TANRI VAR MIDIR?

EDEBİYAT İSLAM

Müslümanlar ve gayri Müslimler tarih boyunca yaşadıkları krizlerde Tanrı'nın varlığını sorgulamışlardır. Bu yazıda Modern dönemdeki üç olaya yer verdim. İnsanlığın ortak bunalımları olan savaşlar, kıyımlar ve iktisadi krizler bütün bir insanlığı etkilemektedir.

Tanrı var mıdır?

Osmanlı, Batılıların tabiriyle “hasta adam” idi. Bu hasta adam Rus harbi, Balkan harbi, Birinci Dünya Savaşı, salgın hastalıklar, ekonomik krizler, işgaller ve yıkımlar yaşadı. Bu döneme şahitlik eden Mehmet Akif dönemi bize net bir şekilde Safahat’ında yansıtmaktadır. Mehmet Kaplan Hoca Safahat’ın dönemini belgesel olarak yansıtan bir roman olduğunu söyler. [1] Romanlar usta bir şekilde dönemi yansıtabilirler. Peygamberimiz gibi 63 yıl yaşayan Akif, son 10 yılda çektiği çilelerini saymazsak baytar mektebinden mezun olduktan sonra şiire ilgi duymuştur. Bir yandan mesleğini icra ederken bir yandan edebiyat ile ilgilenmiştir. Arapça, Farsça ve Fransızcada daima birincidir. Okulunu da birinci bitiren Akif milli mücadelenin "Manevi Kahramanı" payesine yükselir. Şairler hisli bir yüreğe sahiptirler. Akif de çok hisli, milli ve manevi duyguları yüklüdür. Kendisi Arnavut olmasına rağmen çoğunluğu Türkler için olan bir memleket için ağlamış ve ağlatmıştır.

Akif de elbette bir beşer idi. İnsanların bugünlerde zorluk durumlarında kullandığı psikolojik ilaçları, o dönemde kullanamıyorlar ve büyük bir sefalet söz konusudur. Akif de zaman zaman Cebriler gibi düşüncelere doğru yazılar yazmış ama hedeften şaşmamıştır. Hayatının amacı insanlara çalışmalarını, yeise düşmemelerini, Allah’a dayanmalarını anlatmakla geçmiştir. Kendisi çalışkan olduğundan ve başarıyı tattığından, milletin de çalışarak yükselmesini arzulamıştır. Millet olarak ortak bir şekilde zulmü engellemeye ve krizleri bertaraf etmeye çalışmıştır.[2]

Akif tabii ki hisli bir yürek, Allah’ın hikmetini olayların sıcağı sıcağına kavranamayacağı da ortada, olanlara çok üzülüyor ve Tevhid Yahud Feryad isimli bir şiir kaleme alıyor. Bu şiirde onun da çaresiz kaldığını anlıyoruz. Allah’tan yardım isteyen Şair, adeta ümitsizliğe düşüyor. İnsanların ise ümitsizliğe düşmemeleri ve çok çabalamaları için devasa gayretler sarf ediyor. Bir nesrinde şunları ifade ediyor

“İnsanımızın “bir kısmı (…) ellerini kollarını bağlamış, her türlü muvaffakiyetten ümidini kesmiş, hissiz, hareketsiz en yaman, en acıklı akıbetleri bekleyip duruyor. Zaten yeis bundan başka bir netice vermez ki! Dikkat olunursa me’yus olmak demek atalete, meskenete meşru bir şekil vermek demektir. Ruha yeis denilen o mel’un hastalık çöktü mü artık vücutta hareket imkânı, sa’y imkânı, mücahede imkânı kalmaz. Evvelâ azim ile, sonra tevekkül ile memur olan Müslümanlar için yeis dediğimiz o mühlik âfete kapılmak maazallah hem dinin, hem dünyanın elden gitmesine badi olur ki böyle bir akıbete hüsran-ı mübîn derler.”[3]

Açık bir şekilde çabalamayanların hüsrana uğrayacaklarını söyler, Akif. Hedeflerimiz için bugün harekete geçmezsek, yarın pişman olacağımız kesindir. Atiyi karanlık görerek Azmi elden bırakırsak bu alçak bir ölümden de kötüdür. Akif, millete bunu aşılamak istemiştir. Günümüzde insanların maddi ve manevi bunalımları var. Bu durumlarda da keza yeise düşmemeli. Kendimize büyük hedefler belirleyerek çok çalışmalıyız. Akiflerin dönemi daha zordu. Savaşlar, hastalıklar, yokluklar, çaresizlikler, parasızlıklar, bir parça ekmek için yapılmak zorunda kalınan işler söz konusuydu. Akif maddi bir şey beklemiyordu,tek isteği vatanından cüda olmamaktı ama böyle büyük bir insan olduğundan vatanından cüda edildi. Gitmese belki biz bugün Akif’ten bahsedemezdik yeni rejim onu karalar ve itibarsızlaştırırdı. Kazım Karabekir gibi bir Kahraman, 10 yıl ev hapsinde tutuluyor. Bunlar ülkemizde maalesef olan şeyler. Ülkesini karşılık beklemeden sevmenin elbette bir bedeli var.

Batı devrimlerden devrimlere koşuyor. Aydınlanma, bilimsel ve sanayi devrimi, kapitalizm, komünizm ve bütün izmler devreye giriyor. Batı dinlere hoşgörü dağıtıyor ve Fransız ve ABD devrimleri bu dönemde oluyor. Rus devrimlerini de unutmayalım. Bunlar kanlı devrimlerdir. Görece ülkemizde bu manada daha rahat bir şekilde devrim olabilmiştir. Lakin uzun vadede Müslümanlar çok acılar çektiler. Batı özellikle nebevi kaynaktan beslenmeden ve ruhu hesaba katmadan akıl ile ilerlemeler kaydetti. O aklıyla birinci ve ikinci dünya savaşlarını ortaya çıkardı. Birinci dünya savaşı için barışa son veren barış denilmektedir. Bu savaş akabinde Almanların aşağılanması ikinci dünya savaşına sebebiyet vermiştir. Akıl, Hiroşima’ya atom bombası atılmasını sonraki senelerde sağlamıştır. Böylesi bir yıkım, ruhu olmayan aklın bir ürünüdür.

İkinci dünya savaşında Almanlar, Haskala ile Yahudilere asimile olma fırsatını verseler de Hitler, milyonlarca Yahudi’yi katledecektir. Holokosttan kurtulanlar Tanrı var mı diye sorgulayacaktır. Tanrı hep var ve vardı ve var olacak. Bunu unutmamalıyız. İnsanlık bu tarz krizlerden hep geçiyor ama sonunda kazananlar sabredenler ve onların nesilleri oluyor. İnsanların doymak bilmez iştahları ve devletlerin çıkar maksimizasyonları savaşların asıl sebebi.

Akif’in döneminde Rabbimiz karşısında insanlar suizana düştüler belki. 1910-18 arası bir dönemde bunlar oldu. 48’de bu sefer Yahudiler Tanrı var mı diye sordular. Günümüze geliyoruz Suriye halkı, Sednaya gibi hapishanelerde ömür çürüttü ve Tanrı var mı diye sordu?

İnsanlık bu gibi krizlerden hep geçiyor. Arap baharı ile başlayan devrim ve darbeler, senelerdir biriken bir öfkenin sonucu. Bir anda hiçbir yerde devrim ve darbe olması mümkün değil. Olayların bir öncesi var. Aksa Tufanı da bir anda olmadı. Öncesinde yapılan kötü muameleler, işkenceler ve tecavüzler vardı. Peygamberlerin, evliyaların, dervişlerin ve sayısız Müslümanların uğrak yeri olan bu ilim merkezleri tarih boyunca sayısız zulümler gördü.

Fransızlar azınlıkları iktidara getirmeye çalıştı. Bunun bir sonucu olarak Suriye’de Nusayri devleti kuruldu. Suriye’de 50 yıl içerisinde 20’den fazla darbe ve darbe girişimi oldu. Bir türlü istikrar yakalanamıyordu. Baas rejimi istikrar için ülkeyi demir yumrukla ve istihbarat devleti yaparak ülkeyi yönetti. İnsanlar ortak bir şekilde hareket edemiyor ve herkes birbirinden şüphe eder olmaktaydı. İstikrarın bu kadar nadir bulunduğu bir yer olan Suriye, geçtiğimiz günlerde muhaliflerin Şam’ı ele geçirmesiyle yeni bir döneme girdi. Yahudiler de İsrail’i kuran, Fransız ve İngilizler gibi azınlıklarla işbirliği yapmak istiyorlar. Kendileri Kürtlerle, Dürzilerle ve Marunîlerle anlaşmak istiyor. Bu da bölgenin istikrarı için büyük bir problem. İsrail büyüdükçe küçülecek. Suriye’de önü açılsa da uzun vadede nüfusları olmadığından ve nüfus problemi yaşadıklarından, amaçlarına ulaşamayacaklar. ABD ve Batı, İsrail’in bu mesihçi eylem ve söylemlerinden rahatsız.

Sednaya hapishanesi Müslümanların büyük bir imtihan mekânıydı. Buraya girenler çok büyük zorluklar çektiler. Sağ kurtulanlar da oldu büyük ihtimalle. 10 yıldan fazla acı çekenler var. 40 yıldan fazla hapis yatanlar var. Ama biliyoruz ki bizim bir Rabbimiz var. Her işi hikmetle. İki şey söz konusu. Birincisi biz kendimiz hata yapmışızdır veya Rabbim bizi imtihan ediyordur. Her iki durumda da sabretmek lazım. Hz. Âdem cennet gibi bir yerde hata yaptı ve affedilmek için yıllarca beyabanda dolaştı durdu. Affedilmek kolay değil ve çile çekmeden Rabbimiz affetmeyebiliyor.  O yüzden sabredeceğiz, çünkü Allah sabredenlerle beraberdir. Kimse halinden memnun olmayabilir ama gelecek güzel günler, her zaman vardır ya bu dünyada ya da Cennette. O yüzden değerli gençler, çok çalışmalı. Rabbimizi imtihan etmemeliyiz (Haşa). Elimizden geleni yapmalı, birlik olmalı, mücadele etmeli ve her türlü tedbiri almalıyız. Ondan sonra Rabbimize dua edelim. O en güzel şekilde bizlere yardımcı olacaktır inşaAllah. Kandilimiz mübarek olsun. Rabbim tüm gençlerimizi ve bizi selamete çıkarsın…

Ozan Dur

Yararlanılan diğer kaynaklar

Christian Delacampagne, 20. Yüzyıl Felsefe Tarihi, çev. Devrim Çetinkasap, İstanbul: Türkiye İş  Bankası Yayınları, 2010.

 Isaac Bashevis Singer, Meşuga, çev. Aslı Biçen, İstanbul: Yapıkredi Yayınları, 2003.

 Dipnot

[1] Büyükkavas Kuran, Ş. (2022). “Safahat’ta Duyulan Sesler”, Edebî Eleştiri Dergisi, 6(1), s. 63.

[2] Büyükkavas Kuran, Ş. (2022). “Safahat’ta Duyulan Sesler”, Edebî Eleştiri Dergisi, 6(1), s. 68.

[3] Gülendam, Ramazan. (2009). “Mehmet Akif’e Göre Müslümanlardaki Ümitsizlik İlleti”, SDÜ Sosyal Bilimler Dergisi, 20, s. 122.

Ozan Dur
Ozan Dur

İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi'nden mezun Filistin ve İran Araştırmaları- yazar [email protected] Poliglot (8), dillere dair Çalışma Alanım Ortadoğu ve Diller

Yorum Yaz