SABİT DÖVİZ KURU SİSTEMİNDEN, ESNEK DÖVİZ KURU SİSTEMİNE GEÇİŞ SÜRECİ
Uluslararası ekonomik ilişkilerin artmasıyla birlikte dünya ekonomilerinde geçerli sabit döviz kuru sisteminden, esnek döviz kuru sistemine geçişler gerçekleşmiştir. Sabit kur sisteminde döviz kurlarının istikrarı merkez bankasının döviz piyasasına alıcı ve satıcı olarak müdahalesiyle sağlanır. Bunun için merkez bankasının elinde yeterli miktarda altın ve yabancı döviz rezervinin olması gerekir. Sabit kur sisteminin savunucularına göre esnek kur sisteminde gözlenen uluslararası ticaret ve yatırım akımlarını ve uzmanlaşmayı tehlikeye sokan günlük dalgalanmaları sabit kur sistemi ortadan kaldırır. (Parasız, 1996;10)
İkinci Dünya Savaşından sonra dünya ekonomilerinde sabit kur sistemi benzeri olan Bretton-Woods sistemi uygulanmaya başlanmıştır. Ancak bu sistem 1973 yılına kadar varlığını sürdürebilmiş ve daha sonra çökmüştür.
Sistem; ABD Ödemeler Bilançosu açıklarının artması, serbest özel sermaye hareketlerinin artması ve ABD Doları’nın aşırı değerlenmiş olması gibi nedenlerden dolayı işleyemez hale gelmiştir.
Bretton Woods sistemi, II. Dünya Savaşı sırasında Temmuz 1944’te ABD’nin küçük bir kasabası olan Bretton Woods’da toplanan Birleşmiş Milletler Para ve Finans konferansında ortaya çıkan iktisadi sistemdir.
Bretton Woods uluslararası para idare sistemi, dünyanın önde gelen devletleri arasındaki ticari ve finansal işlemlerde uyulması gereken kuralları belirler. Bu sistem, dünya tarihinde ilk kez, bağımsız ulus-devletlerin kendi aralarında ortak bir parasal düzen üzerinde anlaşmaları sonucunda uygulamaya konulmuştur.
Uluslararası para sisteminin kurallarını belirleyen bu anlaşma ile Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) kurulmasına karar verilmiştir. Bu kurumlar, 1946’da, yeterli sayıda ülke anlaşmayı imzalayınca faaliyete geçmiştir.
Bu sistemin getirilmesini isteyen ABD’nin önerilerini ünlü ekonomist Harry Dexter White sunmuştur. John Maynard Keynes ise İngiliz ekibinin başındadır. Bu konferansta altına dönüştürülebilen tek para biriminin dolar olmasına, diğer para birimlerinin değerlerinin de dolara göre ayarlanmasına karar verilmiştir. (35 DOLAR = 1 ONS)
Tüm para birimlerinin dolara endeksli olması zamanla piyasalarda gerilim yaratmış ve 1971’de ABD’nin doları, altına endekslemekten vazgeçtiğini açıklamasıyla sistem çökmüştür.
Esnek kur sistemi ise serbest piyasa mekanizmasının dövize uygulanmış şeklidir. Söz konusu sistemi savunan görüşler temelde piyasa mekanizmasının yararlarına işaret etmekte olup, piyasa çözümlerinin daima hükümet kararlarından üstün olduğunu belirtir. (Seyidoğlu, 1997;102)
Yine bu sistemi savunanlar, ödemeler bilançosu dengesinin sağlanmasında sabit kur sistemine göre daha etkin olduğunu öne sürerler ayrıca esnek kur sisteminin ülkenin ödemeler bilançosunun kolayca dengeye gelmesini sağladığından ülkenin iç dengelerinin ve diğer amaçlarının da kolayca sağlanabileceğini vurgulamaktadır. (Parasız, 1996;11)
Esnek döviz kurlarının belirlenmesi parasalcı/monetarist modeller ile açıklanmaktadır. Parasalcı model, döviz kuru ile parasal araçlar arasındaki ilişkiyi göstermektedir.
Bretton-Woods sisteminin çöküşü ile birlikte, birçok ülkede sabit kur sisteminden esnek kur sistemine geçilmeye başlanmıştır. Esnek kur sistemine geçilmesiyle birlikte, döviz kurlarında meydana gelen dalgalanmalar, geleneksel yaklaşımların döviz kurlarını açıklanmada yetersiz kalmasına neden olmuştur.
Yapılan çalışmaların büyük kısmı, geleneksel döviz kuru kuramlarında yaşanan sapmaların seyrek değil, sıkça gözlenen bir olgu olduğunu göstermektedir. Arz şokları, petrol ambargoları, mal bollukları ve kıtlıkları, para talebinde ve para arzında meydana gelen değişimler, ücret ve fiyat katılıkları, beklentilerde meydana gelen değişmeler, verimlilik artışları farklıklıları ve uluslararası alanda yaşanan küresel reel şoklar bu durumda etkili olmaktadır.
Günümüzde ekonomik ve mali liberalleşme ve iletişim teknolojilerinde yaşanan hızlı gelişmeler, farklı ülkelerdeki mali piyasaları tek bir piyasa yapısı içerisinde bütünleştirmekte, döviz kurlarında yaşanan bir artış, enflasyonu yükselterek genel refahı etkilemektedir. Mali fonlar, uluslararası faiz farklılıklarına karşı çok duyarlı hale geldiğinden, dış dünyada faiz oranlarının artması, ülkeden sermaye çıkışını hızlandırarak yatırımların azalmasına ve işsizlik sorununun yaygınlaşmasına neden olmaktadır. Bu bağlamda geleneksel döviz kuru yaklaşımlarının döviz kurlarını açıklamada yetersiz kalması, yeni yaklaşımları gündeme getirmektedir.
DÖVİZ KURLARININ BELİRLENMESİNDE PARASALCI YAKLAŞIM
Tanım: Döviz Kuru Nedir?
Döviz kuru, bir birim ülke parasının diğer bir ülke parası cinsinden fiyatına denir. Yani yabancı paranın ulusal para cinsinden fiyatıdır.
Doğal olarak herhangi bir nispi fiyat gibi döviz kuru da arz ve talebe göre belirlenecektir.
Esnek döviz kurlarına parasalcı yaklaşım, döviz kurlarının belirlenmesine yönelik Klasik modelin basit bir uygulamasıdır. Başka bir deyişle hasıla yerine fiyat belirlenmesine yönelik bir modeldir.
Döviz kurlarına parasalcı yaklaşım 1970’ler sonlarına doğru gelişmiş ülkelerde Bretten-Woods sisteminin ardından kurulan esnek kurlar sisteminde yaşanan aşırı dalganlanmalar ve döviz kurlarının belirlenmesine yönelik akademik ilgi nedeniyle geliştirilmiştir.
Model tam fiyat esnekliği (emek piyasası dahil) ve bu nedenle piyasa dengesinin bütün piyasalarda sürekli olarak sağlandığı varsayımı ile başlar.
En basit Klasik modelde, hatırlayacağımız gibi parasal değişkenler ve politikalar reel değişkenler üzerinde herhangi bir etkide bulunmazlar.
Örneğin paranın miktar teorisine bakarsak;
M.V = P.Y
(M = Para Stoğu, V = Paranın Dolaşım Hızı, P = Fiyatlar Genel Düzeyi, Y = Tam istihdam varsayımı altında sabit.)
Para arzındaki bir artış, fiyatlar genel düzeyinde aynı oranda bir artışa neden olmaktadır. Reel gelir ve reel faiz haddi para politikalarından bağımsız olarak mal ve emek piyasalarında belirlenmektedir. Reel ve parasal sektörler arasındaki bu dictohomy/ikilik, nominal faiz haddi, enflasyon ve döviz kuru gibi parasal olguların modellemesinde yararlı bir basitleştirmedir. Özellikle, bize reel gelir, reel faiz haddi ve reel döviz kurunu dışsal değişken olarak değerlendirme olanağını sunmaktadır.
Klasik bir modelde, para arzındaki bir artışın yurtiçi fiyatlar genel seviyesinde aynı oranda bir artışa neden olmasını bekleriz. Satın alma gücü paritesi, döviz kurunda aynı oranda artacağını yani döviz kurunda para arzındaki artışa paralel bir değer kaybının olacağını öngörmektedir.
S= P/P*
(P herhangi bir malın ₺ cinsinden değeri, P* herhangi bir malın $ cinsinden değeri)
Eğer bu eşitlik sağlanmazsa, yer arbitrajı imkanı doğacağından, herkes ucuz malı almak isteyecek bu nedenle arbitraj olanağı ortadan kalkacaktır. Bu nedenle parasalcı yaklaşım PPP’nin her zaman geçerli olacağını varsaymaktadır.
Parasalcı yaklaşım uzun dönem teorisi olarak düşünülmelidir çünkü herhangi bir şekilde fiyat katılığı varsayımı yapılmamaktadır.
Döviz kurlarının belirlenmesinde, PPP sadece bir başlangıçtır. PPP nispi fiyatların nasıl belirlendiğini açıklamamaktadır. Klasik bir modelde fiyatları para arzı belirlemektedir. Klasik modelin en basit versiyonunda, parasal politikalarını reel değişkenler üzerinde hiçbir etkisi yoktur, örneğin reel gelir emek piyasasında belirlenmektedir. Doğal olarak parasalcı yaklaşımda fiyatlar genel düzeyi para politikaları tarafından belirlenmektedir. Özellikle parasalcı yaklaşımda fiyatlar genel düzeyinin belirlenmesinde 4 varsayım vardır. Yurtiçi ve yurtdışında ;
- Reel para talebi; reel gelir ve nominal faiz haddinin istikrarlı bir fonksiyonudur. Reel gelir arttığında reel para talebi artarken, faiz haddindeki bir artış para talebini azaltmaktadır.
- Nominal para arzı, reel gelir ve reel faiz haddi dışsal değişkenlerdir. Nominal para arzı merkez bankaları tarafından belirlenirken, reel gelir ve reel faiz haddi reel ekonomide yani emek piyasasında belirlenmektedir.
- Para piyasası sürekli dengededir, yani varolan para arzı talep edilmektedir veya merkez bankası talep edilen miktarda para arz etmektedir.
- Fiyatlar tam esnektir.
Döviz kuru nispi nominal para arzlarının nispi reel para taleplerine oranına eşit olmaktadır. Nispi nominal para arzındaki bir artış, yani bir yükselmeye yani ulusal paranın değer kaybına neden olur. Öte yandan nispi reel para talebindeki bir artış ise döviz kurunda bir azalmaya yani ulusal paranın değer kazanmasına neden olur.
Bu modele tamamlanmamış parasalcı yaklaşım ( crude monetary approach ) denir, çünkü faiz haddi hala belirlenmemiştir. Buna rağmen tamamlanmamış parasalcı yaklaşım, döviz kurunu verilerine ulaşabileceğimiz değişkenler cinsinden ifade etmektedir.
Bu versiyonda parasalcı yaklaşım şu öngörülerde bulunmaktadır;
Para Arzı; Diğer şeyler eşitken, Türkiye’deki para arzındaki sürekli bir artış fiyatlar genel seviyesinde uzun dönemde aynı oranda bir artışa neden olur. Türkiye para arzındaki bir artış uzun dönemde TL’nin Dolar’a karşı aynı oranda bir değer kaybına neden olur. Aynı şekilde ABD para arzındaki bir artış, ABD fiyatlar seviyesini yükselteceğinden, PPP’ye göre TL Dolar’a karşı değer kazanacaktır.
Para Talebi; Nispi reel para talebindeki bir artış ise ulusal paranın yabancı para karşısında değer kazanmasına neden olacaktır. Yurtiçi faiz haddindeki bir düşme veya reel gelirdeki bir artış nispi para talebini artıracağından, faiz haddindeki bir düşme ve reel gelirdeki artış ulusal paranın değer kazanması ile sonuçlanacaktır.
Faiz Haddi; TL mevduatları üzerindeki faiz haddindeki bir artış reel para talebini düşürecektir. Reel para talebinin düşmesi ise Türkiye’de fiyatlar genel düzeyini artıracak ve TL Dolar’a karşı değer kaybedecektir. Öte yandan, Dolar mevduatları üstündeki faiz hadlerinin artması ABD’de reel para talebinin düşmesine ve bu nedenle ABD fiyatlar genel seviyesini yükseltecek ve TL Dolar karşısında değer kazanacaktır.
Reel Gelir; Türkiye’de reel gelirin artması para talebinde bir artışa neden olacak ve bu nedenle fiyatlar genel seviyesinde uzun dönemde bir azalışa neden olacağından TL Dolar karşısında değer kazanacaktır. Aynı şekilde, ABD Milli gelirindeki bir artış bu ülkede uzun dönemde fiyatları düşüreceğinden TL Dolar karşısında değer kaybedecektir.
Bu öngörüleri anlayabilmek için, parasalcı yaklaşımın diğer uzun dönem modellerinde olduğu gibi fiyatların ve döviz kurunun hemen yeni denge noktalarına doğru harekete geçtiğini varsaymakta olduğunu hatırlamamızda yarar vardır.
Parasalcı yaklaşımda faiz haddindeki bir artış ülke parasının değer kaybetmesine neden olmaktadır. Bu diğer döviz kuru modellerinin öngörüleri ile uyuşmamaktadır. Bu durumu nasıl açıklayacağız?
Burada önemli olan faiz hadlerinin neden değiştiğidir. Bunu anlamak için parasal politikaların ve faiz haddinin uzun dönemdeki ilişkisine bakmamız gerekiyor.
Para arzındaki sabit bir büyüme aynı hızı fiyatlar genel seviyesinde de sabit bir artışa neden olur ve bu olguya enflasyon denir.
Faiz hadleri de para arzı büyüme hızından etkilenmektedir. Uzun dönem faiz haddi para arzı seviyesine değil ancak paranın büyüme hızına bağlıdır.
Nispi PPP’ye göre, döviz kurundaki yüzde değişme ülkeler arasındaki enflasyon farkına eşittir. Eğer bu ilişkinin doğruluğuna inanıyorsanız, bu durumda döviz kurundaki beklenen yüzde değişme beklenen enflasyon farkına eşittir. Başka bir deyişle insanla nispi PPP’nin gerçekleşeceğini bekliyorsa, faiz hadleri arasındaki fark beklenen enflasyon arasındaki farka eşittir.
Bu yeni pariteye beklenen nispi PPP diyoruz.
Enflasyon ile faiz haddi arasındaki bu uzun dönemli ilişkiye Fisher etkisi denmektedir. Fisher etkisi, Türkiye’deki enflasyon haddinde meydana gelen %30’dan %35’e bir artışın faiz hadlerini de %5 artıracağını belirtmektedir. Bu değişmeler TL mevduatları üzerindeki reel getiri haddinin değişmemesine neden olur.
Fisher etkisi, parasalcı yaklaşımdaki faiz haddindeki bir artışın döviz kurunda bir değer kaybına neden olacağı öngörüsünün nedenidir. Parasalcı yaklaşıma göre, uzun dönem dengesinde faiz hadleri arasındaki farkta meydana gelen artışın nedeni beklenen enflasyon oranındaki nispi artıştır. Fiyatların katı olduğu kısa dönemde ise faiz haddindeki artışın nedeni para arzındaki düşmedir, çünkü fiyatlar değişmediği için para arzındaki bir azalma durumunda piyasada bir talep fazlası oluşacak ve bu nedenle de faiz haddi yükselecektir. Buna karşın, esnek fiyatların varsayıldığı parasalcı yaklaşımda fiyatlar genel seviyesi para arzındaki düşüşe paralel olarak düşerek, faiz haddinde bir değişmeye gerek bırakmamaktadır.
Hayri SOYGÜZEL
KAYNAKÇA
Seyidoğlu H. (1997) Uluslararası Finans, İkinci Baskı, Güzem Yayınları, İstanbul
Parasız İ. (1996) Uluslararası Para Sistemi, Birinci Baskı, Ezgi Kitapevi, Bursa