Hz. Peygamber ile birlikte islamiyet hızla yayılmaya başlarken bu süreçte sahabelerin de etkisi yatsınamayacak kadar fazladır. Hz. Peygamber’in dizinin dibinde yetişmiş bir çok sahabe yine onun emriyle dünyanın dört bir yanına tebliğ vazifesiyle giderek İslamiyet’i dünyanın dört bir yanına yaymışlardır.
Bu sahabilerden biri de Vehb bin Ebi Kebşe’dir. Hz. Ebi Kebşe Hz. Peygamber’in emriyle Çin’e gitmiştir. Tang Hanedanlığı hükümdarı ile görüşür ve Hz. Peygamberin islama davetini bildirir. Hükümdar elçiyi iyi karşılayarak Kanton vilayetine, bugünki adıyla Guangzhou, yerleşerek bir cami yapmasına müsaade etmiştir. Ülkenin en eski camisi olan bu cami 627 yılında inşa edilmiştir ve adı Hui Sheng Se camisidir. Ayrıca buraya gelen ilk sahabenin yani Vehb bin Ebi Kebşe’nin kabride buradadır.
İslamiyetin Çin’de hızla yayılmasıyla yavaş yavaş müslüman bölgeler de oluşmaya başlamıştır.bu şehirlerin ilki Kanton şehridir. Daha sonra Yunnan ve Şensi vilayetlerine de islamiyetin yayılmasıyla buralarda müslüman bölgeleri haline gelir. Burada yaşayan müslümanlar ve bu bölge Hui Hui olarak adlandırılır. Bu bölgelerde müslüman nüfusunda artmasıyla müslüman kimliği açık bir şekilde ortaya çıkar. Orada yaşayan müslümanlar ise müslüman olduklarını belli etmek için dükkanlarında hilal, kıyafetlerin de ise çeşitli semboller kullanmışlardır.
Ayrıca bölgede yine yüz yıllardan beri ayakta duran camilerde mevcuttur. Chang-an camii 742 yılında Çin’in ilk başkenti Chang-an da inşa edilmiştir. Niu-Jie camii ise Pekin de 926 yılında inşa edilmiştir. Bu camiler bölgenin en eski camilerinin başında gelmektedir. Turistik ziyaretlerin yoğun olarak yapıldığı bu camiiler halen daha oradaki müslümanlara, özellikle Ramazan aylarında, hizmet vermektedir. Büyük katılımlı iftar sofralarının ardından teravih namazları kılınır ve ardından fıkıh dersleride yapılmaktadır. Bunların yanısıra Guangzhou’da İslam Cemiyeti ve Araştırma Merkezi’de bulunmaktadır.
Çin’de müslüman nüfusun artmasıyla birlikte kendilerine ait arap harfleri ile yazılan ama genelde farsça kelimelerin kullanıldığı bir dil de geliştirmekle birlikte bazı dönemlerde Çin ordusun da müslüman alaylarıda kurulmuştur. İslamiyet Çin’e Tang Hanedanlığı(618-907) döneminde girmesine rağmen Ming Hanedanlığı(1368-1644) döneminde en parlak dönemini yaşamıştır. Çin kaynaklarına göre bu hanedanlık döneminde müslümanlar sarayda önemli mevkilere gelmekle birlikte müslüman hükümdarlarında olduğu yazmaktadır.
Osmanlı Devleti de Çin ile siyasi ilişkiler kurmuştur. Bu girişim Cennet Mekan Sultan Abdülhamit Han’ın İttihad-ı İslam siyaseti çerçevesinde gelişmiştir. Gönderilen heyetlerle oradaki müslümanlarla iletişim kurulmuştur. Giden ilk heyet Çin’de Avrupalılara karşı çıkan ayaklanmalara katılmamalarını müslüman Çinliler’i öğütlemek için gitmiştir. Giden bu heyetin başında Nazım Hikmet’in dedesi Hasan Enver Paşa bulunmaktadır. Ayrıca Bülent Ecevit’in dedesi Beyazıt Camisi alimlerinden Hoca Mustafa Şükrü Efendi’de bulunmuştur. Bu heyetin sunmuş olduğu raporun ardından Sultan Abdülhamit oradaki müslümanlarla temasa geçmesi ve Avrupalı devletlerin faaliyetleri hakkında bilgi toplamak için de Muhammed Ali adında bir ajanını göndermiştir. Osmanlının bu son döneminde yürütülen siyasi amaçlar dışında dini ve diğer ilimleri öğretmek içinde medrese alimleri gönderilmiştir. Bu kapsamda 1908 de Abdülhamit Han adına Pekin Hamidiye üniversitesi açılarak Osmanlı sancağı dalgalandırılmış ve sultanın adına hutbe okunmaya başlanmıştır.