İlim ve Medeniyet

BREXIT’İN BİRLEŞİK KRALLIK TİCARETİNE OLASI ETKİLERİ

Geçtiğimiz yılın Haziran ayında Birleşik Krallık, Avrupa Birliği’nden ayrılıp ayrılmama yönünde halkın tercihini görmek için referanduma gitti. Katılımın %72.2 olduğu referandumda katılımcılar  % 51.9 oranında AB’den ayrılma yönünde oy kullandılar. Birleşik Krallık’ı meydana getiren ülkelerden İngiltere’de halkın büyük çoğunluğu ayrılma yönünde oy kullanırken, Galler’de de 52 % oranında ayrılma yönünde karar çıkmıştır. İskoçya ve Kuzey İrlanda ise, 62 % ve 55,8 % oranlarında AB ile ilişkileri sürdürme yönünde referandumda oy kullanmışlardır.

Mülteci krizleri, Euro krizi gibi çeşitli krizlerle uğraşmakta olan AB’ye karşı Birleşik Krallık’ta artan yabancı düşmanlığı, AB-dışından ve içinden yapılan göçler ve Avrupa karşıtlığının artması sürece götüren önemli nedenlerdendir.

Referandum sonrası Başbakan David Cameron istifa etmiş ve yerine Theresa May gelmiştir. Theresa May yaptığı konuşmalarda sık sık Avrupa’yı değil Avrupa Birliği’ni terk ettiklerini ve ayrıca bunun küreselleşme için önemli bir adım olduğunu vurgulamıştır. Geçtiğimiz günlerde, Lizbon Antlaşmasının 50. Maddesinde belirtilmiş olan “Birlik’ten çekilme” kararını AB’ye verilen bir mektupla resmen başlatmışlardır.

Birleşik Krallık’ın AB’ye üye olduğu 1973 yılından bu yana sayısız anlaşmalar yapılmış ve birçok alanda işbirlikleri yapılmıştır. Uzun bir zamanı kapsayan bu ilişkiler bütününün kısa bir sürede bitirilmesi mümkün değildir. Avrupa Birliği’den ayrılma sürecinin iki ile beş yıl arasında sürmesi öngörülmektedir.

Brexit, bölgesel bir olay gibi görülse de etkileri küresel çapta olacaktır. Bu süreç içerisinde hem İngiltere’de hem de AB’de önemli derecede bir takım ekonomik, siyasi,sosyal ve güvenlik konularında önemli etkileri olacaktır

 

Ticari ilişkilere Etkileri

Avrupa Birliği’ne üye olan devletler aynı zamanda gümrük birliğinin de içindedirler. Üye devletlerarasında malların dolaşımında herhangi bir gümrük tarifesi uygulanmamaktadır. Ayrıca Birlik dışından olan ülkelere karşı ortak gümrük tarifeleri uygulanmaktadır. Yani Birlik içerisindeki üye devletler kendi bir kısım ulusal yetkilerinden vazgeçerek Birliğe önemli yetki devirlerinde bulunmuşlardır. Devletler bağımsız bir ticaret politikası yürütememekte ve Birlik dışından ülkelerle ikili serbest ticaret antlaşmaları yapamamaktadırlar. Bilakis, dış ticaret ilişkileri Ortak Ticaret Politikaları adı altında AB seviyesinde şekillenmektedir. [1]

Hizmetin serbest dolaşımı ise, her ne kadar malların serbest dolaştığı gibi olmayıp çeşitli görünmez tarife dışı engellere takılsa da, AB anlaşmaları tarafından belirlenmiştir.

Yapılan ticarete baktığımız zaman, Avrupa Birliği’nin Birleşik Krallık’ın en önemli ticari partnerlerinden biri olduğunu görmekteyiz. 2012 Yılında yapılan toplam mal ve hizmet ihracatının %46’sını AB’yle yapan Birleşik Krallık, ihracatının ise %51’ini AB’den yapmıştır.

Baktığımızda Birleşik Krallık’ın AB ile ticaretinde açık olduğunu görmekteyiz. Ayrı ayrı 27 AB üyesinin 19’uyla ticaretinde açık bulunmaktadır. 2012 Yılında bu açık 41 milyar sterline ulaşarak, Birleşik Krallık’ın Birliğe dâhil olduğu 1973 yılından bu yana en yüksek seviyeye ulaşmıştır. [2]

 

Tarife Engelleri

Birleşik Krallık’ın AB pazarına erişim sağlayamadığını düşünürsek Dünya Ticaret Örgütü’ne üyeliğin burada belirleyici bir rol üstlenecektir. Ayrımcılığın yapılmaması prensibi gereği, DTÖ üyelerinin bir üyeye sağlamış olduğu gümrük tarifelerindeki avantajları diğer bir üye devletlere de uygulaması gerekmektedir. Bir ülkeye uygulanacak olan ayrıcalıklı muamele diğer üye devletlere karşı uygulanmak durumundadır. Burada serbest ticaret bölgeleri ve gümrük birlikleri istisna olmakla birlikte, bu istisnalar dışında en çok kayrılan ülke tarifesi (MFN’s tariff) yani diğer adıyla en ziyade müsaadeye mazhar millet tarifesi diğer üyelere de uygulanmak durumundadır. [3]

Bu sebepten dolayı uygulamada ayrımcılık önlenmiş olacaktır. Yani maksimum gümrük tarifesi en çok kayrılan ülkeye uygulanan tarife olacaktır. [4]

GATT ve ardılı DTÖ ile birlikte uluslararası ticaretin liberalleşmesi hız kazanmış gümrük tarifeleri oldukça düşmüştür. Biriğin En Çok Kayrılan Ülkeye(MFN) uygulamış olduğu gümrük vergileri de bir hayli düşmüştür. Diğer bir açıdan baktığımızda AB’nin üçüncü bir ülkeye uygulamış olduğu gümrük tarifelerinin düşürülmesiyle birlikte AB’nin sağlamış olduğu avantajlar ters orantılı olarak azalmıştır. [5]

Yani, Birleşik Krallık ile AB’nin yolları tamamen ayrıldığında ve herhangi bir ticaret anlaşmasının yapılmadığı düşünüldüğünde aralarındaki ticarette uygulanacak olan tarife En Çok Kayrılan Ülke tarifesidir. Yani Birleşik Krallık’taki birçok ihracatçı ve ithalatçı, bu gümrük tarifeleriyle yüzleşecek hem AB pazarına girmek konusunda hem de AB ile ticaret anlaşmaları olan ülkeler karşısında dezavantajlı duruma düşecektir. [6]

Bu durumda Birleşik Krallık’taki ihracatçıların ve ithalatçıların maruz kalacakları tarifelere örnek verecek olursak: Birleşik Krallık’tan AB’ye yapılan sıvılaştırılmış doğalgaz ihracatına %4,1;  buğdaya %12,8 gümrük tarifesi uygulanacaktır. Örneğin şarap ithalatında %32 ve motorlu taşıtlarda ise %9,8 oranında gümrük tarifesi uygulanacaktır.

 

Tarife dışı Engeller

Tarife dışı engeller ise ithalatı azaltmaya yönelik etkileri olan bir takım tedbirlerdir. Kasten olabildiği gibi kasıt olmadan da uygulanabilmektedir. Tarife dışı engeller, ayrıca malların üretim maliyeti altında ihraç edilmesini engellemek için anti-dumping tedbirleri kapsadığı gibi üretim standartları gibi kriterlerle de kapsamaktadır. Yerli üreticiyi desteklemek veya korumak amacıyla yapılmakta olan uygulamalardır. Ticaretteki serbestleşmeyle birlikte düşmekte olan gümrük tarifeleriyle ters orantılı olarak tarife dışı engeller birer araç olarak kullanılmaya başlamış ve üreticileri dış rekabetten korumak için yaygın bir şekilde kullanılmaya başlamıştır. [7]

Yine burada da DTÖ anlaşmalarıyla bazı tarife dışı engellerin uygulanması sınırlandırılmaktadır. Özellikle ayrımcılığı önleme misyonunun sağlamış olduğu bir takım önlemler vardır.

Birlik içerisinde ise tarife dışı engeller uygulanmamaktadır. AB dışındaki ülkelere uygulanabilmektedir.

Birleşik Krallık’ın Birlik’ten ayrılmakta olduğunu düşünürsek yine böyle bir uygulamaya maruz kalabilecektir. Herhangi bir ticari anlaşmanın yapılmadığını varsayarsak AB tarafından uygulanacak bir tarife dışı engele takılabilecektir.

Ancak DTÖ ile birlikte, BK’ye karşı birtakım cezalandırıcı tedbirler önlenecektir. Ayrıca AB’nin uygulamış olduğu ürün standartlarına Birleşik Krallık neredeyse uyum sağlamıştır.

 

Hizmet Ticareti

Herhangi bir müzakere olmaksızın, Birleşik Krallık’ın AB ile yapacak olduğu hizmet ticareti, DTÖ Hizmet Ticareti Genel Antlaşmasında (GATS)  belirtildiği üzere yapılacaktır. Yine DTÖ’nin önemli ilkesi olan ayrımcılığı önleme açısından, tıpkı mal ticaretinde olduğu gibi, haricen uygulanmakta olan imtiyaz anlaşmaları ve piyasaya erişim üzerindeki kısıtlamalar diğer tüm ülkelere eşit bir şekilde uygulanmalıdır.

Hizmet ticaretine uygulanan engeller genellikle iç hukuktaki düzenlemelerle ve tarife dışı engeller şeklindedir.

AB üyeleri, hizmet ticareti üzerinde önemli ölçüde ulusal yetkilerini saklamaktadır. Dolayısıyla AB dışından bir ülkenin AB pazarına erişimi konusunda her bir üye devletten ayrı ayrı muamelelerle yüzleşebilmektedirler. Ayrıca Birlik içinde hizmet ticaretinde yasak olan bazı kısıtlamalar AB dışındaki bazı firmalara uygulanabilmektedir. AB dışında bir Birleşik Krallık’ın AB ile hizmet ticaretinde bir takım kısıtlamalara uğraması muhtemeldir.

Birleşik Krallık, çeşitli modellerle AB ile müzakere içinde bulunarak ticaretteki kısıtlamalardan kısmen kurtulabilir. İsveç modeli veya Avrupa Ekonomik Alanı (AEA) modelini örnek olarak verebiliriz. Özellikle AEA modeline baktığımızda bu ülkelerin AB iç pazarına gümrük tarifesi olmadan erişimi mümkündür. Ayrıca sermaye, mal, hizmet ve işçi hareketleri yine serbest olup bu dört serbestiyi kapsamaktadır.  Bunlar eşit şekilde Norveç’e, İzlanda’ya ve Lihtenştayn’a uygulanmaktadır. Ancak muhtelif ticari kısıtlamalar İsveç ve AEA modelinde uygulanacaktır. [8]

Ayrıca yine AEA içinde veya İsveç modelinde mallar AB tarafından anti-dumping engellere maruz kalabilecektir. Örnek verecek olursak; 2005 yılında AB, Norveç’ten ithal edilen somon balığına %16 oranında vergi uygulamıştır. Ayrıca bu iki modelde de Birleşik Krallık’ın AB üretim standartlarına uyum sağlaması gerekmektedir.

 

Doğrudan Dış Yatırım

 İstatistiksel olarak değerlendirdiğimizde, Birleşik Krallık’ın 770 milyar sterlin ile en çok doğrudan yabancı yatırım (FDI) çeken ülke olarak ABD’den sonra ikinci sıradadır. Ayrıca Birlekşik Kralık Avrupa’da yatırım çekme konusunda ilk sırada gelmektedir. [9]

Birleşik Krallık’taki doğrudan yabancı yatırımların %48’i diğer AB üyelerinden yapılmaktadır. Bu istatistikleri incelediğimiz zaman BK’nin AB içindeki konumunu ve ayrıca Birliğin bünyesinde bulunmasıyla İngiltere’yi daha güçlü bir konuma taşıdığı yorumunu yapabiliriz. Bunda Birliğin içerisindeki ticaret serbestleşmesi, ticarette görünür ve görünmez engellerin yokluğu şüphesiz önemlidir. Yani tek pazar Avrupa’sının bir parçası olmak BK’ye önemli ölçüde katkı sağlamaktadır. [10]

Doğrudan yabancı yatırımların ülkeye direkt ve dolaylı olmak üzere bir takım getiriler sağlamaktadır. Öncelikle doğrudan yabancı yatırımlar ile ülkede yeni iş alanları ve istihdamların oluşturulmasıyla birlikte ülke ekonomisine katkısı oldukça yüksektir. Diğer taraftan, dolaylı yoldan etkilerine gelecek olursak, doğrudan yabancı yatırımların teorik olarak ülke ekonomisinde verimliliği arttırdığı, teknoloji transferlerini arttırması ve yerli firmaların yayılması gibi etkileri olmaktadır.

AB’den ayrılmakta olan İngiltere, kısa vadede bundan olumsuz yönde etkilenecektir. Birlik içinde tek pazara ulaşımın zorlaşmasıyla birlikte İngiltere içerisinde yatırım yapmış olan çok uluslu şirketler ve AB içinden gelen doğrudan dış yatırımlar, tek pazara ulaşımın engellenmemesi ve kesintiye uğramaması adına bir kısmının diğer alternatif bölgelere kaymaları mümkündür.

Önümüzdeki süreç içerisinde İngiltere, yapılacak ticaret anlaşmalarıyla çıkışını nisbi olarak önleyebilir ya da Birliğin dışından farklı bölgesel yapılanmalarla bunu telafi etme yoluna gidebilecektir.

 

AB Bütçesine Katkısı

İngiltere, her sene düzenli olarak AB bütçesine önemli oranda katkıda bulunmaktadır. AB’nin Ortak Tarım Politikasıyla, sağlamış olduğu bölgesel fonlarla AB bütçesinden İngiltere’ye dönen paraları çıkardığımızda ayrıca “British Rebate” olarak adlandırılan AB’nin Birleşik Krallık’a yapmış olduğu geri ödemeyi geri çıkardığımızda net bütçe katkıdı 10 milyar sterline ulaşmaktadır. Yani yıllık olarak, Birleşik Krallık kasasından Brüksel’e net bir bütçe katkısı yapılmaktadır. [11]

İngiltere’nin AB’den ayrılmasıyla birlikte artık bu katkı payı ortadan kalkacaktır. Yüksek giderleri olan AB’nin bütçesindeki bu kayıp, AB nezdinde olumsuz etkiler doğuracaksa da Birleşik Krallık açısından büyük bir artı değer olarak değerlendirebiliriz. AB bütçesinde neredeyse %40 oranında pay ayrılan Ortak Tarım Politikası,  Birleşik Krallık’ın küçük bir tarım sektörüne sahip olması gibi sebeplerle yaptığı katkılardan Birliğin diğer üyelerine oranla daha az faydalandığı bir alan olmaktadır.

Bütçe katkısının ayrılma süreciyle birlikte İngiltere’nin kasasında kalması, ayrılmanın yükünü hiç şüphesiz hafifletecektir.

 

   Göç ve Emek Piyasası

AB’nin dört temel prensibinden biri olarak “emeğin serbest dolaşımı” AB’ye üye devletlerin vatandaşlarına ve ailelerine Birliğin herhangi bir yerinde ikamet etme ve çalışma hakkı vermektedir. Ayrıca bu hak AEA’ya üye devletlere ve İsviçre’ye de uygulanmaktadır. Ancak ekonomik sonuçları sebebiyle göç temel ihtilaf alanlarından birini oluşturmaktadır. Özellikle AB’nin yapmış olduğu genişlemelerle birlikte bu sorunun önemi artmış ve daha çok tartışılmaya başlamıştır. [12]

Birleşik Krallık vatandaşı olmayan, Birliğin diğer üyelerinin vatandaşlarından oluşan yaklaşık 1,4 milyon insan Birleşik Krallık’ta çalışmaktadır. Brexit sürecinde, Birlikten ayrılma taraftarlarının politik malzeme olarak kullandığı temel argümanlardan biri, İngiltere’ye olan göçlerden kaynaklanmaktaydı. Özellikle AB’nin genişlemesiyle birlikte ekonomik olarak zayıf ülkelerden İngiltere’ye olan göçler oldukça fazla olmuştur. Buda ekonomik, sosyal ve kültürel anlamda problemlere sebep olmuştur.

Bu göçlerin olumlu etkileri olduğu gibi bir takım olumsuz neticelere de sebep olmaktadır. İş gücü sağlamak ve ülke içi üretimin artmasına katkılarının yanında işsizliğin artması, iskan problemlerinin meydana gelmesi, yaşam standartlarının düşmesi gibi çeşitli olumsuz etkiler doğurabilmektedir.

Brexit ile birlikte tek pazardan ayrılacak olan İngiltere’de AB içinden gelecek olan işçi göçleri engellenmiş olacaktır. İngiltere, kontrolleri eline alacaktır. Ancak mevcut AB-dışı işçilerin statüsünün ne olacağı, ülkelerine geri mi dönecekleri ya da Birleşik Krallık vatandaşlığı mı verileceğini önümüzdeki süreç içerisinde belli olacaktır.

 

Finans Hizmetleri

Brexit süreciyle birlikte Londra’nın küresel finans merkezi konumunu kaybetme tehlikesi bulunmaktadır. Dünyanın en önemli köklü ve küresel finans merkezi konumunu sürdüren Londra’nın, Brexit’in ardından bu konumunun sürdürülebilirliğinin tehlikeye girmesidir. Brexit ile birlikte Londra’dan ayrılabileceklerini ifade eden önemli finans kuruluşları ve banka merkezleri için Frankfurt, Dublin gibi merkezler öne çıkmaktadır.[13]

‘’AB kuralları çerçevesinde ve AB pasaportuyla işlem gören finansal araç̧ piyasalarında faaliyet gösteren kuruluşlar ve çalışanlar, Brexit’ten ilk olarak etkilenenler arasında yer almaktadır. Bu bağlamda mevcut finansal kurumlar ve finansal araçların konumu hakkındaki müzakereler neticesinde çıkacak kararla birlikte, bu kuruluşların AB içinde yer alan diğer finans merkezlerine kayacağı beklenmektedir. Dolayısıyla teşvik edici diğer unsurların yanı sıra makroekonomik göstergelere de olumlu katkılar sağlayan finans sektöründe, Londra’dan boşalacak olan bu alanın Frankfurt, Dublin, Paris, Amsterdam ve Lüksemburg gibi finans merkezleri ile doldurulabileceği tartışma konusu olmaya başlamıştır.’’[14]

‘’Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği’nden ayrılmasının, Londra’daki finans sektöründe 30 bin kişinin işine ve 1.8 trilyon Euro (1.6 trilyon pound) değerinde iş hacmine mal olacağı tahmin edilmektedir. Londra’daki toptan bankacılığın yüzde 35’inin AB üyesi 27 ülkeden kaynaklandığı ve Birleşik Krallık’ın bütün banka aktiflerinin yüzde 17’sinin Brexit’in doğrudan sonucu olarak ülkeden ayrılması gerekeceği tahmin edilmektedir.’’[15]

Brexit sonucunda, Birleşik Krallık’tan 1.8 trilyon Euro değerinde toplam banka aktifinin çıkacağı, Londra’da toptan bankacılık alanında 10 bin çalışana ilave olarak, danışmanlık, muhasebe ve hukuk alanlarında da 20 bin pozisyonun diğer AB üyesi ülkelere taşınması gerekeceği öngörüsünde bulunulmaktadır. Çalışmada, Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği’nden ayrılmasıyla finans sektörü faaliyetlerinin Londra’dan en fazla Frankfurt, Paris, Amsterdam ve Dublin gibi diğer AB üyesi ülkelerin alternatif olacağı tahmin edilmektedir. AB’nin tam entegre, uyumlu ve istikrarlı finansal hizmetler piyasası geliştirmesi için bir fırsat doğmaktadır. [16]

Fatih ÖZKARTAL

Exit mobile version