YAZI YAZMAK VE HİKMET

EDEBİYAT FELSEFE

"İnsan, ömrü boyunca hatırlamak ister. Geçmişte yaşadıklarını unutmak, sanki kendi varlığının bir parçasını kaybetmek gibidir. Oysa bellek, zamanın sert rüzgârlarına dayanamayan bir kumaş gibi zamanla yıpranır."

okuma süresi: 2 dakika 20 saniye

İnsan, ömrü boyunca hatırlamak ister. Geçmişte yaşadıklarını unutmak, sanki kendi varlığının bir parçasını kaybetmek gibidir. Oysa bellek, zamanın sert rüzgârlarına dayanamayan bir kumaş gibi zamanla yıpranır. Bu nedenle, insan hatırlamak ister ve yazı yazar. Yazı yazmak, ister şiir, ister deneme ya da hikâye olsun, bir düşünme ve düzenleme eylemidir. Kelimeler, zihindeki dağınık düşünceleri bir sıraya koyar ve onlara bir anlam kazandırır.

Ancak yazmak, yalnızca hatıraları kaydetmekten ibaret değildir. Yazmak, aynı zamanda bir arayıştır. İnsan, yazdıkça düşüncelerini berraklaştırır ve kendisini tanır. Zihin, hayat boyu farklı kaynaklardan beslenir: aile, öğretmenler, tahsil görülen kurumlar, sokakta edinilen deneyimler... Tüm bu bilgiler zamanla zihni bir “işgal” eder ve böylesi bir karmaşa içinde insan, neyin gerçek anlamda kendisine ait olduğunu sorgular. Yazı yazmak, işte bu sorgulamanın bir ürünüdür.

Her şey zihinde bir yerdedir, ama hangi düşüncenin nerede durduğu belli değildir. Düşünceler, birbirine dolanmış bir yumak gibidir. Yazı, bu yumağı çözmenin ve düşünceleri düzenlemenin en etkili yoludur. Zira insan, ne yaptığını ve neden yaptığını sorguladıkça kendisini daha iyi anlamaya başlar. Ancak bu sorgulama her zaman tatmin edici olmayabilir. İnsan, harcadığı emeğin karşılığını tam olarak alamayabilir. Fakat önemli olan, sonuçtan çok sürecin kendisidir. Yazdıkların, insanın kendisini ortaya koyma çabasıdır. Bir başka deyişle, sen ancak ortaya çıkarabildiğinsindir.

Bu noktada hikmet kavramı devreye girer. Hikmet, sadece bilmek değil, bilginin özüne inmektir. Seyyid Şerîf el-Cürcânî, “Hikmet, insanın gücü ölçüsünde nesnelerin mahiyet ve hakikatlerini bilmesidir.” der. Yani hikmet, insana bağlıdır; onun anlama kapasitesiyle sınırlıdır. Bu, şu anlama gelir: İnsan ne kadar bilir ve ne kadar derinlemesine düşünürse, o kadar hikmet sahibidir. Hikmet, bir çeşit kendini bilme sanatıdır. Yazı yazmak da bir anlamda kendini bilme sanatının en somut yollarından biridir.

Hikmet, aynı zamanda bilginin uygulanabilirliğini de içerir. Bilgiye sahip olmak tek başına yeterli değildir; önemli olan, o bilgiyi doğru yerde, doğru zamanda ve doğru şekilde kullanabilmektir. Gerçek hikmet sahibi, bilgiyi yalnızca zihninde taşıyan değil, onu hayatına yansıtan kişidir. Bu nedenle hikmet, teorik bilgiyle pratik tecrübenin birleştiği noktada ortaya çıkar.

İnsan, yazarken düşüncelerini tartar, kendisiyle hesaplaşır ve sahip olduğu bilgiyi nasıl kullanacağını anlamaya çalışır. Bu yüzden yazı, hikmetin bir aracıdır; çünkü yazan kişi, düşüncelerini düzenleyerek kendisini ve evreni anlama çabası içine girer. Hikmet aynı zamanda tevazu ile de ilgilidir. Gerçek hikmet sahibi kişi, ne kadar çok şey bildiğini değil, bilmediklerini fark eden kişidir. Bilgeliğin temelinde, öğrenmeye ve gelişmeye açık olmak yatar. Yazı yazmak da benzer bir süreçtir: İnsan, yazdıkça eksikliklerini fark eder, yeni sorular sorar ve sürekli olarak kendisini geliştirme ihtiyacı hisseder. Bir metin tamamlandığında bile, aslında yolculuk zihinde devam eder. Hikmet, bu yolculuğun sürekliliğini kabul etmektir. İnsan, yazarken gerçekte neyi bilmek istediğini, neyi merak ettiğini ve hangi konuları çözmek istediğini fark eder. Yazmak, yalnızca bilgiyi düzenlemek değil, aynı zamanda düşünceyi derinleştirmek için bir araçtır. Yazı, düşüncenin kağıt üzerindeki izidir. Düşüncenin değişmesi, gelişmesi ve olgunlaşması için en iyi araçlardan biridir.

Yazının insana kattığı en önemli şeylerden biri de sabırdır. Düşüncenin kâğıda dökülmesi, bir anda gerçekleşmez. Yazma süreci, kelimelerin zihinde demlenmesini, bazen saatlerce, bazen günlerce beklenmesini gerektirir. Tıpkı bir şairin ilhamını yakalamak için doğayı ve insanı gözlemlemesi gibi, yazan kişi de hayatı dikkatlice izlemelidir.

Son olarak, yazının ve hikmetin keskin bir bıçak gibi birbirine bağlı olduğunu unutmamak gerekir. Yazmak, düşünmeyi ve anlamayı geliştirir; anlamak ise insana hikmet kapısını açar. Bu nedenle, insan ancak yazdıkça düşüncelerini berraklaştırabilir ve kendini tanıyabilir. Yazı, düşüncenin sesi, hikmetin aynasıdır. İnsan, yazdıkları kadar vardır. Yazı yazmak ve Hikmet adlı bu yazımızda, bu iki kavramın birbirine ne kadar bağlı olduğunu ve insanın hayatında yazmanın - her ne olursa olsun - kıymetli olduğuna dikkat çekmek istedim.

Umarım saygıdeğer okuyucular için istifadeli olur.

Vesselam,

Hamza AZAK

Hamza AZAK
Hamza AZAK

İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi (İngilizce) bölümünde ikinci sınıf öğrenciyim. İlim ve Medeniyet Topluluğu başkanı ve İlim ve Medeniyet Derneği yönetim kurulu üyesiyim. ...

Yorumlar
  • author
    yaşar azak
    09.04.2025 / 20:04

    açıklamaların oldukça güzel.Sadelik ve derinlik birarada olmuş.

  • author
    Muharrir
    09.04.2025 / 17:01

    “İnsan, hatırladıklarıyla yaşar. Zaman unuttursa da, yazmak kendini unutmamaktır; çünkü yazmak, varoluşa tutunmaktır. Maşallah kaleminize sağlık.

  • author
    Elif Esen
    09.04.2025 / 16:30

    "Yazı düşüncenin kağıt üzerindeki izidir" tebrikler 👏

  • author
    Enes
    09.04.2025 / 12:14

    Maşallah, kalemine sağlık

Yorum Yaz