Çıkan takayyüdlerin o kadar teʾsīri altında idim ki, geçen bu kadar senelere rağmen biz de resmin bi’l-‘aks geri gittiğine inanmak üzere idim. Bu ziyāret bende derīn bir tesellī oldu; Fransız 1928 sergisini daha dün görmüş olmanın vėrdiği bir kanāʿatle ressamlarımızı onlara yakın bulmakdaki zevki taʿrīfe muktedir değilim. Renkleri kullanmakta, teknīk de her hālde biz bu günkigarblılardan hiç de geri değiliz.
1928 Paris ekspozisyoniyle bu senenin Galatasaray sergisini mukāyeseye yalnız şu noktalardan imkānyokdur: Oradaki binā şehrin en muʿtenā yeridir, saray kıralı da koca koca salonlarda bütün divarlar tablolarla örtülüdür, sanāyiʿ-i tezyīniyye, afiş, matbūʿāt, karikatür, roman, hikāye resimlerine ʿāʾiddāʾireler bütün doludur. Bu resimleri yapan, teşhīr eden, her hālde pek güzel kazanan binlerce ressām vardır; o kadar ki sergi heyʾet-i mümeyyizesincekabūlümümkin olmayan birçok resimler monmarterde, sokaklarda kaldırımlarda, bād-ı hevā teşhīr olundu, ve derhāl satıldı; sanaʿtıniltifātla bu kadar ʿalākadār olduğuna bu hāli görmeden inanmazdım.
İşte Paris ve İstanbul resim sergilerinin ayrılan noktaları . . . Sanʿatkār olmak iʿtibārıyla bizimkiler her hālde onlarla pek aʿlā berāber yürüyebilirler. Bu bahislerde tenkīdmutallik olmadığına kāniʿim; işte bu kanāʿatle intibāʿilerimi yazmakda cidden bir zevk buldum. Çalili İbrāhim Beğ üç toplu ile iştirākėtmişler. Kendileri memleketin tanınmış üstādlarındandır. Fakat ben ne dikiş dikerken’den ne de duş yaparken’den bir şey anlayamadım. Son zamānlarda çok iʿtināsız çalışıyorlar. Birisi bir terzī-hāne reklamı diğeri bir termosifon fabrikasına oldukça bir reklam olabilirdi.
Ahmed Beğin dört kardeşler peyizaji yeşil renklerin
Kārlar ʿalākadārlara, tatlı gelmemiş değildi. Gerçe serbest altun esāsına ʿavdet ėdilüp de para kıymetinde istikrār hāsıl olunca sırf paranın tenezzül kıymeti yüzünden mütekevvin o kārlar kalmayacaktır. Fakat harb zamānındaki o mebzūl-ı iʿtibārede serbest altun esāsı hiç müsāʿid değildir. Müsāʿid olmamasıdır ki ticāret ve sanāyiʿ ʿāleminde bu esāsa karşı bir husūmet idāme ėtmekdedir.
Serbest altun, kambiyo altunı, külçe altun, esāslarının leh ve ʿaleyhindeserd ve iddaʿā ėdilen münāfiʿ ve muhāzīrīde gelecek bir makālede īzāh edeceğiz.
NāmıkZekī
En güzel ve muvaffak toplandığı bir tablo . . . Bu eser sāhibi Avrupadaki meslekdaşlarıyla yan yana getirebilir. Eğer maksūd eserse musarraʿ berceste kāfidir diyen kanāʿatimize rām olursak. . . Tefekkür çalışılmamış teʾsīrini yapıyor. Bu görünüş sanʿatkār içün tehlikelidir.
İsmāʿīl Hakkı Beğin Kalamışında bahsėtmekden cidden zevk buluyorum. Ona tatlı renk, kilisanın üstündeki çınar ağaçları, akşam denizinin üstündeki rahāvetkār sıcak dumanlar, o akşamın hüznü. . . Denizden gelen tozlu havayı insān teneffüs ėder gibi oluyor; çok güzel. . .
Hāmid Beğin genç kadın portresi serginin cidden en muvaffak eserlerinden birisidir. O dudakların kabarışı, o kaşlardaki iğbirār, o duruşdaki lakaydı veyā lütfen gibi poz veriş. . . Cidden sanʿatkārānedir. Hakīki sanʿata vāsıl olmuşların tevāzuʿyla görünmeden yaşayan Hāmid Beği tebrīk ėderim.
Hikmet Beğ efendi Avrupada da yaşasaydı yine bir üstād olabilirdi. Durgun sulardaki binbir rengi, kimsesiz, iştihāssız yaşayışı o kadar kuvvetle ʿaksėtdiren fırçası her hāldeistikbāle kalacaktır. Bu eserlerin hepsi de muʿtenādır, boyaların kullanılışı, renklerin yanyana gelişi, sürülüş tarzı tam bir hwāce eseridir, vāzıh ve münakkahdır.
Celīl Paşa hazretlerinin eserleri de böyledir, öyle emīn fırçalar.
Rūhī Beğin bi’l-hāssa Yağmurlu Havası enfes. . Otlarda, da7 7llarda çiselenen yağmur, nasıl sādece yağıyor, bu eserde bütün bir ʿömür var. . . Sanʿatkār orada ceketinin yakasını kaldırmış, ağır ağır nefes alıyor denilebilir. Fransız ekspozisyonu böyle bir tabloya meşher olaydı bahtiyār olurdu.
ʿAskeri lisesi hācesi Sāmī Beğ Lüksemburg bağçesinin köşelerini gösteriyor, orada bir türlü bilemediğimiz Fransızlar karşı karşıyadır, musannaʿ çeşme bir köşesi. . . İki eserde iyidir.
Sermez Beğin Levasi Garb’da ekseriyyā kullanılan bir tarz-ı tersīmdir, mevzūʿ da kalasındır. Fakat niçün az iʿtinā ėdilmiş teʾsīrini bırakıyor? . . Çok uğraşılmış hissini verdirmek ne kadar fenā ise az iʿtinā da öyle. .
Saʿdī Beğin Göksu Deresi güzeldir.
Muʿallim Şevket Beğin bu tabloları da eski bir hācetin vuzūh ve münakkahiyyetinihāʾizdir.
ʿAlī Sāmī Beğin eski mektebi didaktik maʿnāsıitibāriyle pek iyidir.
ʿÖmer Adil Beğin Nejdedi çok fenā . . . İçerideki odada bekleyenin yanına gitmekdeki tereddüd mü? . . . Bilinmiyor, çehredeki maʿnāvāzıh değildir, tarz-ı tersīm çok basīt. . . Buna mukābil Sofyada serginin nevʿinde en muvaffak eserlerinden biridir. Sanʿatkār yolunu taʿrīfin nasıl küstāhlık olacağını pek iyi bilirim, beni maʿzūr görsünler.
ʿĀrif Bedīʿi Beğin eseri sabāhın pek husūsi bir görünüşü. . . Çarhlarını durdurmuş, hālā dallarını düşürmüş vapurların, rüzgârlardan, fırtınalardan emīn sükūtunu görmek isteyen bir bahriyelinin güzel bir eseri. . .
Fahīman Beğin Ebdez’inde şāʿir Celāl Sāhiri, dostluğa kapılmadan çizen tablosuna heycānla seyr edecek maʿşūkalar yok mudur dersiniz? . .
Hasan Vecih Beğ cidden çalışan bir ressamımızdır, iki dere tasvīri de bütün renkleriyle, sıçrayacak veya sükūtu gıdıklayıvėrecekmiş hissini vėren görünmez kurbağalarıyla kuş dili deresi . . . O, muvaffakıyeti gürültüde aramayan bir sanʿatkārımızdır.
Melik Celāl imzālı küçük tablolar biraz garīb bir tevāzuʿun, meçhūl bir tereddüdün ʿakisleri gibi . . İstiğnānın derecesine bakınız ki ancak rehberden müʾessire intikāl edebiliyorsunuz. Fakat hepsi de güzel. . ʿUryān, iki ʿuryān, az bakarsanız pişmemiş, ve az geçilmiş hissini vėren eserler, biraz durursanız, bir şeyʾlerin cānlandığını hissediyorsanız, manzara’da boya yığınlarında haşin bir tabīʿat yaşar, çocuklar kadının tanınması iltizām edilmiş, kim bilir. . .
Nāmık İsmāʿil Beğin hekīm başının yalısı, enfesdir. Ah akşam vakitleri boğazın akmadan yorulmuş sularının kenārında düşünen eski yalılar . . Kıskanç divarların arkasında birer demet karanlık gibi susan ağaçlar, bir kaynak gibi durgun sulara . . Bu tablo ? divarlar o kadar kalındır ki bir ayak sesi bile duymazsınız, gökde bir yıldız bile gözükmez. . Hāyır bu Piyerlotinin gördüğü Bosphore değil, bizim Anadolu, hisārımız . . Nāmık Beğ Lāle Devrinde bir amatördü, bunda ince, hisli bir şāʿirdir. ʿAşk olsun. .
Nazmī Ziyā Beği en son söylemekle hatāėtdim; bütün eserleri māhirāne ve muvaffakdır. Bahsėtmediklerim göremediklerimdir; onların içinde kim bilir ne kadar iyileri vardır; iki sāʿatlik bir tedkīkin verdiği fikirlere fazla kıymet verilmez.
7 Ağustos 1928
F. Celāle’d-dīn
Metnin PDF’si:
LATİN HARFLERİNE AKTARAN:
MUSTAFA ÇAĞLAR & EROL TURUNÇ
KAYNAKÇA
(İSAM tarafından halka açılan “Osmanlıca Makaleler VT” den metnin PDF’si temin edilmiştir.)
Galatasaray Resmi Sergisi / F. Celaleddin.– Ankara: Mehmed Emin (Erişirgil) , 16 Ağustos 1928.
Hayat Mecmuası
cilt: IV, sayı: 90, sayfa: 238