İlim ve Medeniyet

ÇİN’İN ENERJİ GÜVENLİĞİ POLİTİKALARI

Çin günümüzde sahip olduğu büyük ve üretken bir nüfusu, büyüyen ekonomisi ve gelişen sanayisiyle başta Asya Pasifik bölgesinde olmak üzere çeşitli coğrafyalarda etkin bir güç sahibi olarak ortaya çıkan önemli bir aktör durumuna gelmiştir.

Her büyüyen, gelişen ve uluslararası ilişkilerde güçlü bir aktör olma statüsünü elde eden devletler gibi Çin de şuanki konumunu hızla gelişen sanayisine ve diğer devletlerle geliştirdiği geniş ticaret ağına borçludur. Bu gelişen ve büyüyen sanayi ülke için enerji bağımlılığı sorununu ortaya çıkarmış ve politika yapıcıları petrol merkezli politikalar üretmeye itmiştir. 1993 yılına kadar petrol ihracatçısı bir ülke olan Çin, sürekli büyüme hedefine paralel olarak, artan enerji ihtiyacını karşılayamamış ve petrol ithalatçısı bir ülke konumuna gelmiştir.

Tarihsel bir perspektifden baktığımızda Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurulduğu ilk yıllarda enerji meselesi ulusal güvenlik kapsamında çok küçük bir yer edinmiştir. Başkent Pekin’in 600 mil kuzeydoğusunda, 1959 yılında keşfedilen Danqing petrol alanı, 1962’den itibaren, ülkenin kendisine yetecek kadar petrol üretmiştir (IEA International energyy Agency, 2000). Ancak bu durum ekonomideki değişimlerle tam tersine dönmüştür. 1978 ekonomik reformlarının başlamasından itibaren Çin’in yıllık büyüme oranları yaklaşık %9 seviyesinde olmuştur. Ortaya çıkan bu hızlı büyüme Çin’i önce petrol kaynaklarını sadece kendisi için kullanmaya zorlamış daha sonra da petrol ithalatçısı durumuna getirmiştir. Bu bağlamda Pekin küresel petrol kaynaklarına ulaşmak ve enerji güvenliğini sağlamak için Çin Ulusal Petrol Şirketi, Çin Petrol ve Kimya Şirketi, Çin Ulusal Kıyı Petrol Şirketi ve bunların yan kuruluşu olarak tanınan milli petrol firmalarına değişik imtiyazlar ve kolaylıklar sunmuş, bu firmaların yurt dışında aktif bir rol almalarını teşvik edici politikalar izlemiştir. Çin: 1993 yılında petrol  ithalatçısı olmuş, 2005’de de günlük 5,5 milyon varil taleple ABD’den sonra ikinci en büyük petrol tüketicisi olma yönünde Japonya’yı geçmiştir (IEA-International Energy Agency, 11 Mart 2004, s. 12).

Günümüz de ise en son verilere göre 2012 yılında 5,7 milyon varil ithalatla günde 10,2 milyon varil tüketim yapmış (BP Statistical Review of World Energy, 2013, s. 9) ve 2013 yılında 5,6 milyon varil ithalat ile günde 10,7 milyon varil petrol tüketimi yapmıştır (BP Statistical Review of World Energy, 2014, s. 9). Görüldüğü üzere Çin yedi yıl içerisinde tüketiminin yarısını ithal ederek tüketimini iki katına çıkarmıştır. Mevcut tüketim şartlarının korunması varsayımıyla Çin’in ABD’nin 2013 yılı 18.8 milyon varil tüketimini 2020’li yıllarda geçecek gibi görünmektedir. Tabi bu büyümeye bağlı doğal talep artışları Çin’i enerjide başta Orta Doğu olmak üzere Afrika, Orta Asya ve Asya Pasifik’teki petrol üreticilerine daha fazla bağımlı hale getirecektir.

Bu etkenler göz önüne alındığında Çin’in enerji merkezli dış politikalarının; ekonomik işbirliği ve karşılıklı bağımlılık çerçevesinde gelişerek enerji arz çeşitliliğini arttırma ve mevcut petrol kaynaklarının ve yollarının güvenliğini sağlamak üzere inşa edildiği daha açık görülecektir. İthalatının büyük bir kısmını gerçekleştirdiği, hayati öneme sahip bölgelerin başında Orta Doğu gelmektedir.

Ekonomik işbirliği bağlamında daha somut ve ileriye dönük adımlar Asya’da atılmıştır. Gerek bölgenin güvenlikleştirilmesine gerekse de enerji arz güvenliğinin sağlanmasına verdiği öneme binaen Asyalı ülkeler ile karşılıklı işbirliği, karşılıklı güven ve ortak çıkar anlayışı çerçevesinde Şangay İşbirliği Teşkilatı’nı kurmuştur. Bu durum tehdit unsurlarının yerine fırsat algılamaları getirerek başta petrol ve doğal gaz anlaşmaları olmak üzere bir çok alanda ticaret imkanı sunmuştur.

Bu somut ve ileriye dönük adımlar Afrika’da da açıkça görülmektedir. Çin Halk Cumhuriyeti uluslararası dengeleri iyi okuyabilmiş ve kuruluşundan itibaren oluşturduğu uzun vadeli politikalara Afrika’yı da dahil etmiştir. Bu bağlamda ilk ilişkiler 1950’li yıllarda ekonomik ve kültürel ilişkilerle başlamıştır. 1967’de 13 diplomatik elçilik varken bugün ise neredeyse tüm Afrika ülkelerinde elçilik açmıştır. Sağlık, eğitim ve alt yapı çalışmaları gibi toplumun refah seviyesini ilgilendiren birçok alanda faaliyet göstermektedir. Ayrıca Afrika ile ticari ilişkilerini de en üst seviyeye taşımıştır. Çin’in Afrika kıtası ülkelerinin ürettiği mallara gümrüksüz olarak Çin pazarına ulaşma imkanı tanıması da kıta ülkeleri ile Çin arasındaki ilişkilerin giderek güçlenmesini sağlamıştır.

Çin hali hazırda petrol ithalatının %50’den fazlasını Orta Doğu’dan yapmakta ve önemli bir kısmını da Afrika’dan yapmaktadır. Ama 2011 yılında yaşanan Arap Baharı’nın getirdiği siyasi istikrarsızlık ve Afrika’daki çatışmalar Orta Asya’yı Çin için daha güvenli bir petrol arz sahası haline getirmiştir. Ayrıca Orta Doğu ve Afrika ülkelerinden ihraç ettiği petrolün Malakka boğazındaki askeri ve coğrafi tehditler altında olması Orta Asya’yı ön plana çıkarmıştır.

Fatih ARGIN

Exit mobile version