DİN METALAŞIYOR! (MU?) | İlim ve Medeniyet

Kapitalizm deyince hemen hepimiz aynı şeyi dillendiririz. ‘Kâr getirebilecek her şeyi satmak mubahtır.’ Bu durum Marxist ekolde “malların metalaşması” olarak ifade edilir. Marx malların metalaşmasından bahsederken, üretimin ilk zamanlar “ kullanım değeri” için yapıldığını ancak kapitalizmle beraber üretimin “ değişim değeri” için yapıldığını ifade eder. Bu Marx’ta ‘mal’ olmaktan ‘meta’ olmaya giden evrilmeye karşılık gelir. Bu sürecin çok hızlı ve keskin olduğunu söyleyen Karl Marx bunu durdurmanın tek yolunun ‘Proletarya Devrimi’ olduğunu ifade eder.

Şimdi ne kafa şişirdin be diyenleriniz çıkabilir. Ancak, bilmiyorum farkında mısınız? Metalaşmaması gereken ‘şeyler’ metalaşıyor. ‘Mal’ olmaktan ‘meta’ olmaya doğru evrilen, olguların doğasına aykırı bir durumun yaşanıyor olmasını görmezden gelemeyiz.

Postmodernizm, tüketimin aşırı arttığı, imajların ve sembollerin değer olarak sunulduğu bir çağı nitelemek için kullanılır. Burada tüketilen mallar tüketiciye sadece meta olarak karşılık gelmeyerek sınıf belirleyen –statü- bir durum olarak alternatifleşmiştir.  Ve aslında bir tür İLETİŞİM aracı görevi üstlenmiştir. Buradan hareketle kişiler bu metalaşma karşısında hızlı değişimlere ayak uydurmamaktadır.  Bir bunalıma sebebiyet veren bu durumlar, insanları kutsalı arayışa ve kutsala dönüşe itmektedir.

İnanç insan doğasında mevcuttur. İnsanın doğası değişmeyeceğine göre bu ihtiyaç da var olduğumuz sürece devam edecektir. Postmodernizmden doğan ve insan doğasının bir gereği olan inanç sistemlerine sığınma ve dönüş olgusu, kitlelere umut olarak görünebilmektedir.  İnsanlar kapitalizmden doğan metalaşma karşısında kendilerinin yegâne Güzin Abla’ları olan dine sığınarak ahlak ve erdemin egemen olacağı bir toplum hayatı düşlemektedirler. Buradan hareketle ortaya iki etkileşim grubu çıkıyor. İlk grup bu toplumsal bunalımdan kendisini tamamen uzak gören, köktenci, katı ve yoruma kapalı bir din anlayışı ve söylemine bürünürken, ikinci grup dini beraberinde bu akıcı ve hızla değişen ihtişamlı metalar dünyasına entegre ederek, geleneksel ve dogmatik bir yapı olan dini, reformist bir bakış açısıyla göreceli bir meşrulaştırmaya tabi tutarak sürekli bir değişim olgusunun bir olayı cinsinden yeni değişimlere mecbur kılıyor. İlk grupla alakalı herkesin en azından ideolojik bir bakışı vardır. Ancak benim bu yazıda irdelemek istediğim grup ikinci gruptur… Burada ki görüşlerim Yalnızca İslamiyet baz alınarak değerlendirilmelidir.

İslam kendi kendisine yeterlidir.[1] Ancak küreselleşmenin etkisi ile artan tüketim ihtiyacı, imajlarım metalaşması ve yeni duruma adaptasyon insanlarda reel hayat ile inanç arasında bir rekabet ortamı doğurmaktadır. Bu metalaşma ve küresel tüketim bütün her şeyi adeta bir fırtına sonucu oluşmuş hortum gibi devinimine katmaktadır. Bu yaşanırken din de buradan nasibini fazlasıyla almaktadır.  İslamiyet’in bu eğilim içinde erozyona uğradığına ve metalaştığına hepimiz şahit oluyoruz. İslamiyet artık evrensel hayat formu olarak kendi kurallarına bağlı yaşanmamaktadır.  Veyahut insanların iç dünyasının bir meselesi olarak toplum gündeminden düşebilmektedir. Modern dönemde ve postmodern tüketim kültüründe yaşanan bu transformasyonlara entegre edilmeye çalışılan İslamiyet insanların kendilerine uyarladığı yeni akımlar oluşturarak karşımıza çıkmaktadır.

İnsanların dini metalaştırdığı ve kendilerine uyarlayarak yeni akımlar oluşturması dedik. Bu nasıl oluyor diyebilirsiniz. İsterseniz karşılaştığım birkaç örneği sizlerle paylaşayım. Mesela bizim sağ cenah içerisinde metalaştırılan ve din ile ilişkilendirilen bir mefhum ‘Osmanlı’… Osmanlı İslam tarihinin en önemli figürlerinden bir tanesidir. Ecdadımız diyerek kasıla kasıla yürüdüğümüz bu mefhumu nasıl mal iken meta haline getirdik diye düşünüyorsanız buyurun manzarayı aktarayım; Şöyle bir Sirkeci’den Topkapı Sarayı’na kadar kısa bir tur yapın. Ve kaç tane ‘ Osmanlı Lokantası, Osmanlı Market, Osmanlı Turşucusu, Osmanlı…” göreceksiniz bir bakın. Ama bu mefhumun ticaret malzemesi olarak kullanılabileceğini asla aklınızdan çıkarmayın. Bunların kaçının içkili mekân olabileceğine de dikkat edin lütfen… Bir diğer meta malzemesi ‘Ramazan Ayı’. Mesela normalde İslamiyet’e hiç de uygun olmayan müstehcen yayınlar yapan gazetelerin Ramazan Ayı’nda kupon karşılığında dağıttığı Yaşar Nuri Öztürk mealleri neyi temsil ediyor? Veya ‘sakız çiğnemek oruç bozar mı?’ sorusuna cevap arayan tv programları dini metalaştırmıyor mu? Başka meta  yok mu? Dün bir afiş gördüm Mevlana ve Şebi Arus Programı diye.  Mevlana ve Tasavvuf üzerine olan bu programlarda tasavvufun ‘T’ si nerde? Çok merak ediyorum… Çünkü programa gitmek isterseniz bilet almanız gerekecek. Ayrıca programda Mevlana Mesnevi’si çok uygun fiyatlara satılacak. Ha bir de semah dönen semazenler bu sene çok para istemişler… Bunlar sizi tatmin etmedi mi? Çok mu Romantik İslamcı bir yaklaşım! Peki, bir güzellikte ‘Romantik İslam’ mefhumuna; Hiç mi At Pazarı meydanında nargile içmediniz? Çok güzeldir, İslami hassasiyetiniz varsa mutlaka gidin! İslami hassasiyeti olan herkes orda toplanıyor belki bir nasip bulursunuz.! – Yazarken bile buğz ettim Allah uzak tutsun-  Bu mekanlar İslam adı altında metalaşmanın daniskası değil mi? Hem bütün ahlaki normları yok ediyorlar hem ismine İslam diyorlar komik değil mi? Metalaştırmayı nasıl yapıyorlar diyorsanız çay fiyatlarını öğrenin? Ha bir de buraya gitmek için ablalar Aker, abiler Kiğılı giymek zorunda… Ah be giyim demişken ‘ Tekbir’ denen bir marka var imiş geçen gün Şirinevler’de devasa mağazasını gördüm. Sonra girdim bir göz gezdirdim ve Marx’a çok hak verdim bunlar meta değil de neydi? Tam metrobüse yürürken karşı dükkânın camında kocaman bir yazı gördüm çok ürperdim, korktum, utandım ve din hakikaten metalaşıyor diye haykırdım… “ Tesettür Otel’de 4 gece 5 gün bir tatil için hazır mısınız?” Örnekler bitmez… Ama son kertede sizce din metalaşıyor mu?

Marx öldü gitti. Analizlerini iyi yapmıştı evet, mal iken metalaşma çok hızlı ve yoğun bir şekilde gelişiyordu. Hatta o kadar hızlı gelişti ki din gibi dogmatik, kuralları değişmeyen bir kurumu bile sardı. Hele İslamiyet gibi kuralları noksansız olan her şeyi net bir şekilde açıklanmış bir dini bile… Ama merak ettiğim bir gün Marx’ı görürsem şayet –ki biraz zor ama Allah’ın rahmetinden ümit kesilmez- J sormak istediğim iki şey var:  Kapitalistleşmiş dünyada -hususen Avrupa ve Amerika’da hatta Çin’de-neden bir proletarya devrimi başlamadı? İkinci sorum ise Din Metalaşması çözümü için proletarya devrimi yeterli olur mu? Yetmezse çözümü nedir?… Vesselam

 Oktay KAYMAK

[1] “… Bugün, kafirler dininizden çıkmanızdan ümitlerini kesmişlerdir, onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün sizin dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslamiyet’i beğendim…” (Maide 5/3)

Avatar photo

Oktay KAYMAK

PSIR Doctrine, Practice and Theory oktaykaymak02[at]gmail.com


Geribildirim

Mail adresiniz gizli kalacaktır.


Biz Kimiz?

Gayemiz, asırlardır mirasçısı olduğumuz medeniyetin gelişimine katkı sağlamak adına kurduğumuz ilim halkasındaki ilmî faaliyetleri geniş kitlelere ulaştırmaktır.

Cemiyetimizde, genç ve hareketli yazar kadromuz ile Siyaset, Hukuk, Ekonomi, Sosyoloji, Edebiyat ve Tarih gibi ilmî alanlarda gerek akademik gerekse de gündeme ilişkin yazılar kaleme alınmaktadır.


İletişim


Küçük Çamlıca Mahallesi, Filiz Sokak, No:3
Üsküdar/İstanbul