ÇEVRE SORUNU BAĞLAMINDA DÜNYAYI YAŞANAMAZ KILANLAR

SİYASET

Ahlak; doğru- yanlış, iyi- kötü gibi değer ölçütleri ile ifade edilen davranışlardır. Ahlak bir toplumu yaşanabilir hale getiren bir müessesedir. Ahlakın varlığı aklın varlığı ile mümkündür. Fakat ahlakın var olması için gerekli olan akılla Batı’nın rasyonalizmini birbirinden ayırmak gerekir. Batı’nın rasyonalizmi akla değil zekaya denk gelmektedir. Akıl ile zeka ise aynı işlevi görmemektedir. Akıl, doğruyu yanlışa, iyi kötüye tercih ederken; zeka, karı zarara tercih eder. Dolayısıyla akıl ahlâkî iken zeka çıkarcıdır. İslam medeniyetiyle yoğrulmuş Anadolu’nun bir irfanı vardır. Anadolu irfanıyla yetişmiş olanlar şu sözle büyümüşlerdir: “Oğul! Akıllı uslu ol!”. Bu söz ahlaklı nesillerin yetişmesinde etkili olmuştur. Fakat Batı, rasyonalizmi tercih ederek çıkarcı seviyede kalmıştır. Ne var ki bugün toplum olarak Batı’ya benziyor oluşumuzda akıl yerine Batı’nın rasyonalizmini almış olmamız etkili olmaktadır. Son nesilden önceki nesiller (genelde Anadolu irfanıyla yetişmiş) çocuklarına “akıllı ol!” diye tenkitte bulunurlarken, günümüzdeki insanların çocuklarına “zeki ol!” demeleri Batı benzeri bir toplum ortaya çıkarmıştır.

Düzeni güçlü olanlar kurmaktadırlar. Bu düzen silahla, doğal kaynaklarla, ekonomi gibi güç unsurları ile kurulabilir. Tabii günümüzün en önemli güç unsuru ekonomidir. Dolayısıyla zengin olan güçlüdür. Bugün dünyada düzen kurucular devletler, uluslar değil devletler üstü, uluslar üstü kurumlardır. Buna verilebilecek en güzel örnek BM’dir. BM’nin yapısına, işleyişine bakıldığında bahsettiğimiz düzenin kurucuları görünmektedir. BM’de öne çıkan devletler veto hakkına sahip şu beş ülkedir: Çin, ABD, Rusya, Fransa ve İngiltere. Bu beş ülkeden dördü Batı ülkesidir (Rusya’nın batısı Avrupa, orta ve doğusu Asya’dır-Avrasya-. Bir kısmı Avrupa’ya dahil olduğundan onu da Batı olarak saydık). Batı, rasyonalizm temelli düşüncesini bu gibi kurumlarla dünyada düzen olarak kurmuştur.

Sömürgeciliğin başlangıcı Amerika kıtasının keşfine kadar götürülebilir. Amerika’nın keşfiyle beraber değerli madenler sayesinde zenginliğin tadını alan Batı, Amerika ile yetinmemiş Afrika, Hindistan, Avustralya, Endonezya ve Malezya gibi birçok coğrafyada sömürgecilik faaliyetleri yapmışlardır. Yapılan bu sömürüler sayesinde zenginlik elde eden Batı, 20. YY’da kurduğu devletler üstü kurumlarla dünyadaki tahakkümünü meşru hale getirmek çabasına girişmiştir. Yapılan bu haksızlıklara haklılık kılıfı uydurmak akıl ürünü değil ancak zeka ürünü olan bir dünya kurgusunun göstergesidir.

Yeni sömürgecilik alanı olan çevre sorunu ve iklim değişikliği konuları son yıllarda ön plana çıkmaktadır. Paris İklim Anlaşması gereğince çevre ve iklim konusundaki değişimler bütün dünyada etkili olmuştur. Bu hususla ilgili 2021 yılında ülkemizde hem İklim Değişikliği Kanunu’nun kabul edilmesi hem de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı adının Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı olarak değiştirilmesi gündem olmuştu.

Çöplerin geri dönüştürülmesi son yıllarda çok yaygınlaşmıştır. Bir ülke için büyük bir enerji ve tasarruf kaynağı olan bu çöplerin geri dönüştürülmesi gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerin dış harcamalarını azaltacak bir nedendir. Fakat güçlü devletler uluslararası ticaretteki etkilerinin azalmasını istememekle beraber gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerin gelişmelerini de istememektedirler. Ülkelerindeki çöpleri dönüştürmekle yetinmeyip dışarıdan da çöp alıp enerji elde eden gelişmiş ülkeler, gelişmemiş ülkelerin kendi çöplerini dönüştürmesine, “çevreye zarar veriyor ” gerekçesiyle BM aracılığıyla mani olmaktadırlar. Endonezya, Hindistan gibi gelişmemiş ya da gelişmekte olan ülkeler bu engellemelerden ötürü çöplerini ya yakmak ya da satmak durumunda kalmaktadırlar. Halbuki karbon ayak izi salınımında dünyada ilk 10 ülke içerisinde olan Almanya, en büyük geri dönüşümcü olmasına rağmen bu konuyla alakalı ödül dahi almaktadır. Karbon ayak izi salınımına sahip ilk 10 ülke sırasıyla şöyledir: Çin, ABD, Hindistan, Rusya, Japonya, Almanya, Güney Kore, İran, Birleşik Krallık ve Kanada. BM’de daimi 5 üye ülkeden dördü bu salınımla çevreye zarar vermelerine rağmen, bu suçu kabullenmeyip faturayı gelişmemiş ülkelere yansıtmaktadırlar.

Şunu da hatırlatmış olalım ki: “Yaşanabilir bir dünya” naraları atanlar, dünyayı yaşanamaz kılanlardır.

Habip Genç

Yorum Yaz