İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
“Durmadan geçiyordu o zamanlar
Üstümüzden tanklar, toplar, binler tonluk arabalar
Boğuk bir ses, madeni bir böğürme
Bir metropol devinin içimizi titreten iniltisi
Ta uzaklarda şehirlerin üstünde kımıldayan
Bir korkunun yüreğimizde biriken tedirginliği
Bir sam yeli gibi bedenimizi, yüzümüzü, saçlarımızı
Yalayarak
Çekiyordu bizi ve herkes herkesi.”
E. BEYAZIT
Oktay KAYMAK
15 Temmuz gecesi Türkiye, tarihindeki en ilginç olaylar bütününe şahit oldu. Bu darbe girişimi birçok karmaşık olay örgüsünü barındırıyordu. Mesela ilk defa bir darbe girişiminde doğrudan sivil halkı ve TBMM’yi hedef alan saldırıları gördük. Topyekûn bir hareket değil, emir komuta zinciri dışında işleyen fevri haraketlilikleri de gördük. Kendine özgü bir kalkışmaydı bu çünkü, devletin içerisinde devlete paralel olarak yapılanmış dini kamuflajlı bir örgüt tarafından organize edildi. Bütün siyasi grupların cumhurbaşkanı ile beraber bunu demokrasiye bir müdahale olarak duyurması ve karşısında tek vücut hareket etmesi de bu darbe girişimini diğerlerinden ayırıyordu. Ve elbette halkın darbeye karşı sokaklara inerek tepkisini göstermesi ve kurşunlara göğüs gererek, virajı devrilmeden alması bu darbe girişiminin diğer darbe ve darbe girişimlerinden farklı olduğunu aşikar kılıyordu.
Olayların yeni geliştiği göz önüne alınırsa 15 Temmuz gecesiyle ilgili net malumatlar vermek biraz zor görünüyor. Ortalıkta bir dezenformasyon var. Binlerce veri akıyor ancak hangilerinin gerçek hangilerinin manipülasyon amaçlı ortaya atıldığını kestirmek oldukça zor. O gece Boğaziçi Köprüsü’nde yaşananlarla alakalı, herkesin bir hikâyesi var dersek yanlış bir tespit olmaz. O geceye ilişkin sosyolojik, psikolojik, ekonomik, siyasi ve daha birçok yönden tartışmalar yapmak mümkündür. Hatta disiplinler arası tartışmalar bize daha net sonuçlar sunacaktır.
Bu darbe girişiminin niteliği, niçin ve nasıl yapıldığı, kimin yaptığı, yapanların nasıl bir zihni yapısı olduğu, başarısızlık sebepleri, zamanlaması ve sonuçlarının ne olduğu gibi sorular ayrıntılı şekilde tartışılıyor ve tartışılmaya devam edecek. Bizler bu analizde 15 Temmuz gecesinde okunan bildiriden yola çıkarak, geçmiş darbe dönemlerinde okunan bildirileri karşılaştırdıktan sonra sağlam argümanlar üretmeyi planlamaktayız. Stratejik bir değerlendirme yapmaya çalışacağız.
Türk Demokrasisi; Cumhuriyet Dönemi’nde;
tarihlerinde olmak üzere 3 doğrudan müdahale, iki muhtıra bir de etkisiz kalmış e-muhtıra olmak üzere altı askeri müdahale veya ‘darbe’ ile karşı karşıya kaldı.[1] Biz fiili müdahaleleri göz önünde tutarak bir analiz yapmaya çalışacağız.
Darbe metinlerini karşılaştırmaya başlayınca ilk gözünüze çarpacak olan, bildirilerin halka hitap şekilleri olacaktır. 27 Mayıs 1960 darbe bildirisi şu şekilde sesleniyor; “Dikkat… Dikkat… Muhterem vatandaşlar, Radyolarınızın başına geçiniz. Güvendiğiniz silahlı kuvvetlerinizin sesi bir dakika sonra size hitap edecektir.” 12 Eylül 1980 darbesinde ise: “Yüce Türk Milleti, 30 Ağustos Zafer Bayramı dolayısıyla sizlere radyo ve televizyondan hitap etme imkanını bulmuş ve ayrılan kısa süre içerisinde … Aziz Yurttaşlarım… Kıymetli Vatandaşlarım…” gibi ifadeler sıklıkla kullanılmaktaydı ve uzunca bir bildiri hazırlanmıştı. Tarih 15 Temmuz 2016’yı gösterdiği zaman bildiri metninin vatandaşları hitap şekli şöyleydi: “Türkiye Cumhuriyeti’nin Değerli Vatandaşları…”
Hitap şekilleri ve devamında ki ifadeler bakıldığı zaman en belirgin durumun teknolojinin evrimi olacağı görülecektir. İlk darbede radyo üzerinde tekil bir kaynaktan duyuru yapılırken, ikinci darbede radyo ve televizyonun kullanıldığı – tek kanal var o da TRT- görülecektir. Son darbe girişimi ise televizyondan yine TRT üzerinden duyuruldu, ancak yanlış olan bir durum vardı TRT’ye alternatif olacak bir sürü yayın organı, sosyal medya, internet gibi açık erişim kaynaklarını unutulmuş gibiydi, tam olarak ifade edecek olursak 80’li yılların şartlarına göre planlama yapılmıştı. O kadar ki darbeyi yapacak olan üst otorite bile WhatsApp gibi uygulamaları kullandılar. Darbeyi TRT üzerinden yapmaya çalışmaları onlara hezimet yolunda bir kapı açtı. AMA
[caption id="attachment_2248" align="alignright" width="351"] 27 Mayıs Darbe Bildirisi[/caption]
Darbe manifestolarının analizleri yapıldığında her üç metinde ortak görebileceğiniz bazı ifadeler olacak. Ortak ifadelerin başında “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” geliyor. 60 darbesinde “Büyük Atatürk’ün Yurtta Sulh Cihanda Sulh prensibi bayrağımızdır… Düşüncelerimiz Yurtta Sulh, Cihanda Sulhtur…” İfadelerine yer verilirken 80 darbesinde “Atatürk Milliyetçiliğinden hız ve ilham almanın, politikada Yurtta Sulh, Cihanda Sulh ilkesine bağlı kalmanın, milli mücadele ruhunun, millet egemenliğine Atatürk ilke ve devrimlerine olan bağlılığın tam şuurunu yerleştirmek…” gibi ifadeler var. 15 Temmuz darbesinde ise darbeyi planlayan konsey kendisine isim olarak almış bu ifadeyi, ifade birkaç yerde tekrarlanıyor. “Yüce Atatürk’ün önderliğinde milletimizin olağanüstü fedakârlıklarla kurduğu ve bugünlere kadar getirdiği cumhuriyetimizin koruyucusu olan TSK Yurtta Sulh, Cihanda Sulh ilkesinden hareketle… Devletin yönetimi teşkil edilen Yurtta Sulh Konseyi tarafından deruhte edilecektir” gibi öbekler yaygın. Metinler incelenecek olursa darbe yapan grupların kendilerini gerek yerel gerek uluslararası arenada meşru göstermek adına, böyle bir ifadeyi seçerek aslında ‘birer barış güvercini olduğunu göstermek istemiş’ demek mümkündür. Bunun yanında Atatürk’ün bir sözü olması itibariyle Türkiye Cumhuriyeti’nin koruma ile mükellef olduklarını ve bunu da barışı düstur edinerek yaptıklarını belirtmek istemiş olabilirler. Ayrıca bu ilk darbeden bu yana seçilmiş klişe bir laf yorumu yapanlar da olacaktır, ancak kişisel kanaatim yanlış bir yorum olacağı yönündedir. Belki bunu açıklamak için şunu yazmak bile yeterli olacaktır. Dünyada neredeyse meşru olmayan bütün müdahale bildirilerinin ilk maddelerinde, birçok uluslararası örgütün kurucu antlaşmasının ilk maddelerinde ve daha birçok yerde temel vurgu ‘barış’ olmuştur. Örneğin dünyanın en büyük uluslararası örgütü olan Birleşmiş Milletler Antlaşmasının 1. Bölüm, 1. Maddesi şöyle der: “Uluslararası barış ve güvenliği korumak ve bu amaçla: barışın uğrayacağı tehditleri önlemek ve bunları boşa çıkarmak, saldırı ya da barışın başka yollarla bozulması eylemlerini bastırmak üzere etkin ortak önlemler almak ve barışın bozulmasına yol açabilecek nitelikteki uluslararası uyuşmazlık veya durumların düzeltilmesini ya da çözümlenmesini barışçı yollarla, adalet ve uluslararası hukuk ilkelerine uygun olarak gerçekleştirmek.”[2] Nihayetinde dünyada yapılan gayrimeşru işleri meşru göstermek için ‘barış’ kelimesinden daha uygunu yoktur. (Yıllardan beri Ortadoğu’ya barış getirmek için uğraşılıyor!)
[caption id="attachment_2249" align="alignright" width="351"] 12 Eylül Darbe Bildirisi[/caption]
Bildirilerde üçüncü olarak göze çarpan nokta metinler hazırlanırken kullanılan dildir. Metinleri okuduğunuz zaman günlük olarak kullanılmayan, belki darbe mensuplarının bulunduğu cenahlar için çağdışı kabul edilen kelimelerin kullanılması aşikârdır. Örneğin 60 darbesinde “İdaremiz hiç kimse hakkında şahsa müteallik tecavüzkar bir fiile teşebbüs etmeyeceği gibi…” az sayıda pasaj kullanılmış. 80 darbesinde “bedbaht, muhtelif, menfi…” şeklinde bu durum birkaç kelimeyle sınırlandırılmış. 15 Temmuz’da ise bu kelimelerin kullanımı biraz daha yoğun, şöyle ki “gaflet ve hıyanet içinde… ülke sathında… bu ahval ve şerait altında… deruhte edilecektir… hakkaniyet… tesis ve idame…” Üç bildiri arasında ters bir orantı var. İlk darbe zamanı Osmanlıca kelimelerin yoğun olması gerekirken yok denecek kadar az, son darbe bildirisinde Osmanlıca kelimeler oldukça yoğun. Bunu çeşitli şekillerde açıklamak mümkündür. Askeri cunta mensupları cumhuriyetin yeni değerlerini korumak adına, ilk zamanlarda, bu hususa dikkat ederek kendince çağdaş kelimeleri kullanmış olabilir. 15 Temmuz darbe girişimi temsilcileri ise bunu göz ardı etmiş veya umursamamış olabilirler. Bununla beraber 15 Temmuz bildirisinde kullanılan kelimeler Atatürk’ün sıkça kullandığı kelimeler olması itibariyle ayrı bir öneme haiz. Bildiri yazanlar bu kelimeleri kullanarak cenahlara olan yakınlığını belirtmiş veya kendilerince ihtişam katmış olabileceği gibi metnin tümüne bakıldığı zaman diğer bildirilere oldukça benzer hatta alıntılamanın fazla olduğu görüleceği üzere toparlama bir metin oluşturmuş olabilir. AMA Bununla birlikte bildiri yazılırken kullanılan zaman diliyle alakalı şunu eklemekte fayda var. 60 darbesinde çoğunlukla geniş zamanlı fiiller kullanılırken, 80 darbesinin bildiri birçok ayrıntıyı barındırdığından neredeyse bütün zamanlara rastlamak mümkün. 15 Temmuz darbesinde ise yoğun olarak şimdiki zamanlı fiilleri görmekteyiz.
[caption id="attachment_2250" align="alignright" width="351"] Yurtta Sulh Konseyi Darbe Bildirisi[/caption]
Cuntaların duyuru metinlerinde bir diğer önemli husus içeriktir. Genel itibariyle karşılaştırıldığı zaman ‘27 Mayıs ve 15 Temmuz bildirileri sınıfta kalmıştır’ demek yanlış olmaz. Çünkü bildirilerinin duyurulma amacı, neyi hedeflediği 12 Eylül bildirisindeki kadar açığa kavuşturulmamış. İki bildiri de bir sayfadan ibaretken 12 Eylül bildirisi 5 sayfalık bir metinden oluşuyor. Metin içerisinde sayısal verilere bolca yer verilmiş, memnun olunmayan durumlar karşılaştırılmalı olarak izah edilmiş, gelecekte planlanan vaziyetler netleştirilmiş durumda. Diğer iki bildiri de böyle bir malumattan bahsetmek, mümkün değil.
Bu bildirilerin hedefledikleri yönetim şekilleri karşımıza yeni bir fark olarak çıkıyor. İlk iki darbe de kısa süre içerisinde demokrasinin tesisi adına seçimlerin yapılması, milli iradeye saygı duyulduğu, yoğun bir şekilde vurgulanırken, 15 Temmuz bildirisinde bu durum son paragrafta şöyle izah ediliyor: “Çağdaş, demokratik, laik hukuk ilkelerine dayalı anayasal düzen tesis edilene kadar Yurtta Sulh Konseyi ulusumuz adına her türlü tedbiri alacaktır.” Bu noksanlık bildiri metinin profesyonelce hazırlanmadığını gösterir demek mümkündür. AMA
Bildiri metinlerinde göz ardı edilmemesi gereken bir hususu daha açıklamak icap eder, ki bu her üç bildiride de ortak olarak var. Uluslararası örgütlerle, Türkiye’nin bağlı bulunduğu uluslararası kuruluşlarla olan ilişkisine dairdir. 60 bildirisinde bu durum şöyle açıklanıyor: “Bütün ittifaklarımıza ve taahhütlerimize sadığız. NATO’ya inanıyoruz ve bağlıyız CENTO’ya bağlıyız.” 80 darbesinde: “Türkiye Cumhuriyeti NATO dâhil ittifak ve anlaşmalara bağlı kalarak başta komşularımız…” 15 Temmuz darbe girişiminde ise “Yurtta Sulh Konseyi BM-NATO ve diğer tüm uluslararası kuruluşlarla oluşturulmuş yükümlülükleri yerine getirecek her türlü tedbiri almıştır.” şeklindeki ifadeleri görüyoruz. Her üç metindeki NATO vurgusu ayrı bir öneme haiz olduğu gibi 60 bildirisinde geçen CENTO yani Bağdat Paktı vurgusu o dönem dış politikamız hakkında bize öngörü sunmaktadır. NATO’ya özel vurgu yapılmasının sebebi olarak NATO Anlaşmasının 5. ve 6. Maddelerini söylemek mümkündür.[3]
Bu açık ilanlarla alakalı belirtmek istediğim son husus duyurulması ile ilgilidir. 60 ve 80 bildirileri Türk Silahlı Kuvvetlerine mensubiyeti bulunan kişiler[4] tarafından okunurken 15 Temmuz darbe girişimi bildirisi sivil bir spiker[5] tarafından okundu. Buradan hareketle bir kez daha darbenin başarısızlık sebepleri konusunda -basit de olsa- tartışabilmek mümkündür. AMA
Sonuç olarak 15 Temmuz darbe girişimi bildirisi, her ne kadar aceleye getirilmiş görüntüsü verse de bir ihtimal daha detaylı incelenince görülecektir. Yukarıdaki metni yazarken bazı yerlere büyük kalın puntolarla AMA’lar ekledim. Bu ‘AMA’ların anlamı şu, bu darbe müsebbipleri, aslında dikkatle hazırladılar bu metni, çünkü yakalandıkları zaman verecekleri savunmaların temel argümanı, bu metin olacaktı nitekim oldu da. Bu adamlar bir ölüm vuruşu yaptıklarının farkındaydılar ya çıkacak ya batacaklardı ve battıkları zaman, boğulmamalarını sağlayacak argümanlara ihtiyaçları vardı, darbe metni de temel argümanlardan bir tanesini teşkil ediyor. Ben bütün darbe bildiri metinlerinin okunduktan sonra içeriklerinin detaylıca analiz edilmesi görüşündeyim. Çünkü tarihin her safhasında olduğu gibi bildiriler, manifestolar veya her neyse adları bu tür yazılar her zaman taraftarlarının güç kaynağı olmuştur. İşte bu adamların ideolojik olarak tatmin oldukları, motivasyon sağladıkları kaynaklar da bu darbe bildirileridir. En azından hepsini bir kere okumanızı şiddetle tavsiye ederim.
Gayret Bizden Tevfik Allah’tan…
[1] Bkz. Faroz Ahmad, Demokrasi Sürecinde Türkiye ( 1945- 1980 ), Hil Yayınları, İstanbul, Nisan 2010; Ayr. Bkz. Kemal H. Karpat, Osmanlı’dan Günümüze Asker ve Siyaset, Timaş Yayınları, İstanbul, Şubat 2010, ss. 179-355.
[2]Bkz. BM Antlaşması: https://www.tbmm.gov.tr/komisyon/insanhaklari/pdf01/3-30.pdf erişim tarihi: 25.07.2016
[3] Madde 5 - Taraflar, Kuzey Amerika'da veya Avrupa'da içlerinden bir veya daha çoğuna yöneltilecek silahlı bir saldırının hepsine yöneltilmiş bir saldırı olarak değerlendirileceği ve eğer böyle bir saldın olursa BM Yasası'nın 51. Maddesinde tanınan bireysel ya da toplu öz savunma hakkını kullanarak, Kuzey Atlantik bölgesinde güvenliği sağlamak ve korumak için bireysel olarak ve diğerleri ile birlikte, silahlı kuvvet kullanımı da dahil olmak üzere gerekli görülen eylemlerde bulunarak saldırıya uğrayan Taraf ya da Taraflara yardımcı olacakları konusunda anlaşmışlardır. Böylesi herhangi bir saldın ve bunun sonucu olarak alınan bütün önlemler derhal Güvenlik Konseyi'ne bildirilecektir. Güvenlik Konseyi, uluslararası barış ve güvenliği sağlamak ve korumak için gerekli önlemleri aldığı zaman, bu önlemlere son verilecektir.
Madde 6 - Madde 5 açısından, Taraflardan bir ya da daha çoğuna karşı silahlı saldın, aşağıdakileri de kapsar:
- Tarafların Avrupa ya da Kuzey Amerika'daki topraklarına, Türkiye topraklarına veya Taraflardan herhangi birinin egemenliği altında olan ve Yengeç Dönencesi'nin kuzeyinde yer alan adalara yapılan silahlı saldırı;
- Bu topraklarda ya da bu toprakların üzerindeki hava sahasında bulunan, ya da Antlaşma'nın yürürlüğe girdiği tarihte Taraflardan herhangi birinin işgal kuvvetlerinin üslenmiş bulunduğu herhangi bir Avrupa toprağında veya Akdeniz'de, ya da Yengeç Dönencesi'nin kuzeyindeki Kuzey Atlantik bölgesinde bulunan Tarafların herhangi birine ait kuvvetlere, gemilere, ya da uçaklara yapılan silahlı saldın.
[4] 27 Mayıs 1960 darbe bildirisi Kurmay Albay Alparslan Türkeş tarafından ve 12 Eylül 1980 darbe bildirisi Genelkurmay Başkanı Kenan Evren tarafından okunmuştur.
[5] 15 Temmuz 2016 darbe girişimi bildirisi TRT spikeri Tijen Karaş’a zorla okutuldu.
Yorum Yaz