Britanya’nın İmparatorluk Olması ve Dünyayı Şekillendirmesi
Niall Ferguson: İmparatorluk- Britanya’nın Modern Dünyayı Biçimlendirişi, İstanbul 7. Baskı, 2022 (Yapıkredi yayınları).
Tarihte İngilizler büyük bir imparatorluk kurdular. Bu kara kıtasının 4’te birine sahip olmuşlardı. 3 asır boyunca sömürgeci bir güç olarak zirvede kalmayı başardılar. Kendi sömürgeleri olan ABD karşısında ekonomik olarak geriye düşseler de İngilizlerin dünyadaki mirasları kısa ömürlü olmadı. ABD farklı varyasyonlarla İngilizlerin mirasını sürdürdü ve devam ettirdi.
Yazar kitabın sonunda kibirli bir bakış sunuyor bizlere. Ana teması ise İngilizlerin sicili temiz değildi idi. Ama buna rağmen rakiplerinden daha iyi olduğu da iddia ediliyor. İngilizlerin kurumları ve “yaratmaya” çalıştığı kültürün ise faydalı olduğunu savunuyor. Bu kültürü takip edenlerin ise refaha kavuştuklarını da dile getiriyor. ABD’nin gücünün zirve olduğu yıllarda yani 2003’te bu kitap basılmış. Eğer 2023’te yazacak olsaydı bu kadar üstten bakabilir miydi bilmiyorum. ABD’nin ciddi bir problemi var. İngilizler İspanya, Porkekiz, Rusya, Almanya ve Fransa ile mücadele ettiler. Küresel güç olup küresel bir oyun çevirdiler. ABD’nin de bugün karşısında Çin var. Hem de maddi güç Doğu’ya kayıyor. Bu durumda kitabın yazarı bu kadar üstten bakamazdı diye düşünmeden edemiyorum. Çin, belki ABD’nin de yerini alacak ve dünya imparatorluğu kuracaktır. Bu durumda Çin’in de özellikle Modern tarihinin iyi bilinmesi gerekir. Ülkeleri işgal etmek ve onları güçle bastırmak istememesi gerekir. Çünkü Japonlar kendilerine tam da bunu yapmıştı. İngilizler de yaptıkları ile sınandılar. Köle yaptılar Afrikalıları ve köle ticareti yaptılar ve Japonlar tarafından da köle yapıldılar. ABD bu sistemin zararlarını gördü ve İngilizler gibi yapmaktan çekindi. Umarım Çin de dünyaya böyle bir miras bırakmaz. Çünkü İmparatorlukların zirvede kalma süresi gittiçe azalıyor. Teknolojik olarakta bölgeler arasında eskide olduğu gibi uçurumlar yok. İngilizlerin karşısında mızrak kullanan yerliler vardı. Ama yerliler de zamanla ateşli silahlara başvurmaktan geri kalmadılar ve İngilizler Boerler karşısında yenilgiye uğradılar. Bu da İngiliz tarihi açısından bir travma olsa gerektir. [1]
Emperyalizm İngilizlerle başlamadı ama Emperyalizmi İngilizler çok ileri bir seviyeye taşıdılar. Emperyalizm İngilizler ile anılır oldu. Yaptıkları ve ettikleri ile artık günümüzde Emperyalizm, “küfür” ile eşdeğer hale geldi. ABD belki de bu yüzden ülkeleri işgal edip orada uzun yıllar kalıp orayı sömüremiyor. Emperyalizm şekil değiştirmek zorunda kaldı. Kimse ülkesinde yabancı bir devleti istemiyor artık. Kültürel emperyalizm de daha zor ve çetin bir konu.
İngilizler din, ticaret ve askerlerle bölgeleri kontrol altında tutmaya çalıştılar. Hristiyanlık kıta Avrupasında zayıflasa da Afrika’da hala güçlü olduğu söylenmektedir. Dinin, yaşamda önemli bir yeri hala var Doğu’da. İngilizler az maliyetle büyük bir iş başardılar. Koskoca Hindistan’ı 900 memur ve 70 bin asker ile yönetebildiler. Bu inanılmaz derecede büyük bir başarı idi İngiliz çıkarları açısından. Ayrıca “tarihin hiçbir döneminde hiçbir devlet dünya okyanuslarına Britanya’nın 19. Yüzyıl ortalarında ulaştığı düzeyde tam anlamıyla hakim olamamıştır.” İngilizler denizlerde de döneminin en iyisi idi. Almanya onu geçmeye çalıştıysa da İngilizler fark atmaya devam etti. Bugün ABD ne ise dün İngilizler o idiler.
Telgraf ve demir ağlarıyla çıkarlarına uygun bölgeleri donattılar. Telgraf hızlı bir iletişim demekti ve isyanları bastırmada önemli bir rolü vardı. Demir yoluyla Hintliler için ulaşım mümkün hale gelmişti. Hindistan’dan Avrupa’ya telgraf hattı çekilmişti ayrıca. Bu haberleşmeyi çok hızlı hale getirdi ve bir devrim yaptı. Telgrafın mucidi ise Francis Ronald idi.
İngilizler, sömürmek için bütün güçlerini kullandılar. En iyi üniversitelerinden yani Oxford’dan mezun olanlar sınava tabi tutulup Afrika’ya veya Hindistan’a gönderiliyordu. Sanskritçe öğreniyorlar ve Hindistan’a gidiyorlardı. Hintçe öğreniyorlar ve bölgeye geliyorlardı. Bölgede bulunan hastalıklardan dolayı birçok parlak beyinleri ölüyordu. Dini motivasyon da buna eşlik edince bu uğurda ölmeyi göze alıyorlardı. Bölgenin protestanlaşması yönünde yoğun çaba harcanıyordu. Ama bu yoğun çabaya rağmen Afrikalılar pek de ilk başlarda Hristiyanlığa ilgi göstermediler. Bu ilgisizlik İngilizleri başka arayışlara yönetti. Sağlık alanındaki çalışmaları ile misyonerliği birleştirdiler. İnsanların en zayıf hallerini bile kullandıkları zikredilmektedir.[2] Afrika coğrafya olarak keşfedildi. Topografyası üzerinde birçok çalışma yapıldı. Nil’in menbaını arayan mı dersiniz? Çölü kendi başına aşmaya çalışanlar mı dersiniz birçok çılgın adam İngiliz Viktoria döneminin bir ürünüydü. Çılgınlıkta adeta sınır tanımadılar. Başarılar ödüllendirildi ve hikayeler geniş kitlelere ulaştırıldı. Devlet bütün gücünü kullandı. Britanya yanlısı Hintli bir elit tabaka da oluşturdular. Batı eğitimini alan üst kasta mensup olan Bengalliler, bu durumun avantajlarını sezmişlerdi. Britanya, adeta her şeyi planlıyor ve uygulamaya geçiriyordu. Bunlar olurken bölge haklarında huzursuzlukta baş gösteriyordu. Sonunda bölge hakları bağımsızlık kazanacaktı ve İngilizler ise İmparatorluk kaybedeceklerdi.
Afrika’yı tanımaya büyük önem verdiler ve Hindistan’ı da. Sadece İngiltere’yi tanıyanlar nasıl İngiltere’yi tanısınlar deniyordu. Kralice Viktoria Hindistan’ın yakınından bile geçmemişti. Hindistan özel şirketlerin ardından doğrudan merkezden yönetiliyordu. Ama kraliçe bölgeye yaklaşmamıştı bile. Bu da hem kraliçe de hem de halk arasında İngiltereyi gerçek manada tanıyanların sayısının az olduğunu gösteriyor. İmparatorluğun diğer toprakları araştırılmaya ve bölge üzerine çalışmalar yapılmaya başlandı.
Hintlilerin ve Afrikalıların yaptığı hatalardan bir tanesi birlik olmamalarıdır ve teknolojiyi takip etmemeleridir. Milli mücadele dönemini düşünelim. O dönemde yerel örgütlenmeler oluşmuştu ama bunlar arasında bir koordinasyon yoktu. Bunların başarıya ulaşma olasılıkları da düşüktü. Buna rağmen bunlar daha sonra tek bir çatı altında toplandılar. Bu mezkur bölgelerde ise zaman zaman ayaklanma olsa da genele teşmil edilmesi Gandi dönemini buluyor. Gandi adeta bir ermiş idi halk gözünde. Bunu çok iyi kullandı ve Hindistan bağımsızlığını kazandı. Bu süreçte çok kan döküldü ve insan hakları çiğnendi. Ayrıca kitaptan bir ülkedeki milliyetçilerin önemini de anlıyoruz. İlk ciddi direniş ve mücadele onlar arasından çıkıyor. Milliyetçiliğin yükselişi ve Sterlinin değer kaybetmesi sonucu İngiliz İmparatorluğu tarih oldu. Bugün mirası ise demokrasi, hukukun üstünlüğü, serbest ticaret vs yaşamaya devam ediyor. ABD bunları devam ettiren bir güç oldu ve abilik rolünü üstlendi.
İmparatorluklar yıkılırken yeni devletler ortaya çıktı. Kitabın iddiasına göre bu devletlerin bir kısmının ki ne kadarlık bir kısmı olduğu açıklanmıyor ekonomik olarak daha geriye gittiler. İngilizler yönetmeye devam etseydi böyle olmayacaktı deniliyor. İngilizlerin kurumlarını sahiplenenlerin ekonomilerinin daha iyi olduğu da söyleniyor kitapta. Bunlara elbette cevaplar verilmiştir diye düşünüyorum. İngilizlerin yaptığı en büyük atılımlardan birisi de dillerini dünya dili yapmaları idi. İngilizce bilmek ve öğrenmek dünyada en çok yapılan uğraş haline geldi. Yakın zamanlara kadar da İngilizce eğitimi büyük zayiatlar veriyordu. Lakin öğrenen sayısı ve metotlu bir şekilde öğrenebilenlerin sayısı günümüzde daha fazla. Buna büyük yatırımlar yapıldı ve en gelişmiş içerikler İngilizcede. Sayısız program, kanal, sözlük, video ve Hoca İngilizcede ulaşılabilirdir.
İngilizlerden öğrenebileceğimiz şeyler olduğunu düşünüyorum. Gösterdikleri fedakarlıkları göstermeliyiz. Onlardan farklı olarak kazanırken diğerlerinin de kazanmasını ve yatırım ve gelirin adaletli dağılmasını sağlamalıyız. İnsan hakları çok önemli ve bu konuda yatırım yapmak gerekli. Adaletten şaşmamak ve adil davranmak gerekiyor. Batı dışındaki ülkeleri yani Doğu’yu da tanımalıyız ve bunun için iştahlı olmalıyız. Bu tanıma onları sömürmek için değil onlara medeniyet götürmek için de değil. Elbette onların da bir medeniyeti vardı. İlkellikte bir medeniyettir. Balıktan uçmasını bekleyemeyiz. Bölge şartlarında ne yapılması ve çağın donanımını donanmaları için ne gerekiyorsa o yapılmalıdır. Değişen ve değişmeyen şeyler var. Toprak her zaman var. Su belli yerlerde hep var. Suyun kullanılması ve toprağa zarar vermeyecek şekilde kullanılması gerekiyor. Silah hep vardı ve sadece modernleşti. Bunların nasıl kullanılacağı ve nasıl bir şekilde yaşanılacağı gündeme alınsa iyi olur. Tembellik, ben yapmayım başkası yapsın, ırkların üstünlüğü vs gibi hezeyanlara kapılmamak lazım. Bilgiye değer vermeli ve çok çalışmalıyız. Kitabı şuurlu gençlerimize tavsiye ederim. Dili anlaşılır ve meseleye giriş için okunabilir. Hiç bilmeyen birisi bile anlayabilir bu kitabı. Kitabı bu konularda bilgilenmek isteyen herkese tavsiye ederim.
Ozan Dur
[1] Dün güçlü olanlar bugün zayıf. Bugün güçlü olanlar da yarın zayıf olacak. Bu adeta bir ilahi vaat durumundadır. Ama bütün bu şartların geçici olduğunu bilmeliyiz. Güçlüyken adaletten zayıfken sabırdan ayrı kalmamamız gerekiyor. Her şartta ve şeraitte umudun var olduğunu ve kendimizi en iyi şekilde yetiştirmemiz gerektiğini söylemeliyim.
[2] Misyonerlikle ilgili önceki bilgilerimden de yararlanıyorum.