CAHİT ZARİFOĞLU-KATIRASLAN

HİKAYE

1940 yılında Ankara’da doğan ve 1987 yılında vefat eden Cahit Zarifoğlu’nun Katıraslan isimli eserini okudum. Daha öncesinden Zarifoğlu’nun şiirlerine göz atmışlığım vardı ama nesir olarak ilk bu eserini okudum. Hayatımda kendimi en mesut ve bahtiyar hissettiğim anlardan birisi de otobüste kendi halimde bir şeyler okumak, özellikle hikaye ve roman okumaktır.  Otobüsle üniversiteye gitmem yaklaşık 15 dakika bulsa da çok bereketli ve verimli bir süre oluyor benim için. Bu yazımda ise Cahit Zarifoğlu’nun çocuklar için yazdığı ve çok hoşuma giden bu hikaye kitabından bahsetmek istiyorum.

Hikaye tilki ve aslanın bir araya gelip gezintiye çıkmalarıyla başlar. Her ikisi de hazırlık yapmışlardır. Ama ortada bir garip durum vardır. Her ikisi de kendilerine birer yiğit eşek temin etmişler ve eşyalarını onun üzerine yükleyip yola koyulmuşlardır.

Aslanın hazırladığı malzemeleri Zarifoğlu’nun dilinden okuyalım. “Minicik bir heybe-çanta atmış sırtına. İçinde birkaç kocaman kürdan, iki el bezi, kemiklerden ilik çıkarma aleti, bir okuma bir de uzaklara bakma gözlüğü, ünlü zoolog Kaplan Kaplanın üç dört araştırması, birkaç kurgu bilim romanı, açık renk bir şemsiye, bir sert yaylı kas çalıştırma aleti”

Tilki ise bir dünya malzeme hazırlamıştır. Yatmak için çadırdan tutunda neler neler. Tilki ve Aslan adeta insan gibi hazırlanmışlardır. Tilki o kadar malzeme yüklemiştir ki eşeğe kendisine oturacak yer kalmamıştır.

Aslan ayrıca tedbir için kendisine tüfek de almayı ihmal etmemiştir. Daha sonra yola revan olmuşlardır. İlk mola verdikleri yerde Tilki, Aslana köşede beklemesini ve birazdan yemek hazırlayacağını bildirir. Tilki getirdiği malzemeler içinden bir konserveyi çıkartır ve onunla uğraşmaya başlar. Aslan tilkiye neden bir teneke ile uğraştığını sorar. Tilki ise bunun yiyecekleri olduğunu söyler. Aslan tatsızlık çıkmasın diye durumu kavramaya çalışır. Tilki bunun bir teneke olmadığını, sadece dışının teneke olduğunu ve bunun insanların yeni bir icadı olduğunu söyler ve adının konserve olduğunu söyler. İçinden yiyecek çıkacaktır der. Aslanın merakı gittikçe artar. Bunun içinden 3-5 tane tavşan mı çıkıp zıplayacak nasıl olacak bu der. Tilki ona beklemesini söyler ve aslandan konserveyi açmasını rica eder.

Aslan tenekeyi açar ve tadına bakar hiç beğenmez. Tilki ise onun böyle yenmeyeceğini ve ısıtmak gerektiğini söyler. Aslan bekler ve ısıtılan konserveyi içinde et de olsa yiyemez. Bu içinde et olan türlü yemeğidir. Tilki yemeğini yer ve bulaşıkları yıkar. Aslan tilkiden kendisine aşağıdaki çiftlikten birkaç tane tavşan ve tavuk felan getirmesini ister. Tilki ise bu durumdan tedirgin olur. İnsanların mallarının çalınmasından hoşlanmadığını ve bunun doğru bir davranış olmadığını söyler. Aslan ise tilkiye göre daha bilgedir ve tilkiyi ikna eder. Zarifoğlunun dilinden Aslan ile tilki arasına şöyle bir münasebet peyda olur.

“-Dinle sevgili dostum biz hırsız değiliz. Bizim yaptığımız bir şeyi insan yaparsa, ona hırsızlık denebilir, kahramanlık denebilir, ne bileyim ben şu veya bu isim verilebilir. Ama onlar insan. Bizim durumumuz farklı. Şöyle düşün: Şimdi şuradan iki üç insan çıksa ne olur?

Tilki korkuyla yerinden fırladı, etrafına bakındı.

-Şöyle bir şey olur, diye devam etti aslan. Onlar, sen veya ben, fark etmez, içimizden birini görür görmez akıllarına hemen bizi öldürmek gelir. Varsa tüfeklerine sarılırlar. Ve içlerinden en iyileri bile bizi öldürmekten çekinmez. Böyle değil mi? Demek ki, onlarla birbirimize bakışımız değişik. Söyler misin, senin gibi hayat dolu bir canlıyı öldürüp ne yaparlar? Veya benim gibi birini? Hiç olmazsa yerler mi etimizi? Yooo! Ya ne yaparlar, bak şu göğsüme kollarıma, gözlerime. Şu konuşan ağzıma, dilime. Bunları bir hiç için öldürüp onlar, postumuzu çıkarır, ve cesedimizi aşağılık kurtların, kargaların, akbabaların önüne atıp giderler. Razı mısın buna?

-Değilim, dedi tilki telaşla ve dehşetle.

-Değilsin ama iki tavşan getirmeye ar ediyorsun. İnsanların seni görüp ayıplayacaklarından mı korkuyorsun?

-Öyle bir şey, efendim.”

Tilki gider ve Aslanın dediklerini getirir. Aslan bir güzel karnını doyurur. Lakin bir sorun vardır. Çiftliğin sahipleri tilkinin hayvanlarını çalması sonucu bir araya gelip onları kovalamaya başlarlar. Tilki ile Aslan hemen eşeklerine atlayıp uzaklaşmaya başlarlar. Lakin mesafe gittikçe yaklaşmaktadır. Özellikle köpekler önden gelmektedirler. Aslan ise bir şeye karar verir. Kayanın arkasına geçer ve köpeklerin gelmesini bekler. Köpekler geçince birden karşılarına çıkar ve köpekler böyle bir durumu ilk defa gördüklerinden çok korkarlar ve kaçarlar. Aslan eşeğin üzerindedir. Köpekler hemen çiftliğin yolunu tutmuşlardır.

Aslan eşeğin sırtında yoluna devam eder. Çiftçiler ise bu manzarayı gördüklerinde dillerini yutacak gibi olurlar. Bir tanesi ateş etmeye davranır şaşkınlık içerisinde, lakin aslan ondan daha hızlı davranır ve onu tam karnından vurur. Aslanın ateş ettiğini gören insanlar ellerindeki silahı atarak kaçarlar.

Aslan tilkiye insanların silahlarını toplamasını söyler. Tilki tüm silahları ve vurulan adamın silahlarını da alır yollarına hızlı bir şekilde devam ederler.

Tabi bu olay bütün köyde hızlı bir şekilde yayılır. Katıraslan görmüşlerdir. Hatta o kadar hızlı bir şekilde yayılır ki köyün dışına çıkar bu haber. Hızlı bir şekilde şehre ve dünyaya yayılır. Hemen bir yerli başuzman seçilir ve katıraslanın aranması için birçok kişi seferber olur. Hatta insanlar katıraslanı bulmak için işlerine gitmek istemezler. Bu durumla ilgili bir yasa çıkartılır.

Yurt dışında gelen turist sayısı 999 kat artmıştır. Birçok ülkeden gönüllü, katıraslanı arama çalışmalarına katılmaya gelir. Hemen altyapı çalışmaları yapılır. Birçok otel, ev vesayre yapılır. Adeta yeni bir şehir hızlı bir şekilde oluşturulur. Tüm dünya katıraslanın yakalanmaya çalışılmasını büyük merakla takip etmektedir.

Bu arada aslan ve tilki ise sürekli ilerlemektedirler. Çölün yanına gelmişlerdir. Tilki çöle girilmesini istemese de Aslanın isteği üzerine çöle girerler. Lakin zamanla suları ve yiyecekleri bitmiştir. Aslan ilkin tilkinin eşeğine göz diker. Eşek bunu anlayınca kaçmaya çalışır ama nafile. Biraz ilerlerler ve yine aslan acıkınca bu sefer de kendi eşeğini yer.

Bu arada kara gözükmüştür ve tilki kara gözükünce çok sevinir. Aslanın karnı acıkmıştır. Aslan karnının acıktığını dile getirir. Hikayenin sonunu Zarifoğlunun cümleleriyle sona erdirelim.

“Birkaç dakika sonra aslan içinden gelen sesleri dinleyerek:

-Açlık ve susuzluk hissediyorum, dedi.

-İmkansız, diye bağırdı tilki, tavşanların, geyiklerin, tavukların horozların ülkesine birkaç dakikamız kaldı, birazdan orda olacağız.

Fakat aslan onu duymadı bile. Veya ne demek istediğini anlamadı.

-Açlık ve susuzluk hissediyorum, diye yineledi.

Durmuştu. Bakınıyordu etrafına. Dalgın dalgın gibi.

Ve gözlerini tilkiye dikti.

-Olamaz, diye feryat etti tilki.

Aslanın gözlerinde eşeğin ve katırın da gördüğü o ifadeyi ilk defa o da gördü. Ve elinde olmadan, iradesizce koşmaya başladı.

Aslan bir süre seyretti onu.

Sonra da içinden, kaslarının ta derinliklerinden gelen hafif bir itiraz sesine kulaklarını tıkayarak peşine düştü.”

Hikaye birlikte geziye çıktığı arkadaşını yiyen aslanın durumunu tasvir ile son buluyor. Bir solukta okunan ve çocukların rahatlıkla okuyabileceği güzel bir dilde yazılmış bir eser. Çocuklar için yazılmış olsa da çok ilginç tasvirleri bulunması dolayısıyla, bence herkes zevkle okuyabilir

Ozan DUR

Ozan Dur
Ozan Dur

İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi'nden mezun Filistin ve İran Araştırmaları- yazar [email protected] Poliglot (8), dillere dair Çalışma Alanım Ortadoğu ve Diller

Yorum Yaz