sarayı’nı işgal etmesiyle başlayan olaylar nedeniyle bu süreç “Bolşevik Devrimi” olarak anılmıştır. 1917 yılının Ekim ayında başlayan devrim süreci, Geçici Hükümet tarafından yönetilen Rusya’nın Bolşevikler ve müttefikleri olan Sol SSR’nin kontrolüne geçmesini sağlamıştır. Rus tarihinde “Temmuz Günleri” olarak adlandırılan olaylar neticesinde yönetime gelen Geçici Hükümet sonraki süreçte gelişen Kornilov Olayı ile birlikte güç kaybetmiştir. 1917 yılında Rusya’nın mevcut yönetimindeki boşluğu fark eden Lenin başlattığı hareket ile halkın desteğini arkasına almış ve böylece Sovyetler Birliği olarak adlandırılacak yeni Rusya’nın kuruluş süreci başladı. Bu dönemde Bolşevik hareketin karşısında duran Rus beyaz ordusu son derece şiddetli bir şekilde devrimcilere saldırmış ve Rus İç Savaşı’nı başlatmıştır. 1922 yılına kadar devam eden Rus iç savaşı binlerce insanın yaşamını yitirmesine neden olmuş ve en sonunda Lenin liderliğinde direnen bolşevik hareketi Rusya’nın yönetimini kazanmıştır.
Bolşevik devrimine yakından bakıldığında bu sürecin 20. yüzyılın başlarında Rusya İmparatorluğu tarafından yürütülen politikanın gelişmesiyle oluştuğu anlaşılır. Rusya İmparatorluğu bünyesinde bulunan çok uluslu yapı mevcut monarşik rejim nedeniyle sürekli baskı altında tutulmuş ve çoğu zamanda gördüğü baskı nedeniyle zor durumda kalmıştır. Rusya ile Japonya arasındaki savaşta kan kaybeden Rusya ordusu, daha sonraki süreç içinde gelişen 1905 devrimi ile tamamen altüst olmuştur. Rus halkının çarlık rejimi ile yönetilen Rusya’da çok büyük zorluklarla karşılaşmaları nedeniyle yeni düzen sağlama kararı alınmıştı. Nitekim sonunda daha fazla baskı ve zorluğa dayanamayan Rus halkı 1917 yılında çarlık rejimini devirecek olaylara başlar. İlk defa 10 Ekim 1917 tarihinde toplanan Bolşevikler 12 kişiden oluşmuş ve devrimle ilgili görüşmelere başlamışlardır. Komitenin yaptığı toplantı sonucunda 10 oya karşı 2 oyla ayaklanma kararı verilir ve böylece 24 Ekim 1917 yılında fiilen başlayacak Bolşevik devriminin ayrıntıları görüşülmeye başlanılmıştır[1].
Anahtar Kelimeler: Bolşevik, Rusya, Devrim, Lenin, Stalin, Ekim, Moskova.
GİRİŞ
Bolşevik Devrimi geniş bir konudur. Kaynakların çoğu Rusça ve İngilizce yazılmıştır. Bu ödevin konusu devrimi araştırmak, devrim zamanında kurulan partileri ve bu devrim de en önemli rolü oynayan köylüleri araştırmaktı. Ekonomik Durum, Lenin’in partisi ve yürüttüğü siyaset araştırmanın ön planında yer alıyor. Ayrıca araştırmalarımızda Sovyetler burjuva demokrasisi, devrimin savunulması, parti, devrimci terörleri ve anarşistler ele alınacaktır.
Batı Avrupa demokrasilerinden farklı bir yapıya sahip olan Rusya, hala mutlak bir biçimde yönetiliyordu. Büyük çoğunluğunu fakir köylü nüfusunun oluşturduğu Rusya’da, yüzyılın başında işçiler de önemli bir yer tutuyorlardı ve Bolşevik ihtilalinde büyük rol oynuyorlardı. Nasıl ki Fransız İhtilalinin nedeni eski Fransa ise Bolşevik ihtilalin müsebbibi de eski Rusya’dır. Her şey kilise ve çarın elinde idi onlar ne diyorsa o oluyordu. Her ikisi de merkezi teşkil ediyordu. Merkezin etrafındaysa büyük toprak ağaları vardı. Köylüler toprağa bağlı adeta köle idiler, bu yüzden köylü mevcut kurulu rejime büyük bir öfkeyle doluydu. Çünkü tüm dünyada olduğu gibi Rusya’da da tarım toplumundan sanayi toplumuna doğru geçiş söz konusudur. Sosyolojide söylenildiği üzere her geçiş süreci sancılıdır. Gerçekten de Çarın sıkı disiplin uygulamalarından birazcık taviz vermesiyle korktuğu şey başına geldi. Çok ağır yaşam koşulları içinde yaşayan bu geniş kitlelerin huzursuzluğu daha 1905’te çıkan ayaklanmayla görülmüştü. Petersburg ve Moskova’da İşçi Sovyetleri kuruldu. Aralık ayı içinde bu ayaklanma, çok sert bir şekilde bastırıldı. Bunun sonunda Çar Duma’yı[2] açarak özgürlükler tanıdı. Bolşevik İhtilali, sosyalist ihtilalin Rusya’daki gerçekleşme biçimidir. 19. yüzyıl sonunda Avrupa’nın en güçlü imparatorluklarından biri olan Rus Çarlığı topraklarının genişliği ve ekonomik sıkıntılar yüzünden içeride sıkıntı çekiyordu.
Lenin 1903 Roma Kongresi’nde düşüncelerini ifade etti. Büyük bir taraftar grubu tarafından desteklendi. Bu gruba çoğunluğu belirten “Bolşevik” adı verilir. 1905’te sosyal adaletsizlik artar, işçi sınıfı ve köylülük ayaklanır. Sonunda 9 Ocak 1905’te Kanlı Pazar adıyla anılan olay yaşandı. Binlerce insan çalışma saatlerinin azaltılması ve yaşam standardının yükseltilmesi isteğiyle greve çıktı. Rus askerleri tedbirsizce kalabalığa ateş açtı ve 1000’den fazla insan öldü. Bu olay Rusya’da büyük infiale neden oldu. Sonucunda Bolşevizm ve komünist lider Lenin’in yıldızı parladı. Lenin’in taraftarları Çarlık tarafından bastırılsa da parlamento kuruldu. Çok partili sisteme geçildi ve Çar II Nikolay 1906 Anayasası’nı kabul etti. Çarlık Rusyası’na karşı yapılan ilk girişim başarı kazanamadı.
Rusya’da ihtilal zamanı geldiğinde ülke, savaş ve ekonomik zorluklar yüzünden oldukça zor durumdaydı. Çar, II. Nikola’nın danışmanlarına göre yönetimi Duma’ya bırakmalıydı. Eğer Diktatör Çar yönetimden alınırsa, halk meclisi Duma yönetimi ele alıp Bolşeviklerin isyan için öne sürdükleri nedenleri ortadan kaldırabilecekti. Fakat Nikola kendini hiç de demir yumruklu bir diktatör gibi görmüyordu. 1905’te Batı’dan gelen liberal seslere kulak verdi ve halkın seçtiği bir parlamento olan Duma’yı kurdu. Muhalif politik partiler ve sendikaların kurulması da yasallaştı. Böylece Rusya’nın bu dönemi rahat atlatacağını düşünmüştü.
Emperyalist ülkelerin dünyayı kendi aralarında yeniden paylaşmak için başlattıkları Birinci Dünya savaşına, kendine yeni topraklar kazandırmak amacıyla katılan çarlık, 3 yıl boyunca savaşı sonuna kadar sürdürme politikasını devam ettirdi. Fakat 1917’ye gelinirken savaş cephelerinde Çarlık önemli başarısızlıklarla karşı karşıya geldi. Ekonomik buhran sürekli derinleşiyordu. 1917’ye girildiğinde yiyecek ürün ve yakıt sıkıntısı had safhaya ulaşmıştı. Dünya savaşı, Rusya’da büyük bir yokluk ve yoksulluğa yol açmıştı. Boğazların kapalı oluşu yüzünden dış yardım alınamıyordu. 1916-1917 kışı çok sert geçince yiyecek, yakacak ve giyeceğin az bulunması söz konusu oldu ve bu bütün Rusya’yı çok etkilemişti.
Nikola tüm aile üyeleriyle görüştü ve ev hapsine alındı. Duma yönetimi Çar’ın güvenliği konusunda garanti vermişti. Rusya artık bir monarşi değildi. Ayrıca Duma dağılmıştı ve yerine orduyla işbirliği içinde bir ihtilal planı hazırlamış eski Duma üyelerinden oluşan bir meclis gelmişti. Karşılarına çıkacak kimse kalmamıştı bolşeviklerden başka. Fakat onlar da lidersiz ve örgütsüzdü. Duma birkaç kritik hata yaptı. Kısa bir süre sonra da bu hatalarının cezasını çekmeye başladılar. İlk olarak kendi güdümlerindeki basının yazdıklarına gerçekten de inanmaya başladılar. Kendilerinin halkın meclisi olduğuna inandılar dahası halkın da böyle düşündüğünü sandılar. Rusya’nın öteki Avrupa devletleri gibi bir anayasa devleti olması gerektiğine inanıyorlardı. Gerçekte çarın yönetimindeki Rusya acı çekiyordu. Nikola ve Büyük Petro gibi geçmişteki çarlar güçlü adamlardı ancak çarın yönetimi yüzünden köylülerin şikâyetleri büyüktü. Başka seçenekleri olmadığından katlanıyorlardı. Yıllarca süren monarşi döneminde insanların toplumsal statüleri olduğu gibi kalmıştı. Çar olmadan her şey havada kalacak gibiydi. İnsanlar boyun eğecek bir otoriteye alışmıştı.
En önemlisi ise Duma üyelerinin belirli bir planı olmamasıydı. İktidara sahiptiler ama bununla ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Sonuç olarak Bolşevikler de bu durumdan yararlanmaya hazırdı. Aynı yılın Nisan ayında Lenin Rusya’ya döndü. Ekim ayında da içeride hükümetin toplantı yapmakta olduğu, Kışlık Saray’ın etrafı sarılarak yönetim Bolşeviklere devredildi. Duma’nın bulduğu çözüm geçici olarak iyi bir çözümdü ancak uzun vadede zararları ortaya çıktı.
1. Nikola yetkilerini bırakmış Rusya’daki Romanov hanedanı son bulmuş kendilerine güvenliklerinin sağlanacağı sözü verilmişti. Fakat Rusya sosyalist bir devlet olacak Sovyetler Birliği haline gelme yolunda ilerliyordu. Tahtı bırakarak engellemeye çalıştığı ihtilal tüm gücüyle geliyordu ve daha önce verilen hiçbir garanti de işe yaramayacaktı. Nikola ve ailesi önce Sibirya’ya sonra da Ural dağları bölgesine gönderilmiş ve sürekli ev hapsinde tutuluyorlardı. Tahtı bırakmasından sonra çar hep baskı altındaydı. Ailesinin güvenliği de tehlikedeydi. 1918 Temmuzunda bir emir geldi ve Nikola ailesiyle birlikte idam edildi.
1917 Ekim Devrimi sınıfsız yaşamı hemen ortaya çıkaramazdı. 1922-1928 yıllarında 5 yıllık kalkınma hamlelerinde devletçilik politikası uygulandı. Eğitim ve sağlık eşit olarak herkesin yararlanabildiği ve parasız bir hale dönüştürüldü. Büyük toprak ağalarının elinden toprakları alındı. Sermaye sahipleri Bolşeviklere karşı çıktı ama başarılı olamazlardı. Bolşevik İhtilali Rusya’nın kaderini belirleyen önemli ihtilallerden biri olmakla beraber birinci dünya savaşının itilaf devletleri açısından seyrini değiştirmiştir. Bu arada İsviçre’de olan Lenin, Bolşeviklerin yeni yönetimde asla bulunmaması gerektiğini savunuyordu. Rusya’ya dönmesi gereken Lenin’e gerekli desteği Rusya’yı savaştan atmak isteyen Almanya verdi. Marksist görüşlerden etkilenen Lenin, ayrıca Rus aydını Plekhanov’dan esinlenmişti ve Marksizm-Leninizm önermesiyle ortaya çıkarak iktidara alternatif oluşturmuştur.
Lenin önderliğindeki Bolşevikler amaçlananın aksine yine burjuvaların iktidar olduğunu görerek, tüm iktidar Sovyetler’e sloganıyla ihtilale başladılar. Fakat isyandan önce Petrograd Rusları, Leninistlere karşı Petrograd kentinde saldırıya başladılar. Temmuz 1917’de bir Leninist isyan başladı. Başarısız olan bu hareketten sonra Lenin Finlandiya’ya kaçtı. 3 aylık kaçıştan sonra Lenin 1917 Ekim’inde Bütün iktidar Sovyetlere sloganıyla ihtilale başladı. Geçici hükümet tasfiye edildi. Lenin başkanlığında bir hükümet kuruldu. Lenin yoldaşı Troçki’yi dışişleri bakanlığına atadı ve Troçki Sovyetler Birliği’ni birinci dünya savaşından çeken Brest-Litovsk antlaşmasını imzaladı. Milli mücadele içinde olan Türkiye’yle de sıcak ilişkiler kurdular. Bolşevik ihtilalinden sonra iç karışıklıklar içinde bulunan Rusya’da 1917-1922 arasında iç savaş yaşandı. Bu savaş milyonlarca insanın ölümüne neden oldu ve Bolşevikler iktidarları için idamlardan da çekinmediler. Devrim öncesinde bize Fransız İhtilalindeki gibi kesin bir terör dönemi gerekiyor diyen Lenin, idamlar olmadan nasıl bir ihtilal yapabilirsiniz diyerek görüşünün arkasında durdu.
Leninizm’in en önemli özelliği dışardan bilinç taşımayı birincil öncelik saymasıydı. Marks’a göre proletarya sınıf bilincine kendisi ulaşacaktı ve sonunda ihtilali yapacaktı. Lenin ise sosyalizm için insanların bilinçlenmesini beklersek en az 5 yüzyıl beklememiz gerekir dedi ve proleteryaya bilinç taşınması gerektiğine hükmetti. Sonunda darbeyle de hedefine ulaştı.
Troçki 1940’ta Stalin’in ajanları tarafından suikaste uğradı. Stalin ise ülkesini İkinci Dünya Savaşı’na sürükledi. Savaşta Hitler’e karşı Amerika’yla ittifak yapan Stalin tarihin akışını değiştirdi ve Yalta Konferansı’ndan sonra başlayan Soğuk Savaşa neden oldu. 1953’e kadar iktidarda bulunan Stalin uzun sürecek ve Doğu Bloğu’nun kaybetmesinin kesin olduğu Soğuk Savaşı başlattı ve büyük ihtimalle de Sovyetlerin sonunu hazırladı.
Bolşevik İhtilali ve Lenin
Fransa’nın Robespierre’si neyse Rusya’nın Neçayev’i de Rusya’nın asi yaramaz evladı idi tam bir eylem hippisi yani anarşistti. Devrim kanla yazılır sloganı bizatihi ona ait idi. Fevri ve kabına sığmayan tavırları yüzünden kendisini hapse attırmaktan başka işe yaramadığı gibi şüpheli ölümle terki diyar eyledi ve ardından tek bıraktığı miras, kendisini şiddet tarihine yazmak oldu. Neçayev zindanda ölümünü beklerken dışarıda onun izinden gidecek binlerce terörist doğuyordu. Çar bu öfkeli insanların üzerlerine gittikçe dalga dalga yükseliyorlardı. Her tarafta gizli örgütler mantar gibi bitiyordu. Bu örgütler arasında en sonuncusu aynı zamanda en karizmatiği şüphesiz Bolşevik örgütü idi ve daha sonra dikkatleri üstünde toplayacak ve bu örgütün yaptığı eylemleri sayesinde Lenin adını duyuracaktı. Lenin, zaten iyi bir uygulayıcı ve teşkilatçı bir liderdi. Önce düşmanlarını tek tek devirmeye çalıştı ama bu taktik tutmadı yeni metotlar üstünde kafa yordu ve denemeye başladı. Adına kitlesel terör ya da adına ihtilalci terör dediği yeni usulü piyasaya sürerek, ezilen tüm kitleleri büyük bir hınçla ihtilale yöneltti. Lenin, fikir bakımdan eksikti fakat teşkilatçı yönünün ağır basmasıyla bir anda kitleleri peşine takmayı, sonunda başaracaktı her ne pahasına olursa olsun.. Ölmek var dönmek yok diyerek adeta yemin etmişti. Lenin, tüm hesaplamalarını en küçük detayına kadar gözden geçirmenin yanı sıra medyanın gücünü bildiği için ISKRA gazetesinde verdiği sürekli mesajlarla işçiyi köylüyü kendi çekim alanına aldı. Yayınlanan her makalesi kitlelere heyecan aşılıyordu öyle ki, yayınlanan makaleler zamanla birikerek bir yıl sonra “What is to be Done” (Ne yapmak gerek?) adlı kitaba dönüştü. ISKRA gazetesi deyip geçmemek lazım, bu gazetenin etkisiyle Bolşevikler bir anda sıra dışı durumdan kitlesel güç hale geldi diyebiliriz.
Artık bu noktadan sonra proletarya emek uğruna çalışan değil her biri birer ihtilalci gerillalardı. Bu ihtilalci ocak mensuplarının hedef olarak bir noktaya kilitlenmiş olsalar da yöntem bakımdan kendi aralarında fikir ayrılıklarının olduğu da gözlerden kaçmadı. Şöyle ki, Bolşevikler tıpkı Fransız ihtilalcilerin kendi aralarında ki ayrışmalarının bir benzeri olacak şekilde 1903’de ikiye ayrıldı. Martov, Bolşeviklerin daha demokratik kanadını oluşturuyordu ve Lenin taraftarlarıysa ihtilalden yana olanlar yani Bolşevik cenahını oluşturuyordu. Dolayısıyla yapılan oylama da demokratik kanat azınlıkta kalınca onlara azınlık anlamına gelen Menşevik denildi. Çoğunluk olanlara da Bolşevik denildi. Bu iç mücadelede Lenin’in kazanmasıyla kendi iç dünyasında hedef büyütme arzusu doğdu. Şartlar hep lehine işliyordu, onu ünlü edende şartların ihtilal saatine ayarlı olmasıdır.
1891-1892 yılları Rusya’nın kıtlık ve açlık yılları idi. Çar aç mideleri önce doyurması gerekirken sürekli dışarıya buğday ihraç ederek döviz elde edip sanayileşmek yolunu tercih etti. Lenin için bu tablo bulunmaz bir fırsattı nitekim fırsatı iyi değerlendirerek sokaktaki sıradan bir insana bile ayaklanma ilmini ve stratejisini kısa zamanda öğretmekte ve kazandırmakta güçlük çekmedi. Önce kışkırtma ardından sokak gösterileri derken nihayetinde halk ayaklanmasına dönüştürmeyi beceren bir maharet örneği sergiledi Lenin.
Bu yola baş koyduklarında 25.000 kişiydiler ama sonradan milyonları tek potada buluşturan büyük bir güce ulaştı. Lenin düşman addettiği tarafı ustalıkla provoke ederek kitleleri tek yumruk altında toplayabilmişti. Hele hele Çar halkı dipçikle hizaya getirmeye devam ettikçe ve her türlü olaya şiddetle tepki gösterdikçe Lenin’in işini kolaylaştırmıştır. Bir de bunlara ilaveten Çar ve ordusunun Japonya karşısında mağlup olması kitlelerin belleğinde Çar’ın devrilebileceği cesaretini uyandırdı. Gittikçe olaylar büyüyordu patlamaya hazır bomba gibiydi her yer. 1905 Ocakta yaklaşık 3 milyon insanın genel grev yapması ihtilalin artık habercisiydi. Rahip Gapon’un bu öfkeli kalabalık karşısında Çar’ı ikna etme girişimleri de fayda vermeyince artık ok yaydan çıkar hale gelmişti, sonunda tüm çabalarının boşuna olduğunu gören ve üstelik polisle bir şekilde ilişkili olan Rahip Gapon’u bile muhalefet safına itiyordu. O işçilerin haklı talepleri karşısında duyarsız olamazdı, vicdanının sesine kulak verip en yakından şahit olduğu Çar’ın bu tutumundan dolayı öfkeli kalabalığın yanında tavrını belirliyordu.
Çar’ın aldığı bu sıkı güvenlik önlemleriyle rejim koruma altına alınamadığı gibi aksine gerçekleşmek üzere olan ihtilalin gücüne güç katıyordu. Gerçekten de kitleler ihtilalcilerle aynı safta 1905 Ekim ayında genel grev ve ardından isyan niteliği kazanmaya başladı. Olaylar doruğa ulaşınca Lenin, apar topar İsviçre’den Rusya’ya gelmesine gelmişti ama Bolşeviklerin asıl etkinliği bir yıl sonrasında gerçekleşecek olan ikinci Moskova ayaklanmasındaki olaylardan sonra görülecektir. Bu olaylarda görüldü ki daha tam olarak olgunluğa erişilmemişti ve teşkilatsız yığınlar söz konusuydu. Bu durum teşkilat ihtiyacını meydana getirmiş ve böylece Sovyet işçilerinin kurdukları Sovyet teşkilatı Bolşevik-Menşevik çekişmesini beraberinde getirse de Bolşevikler teşkilat içinde ipleri eline alan taraf oldu.
Lenin, kendinden emin adımlarla bütün iktidar Sovyetlere diye çağrıda bulunarak kitleleri coşturuyordu. Her ne kadar Moskova ayaklanmasında birçok işçinin kanının dökülmesinden dolayı arkadaşlarınca eleştirilse de. Durumu ihtilalin kanla gerçekleşebileceğini düşünerekten kazanç olarak değerlendiriyordu. 1905 yılı yine de kayıp sayılmazdı. 1917 Ekim ayının provası sayılırdı, belki de bu prova olmasaydı Bolşevik ihtilali gerçekleşemezdi yorumunu yapanda bizatihi Lenin’in kendisidir. Lenin, başarısızlıklarda bile yeni stratejiler ortaya koyacak usta bir aktör olmuştu. Bu işin sadece işçi kesimiyle değil aynı zamanda köylüyü kazanmakla ve resmi ordunun çökertilmesiyle gerçekleşebileceğini yani bu 3 unsur denilen işçi-köylü-orduyu bir araya getirmedikçe özlenen ihtilalin hayal olabileceği kanaati doğdu kendinde.
1916 Ekim ayı geldiğinde grevciler; kahrolsun savaş, ekmek ve barış diye seslendirdikleri sloganlarla Lenin’in beklediği anın yavaş yavaş gerçekleşeceğinin muştusunu veriyordu. Çar, peyderpey gelişen önce işçiler, sonra orta sınıf ve en nihayette askerlerin isyanı karşısında şaşırmış, işlerin çığırından çıktığını anlasa da bu noktadan sonra kontrolü zordu, generallerinin de görüşünü alarak tahtından çekilmek zorunda kalmıştı. Anlaşıldı ki, kitlelerin isterse yapamayacağı bir şey yoktu. Bu durumda Rusya’nın başsız Duma üyeleri Duma komitesi kurarak ülkeyi başıboş bırakmak istemediler ve derhal idareyi ele aldılar.
Çar’ın çekilmesiyle birlikte Lenin Avusturya’dan Rusya’ya döndü ve geçici hükümeti desteklemeyin talimatını verdi. Bir yandan Lenin diğer yandan Almanya orduyu yıprattıkça geçici hükümet bitap düşüyordu. Artık Bolşevik olmayanlar bile bütün iktidar Sovyetlere flamasını taşımaya koyuldu. Hükümet kendince sert tedbirlere girişmekle olayları durdurmuyor tam aksine alevlendiriyordu. Lenin, baskılar karşısında Finlandiya’nın sınırına yakın bir köye saklandı. Troçki ise tutuklandı. Hükümet güvenliğe yönelik uygulamalarıyla kitleleri ihtilale sürüklüyor ve derken gerçekleşen iç savaşta, zafer Bolşeviklerindi. Böylece ihtilal başarıyla sonuçlanıyor.
Lenin hedefine ulaşmıştı, ama tıpkı Fransız ihtilali örneğinde olduğu gibi o da beraber yola koyuldukları kader arkadaşlarını yiyecekti, hem de proletarya yalanının ardına sığınarak. Sadece evlatları mı Bolşevik olmayan ve birçok kesimden herkes hakeza Rus olmayan milletlerde bundan payını alacaklardı. Kelimenin tam anlamıyla yediden yetmişe toplum Lenin yönetimi altında ezildiler, hor görüldüler ve bütün ümitleri hayal kırıklığına uğradı.
Lenin de ihtilallerin yasasında mevcut olan kan dökmenin farkındaydı ve geriye şöyle dönüp de döktüğü kanlardan dolayı zerre miskal pişmanlık duymamıştır. Düşmanlarının kanını akıttıkça sürekli akıtası geliyordu. Lenin’in de ötekiler gibi ne jakobenlerden ne de Nazilerden hiçbir farkı yoktu. Devrimi kanla gerçekleştirdi, yönetiminde söylediği halklara özgürlük, adalet, ekmek, aş ve iş gibi güzel sözler yerini bulmadı. Meğerse o kavramlar hedefe varmak için araç olarak görev yapmış, nasıl olsa maksat hasıl olmuştu.
Lenin’in açtığı bu yol Stalin döneminde adeta devlet terörüne dönüşerek tüm hızıyla devam etti. Lenin dünyadan göç ettikten sonra Sovyetlerde ihtilale destek veren kader arkadaşları denilebilecek evlatlar kalmıştı geriye sadece. Ortadan düşman kalkınca kan akıtmaya alışmış sistem, gıdası olan kan dökmeden duramazdı. Sistem için kansızlık, susuzluk demekti. O halde bu iş Stalin’e kalmıştı. Önce Troçki mercek altına alındı. Troçki gibi bilge bir insanın fikir gücünden çekiniyorlardı, o halde ne yapmalı Troçki’yi halletmeli idi. İlk uygulama olarak sürgün, ardından da öldürtülür. Malumunuz Jakobenlerin sağ sol kutupları vardı. Bolşeviklerinde sağ ve sol Bolşevikleri oluştu. Bu ikili durum Stalin’in işini kolaylaştırmış sağın hesabını solla, solun hesabını da sağla hallediyordu. Böylece herkesi bir havuzda boğmayı başarıyordu. Döneminde milyonlarca insan öldürülmüş, mahkemeler adeta mezbahaneye dönmüştü.
Parti
Anarşizm ile Leninist eğilim arasındaki başlıca ayrılıklardan biri bunların iktidar ve kontrole yönelik yaklaşımları arasındaki farklılık idi. Bu iki eğilim devrimin işçi sınıfı tarafından gerçekleştirilmesi gerektiği konusunda hemfikir olmalarına karşın bundan sonra iktidarın kimin elinde olacağı konusunda birbirlerinden ayrılırlar. Leninistler partinin koruyucu bir baba gibi işçi sınıfı adına toplum üzerinde kendi kontrolünü kurması gerektiğine inanırlar. İşçi sınıfının çıkarlarının neler olduğuna parti karar verir. Buna karşılık anarşistler toplumu işletmesi gereken gücün işçi sınıfının kendisi olduğuna inanırlar, işçiler fabrika komitelerine ve Sovyetlere benzer bir örgütler sistemi aracılığıyla kararları aşağıdan yukarıya doğru alacak ve uygulayacaklardır.
Leninistler sık sık partinin işçi sınıfının en iyi unsurlarından oluştuğunu ileri sürerek bu fikre itiraz ederler. 1917 Ekimi sırasında Bolşevikler en büyük işçi sınıfı partisi konumundalardı ancak bu onların savunduklarını tezlerin (Bütün iktidar Sovyetlere vb.) bir sonucuydu. Partinin dışında kalmış daha çok sayıda ileri işçi vardı ve öncü ile parti özdeş şeyler değildi. Bunu takip eden yıllar içinde parti giderek artan oranda bürokratlardan oluşan bir parti konumuna geldiğinde ileri işçiler sık-sık muhalefette kaldılar.
Bolşeviklerin ilkin Kurucu Meclis seçimleri çağrısında bulunmalarının ve bunun ardından bu kez meclisin dağıtılması için çağrı yapmalarının nedeni de bu düşünce tarzıdır. Alexander Berkman’ın 1921’de yorumladığı gibi, Onlar (Bolşevikler) Kurucu Meclisi desteklemişlerdi ve ancak mecliste çoğunluğu oluşturamayacaklarını dolayısıyla iktidarı kendi ellerine alamayacaklarını anladıkları zaman birden fikir değiştirip onun dağıtılmasına karar verdiler. Lenin 22 Aralık 1918 tarihli Pravda’da yayınlanan imzalı makalesinde Plekhanov’un 1903’de RSDIP İkinci Kongresi’ndeki sözlerini olumlayıcı bir dille aktarmıştır. Eğer halk bir coşku seli içinde çok iyi bir parlamento seçmişse bu durumda bize düşen şey o parlamentonun uzun ömürlü olmasını sağlamaktır. Eğer seçimler istenen sonucu doğurmamış ise bize o parlamentoyu iki yıldan sonra değil, mümkünse iki hafta sonra feshetmektir. Bolşevikler Anarşistlerin aksine Kurucu Meclis’e onun anti-demokratik niteliği dolayısıyla karşı çıkmadılar. Bolşeviklerin muhalefetini belirleyen şey Kurucu Meclisi kontrol eden gücün kendileri olup olmayacağı idi.
Devrimci bir durumda toplumun en aşağıdan itibaren işçi konseylerinin özgür bir federasyonu temelinde örgütlenmesi gerektiğini ileri sürenler yalnızca Anarşistlerdir. Kararlar mümkün olan en alt düzeyde alınmalıdır. Delegeler yalnızca ve yalnızca kendilerini seçmiş olanların bakış açısını temsil etmeli ortalama bir işçiden daha fazla bir ödenek almamalı belli bir dönem için bir delege olarak hareket etmeli ve istendiğinde geri çağırılabilmelidir. Eğer işçi sınıfı kapitalizmi yıkacak güce sahip ise bunun ardından sosyalist bir toplumu örgütleme yeteneğine kesinlikle sahiptir[3].
Devrimci Terörler
Bolşevik Kızıl Terör politikası 1918 yılı yazında patlak veren iç savaştan kısa bir süre sonra uygulamaya kondu ve Beyaz Terör ile benzer niteliklere sahipti. Söz konusu politika acımasızca yaşama geçirilen kitlesel idam ve yıldırma taktiğini öne çıkardı. Şiddet eylemleri yıkıcı ve pişmanlık duyulan eylemler olarak görülmek yerine desteklendi ve övüldü. Doğu Cephesi’nde Çeka örgütünün başı olan Latsis şunu yazıyordu. İç savaşta düşman için olağan mahkemelere ve yargı kurallarına başvurulmaz. Bu bir ölüm kalım mücadelesi. Eğer öldürmezseniz siz öldürülürsünüz. Dolayısıyla öldürülmemek için öldürün. Kızıl Ordu gazetesi Lenin’e yönelik bir suikast girişiminden sonra şunları yazdı: “Düşmanlarımızı yüzer yüzer ve acımasızca öldüreceğiz. Bırakın binlercesi ölsün, bırakın binlercesi kendi kanlarında boğulsun. Lenin ve Uritski’nin kanı yerine bırakın burjuvaların kanı oluk-oluk aksın mümkün olduğunca çok kan aksın. Bu çılgın yıkım ve misilleme çağrısının, yeni ve özgür toplumun inşası görevine ne tür bir katkısı olabileceğini anlamak çok zordu.
Lenin Troçki ve diğer yoldaşlar kesinlikle samimi devrimciler ve devrim olarak gördükleri şeye ihanet etmeyecekler fakat bunlar devletsel bir aygıt kurarak devrimden çıkar sağlamak ve onu yıkmak üzere kendilerine destek olanların işini kolaylaştırıyorlar. Kendi yöntemlerinin ilk kurbanı yine kendileri olacaktır ve korkarım devrim bu şekilde çökecektir. Tarih küçük ayrıntılar dışında kendisini yeniliyorlar. Robespierre’i giyotine gönderen ve böylece Napoleon’a zemin hazırlayan kişi yine Robespierre’di. Belki de Troçki Malatesta’nın bu sözlerine kulak vermeliydi[4].
Devrimin Savunucuları
Devrimin savunulmasının diğer boyutunu oluşturan şey onun dışarıdan gelen askeri saldırılara karşı korunmasıdır. Burada devrimcinin önünde iki örgütsel biçim seçeneği vardır ya geleneksel askeri ordu ya da milis gücü idi. Rus Devrimi bu açıdan somut bir örnek oluşturur, başlangıçta bir milis yapılanması benimsenmiş olmakla birlikte 1918 yılında geleneksel ordu yapılanmasına geri dönülmüştü. Bu iki örgütleniş biçimi arasındaki fark sık sık ileri sürülen argümanın aksine etkinliğe ya da örgütlenme tarzına (ordu daha örgütlü bir karaktere sahipken milisin daha kaotik bir niteliğe sahip olduğu fikri) ilişkin bir farklılıktan ibaret değildir. Bu ikisi arasındaki fark, doğrudan demokrasiyle ilişkili bir sorundur.
Brest-Litovsk Antlaşması’nın ardından Troçki Askeri İşler Komiseri olarak orduyu yeniden örgütlemeye girişti. Savaş hattında emirlere itaatsizliğe karşı ölüm cezası verilmesi subayların askerler tarafından selamlanması özel askeri hitap biçimleri subayların barınaklarının askerlerinkinden ayrılması ve subaylara tanınan diğer ayrıcalıklar yeniden yürürlüğe kondu. Subaylar artık askerler tarafından seçilmeyecekti. Troçki şöyle yazıyordu: Seçim ilkesi siyasi olarak anlamsız teknik açıdan uygunsuzdur ve bir kararname ile hal hazırda uygulamadan kaldırılmıştır. Bolşevikler askeri disipline yeniden dönülmesi gereğini neden hissettiler? 1917 Rusya’sında askeri disipline ihtiyaç duyulmuşken 1936 İspanyasında Anarşist cephelerde neden böyle bir disiplin ihtiyacı duyulmadı?
Geleneksel ordu yapılanması feodal kralların ya da kapitalist hükümetlerin kendi çıkarlarını koruyup kollamak için işçileri savaşa sürme ihtiyacından doğdu ve gelişti. Bu ordular otoriter kurumlar olmak zorundalardı çünkü her ne kadar propaganda ve aşırı milliyetçilik başlangıçta askere yazılmada önemli bir rol oynasa da savaşın dehşet verici kötülükleri çok geçmeden milliyetçiliğin nafile olduğunu gözler önüne serer. Askeri örgütlenmenin temeli askerlerin mutlaka inanmak zorunda olmadıkları bir dava için savaşmaya devam etmelerini güvence altına alma amacına dayanır. Askeri disiplin hiçbir şeyi düşünüp sorgulamayan karşıt saflardan olduğu kadar kendi saflarından gelecek tehdit ve tehlikeler karşısında korkuya kapılan bir askerler topluluğu yaratmayı hedefler.
Sonuç olarak Çar devrimi çöktükten sonra yani yeni isimle adlandırılan Sovyet devleti kurulmuştur. Buna da Lenin’in başarıları sebep olmuştur. İnsanlar haklarını almaya çalışmış ve özgürlük için mücadele etmiştir. Lenin’in Partisinin kazanmasında ve çarın hakimiyetinin sona ermesinde işçi halkının büyük önemi vardır. Bu konu oldukça ilgi çekicidir ve ilgililere tavsiye edilmektedir.
İslam Şükrüoğlu
Kaynakça
Ascher, Abraham. Rus Devriminde Menşevikler. İstanbul: Metis Yayınları, 1992.
Carr, Edıward H. Bolşevik Devrim. Cilt I-II. İstanbul: Metis Yayınları, 1989.
Edward H. Carr – Bolşevik DevrM.Gorky, V. Molotov, S. Kirov,A. Jadanov, J. Stalin. 1917 Sovyet Devrimi. Cilt I-II. Moskova,İstanbul 2004: Evrensel Basım Yayınları, 1936.
Oğlu, Esat Adil Müstecablı. Bolşeviklik,Faşistlik ve Demokrasi. Balıkesir: Savaş Kitab Evi, 1934.
Rıfat, Haydar. Bolşeviklik Alemi. İstanbul: Şirketi Müretibiye Matbası, 1932.
Somer, Kenan. 100 Soruda Ekim İhtilali. İstanbul: Gerçek Yayınevi, 1970.
Taymas, Abdullah Battal. 1917’den 1919’a Rusya İhtilali’den Hatırallar 1-2. Üsküdar-İstanbul: Türk Kültür Vakfı, 1947.
Trokçi, Lev. Rus Devriminin Tarihi. Çeviren Bülent Tanatan. Cilt 2. 2 cilt. Berlin: Türkçesi:Yazın Yayıncılık 1998, 1931-1933.
[1] Ekim İhtilali-Kenan Somer say. 5,30; Edward H. Carr – Bolşevik Devrimi s. 201-2015; 1917 Sovyet Devrimi-M.Gorky,V. Molotov, S. Kirov,A. Jadanov, J. Stalin. S. 11-50;189-200.
[2] DUMA- Çarlık meclisidir, isyanları bastırmak ve kıtlığa çare bulmak için kurulmuştur. Meclisin çoğunluğunu askerler ve köylüler oluşturuyordu ve onlar birlikte karar veriyorlardı.
[3] Edward H. Carr – Bolşevik Devrimi s. 175-215; Edward H. Carr – Bolşevik Devrimi s. 201-2015; 1917 Sovyet Devrimi-M.Gorky,V. Molotov, S. Kirov,A. Jadanov, J. Stalin. S. 31-41.
[4]Edward H. Carr – Bolşevik Devrimi s. 146-173.