Çok taraflı diplomasi (multilateral diplomacy) teknik olarak ikiden fazla ülke arasındaki ilişkileri ifade etmek için kullanılmaktadır. Çok taraflı diplomasi esas itibariyle Birinci Dünya Savaşı ve sonrasında kendisini yavaş yavaş hissettirmeye başlayan demokrasi ve küreselleşmenin etkisi altında 20. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Ancak çok taraflı diplomasinin etkin bir şekilde kullanımı İkinci Dünya Savaşı sonrası evrensel niteliğe haiz Birleşmiş Milletler çatısı altında artmış, uluslararası toplantı ve bölgesel örgütlerle beraber büyük bir değişim ve gelişim göstermiştir.
20. yüzyılda gelişmiş olsa da 17. yüzyılda başlayan çok taraflı kongreler 19. Yüzyılda artış göstermiş ve sadece savaşların akabinde barışı tesis etme adına değil devletlerin ortak problemlerine çözüm aramak için yapılmıştır. Bugünkü anlamda çok taraflı diplomasinin ilk örneği sayabileceğimiz 1815 Viyana Kongresi’dir. Çok taraflı diplomaside taraflar aralarındaki sorunları ikiden fazla ülkenin katılımıyla müzakere imkanı yakalamaktadır ve bu durum devletlerin kendi çıkarlarını savunabilmek ve diğer devletlere kabul ettirebilmek hususunda hedefe odaklanma imkanı sağlamaktadır. Konferans başkanı toplantının başarıya ulaşması için çaba gösterir ve tarafları kulislerde gayrı resmi temaslar ile uzlaşı ve anlaşmaya teşvik eder. Ancak belirtilmelidir ki müzakerelerin başarıya ulaşması, tarafların çözüm niyetine ve çıkarların karşılıklı dengelenmesine muhtaçtır.
Çok taraflı diplomasinin başarılı bir yöntem olduğuna dair inancın yerleşmesinde ve bu yöntemin yaygınlaşmasında etkili birer örnek olarak sunabileceğimiz çok taraflı konferans ve toplantı vardır. Bunlar arasında Arap-İsrail uyuşmazlığını çözmek için düzenlenen Camp David Sözleşmesi, Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat ile İsrail Başbakanı Menahem Begin arasında, 17 Eylül 1978’de imzalanan ve ABD başkanı Jimmy Carter’ın liderliğinde gerçekleşen bir çok taraflı diplomasi örneğidir. İspanya’nın ev sahipliğini üstlendiği, ABD ve SSCB tarafından desteklenen 1991 Madrid Konferansı da İsrail ile Filistin ve Suriye, Lübnan ve Ürdün’ün de içinde bulunduğu Arap ülkeleriyle bir barış süreci başlatabilmeyi amaçlamıştır. Öte yandan GATT’ın Dünya Ticaret Örgütü’ne dönüşüm süreci sırasında yapılan toplantılar (örn. Uruguay Round) bir diğer çok taraflı diplomasi örneğidir. Uluslararası toplantılar davet edilen ülkeler için bir prestij ve büyük güç olma hakkı elde etme şeklinde yorumlanmıştır. Nitekim Birleşmiş Milletler’deki Güvenlik Konseyi bu noktada büyük ülke olmanın somut ifadesidir. Ancak Güvenlik Konseyi’nin veto sistemi dolayısıyla yadırganması farklı arayışları doğurmuş ve günümüzde G-7 adı verilen ve ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, Kanada, İtalya ve Japonya’dan müteşekkil yapı dünyanın ekonomik sorunlarının görüşülüp tartışıldığı bir platformun kurulmasına zemin hazırlamıştır. Daha sonra gelişen ekonomileri de kapsayacak şekilde G-20 kurulmuştur.
Bir diğer önemli örnek ise Dünya Ekonomik Forumu’nun İsviçre’nin Cenevre kentindeki Davos kasabasında her yıl düzenlenen ve devlet adamlarını bir araya getiren, dünyanın en önemli sorunlarının tartışıldığı konferanslar bilinmektedir. Bu tarz forum ve toplantılar devletlerin siyasi konular da dahil olmak üzere her türlü uluslararası sorunu resmi ya da gayrı resmi olarak görüşmelerini sağlamaktadır. Çünkü başta ekonomi, kalkınma, açlık ve çevre sorunlarının ikili diplomatik yollarla tartışılmasının güçlüğü karşısında çok taraflı diplomasi, bu tarz sorunların çözümü için uluslararası bir iradenin açığa çıkarılmasına zemin hazırlamakta ve dünya kamuoyunu etkilemektedir.
Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, İslam İşbirliği Teşkilatı, NATO, AGİT, ASEAN, BRICS, OPEC, OECD, IMF ve DTÖ gibi örgütlerde gerçekleştirilen toplantılar yüksek düzeyli ikili görüşmelerin yapılmasını sağlar. Birbirleriyle sorunları olan ülkeler karşılıklı resmi ziyaret yapamadıkları için bu tarz toplantıları bir fırsat olarak değerlendirirler. Örneğin Azeri ve Ermeni devlet başkanları Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü’nün zirve toplantılarında bir araya gelebilmektedirler. Hakeza Pakistan ve Hindistan delegeleri Birleşmiş Milletler çatısı altında bir araya gelebilmektedir. Türkiye’de çok taraflı diplomasi de aktif olmaya çalışarak Afganistan ve Pakistan arasındaki sınır ve terör sorunlarının görüşülmesi için İstanbul’da taraflara başkanlık yapmıştır. İki ülke arasında yaşanan sorunları müzakereye çekebilmek adına çok taraflı konferanslar düzenlemek ve bunlara başkanlık etmek önemli bir prestij kaynağı haline gelmiştir. Çok taraflı diplomasi ikili diplomasi için itici bir güç olmanın yanı sıra kamuoyu desteğinin sağlanması bakımından da son derece verimlidir. Tarafların açık diplomasi örneği olarak oturumları basına ve kamuoyuna paylaşması aynı zamanda anlaşmaların bağlayıcılığına da vurgu yaparak ihlal edenleri dünyaya teşhir etme imkanı sunmaktadır.
Sonuç olarak uluslararası toplantı ve kuruluşların çok taraflı diplomasinin yaygınlaşmasında büyük bir rol oynadıklarını söyleyebilmek mümkündür. Günümüz dünyasında uluslararası ve bölgesel düzeyde çok sayıda ülkeyi aynı anda etkileyen ortak sorunlar ve ortak çıkarlar bulunmaktadır. Dünyadaki pek çok sorunun ‘uluslararasılaştığı’ hesaba katıldığında, yaşanan tıkanıklıklara ikili diplomasi yerine çok taraflı diplomasinin her geçen gün artan konferanslar ve küresel ve bölgesel kuruluşlar aracılığıyla çözüm yolları aranmaktadır. Nihayetinde böylesi bir durumda çok taraflı diplomasi dışındaki yöntemler, sorunların görüşülmesine ve sonuca ulaşılmasına yeteri kadar imkan tanımamaktadır.