ERBAKAN HOCA’YI UĞURLAMAK

TOPLUM VE GÜNDEM

Necmettin Erbakan Hoca'nın vefatının 7. sene-i devriyesinde rahmetle..

Geçmişi hatırlamak, geçen zamanımızın geride bıraktığı ömürlük film şeridini yeniden gün yüzüne çıkarmaktır. Bir bakıma yeniden nefeslenmektir. Anlık sevinçleri, üzüntüleri bir kenara bırakıp sımsıkı sarılmaktır, baştan başa yeşertmektir tüm anıları. Bir zaman vardır, içinde siz ve zihin geri vitestedir. Sorgular, tekrar eder, susup dinler ve şaşırır kalırsınız. Tüm yaşanmışlıklar içerisinden belli anılar yükselir gönül deryasında. Bizi kendimize getiren yaşanmışlıklarımızdır. Ki bu yaşanmışlıklar inşa eder karakterimizi, biçimlendirir kalplerimizi. Zira rengarenk bir kıvılcımın tohumudur anılar. Bizle var olur onlar ve çoğu zaman herkesten sakladığımız, elden sakındığımız ve yoklukta sığındığımızdır.

  27 Şubat 2011.  Aradan yedi yıl geçmiş. Unutamadığınız geçmiş bir anda aklınıza takılır. Necmettin Erbakan’ın vefat haberini aldığımızda günlerden pazardı. O sıralar Kadıköy Anadolu İmam Hatip Lisesi sıralarında üçüncü sınıf öğrencisi bir gençtik. Ziyadesiyle üzüntülüydük. Hatırlıyorum o günleri. Milli Görüş’e gönül veren arkadaşlarım vardı sınıfımda. Erbakan Hoca, o dönem tekrar Saadet Partisi’nin başına geçmişti. Sınıfta hararetli tartışmaların olduğunu hatırlıyorum. 85 yaşındaki civan, delikanlı yürekli Hoca, partisini sırtlıyordu. Hem heyecan, hem korku hepsi iç içeydi. Seçimlerde Erbakan Hoca’nın partisi ne yapabilirdi? Sağlığı el verir miydi? AK Parti zaten iktidardı. Saadet mi AK Parti mi tartışmaları yaşanırdı. Erbakan Hoca’nın dönüşüyle atmosfer değişmişti. Erbakan Hoca’yı yakından tanıyamamanın onun son zamanlarına yetişmiş olmanın verdiği üzüntü vardı çoğumuzda. Haksızlığa uğramış bir liderin başını çektiği hareketi yeterince bilmiyorduk. Toyduk. Ama saygımız sonsuzdu.

Pazartesi günü okula geldiğimizde tek konu Erbakan Hoca’ydı. Tüm sınıfın dilinde Hoca vardı. Sadece bizim sınıfta değildi tabiki. Tüm okulda hatim indirenler, dua edenler, ağlayanlar iç içeydi. Derse gelen hocalarımız ders esnasında Erbakan Hoca’yı yad ediyorlardı, onu ve yılmaz mücadelesini anlatıyorlardı. Pek çoğu onunla yol yürümüştü. Derinden etkilendiğimi hatırlıyorum. Herkesin bir hikayesi vardı. 28 Şubat, Refah hatta Milli Selamet. Hepsinin bir gönül ve aksiyon birlikteliği vardı Hoca’yla. Bizim birlikteliğimiz neydi peki?

Salı günüydü. 1 Mart’tı. Okul yine vardı. Acıbadem’de bir sessizlik. Kuru soğuğun insanın yüzünü bir bıçak gibi kestiği İstanbul’da bizler sınıflardaydık. Saat 11.00’a yaklaşıyordu. Erbakan Hoca’nın cenaze namazı Fatih Camii’nde kılınacaktı. Hepimiz biliyorduk. Kafamızda tek düşünce vardı. Okulu kırmak. O cenazeye muhakkak katılmalıydık. Bir arkadaşımız okula gelmeden doğrudan cenazeye geçtiğini haber vermişti. Ne yapmalı? Alenen kaçmak yerine müdür yardımcısı hocamıza söylemeyi düşündük. Yanına gittiğimizde hafızamda silemediğim o sözleri gün gibi yaşıyorum: ‘‘Daha burada mısınız siz?! Hemen gidin yetişin oğlum cenazeye. Biz gidemiyoruz, sizler son görevi yerine getirin.’’ O gün ilk kez duvardan atlamadan türlü numara yapmadan ve de toplu olarak okulu kırdık, ön kapıdan. Okuldan çıkarken cenazeye gitmeyi düşünenin yalnız bizim sınıfın olmadığını gördük. Akın akın gidiyorduk.

Dondurucu soğuk vardı. O gün İstanbul, Fatih’ti. Heyecanımızdan, şaşkınlığımızdan ne yapacağımızı bilemiyorduk. Abdestli çıkanlar şanşlıydı. Sokaklar dolu. Caddeler tıklım tıklım. Nereye gideceğiz? Cami nerede? Adım attığımız her yer mahşeri kalabalık. Birbirimizi çoğu zaman kaybediyoruz. Gözüm ilerde. Her yerde Erbakan. Mücahit Erbakan. Sağımızda yaşlı bir amca. Anadolu’dan kalkıp gelmiş cenaze için. İstanbul adeta salavatlarla ısınıyordu. Kuru soğuk genç bedenlerimize şamar gibi çarparken Tekbirler dillerde yükseliyordu. Allah’ım ne gündü.

Fatih Camii’ne yaklaşamadık. 1 saat erken gelmiştik oysaki. Fatih Cami’ne çıkan bir sokağı hınca hınç dolduran kardeşlerimizle namaza durabildik. Böylesini daha önce hiç yaşamamıştım. Akıl alır cinsten değildi. Erbakan Hoca’ya son görevi yerine getirmek için on binler doldurmuştu dört bir yanı. Cenazeyi göremedik. Ama tüm sınıf birlikteydik. Omuz omuza hocalarım da dahil olmak üzere bir aradaydık hepimiz. Dualarla uğurladık Erbakan Hoca’yı.

O zor ve sancılı dönemi hatırlayacak yaşta değildik hiçbirimiz. 28 Şubat’ı duyduğumuz kadarıyla biliyorduk. Erbakan Hoca öncüydü, önderdi. Bir mücadele adamıydı. Dinlediğim çoğu büyüklerim bana Erbakan Hoca’nın bir siyasetçi olmadığını defalarca anlatmıştı. Milletin omuzlarında son yolculuğuna uğurlandığı ana şahitlik ettiğim o gün, birlikteliğin mayasını öğretti bana. ‘‘Bir işi yapacaksan Allah rızası için yap.’’ Bana  hükmedemediğimiz dünyanın engin dehlizinde kaybolmadan nasıl çaba gösterilmesi gerektiğini ispatladı. Kimlik aşıladı. Şuur kazandırdı.

  Erbakan Hoca’nın cenazesi bile bir dersti. Hem düne, hem bugüne hem de yarına.  

Abdulkadir AKSÖZ

Abdulkadir AKSÖZ
Abdulkadir AKSÖZ

Political Science Indian Subcontinent Studies [email protected]

Yorum Yaz