Son günlerde gelişen dünya gündemi herkesin aklında bir soruyu canlandırıyor “Dünya nereye gidiyor?” Evet bu sorunun cevabı için her ne kadar hepimizin bir tahmini olsa da gelin bir tarih sayfalarını karıştıralım.
Birinci dünya savaşı öncesindeki ülkelerin tozlu raflarına bakarsak eğer günümüze de anlam verebiliriz.
Birinci Dünya Savaşı öncesi enerji ve sömürge rekabeti
Bilindiği gibi Amerika’nın keşfi ile Avrupalı devletler suya susamış bedevi gibi sömürge bulmak için doğudan batıya, batıdan doğuya mekik dokumaya başlamışlardı. Bu sömürge rekabeti 20 yy. başlarına kadar sürdü. Özellikle ham madde arayışları bu sömürgeciliği daha cazip hale getirmişti.
Bunun yanında sanayi devriminden sonra ihtiyacı hissedilmeye başlanan yenilenebilir enerji kaynakları batılı devletlerin ihtiyaç duyduklarının başında gelmeye başladı.
Bu gelişmelerle batılı devletler çok büyük bir rekabet içinde buldu. Rekabet büyüdükçe büyüdü ve sonunda kutuplaşmalar ortaya çıktı. Şimdi bu kutuplaşmaları anlamak için bu geçmiş süreçte batılı devletlerin üstlendikleri rollere bakalım.
İngiltere 20 yy. başlarken dünyanın en güçlü devletiydi. Sahip olduğu sömürgeler, uluslararası denizlerde yaptığı ticaretler ve küresel şirketleri bu güce ulaşmasında büyük payı vardı. Bu gücünü korumak isteyen İngiltere Avrupa sahasında Almanya’yı kendine rakip gördü ve bloklaşma yolunu seçti.
Almanya uzun yıllar verdiği iç savaş mücadelesinden sonra Otto Von Bismarck önderliğinde yükselişe geçti. Geçmişte arası kötü olan devletlerin birçoğu ile ticari ve siyasi anlaşmalarla barış sürecine girdi. Bismarck Almanya’nın iç meselelerini çözerken askeri gelişmeye de çok önem verdi. 20. yy. başlarına gelindiğinde askeri ve ekonomik açıdan güçlü bir Almanya vardı.
Fransa 17 yy’den sonra elde ettiği sömürgeci kimliğini 19 yy. ortalarında zirveye çıkardı. Dünyada en çok İngiltere’den sonra Fransa sömürge bölgelerine sahipti. Bu dönemlerde Fransa kendi coğrafi konumu hasebiyle gelişen ve yükselen Almanya’yı kendine tehdit olarak görüyordu. Bunun yanı sıra Fransa ve Almanya arasında bulunan Alsace-Lorraine bölgesi hem ekonomik hem de askerî açıdan büyük öneme sahipti. Bu bölge Fransa ve Almanya arasında geçmiş dönemlerde büyük sıkıntılara yol açmıştı.
Sömürgecilik ve enerji rekabetinin yanında Birinci dünya savaşını tetikleyen bir diğer neden ise Fransa’da ortaya çıkan ve imparatorlukların kalbine bir hançer gibi saplanan milliyetçilik akımıdır. Bu akım azınlık milletlerin kendi devlerini kurmak istemelerine evirilmiş olsa da daha sonraları artan milliyetçi akımlar ve iktidar gücünün milliyetçi damarlara sahip olması ile Birinci dünya savaşını körüklemiştir. Özelikle Osmanlı’yı etkisini altına alan bu akım Osmanlı’nın çökmesinde büyük pay sahibi olmuştu.
Yukarı saydığımız nedenleri ve sonuçları günümüzle karşılaştırınca günümüz karanlık siyasetini anlamak güç olmuyor.
Günümüzde var olan modern sömürge anlayışı ile büyük güçler dünyanın dört bir yanına erişmiş durumda ve o bölgenin kinini ve düşmanlığını kazanmaya devam ediyor. Dedelerinden kalma mantıkla birçok devleti kendine modern köle edinen bu devletler sömürgecilik rekabetini 20 yy’de olduğu gibi doruklara çıkarmış durumdadır.
Bunun yanında kendi yanında istemediği devletleri karıştırmak ve onlara güç kaybı yaşatmak için ülke içinde ayrıştırma ve karışık çıkarma politikalarını uygulamaktadırlar.
Birinci dünya savaşının aktörleri ve rolleri günümüzde değişmiş olsa da oyun aynı oyuna benziyor. Tarihte her daim tekerrür olmaz ama bizler geçmişe bakıp geleceği planlamak zorundayız.
Tarih tekerrür eder sözünü ancak geçmişten ders almayan insanlar söyleyebilir.