İlim ve Medeniyet

ÇOK DENKLEMLİ ENERJİ SAVAŞI

   Giriş

   Dünyanın global bir nitelik kazandığı İngiltere’de Sanayi İnkılabı ile başlayan ve endüstri üretiminin olmazsa olmazları arasına giren yeni enerji kaynakları, bugün, ülkeler arasındaki egemenlik mücadelesinin ana eksenini oluşturmaktadır. Hegemonik güç olma noktasında adım atan, bunu korumak isteyen veya paylaşmak istemeyen devletlerin yoğun rekabeti enerji kaynaklarının etrafında dönmektedir. Güç ve egemenlik mücadelesinde birçok ana, yan ve dolaylı etkileri mevcut olan petrol, doğalgaz ve şimdilerde adlarını sıkça duymaya alıştığımız LNG, kaya gazı ve kum gazı gibi enerji kaynakları dünya politikalarının merkez eksenini dizayn etmektedir. Bu yazıda da dünya enerji kaynaklarının siyaset mekanizmasına etkileri irdelenecek, Rusya-Avrupa ve ABD-Avrupa arasındaki enerji rekabetine değinilecek, son olarak enerji kaynaklarının günümüz konjonktüründeki yerinden bahsedilecektir.

Enerji, Siyaset ve Güç

   Yenilenemeyen enerji kaynakları özellikle Sanayi İnkılâbı’na kadar dünya sistemi dâhilinde siyaset ve dış politikaya olan etkisi hep düşük seviyede seyrede gelmiştir. Yapılan tüm mücadele ve savaşlar ticaret yollarının ve verimli tarımsal arazilerin hâkimiyetini ele geçirmek için gerçekleştirilmiştir. Dünya tarihinin ekonomik, toplumsal ve yapısal olarak dönüşümü İngiltere’deki Sanayi İnkılâbı ile başlamıştır. Artık dünya hâkimiyetini elde tutmanın birinci koşulu, sanayi üretiminin bel kemiği niteliğindeki ham maddeye sahip olmaktı. Dünya ekonomisi olan merkez kapitalist ülkeler, kurdukları sömürge imparatorlukları ile bu ham madde ihtiyaçlarını fazlasıyla karşıladılar. I. ve II. Dünya Savaşları sömürge düzeninin evrim geçirmesine sebep olmuştur. Birçok sömürge bağımsızlığını kazanmıştır. Ancak elde edilen bağımsızlık göreceli olmuş, zengin doğal kaynaklara sahip ülkeler refah ve istikrara kavuşamamıştır. Bu durumun belirleyicisi merkez kapitalist ülkelerin bizzat kendi elleriyle bağımsızlıklarını tanıdıkları bu devletlerin peşini bırakmamasıdır. Sürekli işleyen sanayi çarkının döndürülmesi elbette ki ham madde ile sağlanabilirdi. Tüm bu zikredilenlere binaen, petrolün birçok sanayi dalında ve taşıtlarda yakıt olarak kullanılan bir doğal kaynak olması mücadelenin boyutunu en uç noktaya taşınmasında belirleyici olmuştur. Keza petrol kadar değerli bir diğer doğal kaynak olan doğalgaz da aynı etkileri göstermiştir. Petrol ve doğalgaz hâkimiyeti dünya sistemindeki gücün belirleyici faktörleri haline gelmiştir.

Enerji kaynaklarının siyasete olan doğrudan etkisi, ekonomik büyüme ve kalkınma ile orantılıdır. Siyaseti şekillendirmenin yolu, ülkelerin sanayi üretiminin can damarı niteliğindeki enerjiye sahip olmaktan geçmektedir. Siyaset ile enerji arasındaki parametreden çıkan sonuç güçtür. Dünya hâkimiyeti iddiasında olan bir devletin siyasi tutum ve hamleleri doğal kaynaklara olan ulaşılabilirliği ile sınırlıdır. Güç dengelerini değiştirmek isteyen bir devlet, ilk önce dünyadaki mevcut enerji hatlarını, dağılımlarını ve pazarlarını akamete uğratmak zorundadır. Bu bağlamda kıvılcımı atacak unsurlar ise; savaş(iç savaş), ambargo, uluslararası sistemden dışlama, istihbarat faaliyetleri, iç karışıklık(istikrarsızlaştırma), terörizm olarak sıralanabilir. Tüm bu belirtilen unsur ve etmenlerin akabinde Rusya-Avrupa ve ABD-Avrupa arasındaki çok denklemli enerji savaşından bahsetmeye başlayabiliriz.

Sınırlandırılamayan Enerji Rekabeti

  Bir önceki bölümde üzerinde durduğumuz enerji, siyaset ve güç parametreleri üzerindeki mücadelenin günümüze yansıması, Rusya üzerinden görülmektedir. Dünya doğalgaz rezervleri bakımından birinci, petrol rezervleri bakımından ise sekizinci sırada yer alan dünyanın en büyük yüzölçümüne sahip olan Rusya, son zamanlarda çetin bir savaşın tam ortasında yer almaktadır. Rusya’nın içine düştüğü veya düşürüldüğü bataklık, yoğun enerji rekabetinin savaşa dönüşmüş halidir. Soğuk Savaş dönemini aratmayan çekişmelerin baş aktörü ise ABD ve onun güdümünde hareket eden Avrupalı ülkelerdir. Dünyadaki en önemli gelir kaynağını oluşturan ihracat kalemi enerjidir. Enerji piyasasına hâkim olmak isteyen ABD, Rusya’nın bir numaralı gelir kaynağı olan doğalgaz ve petrol ihracatını sistematik olarak yok etmeye çalışmaktadır. Rusya’nın arka bahçesi Ukrayna’da çıkarılan iç karışıklıklar, bir anda AB ve NATO’nun bu topraklarda belirmesi, Rusların Soğuk Savaş dönemlerinden kalma savunma içgüdülerini harekete geçirdi ve Kırım ilhak edildi. Bu tabloda Rusya, Batılılara gönderdiği ‘‘Arka bahçemde yalnız ben olurum!’’ mesajıyla ve Kırım’ın bir çırpıda ilhak edilmesi hasebiyle, kazanmış gibi gözükse de aslında büyük tabloda tuzağa düş(ürül)müştü. ABD, Ukrayna krizini kendi lehine çevirmeyi başarmış ve zaten kendi hâkimiyetinde olan uluslararası kamuoyunu harekete geçirmiştir. Rusya’ya olan tepkiler çığ gibi büyürken bu çok denklemli enerji savaşının ilk somut hamlesini yine ABD yapmıştır. Rusya’ya Kırım’daki ilhak gerekçe gösterilerek ambargo uygulanmaya başlanmış, bir dizi yaptırımlar devreye sokulmuştur. Doğalgaz ve petrol ihracatına göre şekillendirilen Rus bütçesi, bir anda kendini ekonomik buhranın eşiğinde bulmuştur. Rublenin sürekli değer kaybetmesi, petrol fiyatlarındaki sürekli azalış, Rusya’nın alternatif ihracat kalemlerinin yetersizliği darboğazı şiddetli boyutlara ulaştırmıştır.

Avrupa Birliği’nin(AB) Rusya’ya yönelik ekonomik yaptırım kararına uyması işleri daha da karmaşık bir düzlemin içine çekmiştir. Zira AB ülkelerinin enerji ihtiyacının %25’inden fazlasını karşılayan Rusya’nın saf dışı bırakılması, özellikle Doğu Avrupa ülkelerinin büyük çaplı zarara uğraması demekti. Doğu Avrupa ülkelerinin enerji konusunda Rusya’ya  %90’a varan bağımlılığı zararın boyutlarının anlaşılmasında önemli bir veridir. Keza Rusya ile yakın ekonomik ilişkileri olan Batı Avrupa ülkeleri(Almanya gibi) de ambargo kararı ile zarara uğramışlardır. Ruslar ambargo kararına müteakip AB ülkelerinden yaptığı ihracatı dondurmuş, Güney Akım Enerji Hattı’nın mevcut istikametinde değişim yapmaya karar vermiş ve alternatif ekonomik ortaklıklara (Şanghay İşbirliği Örgütü ve BRICS vb.) yönünü çevirmiştir. Alınan ambargo kararı AB’yi büyük Rus pazarından men ederken, Rusya’nın da AB ile olan ihracatına darbe vurmuştur. Sonuç itibariyle ambargo kararı Rusya ile AB’yi eşit oranda olmasa da etkilemiş ve büyük kayıplara uğratmıştır.

Oluşturulan yeni konjonktür ise her yönden ABD’nin işine yaramıştır. Kendisini dünya piyasasına enerji ihraç eden bir ülke olarak taşımak isteyen ABD’nin ambargo kararı uluslar arası ekonomik sistemde dengeleri yeniden değiştirmektedir. Rusya’yı Avrupa pazarından soyutlamak isteyen ABD, Avrupa’yı yeni münhasır ekonomik bölgesi olarak görme eğilimi içerisindedir. Kaya gazı ve LNG gibi son yıllarda alternatif enerji kaynakları üzerine yoğunlaşarak üretim kapasitesini arttıran ABD, bu enerji kaynaklarını sunacak pazar arayışı ve kalıcı ekonomik ortaklıklar için çaba göstermektedir. Rusya’nın sistem dışı bırakılma girişimleri enerji piyasalarındaki değişim yönünün Amerika’ya doğru çekilmesinin tezahürü olarak gözükmektedir.

Genel Değerlendirme ve Sonuç

  Enerji rekabeti, günümüz uluslararası siyaset arenasında, etkileri derin ve birbiri içerisine girmiş çeşitli problematiklerin birleşiminden oluşmaktadır. Uluslararası güç olmanın temel şartı haline gelen enerji kaynakları, birçok stratejik hamle ve manevranın baş aktörüdür. Tek başına petrol ve doğalgaz rezervlerine sahip olmak, hegemonik bir güç olmaya yeterli değildir. Enerji kaynaklarına sahip olmak kadar bu stratejik potansiyel gücü, siyaset mekanizması üzerinde doğru bir sistem dâhilinde kullanmak da son derece kritiktir. Rusya’nın zaafı bu noktada ortaya çıkmaktadır. Ekonomisini enerji ihracatına ve dünya piyasalarındaki yüksek seyirli fiyatlara göre dizayn eden, diğer ihracat kalemlerine yeteri kadar önem vermeyen Rusya, bu durumun faturasını ödemektedir. Üstelik Ukrayna krizindeki yanlış dış politika tercihi zararın karşılanamaz düzeye çıkmasına sebep olmuştur. ABD Rusya’nın hassas noktasını iyi analiz etmiş ve uygulamaya koyduğu ambargo ile rakibine karşı büyük bir avantaj elde etmiştir.

Siyaset mekanizmasını enerji kozu ile birleştiren devletler dünya sisteminde gücün sahibi olmaktadırlar. Enerji kaynakları bakımından zengin bir ülke yanlış politikalarla gücü kaybederken, enerji kaynakları bakımından zengin olmayan bir ülke de uyguladığı politikalarla gücü ele geçirebilmektedir. Rusya’nın uluslararası sistemden dışlanması, enerji piyasalarındaki tekelinin kırılması, Batı ve ABD ile tırmandırılan gerilim enerji savaşının gözle görünür örnekleridir. Son olarak, küresel enerji rekabeti, bir taraftan oluşturduğu fırsatlar ile yeni ekonomik ortaklıkların kapısını aralarken diğer taraftan ise dünya barışını tehdit eden bir unsur olarak dikkat çektiği belirtilebilir.

KAYNAKÇA

  1. NAZEMROAYA Mahdi Daurus, Enerji Savaşında Bir Silah: İstikrarsızlaştırma, Turquie Diplomatique Gazetesi, Sayı:70, Kasım 2014
  2. ÖZCAN Nihat Ali, Enerji Savaşları ve Türkiye, Milliyet Gazetesi, 25.11.2014
Exit mobile version