İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
ÖZET
21.yüzyıl, Batı dünyasının üstünlüğünü bariz biçimde sürdürdüğü buna karşılık Doğu ve özellikle de İslam dünyasının yerinde saymaya devam ettiği bir asırdır. Süper güç Amerika sağlam konumunu korurken Avrupa devletleri ise kendi içerisinde yüzyıllar süren büyük savaşlara II. Dünya Savaşı ile son vermiş ve belli bir süre sonra ekonomik, siyasi ve kültürel anlamda bir birlikteliği Avrupa Birliği çatısı altında gerçekleştirmiştir. Hızla kalkınan ve ekonomik anlamda kendini iyiden iyiye güçlendiren Avrupa devletleri, kurdukları birlik sayesinde her alanda mesafe kaydetmişlerdir. Bugün dahi olmak üzere bilimden sanata, spordan sağlığa, ticaretten askeri ve siyasal etkiye kadar birçok alanda Avrupa devletleri üstün, müreffeh ve refah seviyesi oldukça yüksek bir durumdadırlar. Avrupa’nın bu yükselişine karşın İslam dünyası aynı karşılığı ver(e)memiş ya da bu karşılığı vermesi engellenmiştir. İslam dünyası içerisinde mezhepsel bölünmüşlük, demokrasinin bir türlü oturtulamaması ve artan siyasi istikrarsızlıklar, İslam devletleri arasındaki güven eksikliği ile çatışmalara varan düşmanlıkların getirdiği bunalımlar; içeride istikrar ve kalkınmanın, dışarıda ise İslam devletleri arasında sağlam bir birlikteliğin önüne geçmiştir.
25 Eylül 1969 tarihinde kurulan İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT), İslam dünyasının hak ve çıkarlarını korumak, üye devletlerarasında işbirliği ve dayanışmayı güçlendirmek amacıyla kurulan ilk kapsamlı birlik olmuştur. Bugün 57 üyesi bulunan teşkilat ne yazık ki bir Avrupa Birliği olamamış, üyelerin genel sorunlarına aktif desteği ise sönük kalmıştır. İslam dünyasının Avrupa Birliği tarzındaki ilk girişimi ise 22 Ekim 1996 tarihindeki Kalkınmada İşbirliği Konferansı’nı izleyen bir dizi hazırlık toplantılarından sonra 15 Haziran 1997 yılında İstanbul’da yapılan Devlet ve Hükümet başkanları zirvesinde D-8’in kuruluşu ile gerçekleşmiştir. D-8, kısaca Developing Eight (Kalkınmakta Olan 8 Ülke) anlamına gelen sekiz ülkeyi ifade eden bir uluslararası kuruluştur. Bu sekiz ülkenin 54. T.C. Hükümeti’nin Başbakanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan önderliğinde bir araya gelerek oluşturmuş oldukları uluslararası resmî bir organizasyondur. D-8 ülkeleri; tabii kaynakları, kalabalık nüfusları ve potansiyel pazarlarından ötürü kendi bölgelerinde önemli konum arz ettiklerinden dolayı bir araya getirilmiştir.
GİRİŞ
Uluslararası bir organizasyon olan D-8, Türkiye’nin daveti sonucu yedi ülkenin katılımıyla oluşturulmuştur. Bu ülkeler; Endonezya, Pakistan, Bangladeş, Malezya, Mısır, İran, Nijerya ve Türkiye’dir. 15 Haziran 1997 tarihinde kurulmuş olan D-8’ler, 20. yüzyılın en önemli olaylarından birisi ve 20. yüzyılın 21. yüzyıla hediyesidir. Yine D-8’lerin kurulması baştan sona savaşlar ve çatışmalarla geçen bir yüzyılın sonunda İslam dünyası açısından büyük önem arz etmekteydi. Kurucu üyelerin coğrafi konumları göz önünde bulundurulduğunda oluşumun bölgesel değil küresel bir nitelik taşıdığı görülür. Makalede D-8’in amacı, kapsamı, ve organlarından; D-8 ülkelerinin dünya ticaretindeki yerinden ve doğal kaynak yapılarından bahsedilmiş, D-8 ülkelerinin temel sosyal göstergeleri üzerinden bir perspektif sunulmuş; D-8 oluşumunun Avrupa Birliği’ne dönüştürülebilirliği üzerine genel bir değerlendirme yapılmıştır.
D-8’in AMACI ve KAPSAMI
Yukarıda da belirtildiği gibi Türkiye’nin önderliğinde 1997 yılında kurulan D-8 oluşumunun amacı; büyük bir ekonomik potansiyeli, çeşitli kaynakları, geniş bir nüfus ve coğrafi alanı temsil eden 8 ülke arasında ticari ilişkilerinde yeni fırsatlar yaratıp çeşitlendirmek, uluslararası düzeyde karar alma sürecine katılımı artırmak, daha iyi hayat şartları sağlamak, somut ortak projeler etrafında ekonomik işbirliğini geliştirmek ve gelişmekte olan ülkelerin dünya ekonomisindeki durumlarını güçlendirmektir. Üyelik, grubun hedeflerini, ilkelerini benimseyen ve ortak bağları paylaşan diğer gelişmekte olan ülkelere de açıktır. D-8, üye ülkelerin bölgesel ve uluslararası örgütlere üyeliklerinden kaynaklanan ikili ve çok taraflı taahhütleri üzerinde olumsuz etkisi olmayan bir forumdur. D-8 ile belirli prensipler çerçevesinde sosyoekonomik gelişme sağlanması amaçlanmıştır. Bu prensipler; savaş değil barış, çatışma değil diyalog, sömürü değil işbirliği, çifte standart değil adalet, ayrımcılık değil adalet, baskı değil demokrasi prensipleridir.
D-8’in kapsamında işbirliği sektörler bazında yürütülmektedir.1997 yılında İstanbul’da gerçekleşen 1.Zirve’de tespit edilen işbirliği alanlarında üye ülkeler arasında sektörlere göre işbölümü yapılmıştır. Türkiye; sanayi, sağlık ve çevre, Bangladeş; kırsal kalkınma, Endonezya; yoksullukla mücadele ve insan kaynakları, İran; bilim ve teknoloji, Malezya; finans, bankacılık ve özelleştirme, Mısır; ticaret, Nijerya; enerji, Pakistan; tarım ve balıkçılık alanındaki işbirliği çalışmalarını koordine etmektedir.
D-8 ORGANLARI
Diğer taraftan, D-8 çerçevesinde koordinasyon görevini yürütmek üzere bir İcra Direktörlüğü de oluşturulmuştur. Bu İcra Direktörlüğünün görevi, etkin iletişimi, hızlı bilgi akışını sağlamak ve toplantılar için sağlanan hizmetleri denetlemektir.
D-8 ÜLKELERİNİN DÜNYA TİCARETİNDEKİ YERİ
D-8 ülkeleri nispi olarak büyük bir nüfusa sahiptirler. 1999 yılı itibarıyla D-8’in toplam nüfusu 806 milyon kişidir. Bu dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 13,5’ine tekabül etmektedir. Sekiz ülkeden dördünün nüfusu 100 milyonun üzerinde, bir ülkenin ise 200 milyonun üzerindedir.
Genç nüfus yapısı D-8 için bir dinamizm faktörü oluşturmaktadır. Geçmişte kaydedilen yüksek nüfus artış oranlarından sonra dünyanın diğer ülkelerindekine benzer şekilde D-8 ülkelerinde de nüfus artış hızı düşmeye başlamıştır. Geçmişteki hızlı artışın etkisiyle nüfuslarının büyük bir bölümü yakın gelecekte de gençlerden oluşacak olması D-8’ler için bir dinamizm faktörü olacaktır. Buna ilaveten, bu genç nüfusun gittikçe artan bir bölümü, ileri teknolojili sanayilerin vasıflı iş gücü ihtiyaçlarını karşılamak için, üniversite ve araştırma merkezlerinde eğitim görmektedirler.
Bu ülkelerin pek çoğunda özel sektör ekonominin itici gücü haline gelmiş ve bunun sonucu olarak da son yıllarda büyük holdingler kurulmaya başlamıştır. Bunlardan bazıları dünyanın en büyük 500 şirketi arasında yer almışlardır. Bu şirketlerin elektronik, otomotiv gibi yüksek teknolojili endüstrilerde sanayileşmiş dünyanın tanınmış firmaları ile ortaklığı, D-8 ülkelerinde önemli bir teknoloji ve sanayi tabanı oluşturulmasına yardımcı olmuştur.
D-8 ÜLKELERİNİN DOĞAL KAYNAK YAPISI
D-8 ülkeleri büyük insan kaynaklarına ek olarak, önemli doğal kaynaklara da sahiptirler. Bu kaynakların bazıları hali hazırda kullanılmakta, ancak daha henüz kullanıma açılmamış büyük rezervler de bulunmaktadır. D-8 ülkelerinin en önemli doğal kaynakları aşağıdaki gibidir.
Bangladeş en büyük jüt (Hint keneviri) ihracatçısıdır ve dünyanın jüt ihracatının yüzde 80’ini gerçekleştirmektedir. Çay ve pirinç diğer başlıca ürünleridir. Bengal körfezinde doğal gazın bulunması işletmeye hazır büyük rezervlerin varlığını göstermektedir.
Mısır’ın bilinen ve potansiyel gaz rezervleri önemli düzeydedir. Mısır’ın başlıca doğal kaynakları petrol ve gazdır. Petrol rezervlerinin boyutunun dünya standartlarına göre az olmasına rağmen bilinen ve potansiyel gaz rezervleri önemli düzeydedir. Diğer mineral kaynakları arasında fosfat rezervleri önemli yer tutmaktadır. Ayrıca, yüksek kaliteli pamuk, pirinç, şeker kamışı, turunçgiller ve sebzeler üretmekte ve ihraç etmektedir.
Endonezya, hem tarımsal kaynaklar hem de petrol ve doğal gaz açısından zengin bir ülkedir. Mineral kaynakları arasında kömür, kalay, boksit, bakır ve nikel başta gelmektedir. Endonezya önemli bir palmiye yağı, kahve, kakao, doğal kauçuk ve ağaç ürünleri üreticisidir.
İran, dünyanın bilinen petrol rezervlerinin yüzde 9’unu elinde bulundurmaktadır. Dünyanın bilinen petrol rezervlerinin yüzde 9’unu elinde bulunduran İran, bölgedeki en eski petrol endüstrilerinden birine sahiptir. Dünyada ikinci en büyük rezervler olan doğal gaz rezervleri de önemli bir gelir kaynağıdır. İran, ayrıca, demir ve boksit gibi mineral kaynaklara da sahiptir.
Malezya, kalay ve kauçuk tedarikçisi olarak dünya piyasalarında önemli bir rol oynamakta, petrol ve doğal gaz üretimi de önem kazanmaktadır. Ayrıca, ülke dünyanın önde gelen tropik kereste üreticisi olmaya da devam etmektedir.
Nijerya, kükürt içeriği az, yüksek kaliteli petrol rezervlerine sahiptir. Ayrıca, çok çeşitli mineral kaynaklara ilaveten nispeten büyük doğal gaz rezervlerini de elinde bulundurmaktadır. Tarım ürünleri arasında ise kakao önemli bir yer tutmakta ve petrolden sonra ihracatta ikinci sırada yer almaktadır.
Yakıt kaynakları nispeten sınırlı olan Pakistan’ın manyezit, kireç taşı, mermer ve dolomit gibi yakıt dışı mineralleri içeren geniş bir ürün yelpazesi bulunmaktadır. Pakistan ayrıca önemli bir pamuk ve pirinç üreticisidir.
Türkiye dünyada gıda üretiminde kendi kendine yeterli olan birkaç ülkeden biridir.
Türkiye’nin çok çeşitli bir kaynak yapısı vardır. Türkiye, mevcut büyük su kaynakları sayesinde çok çeşitli ürün üretme kapasitesine sahiptir. Buna ilaveten, Türkiye’nin enerji ihtiyacı büyük ölçüde su kaynaklarından elde edilen hidroelektriğe dayanmaktadır. Ayrıca, Türkiye’de boksit, krom, demir cevheri, bor ve linyit gibi önemli yer altı kaynakları da bulunmaktadır.
D-8 ÜLKELERİNİN TEMEL SOSYAL GÖSTERGELERİ
Güney Asya’da genellikle Muson iklimine sahip ve bölgedeki önemli nehirlerin deltasında yer alan bir ülkedir. Az gelişmiş ülkeler grubunda yer alan, kalabalık ve yoğun bir nüfus oranına sahip Bangladeş son on beş yıl boyunca düzenli olarak ekonomik büyüme sağlamış bir ülkedir. Bu başarıda ülkede demokrasinin daha iyi yerleşmesi ve yavaş da olsa serbest ekonomi şartlarının sağlanması etkili olmuştur.
Son on beş yıldaki başarıya rağmen mevcut durumda ekonomi yapısal zayıflıktan kaynaklanan pek çok sorunla karşı karşıyadır. Finans sektörünün güçsüz olması, verimsiz üretim yapan ve sürekli zarar eden kamu sektörü, altyapının yetersiz olması, ihracata konu olan ürünlerin çeşitlendirilememesi ve toplumun tüm kesimlerine yayılmış bulunan yasal olmayan uygulamalar, ekonomik başarıyı tehdit eden unsurlar olarak gözükmektedir.
Güneydoğu Asya ile Avustralya arasında bulunan ve yaklaşık 13,000 adadan oluşan Endonezya toplam yüz ölçümünün dört katı büyüklüğünde kara sularına sahiptir. Çin, Hindistan ve ABD’nin ardından en kalabalık 4.ülke olan Endonezya, din, dil, kültürel ve sosyal açıdan çok farklı özelliklere sahip bir ülkedir.
Endonezya’nın mevcut sorunlarının başında yoksulluk ve işsizlik gelmektedir. Yetersiz altyapı, kırılgan bir yapıya sahip banka sistemi, devlet ve özel sektör borçları, güçsüz yatırım ortamı ve bölgeler arasında kaynak dağılımındaki eşitsizlikler ülkenin başlıca sorunlarıdır.
Genç nüfusu ve sahip olduğu geniş toprak alanı ile İran, Türkiye için önemli bir ticaret ortağıdır. Döviz girdilerinin %80’ini petrol gelirlerinden sağlayan ülke dış ticaret fazlası vermektedir. Petrole bağımlı bir ekonomiye sahip olan İran mevcut 98 milyar varillik petrol rezervi ile dünyada dördüncü sırada yer almaktadır. Ayrıca sahip olduğu büyük doğalgaz rezervleriyle Rusya’nın ardından dünyada ikinci sırada bulunmaktadır.
İran nüfusunun büyük çoğunluğu şehir ve kasabalarda yaşamaktadır ve işsizlik ile enflasyon önemli sorun arasındadır. Ekilebilir alanların çok olmasına rağmen tarım ürünlerinde sulama sistemlerinin yetersiz oluşu ve kuraklığın etkisi tarımsal üretimi kısıtlamaktadır. Bu durumlara ek olarak ülkenin nükleer programı ile rejiminin dış dünyanın özellikle de Batı dünyasının tepki göstermesine ve mesafeli durmasına sebep olmaktadır.
Güneydoğu Asya’da ticaret yolları bakımından önemli bir coğrafi konumda bulunan Malezya 13 eyalet ve3 federal bölgeden oluşmaktadır. 7 bin doların üzerinde olan milli geliri ile bölgenin en gelişmiş ülkelerindendir. Nüfusun %60’ı orta ve üst gelir düzeyi grubunda yer almaktadır. Malezya çok ırklı, çok dinli, çok dilli ve çok farklı kültürlere sahip bir ülkedir. Nüfusun %56’sını Müslüman Malaylar, %20’sini Budist ve Hıristiyanlardan oluşan Çinliler ve yaklaşık olarak %7’sini Hindular oluşturmaktadır. Ayrıca ülke önemli oranda yabancı nüfusa da sahiptir. Ülke meşruti monarşi altında demokratik parlamenter rejim ile yönetilmektedir ve federal bir devlet sistemi olduğu için her eyaletin bir yasama meclisi ile bir hükümeti bulunmaktadır.
Son 30 yılda sadece ham madde üreticisi bir ülkeden çok sanayili bir ekonomiye geçmeyi başaran ülke 2020 yılında gelişmiş ülkeler sınıfına girmeyi planlamaktadır.
İki kıta arasında bulunan coğrafi konumu 1 milyon km2’yi aşan yüz ölçümü ile Mısır Ortadoğu ile Afrika’nın en önemli ülkelerinden bir tanesidir. Ülke oldukça büyük bir alana sahip olmasına rağmen çoğunluğunu çöller kaplamaktadır. Nüfusun %99’u toprakların %5,5’ini kullanmaktadır. Ülke Arap dünyasının en fazla nüfusa sahip ülkesidir. Nüfusun neredeyse tamamı Nil Nehri’nin kıyılarında yaşamaktadır. Ülkenin kuzeyinde yer alan Nil deltası dünyanın en kalabalık bölgelerinden biridir. Bölgede km2’ye düşen insan sayısı 1.540’tır. Mısır’ın tarım alanlarının neredeyse tamamı bu bölgede yer almaktadır. Toplam tarımsal alan 3,4 milyon hektar, sulanabilir alan 2,9 milyon hektardır. Verimli Nil deltasından yılda birkaç kez ürün alınması Mısır’ı önemli bir tarım ülkesi haline getirmektedir.
Afrika kıtasının en fazla nüfusa sahip olan ülkesi olan Nijerya, yaklaşık 250’ye yakın etnik grubu ile de çok kültürlü bir ülkedir. Nüfusun %50’sini oluşturan Müslümanlar ülkenin kuzeyinde, %40’ını oluşturan Hıristiyanlar ise ülkenin güneyinde yaşamaktadırlar. Nüfusun %70’inin yoksulluk sınırının altında yaşadığı tahmin edilmektedir. Birleşmiş Milletlerce, ülke nüfusunun 2025 yılında 203 milyon, 2050 yılında ise 278 milyon olacağı öngörülmektedir. Dünyanın önemli petrol ve doğalgaz rezervlerine sahip olan ülkenin ekonomisi büyük ölçüde bu ürünlerin satışına dayanmaktadır.
Dünyanın altıncı büyük nüfusuna sahip olan Pakistan’da çok farklı diller, etnik gruplar ve mezhepler bulunmaktadır. Nüfusun %97’sini Müslümanların oluşturduğu ülkede en büyük etnik grup ise nüfusun %56’sını oluşturan Pencabilerdir. Tarım sektörü Pakistan için büyük önem taşımaktadır. Tarım büyük ölçüde pamuk üretimine dayanmaktadır. Ancak iklimde yaşanan olumsuzluklar ve bitki hastalıkları üretimi negatif yönde etkiyebilmektedir. Ülke ekonomisi sürekli açık veren Pakistan’da yaşam standartları da olumsuz yöndedir.
GENEL DEĞERLENDİRME ve SONUÇ
D-8 Projesi’nin Avrupa Birliği’ne Dönüştürülebilirliği
Küresel ekonomik ve politik düzenin sınırlarının zorlandığı ve dünyanın (ve özellikle de Ortadoğu'nun) yeniden kurulduğu bu günlerde, Türkiye'nin yeni stratejiler geliştirmesi gerektiği açıktır. Soğuk Savaş döneminde Avrupa devletleri, benzer ekonomik yapıda olmalarını, coğrafi yakınlıklarını ve ekonomilerin yarattığı fırsatları değerlendirmek için bir araya geldiler. Avrupa Ekonomik Topluluğu ve sonrasında kurulan Avrupa Birliği böylesi bir düşüncenin ürünüdür. Dünyanın yarısını oluşturan İslam dünyasının böyle bir birliktelikten yoksun olması ise büyük bir eksikliktir. Her ne kadar dünya üstünlüğü Batı dünyasının elinde olsa da çoğu gelişmekte olan İslam ve Arap dünyası devletlerinin kendi aralarındaki sorunlara ve çıkar çatışmalarına son verip rasyonel çözümler üretmeli ve Avrupa Birliği tarzında ekonomik, sosyal, siyasi ve kültürel bir çatı oluşturmalıdırlar. Ayrıca bu noktada işbirliği çabalarının demokratik rejimler tarafından daha kolay ve başarılı bir şekilde hayata geçirildiğini hatırlatmakta fayda vardır. Avrupa Birliği bunun en somut örneğini oluşturmaktadır. Bu yüzden hala demokratik yönetimden yoksun olan devletlerin demokratik girişimlerin önünü açmaları gerekmektedir. Tam da bu noktada, kuruluşuna emek verilen ve yıllardır ihmal edilen D-8 ülkeleri arasındaki işbirliğine; Türkiye, bir de 2023 vizyonu ile bakmalı ve yeniden okumalıdır. Özellikle 2023 vizyonu olarak ortaya konulan dünyanın en büyük ilk on ekonomisi arasında girme stratejisinin bölgesel ve küresel ekonomik ve siyasi gelişmeler ışığında sık sık revize edilmesi gerekmektedir. D-8 oluşumu, Türkiye’nin İslam dünyası ile olan ticari hacmini arttırmasının en kritik eşik noktasını oluşturabilecek bir sistematik bütünlüğe kavuşturulabilir. Dolayısıyla Türkiye, planladığı üretimi besleyecek hammadde ve girdi ihtiyacı ile ürettiğini satacak dış pazarlara dayalı bir strateji ile olaya yaklaşmalıdır. İşte hem hammadde kaynağı hem de üretilen malların ihraç edileceği dış pazar potansiyelleri açısından D-8 ülkelerinin önemi burada açığa çıkmaktadır. İslam dünyasındaki nüfusun yüzde 60'ı bu sekiz ülkede yaşamaktadır. Örgütün sekretaryasının İstanbul’da bulunması dahi başlı başına önemli bir kazanç olarak nitelendirilebilir.
Bu ülkeler, coğrafi olarak birbirine uzak olsa da, aralarındaki 'işbirliğini' daha da derinleştirilmelidir. D-8, Türkiye'nin 2023 Vizyonunu gerçekleştirebilmesi için oluşturması zorunlu olduğu ileri ve geri bağlantılar için bir temel oluşturabilir. Bu ülkeler arasındaki ekonomik işbirliğine dayalı bir anlayışın yaratacağı sinerji, ilerleyen yıllarda yeni ülkelerin de katılımını sağlar. Yeni katılımların sağlanmasıyla D-8 oluşumu bir Avrupa Birliği tarzını yakalayabilir ve ülkelerin ekonomik, siyasi ve kültürel güçlerinin arttırılması sağlanabilir. Bu durum orta vadede, D-8'i İslam Dünyasının ekonomik ve siyasi açıdan önemli bir güç merkezi olarak öne çıkarır. Böylesi bir D-8, küresel ve bölgesel sorunların çözümünde daha etkin sorumluluk üstlenir. Uzun vadede ise dünyada söz sahibi olabilecek bir birlikteliğin adımı atılmış ve D-8 oluşumunun İslam Birliği’ne çevrilmiş bir yapı olarak karşımıza çıkartılması sağlanabilir.
Abdulkadir AKSÖZ
KAYNAKÇA
Yorum Yaz