DOĞU VE BATI TOPLUMLARINDA DİPLOMASİ KÜLTÜRÜNÜN OLUŞMASI: BENZERLİK VE AYRILIKLAR

DİPLOMASİ

Tarihi süreç içerisinde insan oğlunun yeryüzüne yayılması, farklı toplulukları, grupları, kabileleri, milletleri ve nihayetinde farklı ulus devletleri meydana getirmiştir. Bununla birlikte farklı ırkların, kültürlerin, inanışların, gelenek ve göreneklerin barındığı medeniyetlerde ortaya çıkmıştır. Yaşanan bu çok boyutlu ve uzun dönemli değişim ve dönüşümler toplumalar arasında etkileşim ve teması zaruri kılmıştır.

Toplumalar arasında yaşanan bu temas başlarda kendilerini dış dünyaya karşı korumakken ilerleyen süreçlerde insanoğlunun doğaya ve dış etkenlere hakim olması ile oluşmaya başalmış olan bu ilişki karşılıklı çıkarlarını koruma ve birbirine üstün gelme çabası içerisinde devam etmiştir. Bu süreçte yönetim birimleri oluşturulmaya ve devletler kurulmaya başlanmıştır. İşte tam da bu oluşum içerisinde ilk çağlarda topluluklar arasında haberciler gidip gelmeye başlamıştı. Temsilci olarak kadınları seçmeleri bilinmekle birlikte,  o zaman ki diplomasinin sürekliliği ve kurumlarının olmayışı bilinmektedir.

İlk diplomatik faliyetler hakkındaki en elle tutulur delillere Doğu Akdeniz topluluklarında rasltlıyoruz. Mezopotamya şehir devletleri arasındaki anlaşmaların kayıtları MÖ. 2850 yılına dayanmaktadır. Ayrıca MÖ. 7. yüzyılda yürütülen Asur diplomatik faliyetleri hakkında da kayıtlar vardır. Asya’da ise, Çin’de MÖ. 8. yüzyılda organize bir dış temsilci gönderme sistemi bulunduğuna dair izler vardır. MÖ. 4. yüzyılda oldukça gelişmiş bir Hint diplomasisinin varolduğuna ilişkin ipuçları da bulunmuştur.

Gelişen tarihsel süreçte medeniyetler arasında oluşan kültür, inanç ve yaşam farklılıkları diplomaside de tezahür etmiştir. Genel olarak medeniyetler Doğu ve Batı olarak ayrılmıştır. Doğu medeniyeti Çin, Hint ve İslam medeniyetlerini kapsarken, Batı medeniyeti sadece eski Yunan medeniyetinden beslenmektedir. Çin medeniyetine baktığımızda 2000 yıllık tarihi süreçlerinde kendi içlerinde sürekli bir iktidar mücadelesi yaşamış ve neredeyse dış dünyaya kendilerini kapatmışlardır. Bazı uzun soluklu ve bölgesel gücü elinde bulunduran hanlıklar döneminde ise (Ming, Tang ve Qing gibi) kendilerii kutsal bir imparatorluk gibi görmüşler ve dışarıdan gelen elçiler küçük görülmüş ve yabancı elçilere değer verilmemiştir. İslam medeniyettinde başlangıçta sadece Arap toplumu öne çıkmışken Türklerin islamiyeti kabulüyle islam medeniyetinde baskın bir toplu olmuştur. İslam dünyası için diplomasi sadece teorik bir gereklilikdi. Hz. peygamber döneminde başta tebliğ olmak üzere bir çok devlete elçi gönderilmiştir. Abbasiler zamanında ise diğer devletlerle iyi ilişkiler geliştirilmiştir. Batı medeniyeti ile benzer olarak habercilerin ve elçilerin dokunulmazlıklarını kabul etmişlerdir. Diğer taraftan ise eski Yunan ve Roma sürekli temsicilik faliyetlerinde bulunurken, İslam diplomasisi böyle bir yönelişte bulunmamıştır.

Bununla birlikte eski Yunan, Roma ve Bizans devletlerinde diplomasi ve kurumları gelişmiş ve günümüz diplomasisine temel olmuşlardır. Diplomatlar tanrıların habercisi olarak addedilmiş ve kutsal olarak kabul edilmişlerdir. Thucyidides’in verdiği bilgilere göre elçiler meclis tarafından seçilir ve karşı tarafın şehir meclisine hitab ederek onları ikna etmeye çalışırdı. Ayrıca eski Yunan diplomasisinde fahri konsoloslar ve ateşelerde bulunmaktaydı. Bizans ise diplomasiyi dış siyasi dengeleri korumak ve siyasi politikalarını gerçekleştirmek için diplomasiyi etkin bir biçimde kullanan ilk devlet diyebiliriz. Bulunduğu coğrafi konum ve çevresinde kendisi için tehdit unsuru olan komşularinin varlığı kendisini, sürekli diplomasi ve sarayda oluşturduğu diplomasi kurumuyla, dış dünyaya güçlü ve ihtişamlı gösteriyordu. Ayrıca Bizans diplomasiyi istihbarat toplamak ve zaman kazanmak içinde kullanmıştır.

Diplomasinin Doğuşu ve Gelişimi

Önceki bölümde tarihsel süreç içerisinde ortaya çıkan toplumların ve medeniyetlerin birbirleri ile iletişiminde kendini göstermeye başlayan diplomasi ve diplomatlık işinin gerçek anlamda ortaya çıkması ve bu iş üzerine düşünülüp sistemli hale getirilmeye başlaması genelde Rönesan sonrası Kuzey İtalya’daki şehir devletlerine dayandırılmaktadır. Kuzey İtalya’da ilk sürekli elçi, 1455 yılında Milano Dükü tarafından Cenova’ya atanmış ve bu tarihden itibaren Avrupa’ya da resmi elçiler gönderilmeye başlanmıştır.

17. ve 18. yüzyıllarda Avrupa diplomasisine damgasını vuran ülke Fransa olmuştur. 18. yüzyıl sonrasında ise iki yüzyıl boyunca geliştirdiği güç dengesi kavramı ile Büyük Britanya Avrupa diplomasisine egemen olmuştur. 17. yüzyılda Fransa’da dış politika ve diplomatik faaliyetler bir dışişleri bakanlığı tarafından tek elden yönetilmeye başlanmıştır. Yine bu dönemde diplomaside çok taraflılık yayılmaya başlamıştır. 1648 Westphalia ve 1713 Utrecht konferansları çok taraflı diplomasinin ilk örnekleridir. 1815 Viyana Kongresi’nden I. Dünya Savaşı’na kadar geçen yüzyılda Avrupa diplomasinin merkezi olmuştur.

Bu dönemlerden itibaren ise devletler arası ilişkiler karmaşıklaşmaya başlarken diplomasiye ve diplomatlık mesleğine daha çok ihtiyaç duyulmuşdur. Ortaya çıkan bu ihtiyaç ile birlikte diplomasinin sisteminin, tekniğinin ve kurallarının bu faaliyeti yürütecek olan diplomatların konumlarının belirlenme ihtiyaçlarını da beraberinde getirmiştir. Gereken bu düzenlemeler Viyana Konferansında ve sonrasında 1818 de gerçekleştirilen Aix-LaChapelle Konferansında yapılan çok taraflı anlaşmalarla bir sonuca bağlanmıştır. Yapılan bu düzenlemelerle diplomasi ve diplomatlık tarihi gelişim sürecinde daha farklı bir boyut kazanmıştır.

Yaşanan tüm bu gelişmelere ek olarak teknolojinin gelişmesi ile birlikte her alanda yaşanan değişimden diplomaside payına düşeni almıştır.  Diplomasinin uygulayıcısı olan diplomatlar başalangıçta karşı ülkede ülkesini temsil ederken, ülkesi adına onun çıkarları doğrultusunda karar alma yetkileriylede donatılmıştır. Aslında bu biraz da zorunlulukdan ileri gelmektedir. Kitle araçlarının olmadığı dönemlerde iki ülke arasında görüşülen meselelerin kısa vadede halli için karar alma konusunda elçilerin tam yetkili olmaları zaruri olmuştur. Buna karşılık 20. yüzyılda kitle iletişim araçlarında ve ulaştırma alanındaki hızlı gelişim zaman ve mekan kavramlarına farklı nitelik kazandırarak görüşmelere diplomatlar dışında doğrudan dışişleri bakanlarının ve devlet başkanlarının katılımını mümkün kılmıştır. Bu durum ise diplomasi temsilciliklerinin karar alma süreçlerine katılımlarını azaltmış ve siyasi bilgi sağlama konusundaki rakipsizliğinide kaybettirmiştir.

İyi Bir Diplomatda Bulunması Gereken Özellikler ve Diplomasi İçin Önemli Kaynak Eserler

Büyük devletlerin kurulması ve bu devletler arasındaki diplomatik ve siyasi faliyetlerin gelişmeye başlaması bu iş için kafa yoran, düşünen ve bu alanlarda devlet adamlarına istinat noktası olabilecek siyaset bilimci insanlarıda beraberinde getirmiştir. Diplomasi özelinde baktığımız zaman bu insanlar ortaya koydukları eserlerinde hem diplomasiye hemde bu eylemi gerçekleştiren diplomatlara da deyinmişlerdir.

Başta Türk-İslam medeniyetine baktığımızda, devlet yönetim ve idaresinde söz sahibi olmuş, 1063-1072 yıllarında Sultan Alparslan’a ardindan oğlu Melik Şah’a vezirlik yapan Nizamü’l Mülk ve eseri Siyasetname bu alanda önemli bir referanslardır. Nizamü’l Mülk Melik Şah’a sunmak üzere rapor şeklinde yazdığı eserinde; elçilerin nasıl karşılanması gerektiğinden, gönderilecek elçilerin görevlerinden ve bir elçide bulunması gereken özellekliklerden bahsetmiştir. Belirttiğine göre iyi bir elçi boylu boslu kuvvetli, tecrübeli, ilim sahibi, cesur, açık sözlü ve sözünü kimseden esirgemeyen biri olmalıdır.

Bunun dışında Batı’da Niccolo Machiavelli eser ve fikirleri öne çıkmış önemli bir isimdir ona göre siyasetde etik kavramı yoktur ve siyasetin tek bir amacı güç elde etmekdir. Bu doğrultuda diplomasiyi karşı tarafı aldatmak için kullanılan önemi bir araç olarak görmektedir. Prens adlı eseri bu alanda önemli bir kaynak eserdir. Diğer önemli bir isim ise Kardinal Richelieu ise diplomaside sürekli müzakereleri savunmuşdur. Geniş çapta yerleşik elçiliklerin açılması taraftarıdır. Siyasi Vasiyetnamesi adlı eseri Avrupa’nın modern diplomasisinin önemli kaynaklarındandır. Abraham de Wicquefort ise büyükelçileri uluslararası ilişkilerin merkezine oturtmuşdur. Ona göre mükkemmel büyükelçi vicdansız bir fısatçı değil kendi devleti dışında diğer devletlerinde uzun dönemli bilgi sahibi ve namu, sadakat, ihtiyatlılık ve sağduyu gibi nitelikleri olan kişilerdir.

Diğer önmeli isim ise 19. yüzyılda yaşamış emekli diplomat Ernest Satow’dur. Satow uzun yıllar görev yapmış tecrübeli bir diplomattır. Eseri olan Diplomatik Uygulama Rehberi ise bu alanda klasikler arasında yer alan önemli bir kaynak eserdir. Ona göre diplomat ileri derecede eğitilmiş hassas bir siyasi zekaya sahip biri olmalıdır. Diplomatik zeka için beş şeyin gerekliliği üzerinde durmuştur: İhtiyat, öngörü, zeka, sorunların esasını görebilmek ve akıl. Ayrıca biraz hukuk, edebiyet, tarih ve coğrafya bilgisine sahip olmalıdır bir diplomat.

20. yüzyılın önemli uluslararası ilişkiler düşünürleri arasında Hans J. Morgenthau önemli bir yere sahiptir. Eseri olan Uluslararası Siyaset: Güç ve Barış Mücadelesi’nde diplomasi konusuna geniş yer vermiştir ve barış için elzem ifadesini kullanmıştır. Morgenthau’nun yanı sıra Henry Kissinger bu alanda önemli tecrübelere sahip hem bir diplomat hemde bir siyaset adamıdır. Uzun yıllar edindiği bilgi, birikim ve tecrübelerini kaleme aldığı Diplomasi adlı eseri günümüzde bu alanda en çok okunan eserler arasındadır.

 

Bibliography

Erdal, H. (2012). Uluslararası İlişkiler Kavram ve Olaylar Sözlüğü. In H. Erdal, Uluslararası İlişkiler Kavram ve Olaylar Sözlüğü (pp. 153-154). Ankara: Barış Kitap Evi.

İskit, T. (2007). Diplomasi. In T. İskit, Diplomasi (pp. 20-70). İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.

Machiavelli, N. (2012). Hükümdar. İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları.

Mülk, N. (2009). Siyasetname. In N. Mülk, Siyasetname (pp. 133-135). İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları.

Sönmezoğlu, F. (2014). Uluslararası Politika ve Dış Politika Analizi. In F. Sönmezoğlu, Uluslararası Politika ve Dış Politika Analizi (pp. 442-454). İstanbul: Der Yayınları.

Mehmet Fatih ARGIN
Mehmet Fatih ARGIN

Turkish National Police Academy Institute of Security Sciences-PhD [email protected]

Yorum Yaz