İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Bu gidiş nereye dediğim birçok an oldu. Kendimi ve gönlümü alıp buralardan gitmeyi istediğim çok zaman oldu. Bazen gitsen gidemezsin. Kalsan kalamazsın. Fırtınada kalmış balıkçı teknesi gibi bir o yana bir bu yana savrulup alabora olmayı beklersin. Ama bilirsin ki düştüğün o kuyu olmadan ne kendin olabilirsin ne de Mısır’a sultan…
Bismillahirrahmanirrahim.
Bir gün adamın biri, iştir ki kendine nasibin tevekkülle çabasız elde edilebileceğini ispata çalışır. Çekilir bir dağa, girer bir mağaraya ve beklemeye başlar. “Ben hiçbir şey yapmasam da benim olan bana gelecektir” der. Bir gün geçer, iki gün geçer derken açlık-susuzluk, hastalık başa vurur. Hala nasibin sadece beklemekle geleceğine tevekkül etmekle geleceğine inanmaktadır. Derken tutar bir öksürük, yoldan geçen bir adam bunu işitir. Mağaraya girdiğinde bu biçareyi görür. Su ve yiyecek getirir. İşte o biçare o gün anlar ki nasip için tevekkül etmek yetmez. Öksürmekte gerekir.
Tevekkül Nedir?
Sözlükte Allah’a dayanma anlamına gelen terimdir. Müslümanlar olarak her işimize “Bismillah” ile başlar, gücümüzün yettiğiyle azmeder, işimizi yaptıktan sonra sonucunu Allah (c.c.)’a bırakırız. Hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna iman ederiz. Hayrı Rabbimizin rahmetinin tecellisi olarak görür şerri kendi amellerimizden biliriz.
Tevekkül amasız fakatsız sadece beklemek midir?
Tevekkül evvelinde elimizden geleni Allah rızası için sonuna kadar yapıp ahirinde sonuca sabretmek, sonucu kabullenmektir. Nitekim Allah (c.c.) Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:
قُلْ لَنْ يُص۪يبَنَٓا اِلَّا مَا كَتَبَ اللّٰهُ لَنَاۚ هُوَ مَوْلٰينَاۚ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ
De ki: “Allah bizim için ne yazdıysa, başımıza gelecek ancak odur. O bizim Mevlâmız’dır. Mü’minler, yalnızca Allah’a güvenip dayansınlar.” (Tevbe/51)
Yaptığımız her işte Allah'ın rızasını gözetmek her Müslümanın vazifesidir. Allah'ın rızasını gözeten ne darda ne yolda kalır. Allah (c.c.) adına azmedip onun adına sabretmek yine ahirinde ondan geldiğini kabul edip iman etmek gerekir.
Elimizden bir şey gelmediğinde ne yapmalıyız?
Allah azze ve celle Kur’an-ı Azim-üş Şan’da şöyle buyurmaktadır:
حَسْبِيَ اللّٰهُؗ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَؕ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظٖيمِ
“Allah bana yeter, O’ndan başka ilah yoktur, ben yalnız O’na güvenip dayanırım; O, büyük arşın sahibidir.” (Tevbe/129)
İnsan zaman zaman farklı imtihanlara tabii olur. Bu kimi zaman hastalık olur, kimi zaman sevdiklerimizin kaybı olur, kimi zaman gönül kırıklığıyla olur. Bazen ne kadar çabalarsan çabala o hastalığı geçiremezsin. Vefat edeni geri getirmezsin. Gönül kırıklığını kendinden geçiremezsin. Ve yine ne yaparsan yap bunları Rabbinin kapısından başka düzeltecek kapı bulamazsın. Diyar diyar gezsende secdeden başka kapı yoktur sana. Ellerini açar sabırla ve ısrarla istersin. Zira ne O’ndan başka sığınacak kapımız ne de O’nsuz bir anımız vardır. Sabırla ve ısrarla isteğimizin gerçekleşeceğine tevekkül edip duaya devam etmek gerekir. Huzurda gözyaşı döküp saatlerce doğada, deniz kıyısında tefekkür etmek gerekir. Zira insanın ne O’nsuz her şeye dayanacak kudreti ne de sabrı vardır.
Tevekkül-Nasip İlişkisi
Nasip bazen sıcak havada gelen soğuk sudur. Bazense 50° sıcaklıkta yanan ateştir.
İnsanoğlu sonsuz arzu sahibidir. Sıcak havada soğuğu, soğuk havada sıcağı, güneşli havada bulutluyu, bulutlu havada güneşliyi özler. Yağmur yağar yağmasın diye şikâyetlenir. Rahmet yağmaz kuraklık olur. Etrafı sel götürsün ister. Peki bunları anlatmamızdaki kastımız nedir?
İnsanoğlu istediği ve gayret ettiği her şeye kavuşacağını düşünür. Bazen kavuşur. Bu onun için sıcak havada ikram edilen soğuk sudur. Bazen kavuşamaz. Bu onun için sıcak havada dibinde yakılan ateştir. Yüreğini yakar ruhunu daraltır. “Hayat bitti, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!” hissine kapılır ve her şeyi bırakır. Derken aklına Müslüman olduğu gelir. Bıraktığı şeyi alır, düştüğü yerden kalkar.
Allah’a sonsuz kere şükürler olsun ki İslam var. Allah’a duyulan tevekkül var. Dayanılabilecek sonsuz bir kudret var! Elhamdülillah. İçimizde her daim “Allah’ım bugün olmasa yarın olacak.” inancı olmalı. Müslümana yakışan budur. Bazen her şeyi bırakmak istediğimiz anlar gücümüzün yetmediği anlar olmuyor mu? Elbette oluyor. Nitekim insanız. Ancak Müslümana düşen odur Mü’min’e düşen odur ki gayretle, sabırla ve ısrarla Rahman’dan istemektir. Rahman’dan umudu kesmemektir. Şu sözle yazımızı tamama erdirelim. Konu ne olursa olsun şunu hiçbir zaman unutmayalım:
“Vermek istemeseydi, istemek vermezdi.”
Muhammed Habib GÜNEYİN
Yahya Aydilek
24.03.2025 / 23:07Eline yüreğine sağlık kardeşim. Bizde nasiplendik
Enes Özdemir
24.03.2025 / 21:17Kalemine sağlık üstadım
Hüseyin Yiğit Batal
24.03.2025 / 12:06Kalemine sağlık kardeşim
Yunus Güneyin
24.03.2025 / 11:15Maşaallah Rabbim kalemini gönüllere nakş eylesin.
Saîd Fûde
24.03.2025 / 11:02Tevekkül, kulun Allah ile arasındaki en önemli bağlantıdır. Çünkü kul, nihayetinde Rabbim ne kadar çalışacak olsam da her şey senin elindedir. Kazansam da kaybetsem de bu senin izninledir. Ben ne kadar çabalasam da kendi çabamla değil senin iznin ve rahmetinle istediğim şeylere ulaşabiliyorum der. Bu açıdan çabaya bağlı teslimiyet inancının islam ümmetinin kurtuluş reçetesi olduğunu düşünüyor, tevekkül kavramı hakkında güzel bir yazı yazarak hem bilgilerimizi tazeleyen hemde bizi bu konuda düşünmeye sevk eden yazar arkadaşa teşekkür ediyorum. Kaleminize sağlık.
AbdülrahimYılmaz
24.03.2025 / 10:58Helal olsun