ÇARE KUTLU

KİTAP

 -Çay içmek?

-Yalnız başına çay içmek?

-Çay içmenin inceliği ‘muhabbet’?

-Sohbet?

  Şu günlerde bu soruların cevabını arıyorum. Yalnız başıma çay içmek zorunda kalmam, sohbet edecek kimseyi bulamamak canımı sıkıyor. Aslında ara ara böyle oluyor. Ve bu -ara aralar- bende tecrübeyi doğurdu, dolayısıyla tecrübe de çözümü…

ÇARE KUTLU

Geçen gün çok sıkılınca açtım Mustafa Kutlu Hoca’dan okumaya başladım. Ve bütün gece beraber çay içtik, Hoca ile İstanbul’un en güzel yerlerinde dolaşırken çay molaları verdik. Oturduk ve muhabbete başladık. Çaylarımızı içerken o bana hikâyeler anlatmaya başladı, o anlattıkça ben demlendim, o anlattıkça ben demlendim, o anlattıkça ben demlendim… DEMLENDİM. –Ama çay hiç acımadı.-

Umberto Eco der ki; “birinci düzey okur /sıradan okuyucu” metinle kendi arasındaki bağı çok yüzeysel bir tarzda oluşturur ya da bu bağı hiç kuramadan eserin anlam dünyasına dâhil olamaz. “İkinci düzey örnek okur” ise “derin” ve “hareketli” anlam alanlarına açılan bu metinlerin “tamamlanabilir” olmasına kapılır. Yani bu yapıtlar sözü edilen yönleriyle okuyucuya bir tür davetiye çıkarır ve onu metnin içerisine dâhil eder. Dolayısıyla her “örnek okur”, bu tarz metinlerin anlamını sürekli çoğaltır ve içsel büyümenin ardından herkeslerin dünyasından sıyrılarak ruhunun nefes alabileceği ferah mekânlar elde eder.(Eco 2001: Açık Yapıt,-çev. P. Savaş-, İstanbul: Can Yay.)  Her ne kadar kendimi örnek okuyucu sınıfında görmesem de bahsi geçen ‘derin ve hareketli’ eserlerin Mustafa Hocaya ait olduğundan şüphem yok.  Bilmiyorum usta bir hikâyeciyi, çok iyi bir edibi, hatta söz ülkesinin sultanlarından bir tanesi olan Mustafa Kutlu’yu size ne kadar anlatabilirim? Hatta benim onun hakkında yazmam ne kadar doğru? Söz ve yazı liyakatim söz ülkesinin sultanını yazmaya yeter mi? – Bu durum tıpkı bir gazel ile Fuzuli’yi anlatmaya benzer- Hepinizin malumu üzerine herkesin kaleminin gücü noktasında hemfikir olduğu birisini kalem ile anlatmak zor oluyor. Başlamadan belirteyim noksanlıklarım olacaktır. Bunun için başta Mustafa Hoca’dan sonra da sizlerden özür dilerim.

Mustafa Hoca’nın hikâyeciliği o kadar değişik ki iki saat boyunca oturup hiç ara vermeden hatmedebileceğiniz hikâyeleri var.  Okumaya başladığınız zaman hikâyelerinde kendinizden birçok parça bulabilirsiniz hatta hikâyenin başkahramanı siz olabilirsiniz. Hikâyeyi sahiplenebilirsiniz; benim hayatım bu işte, ben bu yeri biliyorum, hoca beni mi yazdı acaba demekten kendinizi alamazsınız. Anadolu insanın hikâyesini yazar hoca -aslında yazar demek bile acayip geliyor- resmeder, canlandırır yani alır sizi sokak sokak dolaştırır. Her kahraman sizsinizdir. O derece ki pazar yerinde bir Anadolu insanı olur dolaşıverirsiniz, pazarlık yaparsınız kendinizle. Hocayı bir tarafa bırakarak kendi teklifinizi yapar, teklifinize indirim istersiniz.

Bir de hocanın öyle bir üslubu var ki yine bir başka yazardan kaynakla; “Bu adam, Merter"in pazarından tedarik edilecek haftalık alışveriş listesi yazsa oturur, kemâl-i zevk ve âfiyetle okurum.”  Evet, durum aynen böyledir.  Tam olarak umum dilidir. Herkes anlar. Herkes kendine mal eder. Okumakla kalmazsınız paylaşmak istersiniz. Annem de çok sevecek bu hikayeyi deyip okuma yazma bilmeyen annenize okumak için koşarsınız...

Bir de geçmişinizi, öngörülerinizi, hayallerinizi bulursunuz onun hikayelerinde…  Yaşadığınız çocukluk saadetleri ve kırılganlıkları onun kaleminde kendine yer bulur. Yaşamak istediklerinizi o sizden evvel kaleme almıştır bile..

Velhasılı aziz dostlar Mustafa Kutlu Hoca’nın her kitabı çaydır, nasihattir, sohbettir, dosttur. Her kitap sizsinizdir, annenizdir, dostunuzdur, okuldaki hocanızdır, üstgeçitte gördüğünüz tanımadığınız insandır. Her kitap bir ahlak dersidir, Anadolu’dur… Her kitap ya tahammül ya sefer arzulayan bir insan,  uzun bir hikâye, rüzgârlı bir pazar, mavi bir kuş, beyhude bir ömür, menekşeli bir mektup, nur  ve sırdır…

Ve Aziz Okuyucu Bu Böyledir

Oktay KAYMAK

Oktay KAYMAK
Oktay KAYMAK

PSIR Doctrine, Practice and Theory oktaykaymak02[at]gmail.com

Yorum Yaz