Musa bin Nusayr’ın on iki bin kişiyle Tarık Bin Ziyad’ı Endülüs’e gönderdiği gün ne büyük ve heyecanlı bir gündü. Tarık Bin Ziyad genç ve delikanlı bir Müslüman adam. Bugünkü koskoca İber yarımadasını İslama açan heyecanlı adam. Allah ondan ebeden razı olsun.
Musa bin Nusayr’ın gözünde sadakati ve cesaretiyle ön plana çıkan Tarık kısa sürede çok kritik vazifeler üstlendi. Bugünkü Fas’ın Cebelitarık Boğazına kıyısı olan Tanca şehrinden onu keşif için bugünkü İspanya ve Portekiz’e gönderdi. Tarık güzel haberlerle döndü karşıdan. Komutanı itimadını kazanan Tarık’a 710 yılında
hususi bir ordu verip bugünkü İspanya’yı fethe yolladı.
Tarık’ın siyasi ve askeri zekası oldukça keskindi. Karşıya geçmeden önce şuan kendi ismini taşıdığını bile bilmeyen Cebelitarık kıyısında gemileri yaktırdı. Bu şekilde “ya istiklal ya ölüm” mantığını adeta askerlerinin akıllarına kazıdı. Ve en can alıcı nokta arkada gemilerin dumanları hala tüterken ordusuna şu tarihe
altın harflerle yazılacak konuşmasını yaptı.
“Ey insanlar! Kaçacak yer yok. Arkanız deniz, önünüz düşman. Vallahi sizin için sadece doğruluk ve sabır kapısı açıktır. Şunu kesinlikle biliniz: Bu yarımadada, cimrilerin sofrasındaki yetimlerden daha yoksulsunuz. Düşman güçlü teçhizatıyla karşınızda olacak. Sizin ise kılıçlarınızdan başka bir şeyiniz yoktur. İçinde olmadığım bir tehlikeye sizi atacak değilim. En önde ben savaşacağım!”
Bu konuşmadan çıkarılabilecek dersleri sıralayalım:
1) Ümmetiz… Biz Ümmet-i Muhammediz öleni şehid kalanı gazi bir ümmetiz. Bu yüzdendir ki asırlardır bir elinde yeşil bir elinde kırmızı sancağı dalgalandıran gittiği yerlere çil çil kubbeler serpen ordulara sahibiz. Burada Tarık bize yapılan her işte ümmetin maslahatını düşünerek cesaret ve azimle hareket edilmesini fısıldıyor adeta.
Tarık’ın sesini günümüzün İslam anlayışıyla bir araya getirirsek Tarık’ın sesinin aşk ve vecd ile yankılandığını bizim seslerimizin ise birbirini bastırmaya, ezmeye odaklı olduğu için anlaşılmadığını görürüz. Velhasıl biz ümmetiz. Kampüste, evde, fabrikada, sporda her yerde ümmetiz ayrılığa tahammülümüz yoktur. Bir’iz bir’denizdir.
2) Cesaretliyiz… Mü’min gençler olarak Tarık’ın gemileri yakmasına nasıl bakarız acaba? Muhtelen “neden” ve “belki” ile başlayan cümleler kurabiliriz. Ama Tarık hiç belki demedi tırmandı Allah’ın ismini yüceltmek için küfürle anılan yarımadaya. Mü’min gençler olarak elimizi taşın altına koymalıyız. Eğer bizler bu taşın
altından dünyalık menfaatler için elimizi çekersek Tarık ve onun gibi nice ümmetin yiğitlerinin yüzüne bakamayız.
Devam edelim. Gemileri yaktıran Tarık heyecanlı konuşmasının ardından hücum emri verdi. İlerledikçe ilerlediler. Onlar ilerledikçe Allah yardım etti ve küfür diyarı İspanya İslamla şereflendi. Tarık yeni bir sayfa açtı artık İslam Avrupa’ya da adım atmıştı.
Tespit: Sahi Tarık kimdi?
Yeni müslüman olmuş bir Kuzey Afrika’da Müslüman olmuş bir Berberi. Adı şanı yoktu. Günümüzün deyimiyle diploması yoktu, master yapmamıştı Avrupa’da ama heyecanı tamdı yüreğinden aldığı ilhamı kılıcıyla birleştirdi. Bugün bir dağ ve boğaz onun ismiyle anılmaktadır. İsminin hayırla anıldığını bile göremeden göçtü gitti şu fani dünyadan. Günümüze dönersek İsmi olduğu halde beyhude çabalar içinde olan kimselerle, ismi şanı dahi duyulmamış insanların çabalarının birbirinden ne kadar farklı olduğunu anlarız. Tarık bana o gün: “Diplomasız, forssuz, malsız olsan dahi ümmetin adamısın sen kalk ve doğrul!” dedi. Şimdi kalkıp doğrulma zamanı birilerini emsal almanın yanında Tarık gibi emsal olma, adını ümmetin tarihine kazımak için iş yapma zamanı.
Avrupa’ya adım atan İslam orada 781 sene kaldı. Peki Tarık ve komutanı Musa’ya ne oldu fethin keyfini bile süremeden başka yerlere göç ettiler. Fethettiler ama yerleşmediler!!! Ne Musa ne de Tarık bugün onları hayırla yad edeceğimizi bilmeden sebat ettiler kazandılar.
Mehmet KISACIK